Bugün karşımızda Eskişehirli progresif rock grubu HOPE TO FIND var. Gönderdikleri promoyu elimizde olmayan sebeplerle bir süredir bekletiyor oluşumuzdan dolayı kendilerine kusura bakmayın diyor, başlıyoruz.
Bir müzik daha ilk notasından size samimi olduğunu hissettiriyorsa, bu önemli bir şeydir. Progresif rock’ın zaten sahip olduğu bir naiflik, bir iyi niyet her zaman vardır. Diğer türler darılmasın ama yalnızca ve yalnızca müzik yapmak için yola çıkmak dendiğinde aklıma gelen belki de ilk tür progresif rock’tır. HOPE TO FIND’ın ilk ürünü “Still Constant”ı CD çalarıma takıp dinlemeye başladığımda hissettiğim şey de tam olarak buydu. Belli ki hayatta farklı uğraşları olan birtakım insanlar, yeteneklerini ve bu müziğe olan sevgilerini ortak bir paydada dışa vurmak istemişlerdi (canısı…).
“Still Constant” dört adet şarkı barındıran, eli yüzü düzgün promo sunumuyla dikkat çeken, sound’u olsun, tavrı olsun, her açıdan tertemiz bir EP. HOPE TO FIND, müzisyenlik anlamında fazla bağırınmayan, matematiksel işlemlere girmeyen, sertleştiği anlarda bile duygusal yanını koruyan bir müzik yapıyor. EP kapağında da yansıtılan türde şehirli bir hüzün barındıran “Still Constant”, içerdiği farklı etkilenimleri de yer yer gösteriyor. Lakin “şurası şu grup gibi, şurası bu grup gibi” olaylarına girmeyi gerektirecek düzeyde bir “gibi olmaya çalışma” da söz konusu değil. Etkilenildiğini düşündüğüm isimlerin de kendi albümlerinde etkilenimlerini belli ediyor oluşları, zaten bu tarz bir yorumu adil yapmaz. Bir hoşluk olarak değinmek istediğim tek nokta, etkilenilip etkilenilmediğini bilmesem de, gitar sololarında ve kimi vokallerde tadılan pek cici Paul Masvidal tatları. Özellikle “Traced in Air“deki kimi solo ve vokal kullanımlarını anımsatan türde hoş detaylar var.
Dört şarkı da farklı şekillerde birbirlerinden ayrılmayı biliyorlar. Şahsen grubun daha ılıman, daha naif olayları daha iyi yaptığını düşünüyorum. Bu da birinci ve dördüncü şarkıları daha çok sevmeme sebep oluyor. Daha bir metal havasına göz kırpan ikinci ve üçüncü şarkıları da sevmiş olsam da, hayvanın biri gelip “EP’den iki şarkıya klip çekmek istesen hangilerine çekersin? Çabuk söyle köpek!! Hangilerine çekersin ha!?” dese, döner tekmem elemanın suratında patladığı sırada “Dı grend opıning ve siti sool ulaaaan!” diye bağırırım.
Grup elemanlarına değinecek olursam, vokalist/gitarist Zafer Yüksel’in şarkıların bağırmamasına uyacak türde bir vokal yaptığı söyleyebilirim. Karakteristik ve iddialı bir vokal yorumu görmediğimiz “Still Constant”ta, her ne kadar samimi bir vokal yapılmış olsa da, adından sıkça söz ettiren ve bir karakter oluşturmayı başarmış progresif rock gruplarında gördüğümüz türde özgün bir vokal kullanımı yok. Bu da doğal olarak yükün müziğe binmesine neden olmuş. Dolayısıyla tüm o duyguları yaşatan unsurun vokalden ziyade enstrümanlardan çıkan notalar olduğunu söyeyebiliriz.
Bireysel olarak baktığımızda Zafer Yüksel ve Seçkin Can Koyuncu’nun gitarlarda, Orkun Şen’in de davulda gayet iyi bir iş çıkardığı ortada. Davulun canlı kaydedilmiş oluşu ve Şen’in ne yaptığını bilir performansı ortaya gayet hoş bir dinleti koymuş. Bas gitarda Erdem Korkmaz’ın yazdığı partisyonlar müziğe güzel oturmuş olsalar da, ben progresif rock albümlerinde bas gitarın daha ön planda, daha duyulur olmasını seviyorum. Umarım grup bir sonraki ürününde bas gitarın sesini biraz daha açar veya bas gitara daha öne çıkan bir ton verir.
Sonuç olarak, hiçbir enstrümanın zorlama kasışlara girmediği, ne gerekiyorsa onu yaptığı ve çok da iyi ettiği icralar söz konusu (Zaten bir progresif rock grubundaki beş kişiden dördü gözlüklüyse, o grupta iş vardır arkadaş).
“Still Constant”ta bana en çok keyif veren kısımsa, gerek seçtiği tonlarla, gerek yazdığı melodilerle bence EP’nin en parlak ve en gözlüksüz noktasını oluşturan klavyeci Alper Dağalp. Müziği beslemekle kalmayıp, öne çıktığı anlarda da son derece yaratıcı işler yapan klavye, “Still Constant”ın sound olarak böyle dolu gözükmesindeki başlıca etkenlerden biri.
Toparlamak gerekirse, “Still Constant” ne yazık ki ülkemizde çok da göremediğimiz “bir sonraki adımını merak ettiren grup” olgusunu yaşamamızı sağlayan, HOPE TO FIND’ın potansiyelini gözler önüne sermekle kalmadığı gibi, dinlerken gülümsetecek düzeyde güzel fikirler barındıran bir çalışma. Elbette ki çığırlar açmıyor, duymadığımız yepyeni şeylerle bizi şaşkına çevirmiyor, ancak tür içinde yapılması gereken pek çok doğruyu da içinde barındırmayı başarıyor. HOPE TO FIND bu açıdan desteklenmeyi ve takip edilmeyi hak ediyor. Biz dinleyiciler olarak elimizden geldiğince destekleyelim, onlar zaten kendilerine düşeni yapacaklardır. Bu yazıyı yazıp “Still Constant”la “işimi bitirdikten” sonra bile CD’yi tekrar tekrar döndürmüş ve halen de döndürüyor oluşum, grubun yaptığı işin olumluluğu adına sanırım yeterli bir işaret.
“
puan hesaplamasını devlet bahçeli yapmış. dün myspace’lerinden baktım progresiften pek anlamamama rağmen hoşuma gitti.
16.09.2010
@Exorsexist, PASİFAGRESİMİZİN YEDİNCİ YILIDIR
16.09.2010
@Batuhan Bekmen, söylemesi çok zor
pasifagresifimizin
16.09.2010
@enver yılmaz, zaten yazamamışım.
bu müzik türünde türkiye için gurur kaynağı olabilecek derecede iyi bir çalışma olmuş bence. çünkü bu müziği icra eden fazla topluluğumuz kalmadı. grubun müzisyenlerinin hepsi progresif müziği tanıyan ve bilen insanlar olduğu için şimdi ve gelecekte de çok iyi besteler üreteceklerine inancım tam. besteler gayet iyi. the grand opening’deki tekrarlar dışında bir sorunu yok. ileride vokal konusunu da aştıkları takdirde bir sorun olacağını sanmıyorum. favorilerim witness of happiness ve city soul. pain of salvation ve dream theater etkilerini üzerinde barındırmasına rağmen city soul ile neo-progressive sularına dahil açılabiliyor bu çalışma. alper’in kullandığı klavye tonlarını bırakın türkiye’deki prog gruplarını dışarıdaki prog rock grupları bile çok fazla kullanmıyor. çok nadide ve derinlik verici bir ton bulmuş ve kullanmış. defalarca dinlediğim bir çalışma. yolları açık olsun. 9/10
aslında vokal kullanımı Porcupine Tree gibi çok ön plana çıkmayan fakat çok naif ,o duyguyu ne çok abartan ne de çok arka plana çeken bir yapısı var..
harbiden yalnız, lütfen eskişehir denince akla Hope to Find gelsin lan. biri daha “ay tam öğrenci şehri” derse küt diye ölücem.
öte yandan “aha lan benim ev bura” diyebileceğin klipler de her zaman çıkmıyor, bu da hoş bir enstantane oldu benim için.
açıkçası “ilerde çok daha süper olucaz ulan” izlenimi bırakan bir grup Hope to Find. City Soul’un en oturmuş, etkileyici şarkı olması durumuna katılıyorum. Grup sanki potansiyelini bu tarz şarkılarda daha iyi gösterebilecekmiş gibi geldi.
şaka maka ben barda falan görüyorum bu herifleri. ne acaip.
Çok beğendim. Gayet kaliteli ve oturaklı buldum. Böyle gruplardan daha fazla lazım ülkemize.
Bu arada, albümü hep iş yerinde dinlemiştim, albümde bas gitarın sesi daha fazla olsa iyi olurdu diye bi yorum yaptım yazıda, ama şimdi evde dinlerken gördüm ki baslar gayet iyi geliyo. sorun işyerindeki hoperlördeymiş. yani o kısmı yok sayabiliriz.
19.09.2010
Hopallorlardan metalika dinleyen bizden değildir.
bu adamların yaptığı ilk röportajı ben yaptım size bırakmadım.(evet çok şerefsizim)
19.09.2010
@berat mutluhan seferoğlu, o zaman senin röportaj çok daha mükemmel olmuştur. ilk sen yapmışsın ya. ilkler her zaman güzeldir, de nerde bu röportaj bilader onu söyle bari de bir işe yarasın yazdığın alla allaa.