Rehber değil, kılavuz değil, kitap değil, bildiğin ansiklopedi bu. Coroner, zaten çok fazla icra edeni bulunmayan güzide teknik thrash türünün en iyi 3′üne rahatlıkla girebilecek bir grup ve bu işi diğer benzer gruplara göre çok daha ayrı bir tat bırakarak yapıyor. Daha çok hıza abanan ilk iki albümden sonra işin teknik boyutuna yoğunlaşan No More Color’ın bıraktığı yerden devam eden Mental Vortex ile okullarda okutulası güzellikte ve dengede bir iş çıkarıyorlar. Hızıyla, tekniğiyle, rif kalitesiyle, kompozisyonuyla kesinlikle şok edici ve ilk dinleyişten itibaren çarpan eşsiz bir eser bu, ki sapına kadar teknik bir albüm olmasına rağmen içine bu kadar rahat girilebilmesinin ve bu kadar kolay hazmedilebilmesinin de başlı başına bir başarı olduğunu düşünüyorum.
Önceki paragrafta da değindiğim gibi, Coroner, diğer benzer müzik yapan gruplara oranla kulaklarda bariz bir şekilde farklı bir tat bırakan bir grup ve diğer gruplarla aralarındaki bu fark, müziklerini ne kadar karmaşıklaştırsalar da, ne kadar teknikleşseler de hiçbir zaman ortadan kaybolmayan “şarkı dinliyorum” hissinden ileri geliyor. Hayranı olduğum başka bir gruptan örnek vermek gerekicek olursa, yine teknik thrash yapan Toxik’in tempo değişimlerine, aniden aksaklaşan ritmlerine ayak uydurmak nispeten zorken, Toxik’e oranla daha sert bir müzik yapan Coroner’ın zaman değişimlerine ayak uydurmakta hiç zorlanmıyorsunuz, ilk dinleyişten olayı kavrayabiliyorsunuz. Aramızda “içine girmesi kolay albümler”i sevmeyen arkadaşlar da var biliyorum fakat, “müzik dinlerken emek vermek gerekir” demeden önce şunu unutmayın ki bu piyasaya veya radyolara yönelik bir albüm değil, yine teknik bir albüm. Bu bakımdan şarkıların bu kadar kolay hazmedilmesi gerçekten başarması güç bir iş.
Şarkıların teknik yapılarının böylesine vurucu olmasının temel sebeplerinden biri, Mental Vortex’in hıza abanmaması, daha çok orta tempoda ilerlemesi. Bu sayede gitarı adeta oyuncağa çeviren Tommy Vetterli’ye gerekli teknik altyapıyı oluşturmak için yeterli zaman kalıyor ve o da istediği gibi at koşturuyor. Orta temponun avantajlarından bir diğeri de, rahat ve akıcı melodi imkanı. Tabii burda bahsettiğim Maiden-vari bir melodiden ziyade, rif tabanlı melodiler. Tommy Vetterli’nin rif ile melodi arasında gidip gelen bu gitar işçiliği hakikaten de şu günlerde hemen hemen hiçbir grubun başaramadığı bir iş.
Vetterli’den devam etmeden önce Sirens’dan bahsetmek istiyorum. Sevgili Onur Altınay (dünkü No More Color yazısının sahibi arkadaş) bana Sirens’ı tamamen elverişsiz bir ortamda (otobüs) dinlettiği zaman adeta aklım çıkmıştı, şarkıda kaç adet rif olduğunu sayamamıştım ve bu riflerin hiçbiri boş değildi, aksine hepsinden yaratıcılık fışkırıyordu. Şarkı bittiği zaman 6,5-7 dakikalık bir şey dinlediğimi sanıyordum, ancak daha sonra farkettim ki böylesine zengin bir şarkı sadece 5 dakikaydı (hatta 4.57). Kendime geldiğim zaman, bu kadar fazla sayıda rifin nasıl 5 dakikaya sığdırılabildiğini anlamaya çalışmakla, ortalama bir grubun bu şarkıdaki riflerle rahatlıkla bir albüm çıkarabileceğini düşünmek arasında gidip geliyordum. Coroner’ın bu kadar fazla rifi tek bir şarkıda harcamasına inanamıyordum açıkçası (tabi ilk defa o anda Coroner dinlediğim için nasıl rif manyağı bir grup olduklarına dair bir bilgim yoktu, ne olduklarını daha sonra anlayacaktım).
Vetterli böyle bir adam işte. Bir şarkı için o kadar fazla rif yazıyor ki ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın, bir şarkıda olması gereken her şey yine var, köprü/nakarat olmadan öylesine bir rif çılgınlığı dinlemiyorsunuz fakat yine de tek bir şarkı içinde o kadar çok farklı bölümler var ki, hayran olmamak elde değil. Bir de işin en güzel yanı, böylesi bir rif denizinde boğulmuyorsunuz, şarkılar yine de bir şekilde akıp gidiyor. Tabi inanılmaz soloları da cabası. Özellikle Metamorphosis’in solo arkası rifiyle müthiş uyumlu harika solosu, Sirens’ın adamı şizofrene çeviren solosu ve Semtex Revolution’ın içini delen solosu favorilerim.
Böylesine karmaşık bir albümde hem bas çalan hem de vokal yapan Ron Royce’un da performansının üst düzey olduğunu söylemem gerek. Bazı anlarda hakikaten çalıp söylemesi çok zor olan şeyler yapıyor ve konserlerden anlaşıldığı kadarıyla bu yetenekleri sadece stüdyo içinde işlemiyor. Ayrıca Coroner’ın müziğine cuk oturduğunu düşündüğüm, gümbür gümbür olmasa da yırtıcı bir vokali var. Yazdığı vokal partisyonları kimilerine çok “düz” gelebilir fakat müziğin karman çorman olmaması adına böyle söylemesi bence daha iyi olmuş, ben kendisini gayet başarılı buldum. Şarkıların bazı anlarında bağıra çağıra eşlik etmeden de duramıyorsunuz. Yine bu müzik tarzına göre “ekstra” bir şey bu bence.
Davullardan sorumlu Marquis Marky bana göre TAM OLARAK yapması gerekeni yapıyor. Hatta müziğin bu kadar teknik olmasına rağmen kolay dinlenebilmesinin ana sebeplerinden birinin kendisi olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle sıfır kompleksli, görev adamı bir davulcu kendisi. Kendisini göstermek için hiç gereksiz saçmalıklara girmiyor, davuluna her zaman dozajında vuruyor. Bu bakımdan çok takdir ettim ben kendisini. Jarzombek’cilik oynasaydı mesela, albümün dinlenebilirliğinin yarısı giderdi bana göre.
Bu arada tüm bu teknik çılgınlığın sonunda tatlı mı tatlı, şeker mi şeker bir Beatles yorumu da bizleri bekliyor. Albümün en uzun ve tabii ki tekniklikten en uzak şarkısı olarak I Want You hakikaten de dinlemesi müthiş keyifli bir şarkıya dönüşmüş Coroner’ın elinde. Bas oyunlarıyla, vokali hiçbir zaman yalnız bırakmayan gitarıyla, zaman zaman Queen’i hatırlatan armonik vokalleriyle Coroner’ın yorum gücünü gözler önüne seren lezzetli mi lezzetli bir eser. Aynı zamanda albümdeki tek temiz vokaller de bu şarkıda.
Prodüksiyondan bahsedecek olursak, Coroner kısıtlı imkanlarını en iyi şekilde kullanmaya çalışmış diyebiliriz. Evet elbette daha iyisi olabilirdi fakat Coroner gibi pazarda adını hemen hemen hiç duyuramamış bir grup için yapılabilenin en iyisi bu. Böyle dediğime bakmayın ama, kesinlikle leş bir sound yok. Çok rahat dinleyebiliyorsunuz.
Bu arada Mental Vortex, Coroner’ın sinema sektörü ile bayağı yakınlaştığı bir albüm. Semtex Revolution’ın sonundaki kayıt Moonstruck filminden, Divine Step’in başındaki kayıt da Reanimator filminden alınmış. Aynı zamanda Hellraiser II’den de alınan bir sample varmış fakat filmi izlemediğim için hangi şarkıda bu sample kullanılmış bilemiyorum. Albüm kapağındaki kişi de Anthony Perkins. Hitchcock’ın Psycho filminden bir kare.
Yazı daha da ayrıntıya bulanmadan yavaş yavaş bitireyim. Coroner bu albümle gözümde “hiçbir zaman hak ettiği değeri bulamamış” gruplar listesine çok üst sıralardan giriş yapmış ve teknik thrash konusunda benim için çok öğretici bir kaynak olmuştur. “Teknik thrash nasıl olmalıdır?” diye bir soruyla karşılaşsam, kafayı matematikle bozmuş grupların albümlerinden önce referans vereceğim albüm bu olacaktır. Dağılmalarının üzerinden 14 yıl sonra, birkaç yıldır esmekte olan reunion rüzgarına karşı koyamayarak tekrar birleşen bu büyük grubu tanımak ve bilmek için en iyi zamanlardan birindeyiz. Hele bir de yeni albüm gelirse (umarım Grin gibi endüstriyel sularda yüzmez), Coroner’a geçmişte yaşayamadığı büyük grup hissini bu yıllarda yaşatmamak için hiçbir sebep olamaz. Fazla vakit kaybetmeden dinleyin, dinletin.
Kadro Ron Royce: Vokal, bas
Tommy Vetterli: Gitar
Marquis Marky: Davul
Şarkılar 1. Divine Step (Conspectu Mortis)
2. Son of Lilith
3. Semtex Revolution
4. Sirens
5. Metamorphosis
6. Pale Sister
7. About Life
8. I Want You (She's So Heavy) (THE BEATLES cover)
Çok benzerlik taşıyor benim yazıyla yalnız. Millet aynı tabirlerden tiksindiği için düşük not verdi sanırım ahah. Yalnız bu albümü ben yazsam aynen böyle yazardım. Öve öve bitiremiyorsun albümü arkadaş.
@murder, mental vortex 1991′de çıktı. meshuggah ilk albümünü 1991′de çıkardı. hatta ilk demosu 1989′da çıktı. bu belirleyici bi örnek değil elbette, ama bi fikir verir. meshuggah başlı başına yeni bir tür yarattı. etkilendikleri gruplar yok mudur; elbet vardır. zaten ben de kesin konuşmadım, ama duyduğum kadarıyla öyle bir şeyin olmadığını düşünüyorum. sadece yukardaki kendinden emin yoruma böyle bir cevap verdim.
Bu grubu thrash metali yeni yeni keşfederken izlediğim bir videodaki Nosferatu adındaki enstrümental şarkı (R.I.P. albümünden)ile tanımıştım. İnanılmaz bas gitar ve gitar rifflerinin yanında dudak uçuklatan soloları vardı. Ama birçok kişinin de eleştirdiği gibi kötü bir prodiksiyonu vardı. O yüzden pek kolay dinlenmiyordu. Ardından (galiba Punisment for Decadence albümünden) Masked Jackal’ı dinlemiştim. Başta hoşuma gitse de 2-3 dinlemeden sonra tahammül edemeyip kapatmıştı. Birkaç hafta önce de bu kritikle karşılaştım. Yeni bir tat arıyordum ve Corner’e tekrar şans verdim. Sizin de yaptığınız gibi ilk Sirens’i dinledim. İlk başta çok hoşuma gitmemişti. Diğer şarkılar da aynı şekilde. Ama gariptir ki sürekli olarak dinlemek istiyordum. En son birkaç gün önce açtım bütün şarkıları baştan sona dinledim. Ardından kendime küfür ettim. Hayatımdaki en büyük hatalardan birini yapmış ama düzeltmiştim. Aylardır aç bir ayı gibi grup ararken sonunda buldum. Çok teşekkürler. Bu arada kritik muhteşem olmuş. Ellerinize sağlık.
Mental Vortex albumu kesinlikle grubun zirve noktasi. Grubu cok gec kesfettim, ama ilk onuma rahatlikla girer. Bu yaz canli izleme sansini da elde ettim, hakikaten muazzamdi, yazi icin de elinize saglik.
Çok benzerlik taşıyor benim yazıyla yalnız. Millet aynı tabirlerden tiksindiği için düşük not verdi sanırım ahah. Yalnız bu albümü ben yazsam aynen böyle yazardım. Öve öve bitiremiyorsun albümü arkadaş.
2 gün üst üste Coroner ilaç gibi geldi :)
Ron Royce çok garip bi tip lan. İlk fotoğrafta uzaylı resmen. Sinsi gibi bi hali var.
02.09.2010
@Ahmet Saraçoğlu, İsviçre metalcilerinde öyle bir hal var hakkaten. Tom G. Warrior’da da öyle bir tip var.
vay canına ben yokken neler dönmüş buralarda be. iki gün üst üste coroner. ne şahane grupsun coroner, ne güzel albümsün mental vortex. 10 ulan!
Hellfest Open Air 2011′in ilk açıklanan grubu olmuş
bugün meshuggah dinliyorsanız, bu albüm sayesinde, 10 verin lan 10 10 10…
10.06.2011
@blackroseimmortal, coroner’in -ve bu albümün- meshuggah’a doğrudan bir etkisi olduğunu sanmıyorum.
25.06.2011
@like fire, sen sanmıyosan yoktur tabi..
25.06.2011
@murder, mental vortex 1991′de çıktı. meshuggah ilk albümünü 1991′de çıkardı. hatta ilk demosu 1989′da çıktı. bu belirleyici bi örnek değil elbette, ama bi fikir verir. meshuggah başlı başına yeni bir tür yarattı. etkilendikleri gruplar yok mudur; elbet vardır. zaten ben de kesin konuşmadım, ama duyduğum kadarıyla öyle bir şeyin olmadığını düşünüyorum. sadece yukardaki kendinden emin yoruma böyle bir cevap verdim.
mükemmel ötesi bir albüm. eline sağlık.
Bu grubu thrash metali yeni yeni keşfederken izlediğim bir videodaki Nosferatu adındaki enstrümental şarkı (R.I.P. albümünden)ile tanımıştım. İnanılmaz bas gitar ve gitar rifflerinin yanında dudak uçuklatan soloları vardı. Ama birçok kişinin de eleştirdiği gibi kötü bir prodiksiyonu vardı. O yüzden pek kolay dinlenmiyordu. Ardından (galiba Punisment for Decadence albümünden) Masked Jackal’ı dinlemiştim. Başta hoşuma gitse de 2-3 dinlemeden sonra tahammül edemeyip kapatmıştı. Birkaç hafta önce de bu kritikle karşılaştım. Yeni bir tat arıyordum ve Corner’e tekrar şans verdim. Sizin de yaptığınız gibi ilk Sirens’i dinledim. İlk başta çok hoşuma gitmemişti. Diğer şarkılar da aynı şekilde. Ama gariptir ki sürekli olarak dinlemek istiyordum. En son birkaç gün önce açtım bütün şarkıları baştan sona dinledim. Ardından kendime küfür ettim. Hayatımdaki en büyük hatalardan birini yapmış ama düzeltmiştim. Aylardır aç bir ayı gibi grup ararken sonunda buldum. Çok teşekkürler. Bu arada kritik muhteşem olmuş. Ellerinize sağlık.
Mental Vortex albumu kesinlikle grubun zirve noktasi. Grubu cok gec kesfettim, ama ilk onuma rahatlikla girer. Bu yaz canli izleme sansini da elde ettim, hakikaten muazzamdi, yazi icin de elinize saglik.
Ansızın aklıma geldi bu albüm. İyi geldi dinlemek.
18.07.2022
@deadhouse, Mükemmel albüm ya. Ben de dinleyecem aq.
18.07.2022
@deadhouse, Özellikle o Sirens nedir öyle amk ya
Çok iyi albüm. ÇOK İYİ ALBÜM. OFFFF.
Her dinlediğimde daha da güzelleşen sayılı albümlerden. İsviçre çakısı gibi albüm.
Gelmiş geçmiş en iyi metal albümü.
Underrated’ın kralının kralı bu albüm. Tam bir meydan okuma.
Bu albümdeki sololar başka bir dünyadan ya.