Aslında bu albüm hakkında uzun uzun yazmak yerine şuraya 100 punto harflerle “E P İ K” yazsam, albümü bulun dinleyin desem yeter. Ama hem size ayıp olmasın hem de Ahmet “Ne biçim kritik lan bu?” deyip beni odunla kovalamasın diye bir şeyler karalamaya çalışacağım. Haydi bakalım, zor olacak.
PRIMORDIAL, pagan metal sahnesinin içinde uzun süredir bulunmuş olmasına (kuruluş yılı 1987 ve ilk albümleri black metal ağırlıklı olsa da 1995 yılında çıktı) ve türün popülerleşip etrafın pagan metal icra eden gruplarla dolmasına bire bir şahit olmasına rağmen hiçbir zaman hak ettiği ilgiyi görememiş bir gruptur bana kalırsa. Bunun başlıca nedenlerinden biri grubun sıradan bir folk metal grubu olmaması. İçmeyle, Vikingler’le, ejderhalarla, troll’lerle ilgili şarkılar; yerel enstrümanla doldurulmuş kısa ve hazmedilmesi kolay şarkılar; bunları bekliyorsanız yanlış gruba bakıyorsunuz. PRIMORDIAL çerezlik bir grup değil, içine girip gerçekten emek sarf etmenizi bekleyen bir müzik yapıyorlar. Açıkçası ilk dinlediğim albümleri buydu ve eğlenceli bir grup beklerken Empire Falls’un gümbür gümbür bir ses duvarıyla birlikte amansızca saldırmasıyla o an için hayal kırıklığına uğradım. Hiç de beklediğim gibi bir grup değildi, albümü bir kere bile döndüremeden kapattım. “Bu ne biçim bir folk metal grubuydu ki gayda bile (!) kullanmıyorlardı?!” Bunu o zaman düşünmemiş olsam da, iyi ki beklediğim gibi çıkmadı. Çünkü aylar sonra albüme tekrar şans verip içine girdiğimde “eğlenceli” bir folk metal grubunun yaşatamayacağı hisleri yaşayacaktım.
Bilmiyorum size de olur mu ama bazen bir albümü/şarkıyı dinlerken – onlarca kez dinlemiş olsam bile- bir anda yer/zaman/müzik kombinasyonuyla tüylerim diken diken olur ve “Oha, ne güzel bir şarkı lan bu. Olm, lan lan daha önce nasıl keşfedemedim, müzik var ya, süper bişi lan!” diye düşünüp sırıtırım. İşte aynısı bu albüme tekrar şans verdiğim sırada Failures Burden şarkısının ikinci yarısında meydana geldi. Bir gece belediye otobüsünün camına kafamı dayamış bu şarkıyı dinlerken, 4. dakika civarı giren melodiyle olduğum yerde kalakaldım. Gerçi bunun sebebi oturuyor olmam da olabilir, karıştırmayalım neyse. Hayatımda duyduğum en epik sesli vokalistlerden Alan Nemtheanga’nın da enfes vokaliyle birleşince “İşte olay budur” dedim. O andan itibaren albümü defalarca döndürdüm, grubun eski albümlerine daldım falan, hikayenin geri kalanını tahmin edebilirsiniz. Artık yeni bir favori grubum vardı. Backstree… pardon, PRIMORDIAL.
Grup çıkardığı 6 albüm boyunca kendi soundunu oturttu ve ortada tam olarak belli bir kalıba sokulamayacak bir müzik var. Çeşitli mecralarda Celtic/pagan/black/folk etiketlerinden birini veya daha fazlasını birlikte görmek mümkün. 90’lar Norveç black metalinin ortalığı kasıp kavurduğu dönemde aktif olan grup, tabii ki özellikle ilk zamanlarında bu akımdan etkilenmişti. Tabii hiçbir zaman lirikal olarak black metale yakın olmadılar. Müziklerinde black metal etkisi zamanla azaldı ama Traitors Gate şarkısında görülebileceği üzere zaman zaman blast beat patlamaları şeklinde kendini gösterebiliyor bu etki. Celtic veya folk etiketi niye peki? Evet grup bildiğimiz folk metal grupları gibi yerel enstrüman kullanmıyor ama ilham kaynaklarından birinin İrlanda müziği olduğu açık. Alan Nemtheanga da İrlanda müziğini bilen bir dinleyicinin PRIMORDIAL dinlediğinde aynı zaman ölçülerine (6/8lik), aynı ritimlere, aynı yapılara rastlayacağını söylüyor. Yani müziğin ateşini körükleyen şeylerden biri grubun köklerinden aldığı ilham.
Bana göre grup BATHORY ve belki MOONSORROW ile birlikte gerçekten “epik” olan birkaç gruptan biri PRIMORDIAL. Albümü dinlerken sanki insanlığın tarihi ve çektiği acılar üzerine anlatılan bir dersi, direk olayları yaşamış birinden müzik desteğiyle birlikte dinliyorsunuz. Uzun şarkılar, tekrar eden epik rifler, güçlü ve baskın bir gitar soundu, pek duyulamayan bas, mümkün olan en iyi şekilde yazılmış, atmosfere büyük katkı sağlayan davul partisyonları (As Rome Burns) ve bence albümün en önemli artılarından biri: Alan Nemtheanga’nın inanılmaz yorumu. Bütün bunlar grubun yaratmak istediği havayı kusursuz bir şekilde hayata geçirmesini sağlıyor.
Dinlerken fark edeceğiniz üzere albümün prodüksiyonu pek temiz değil ve bu kasıtlı bir olay. Vokalist Alan steril sound’dan ve stüdyo harikası albümlerden haz etmiyor röportajlarında bahsettiği kadarıyla. Hatta bu “kısa bir bölüm çal, kes, kaydet, çal, kes, kaydet” tarzında kaydedilen albümleri “cut&paste metal” olarak tanımlaması beni baya güldürmüştü. Zaten yanılmıyorsam bu albüm de hücum kayıt yoluyla kaydedilmiş. Yine de albümün şu ana kadarki nispeten en “temiz” PRIMORDIAL albümü olduğu kesin. Bence bu ayar iyi, böyle devam etsinler. Önceki albümler biraz fazla leş, şarkılardan alınan zevki azaltabiliyor. Yine de özellikle 2005 çıkışlı “The Gathering Wilderness” albümü ve o albümdeki The Coffin Ships şarkısı şiddddetle tavsiyedir.
Bir paragrafı kendisine ayırmam gereken bir enstrüman varsa o da Alan’ın boğazı. Evet daha önce de kısaca değindim ama kendisi duyduğum en karakteristik, en epik vokalistlerden biri. Yorumuyla birçok duyguyu çok iyi bir biçimde ifade edebiliyor. Bazen her şeye rağmen ayakta kalan ve savaşan biri gibiyken, bazen öfke kusuyor, bazen bir grup insanın acısını dillendirirken (yine yeni yeniden bkz. The Coffin Ships) bazen de zafer hissiyle dolup taşıyor. İlk albümlerinde daha çok brutal vokal kullanırken bu albümde brutal vokale nadiren rastlıyoruz. Bundan rahatsız olanlar var gördüğüm kadarıyla, bana göre kendisinin brutal vokali ahım şahım değil, asıl olayı dediğim gibi temiz vokalinde. Kendisinin misafir olarak falan yer aldığı bir albüm olursa direk atlıyorum artık, sırf onu dinlemek için.
Şarkı sözlerinin de sanırım hepsini (en kötü ihtimalle çoğunu) yazan da yine bu ulvi kişi. Dediğim gibi öyle troll’ler şunlar bunlar yok. Tarihten, yaşanmış olaylardan, insanlığın doğayla etkileşiminden, insanın kendiyle hesaplaşmasından vs. bahsediliyor. Başka bir röportajda soruyorlardı “Niye fantastik sözler göremiyoruz PRIMORDIAL’da?” diye, “İleride çocuklarıma, ben 20 sene boyunca ejderhalardan, cücelerden, olmayan şeylerden bahsettim demek istemiyorum” diye cevap veriyordu Alan.
Ulan öküz gibi yazı oldu daha şarkılardan bahsetmedim. Neyse. Albümde öne çıkan şarkı falan söylemek istemiyorum, ilk başta diğerlerine nazaran daha az sevdiğim bir Traitors Gate vardı, şimdi onun da hastasıyım. Bunun dışında Empire Falls gerçekten şahane bir açılış parçası, As Rome Burns atmosferiyle gözünüzün önüne yanan Roma’yı getirirken, Failurs Burden ve Heathen Tribes arka arkaya öldürücü darbeleri vurmaya başlıyor, The Rising Tide’la bir buçuk dakika nefes alıyoruz ve Traitors Gate’in amansız saldırısından önce hazırlık yapma imkanımız oluyor. Albümü kapatan ise yine 8 dakikanın üstünde seyreden, bir albüme yapılabilecek en epik kapanışlardan biri No Nation on this Earth. Sonra tekrar Empire Falls başlıyor…
Pagan metal sahnesinin içinde olup da o gruplara hiç benzemeyen PRIMORDIAL’ın son albümü “To the Nameless Dead”i, genel olarak ekstrem metal dinleyen ve kaliteli bir albüm/grup arayan herkese tavsiye ediyorum. Prodüksiyonun da etkisiyle içine girmesi zor olabilir ama bunu başardığınızda gerçekten değdiğini göreceksiniz. Bana göre ise 2007 yılının en iyi albümlerinden biri, ve 2010’da çıkaracakları albüm dört gözle beklediğim albümler listesinin en üstlerinde yer alıyor.
“Tell me what Nation on this Earth
Is not born of Tragedy?
That has not felt such harsh weapons
Wielded by cruelty’s desire”
Kadro Alan Nemtheanga: Vokal
Ciáran MacUiliam: Gitar
Michael O'Floinn: Gitar
Pól "Paul" MacAmlaigh: Bas
Simon O'Laoghaire: Davul
Şarkılar 01. Empire Falls
02. Gallows Hymn
03. As Rome Burns
04. Failures Burden
05. Heathen Tribes
06. The Rising Tide
07. Traitors Gate
08. No Nation on this Earth
Primordial’ın tartışmasız en iyi albümü bence. Her şarkı ayrı şaheser, as rome burns favorim olmak üzere. İrlanda’ya olan tükenmez sevgimin kaynaklarından biridir bu grup bi de.
ayrıca ahmet’in yazarlar üzerindeki gerek psikolojik, gerek fiziksel baskısı da bu yazıyla birlikte iyice ortaya çıkmış bulunuyor.
benim de bu albüme hasta kalma hikayem aynen kritikte bahsedilen gibi. yalnız ben geriye doğru en fazla 1 albüm gidebildim. hatta Gathering Wilderness’ı daha çok seviyorum diyebilirim. ama o kadar daha fazlasını kaldırmıyor bünyem.
Primordial’ın en iyi albümü olduğu gibi, cidden 2007′nin de en iyi albümlerinden birisi bu. Her anı gümbür gümbür, ve bu şiddet sadece gazla değil; isyanla, hüzünle (çaktırmadan) ve kesinlikle EPİKlikle sağlanıyor.
Folk Metal’i ancak Black’in üzerindeki sos olduğu zaman seven bir insan olarak, bu albüme aşık olduğumu söyleyebilirim ilk dinlediğim andan itibaren.
Albümü hazmetmek cidden zor.Ancak grubun istediği de bu gibime geliyor: “Biz aslında şaheser yarattık ama anlamak için çaba sarfetmeniz lazım”.
Bu arada albümün iç tasarımına da .jpg formatında sahip bir insan olarak diyebilirim ki müziğiyle bu kadar uyumlu tasarımı ben çok nadir gördüm.Soğuğun ve acının sadece siyah ağırlıklı sanat tasarımlarıyla verilebileceği düşüncesini bende tamamen değişirmiştir.
süper albüm. grup gerçekten epik kelimesinin hakkını veriyor. eski albümleri de tavsiyedir. mesela Storm Before Calm albümü de çok iyi. orada ki heretics ages, sons of morrigan çok iyi şarkılar.
Bu siteyi çoktandır takip ediyorum, grooveshark’da Empire Falls’ı dinlerken, ‘lan keşke şu albümü yorumlasalar’ diye içimden geçirdim, sonra siteyi açtım…
The Coffin Ships’i de yazarın söylediği gibi dinleyin, dinlettirin. Zirve noktasıdır bence Primordial’ın.
“Looks like we will enter the studio in November to record the new album for a hopeful March release date through Metal Blade. More info and a full blog to come.”
albümü ilk indirdiğimde (ki bu da yaklaşık olarak 6-7 ay falan yapıyo) beğenmemiştim, kafam almamıştı. bugün tekrar bi deniim dedim, hastası oldum. empire falls, as rome burns, heathen tribes şarkılarına hasta oldum. bununla beraber albüme notum 10 olarak kayıtlara geçsin
albümü ilk dinleyişte bu ne ya diyenlerden biride benim sanırım ama yaptığım eşekliğin farkına varmam 2008 yılını buldu bir daha bi bakiim bu nasıl birşeydi demem hayatımı kaydırdı diyebilirim..
Ben de bu albümü 2 sene kadar paslandırdıktan sonra keşfedenlerdenim. Sonrasında “The Gathering Wilderness”, “Storm Before Calm”… diye gitti. Primordial fanı olmam birkaç haftayı bile almadı böylece. Ortalık gaydalı, tin-whistle’lı, hurdy-gurdy’li gruplardan geçilmezken “Redemption…” ilaç gibi gelecek bence. Metal Blade’in sitesinde Primordial sayfasında yeni albümden “Bloodied Yet Unbowed” diye bir parçayı yayınlamışlar. Sound biraz daha temiz olmuş ama Primordial bildiğimiz Primordial. Daha güzeli, eğer bu parça tüm albümü yansıtıyorsa gerçekten daha çok Primordial riff’i dinleyeceğiz bu albümde. Şarkılarda daha az tekrar var ve hatta “Bloodied…”‘i dinlerken şöyle bir izlenime kapıldım: Adamlar sanki şarkıya koymayı düşündükleri tüm riff’leri kullanabilmek ve şarkıyı daha fazla uzatmamak için (Ortalama bir Primordial parçasının süresi 7 ila 9 dakikadır) tekrarlardan kaçınmışlar. “To the Nameless Dead”e gelen az sayıda eleştiriden biri tekrarların çok olmasıydı. Ben her ne kadar bunu bir dezavantaj olarak görmemekten yana olsam da, yeni albümün bu eleştiriyi de bertaraf edeceğini tahmin ediyorum.
insanın hayatında yer edecek, ileride keşke daha önce keşfetseydim diye yakındıracak albümler vardır ya hani, bazen yeni ”dehşetli” grup arayışı içinde olduğum dönemlerde bu gruplar garip bir şekilde önüme çıkıyor ve sanki gizli bir güç ”olm dinle bak çok beğeneceksin” diye beni bu gruplara yöneltiyor, sürekli alakasız yerlerde karşıma çıkıyorlar falan
primordial de bunlardan birisi, geçen metal storm da takılırken albümün 2014 ün en iyi 10 albümü klasmanında 9. sıraya yerleştiğini gördüm, metal archives e filan girip biraz adamların tiplerine baktım ve gruba ön yargıyla yaklaşıp atmosferik entelcore dur kesin diye etiketi yapıştırdım(çok uzun şarkılar, cillop kayıt, egzantirik konseptlerle vs müzik yapan grupları pek sevmem) grubu es geçtim,2-3 gün geçti yine metal stormda dolaşırken grubun bu albümünün tüm zamanların en iyi 200 albümü listesinde 179. olduğunu gördüm, yine sallamadım, dün pasifagresif te bir kritik okurken ilgili olabilecek kısmında primordial i gördüm yine sallamadım,sabah youtube ta dolaşırken elemanın teki bir grubu primordialle karşılaştırmış, sallamadım, demin ömer kuş un in flames konser yazısını okurken adamın site linkinden dinlediği gruplara bakıyordum ki o da ne, 1 saat önce primordial dinlemiş, ehh yeter lan sikerim dedim ve komple discography sini indirdim(ömer kuş’un değil primordial’in :P )
neyse şu an şoklardayım bu grubu nasıl dinlememişim onca yıl
Primordial’ın tartışmasız en iyi albümü bence. Her şarkı ayrı şaheser, as rome burns favorim olmak üzere. İrlanda’ya olan tükenmez sevgimin kaynaklarından biridir bu grup bi de.
ayrıca ahmet’in yazarlar üzerindeki gerek psikolojik, gerek fiziksel baskısı da bu yazıyla birlikte iyice ortaya çıkmış bulunuyor.
kırarım bu siteyi.
benim de bu albüme hasta kalma hikayem aynen kritikte bahsedilen gibi. yalnız ben geriye doğru en fazla 1 albüm gidebildim. hatta Gathering Wilderness’ı daha çok seviyorum diyebilirim. ama o kadar daha fazlasını kaldırmıyor bünyem.
Primordial’ın en iyi albümü olduğu gibi, cidden 2007′nin de en iyi albümlerinden birisi bu. Her anı gümbür gümbür, ve bu şiddet sadece gazla değil; isyanla, hüzünle (çaktırmadan) ve kesinlikle EPİKlikle sağlanıyor.
Folk Metal’i ancak Black’in üzerindeki sos olduğu zaman seven bir insan olarak, bu albüme aşık olduğumu söyleyebilirim ilk dinlediğim andan itibaren.
WHERE IS THE FIGHTING MEN?!
15.10.2010
@havitetty, I am heee!!
08.03.2011
@havitetty, am I heee!!
Albümü hazmetmek cidden zor.Ancak grubun istediği de bu gibime geliyor: “Biz aslında şaheser yarattık ama anlamak için çaba sarfetmeniz lazım”.
Bu arada albümün iç tasarımına da .jpg formatında sahip bir insan olarak diyebilirim ki müziğiyle bu kadar uyumlu tasarımı ben çok nadir gördüm.Soğuğun ve acının sadece siyah ağırlıklı sanat tasarımlarıyla verilebileceği düşüncesini bende tamamen değişirmiştir.
İnsan değilsiniz nitekim.
süper albüm. grup gerçekten epik kelimesinin hakkını veriyor. eski albümleri de tavsiyedir. mesela Storm Before Calm albümü de çok iyi. orada ki heretics ages, sons of morrigan çok iyi şarkılar.
Bu siteyi çoktandır takip ediyorum, grooveshark’da Empire Falls’ı dinlerken, ‘lan keşke şu albümü yorumlasalar’ diye içimden geçirdim, sonra siteyi açtım…
The Coffin Ships’i de yazarın söylediği gibi dinleyin, dinlettirin. Zirve noktasıdır bence Primordial’ın.
“Looks like we will enter the studio in November to record the new album for a hopeful March release date through Metal Blade. More info and a full blog to come.”
Facebook’tan. Süper oldu lan.
albümü ilk indirdiğimde (ki bu da yaklaşık olarak 6-7 ay falan yapıyo) beğenmemiştim, kafam almamıştı. bugün tekrar bi deniim dedim, hastası oldum. empire falls, as rome burns, heathen tribes şarkılarına hasta oldum. bununla beraber albüme notum 10 olarak kayıtlara geçsin
Yeni albümün ismi Redemption at the Puritans Hand imiş. Beklentiler çok büyük.
bu adamların SONS OF MORRİGAN diye bi şarkıları var manyak ötesi inanılmaz çıldırtıcı kışrtıcı kesin dinleyin
albümü ilk dinleyişte bu ne ya diyenlerden biride benim sanırım ama yaptığım eşekliğin farkına varmam 2008 yılını buldu bir daha bi bakiim bu nasıl birşeydi demem hayatımı kaydırdı diyebilirim..
albüme ilk dinleyişte hasta olanlardanım.
Ben de bu albümü 2 sene kadar paslandırdıktan sonra keşfedenlerdenim. Sonrasında “The Gathering Wilderness”, “Storm Before Calm”… diye gitti. Primordial fanı olmam birkaç haftayı bile almadı böylece. Ortalık gaydalı, tin-whistle’lı, hurdy-gurdy’li gruplardan geçilmezken “Redemption…” ilaç gibi gelecek bence. Metal Blade’in sitesinde Primordial sayfasında yeni albümden “Bloodied Yet Unbowed” diye bir parçayı yayınlamışlar. Sound biraz daha temiz olmuş ama Primordial bildiğimiz Primordial. Daha güzeli, eğer bu parça tüm albümü yansıtıyorsa gerçekten daha çok Primordial riff’i dinleyeceğiz bu albümde. Şarkılarda daha az tekrar var ve hatta “Bloodied…”‘i dinlerken şöyle bir izlenime kapıldım: Adamlar sanki şarkıya koymayı düşündükleri tüm riff’leri kullanabilmek ve şarkıyı daha fazla uzatmamak için (Ortalama bir Primordial parçasının süresi 7 ila 9 dakikadır) tekrarlardan kaçınmışlar. “To the Nameless Dead”e gelen az sayıda eleştiriden biri tekrarların çok olmasıydı. Ben her ne kadar bunu bir dezavantaj olarak görmemekten yana olsam da, yeni albümün bu eleştiriyi de bertaraf edeceğini tahmin ediyorum.
ilk 4 şarkıdan sonra bozuyor, zaten bütün albüm ilk 4 şarkı gibi olsa 12 falan alırdı :), notum 9…
insanın hayatında yer edecek, ileride keşke daha önce keşfetseydim diye yakındıracak albümler vardır ya hani, bazen yeni ”dehşetli” grup arayışı içinde olduğum dönemlerde bu gruplar garip bir şekilde önüme çıkıyor ve sanki gizli bir güç ”olm dinle bak çok beğeneceksin” diye beni bu gruplara yöneltiyor, sürekli alakasız yerlerde karşıma çıkıyorlar falan
primordial de bunlardan birisi, geçen metal storm da takılırken albümün 2014 ün en iyi 10 albümü klasmanında 9. sıraya yerleştiğini gördüm, metal archives e filan girip biraz adamların tiplerine baktım ve gruba ön yargıyla yaklaşıp atmosferik entelcore dur kesin diye etiketi yapıştırdım(çok uzun şarkılar, cillop kayıt, egzantirik konseptlerle vs müzik yapan grupları pek sevmem) grubu es geçtim,2-3 gün geçti yine metal stormda dolaşırken grubun bu albümünün tüm zamanların en iyi 200 albümü listesinde 179. olduğunu gördüm, yine sallamadım, dün pasifagresif te bir kritik okurken ilgili olabilecek kısmında primordial i gördüm yine sallamadım,sabah youtube ta dolaşırken elemanın teki bir grubu primordialle karşılaştırmış, sallamadım, demin ömer kuş un in flames konser yazısını okurken adamın site linkinden dinlediği gruplara bakıyordum ki o da ne, 1 saat önce primordial dinlemiş, ehh yeter lan sikerim dedim ve komple discography sini indirdim(ömer kuş’un değil primordial’in :P )
neyse şu an şoklardayım bu grubu nasıl dinlememişim onca yıl
holly shit
08.12.2014
@crowkiller, ahah, o kadar olaydan sonra dinlemedin ama benim dinledigimi görunce dinledin yani. Vay be :p Neyse gec olsun guc olmasin.
Bu arada yeni albumun kritigi de cok yakinda sitede.
Bir alışveriş merkezinde dolaşırken “aha primordial hep merak ediyordum nasıllarmış bakalım” diye aldım. Hastası oldum.