Finlandiya’yı her zaman ağlıyor mu sanıyordunuz? Acının, kederin, hüznün abonesi gibi gözüken bu kardeşlerimizin eğlenmekten bihaber olduklarını mı düşünüyorsunuz yoksa? Ya da, ağlak gotik gruplarla dalga geçmek istediğinizde aklınıza yoğunlukla Fin gruplar mı geliyordu? Çekinmeyin söyleyin, kimseyi sorgulamıyorum burada. Hatta tam aksine, bu saydıklarımı aynen ben de düşünüyordum.
Buna bir de Finlandiya’nın en büyük metal ihracatı olan Children of Bodom’u anlamsız ve kalitesiz bulmamı ve akabinde grubun beyni Alexi Laiho’ya olan kıllığımı eklersek, bu ülkeyle yıldızımın pek de barışık olmadığını söyleyebilirdim. Fakat bir süre sonra karşıma çıkan Kylähullut hem ezberimi bozdu, hem de bakış açımı değiştirdi. Hatta şu anda rahatlıkla şu cümleyi kurabilirim: “Sen de güzel bir insanmışsın Alexi”.
Kylähullut, Fin rock/metalinde pek de karşılaşmaya alışık olmadığımız bir türde, yani serseri punk rock ve crossover tarzında kariyerini sürdüren, alkol övücüsü leş bir grup. Tabii şarkı sözleri Fince olduğu için şarkılarında sürekli bir alkol övümü durumunun söz konusu olup olmadığına dair kesin bir yargıya varamıyorum fakat çektirdikleri her fotoğrafta her grup elemanının elinde koca koca viski şişeleri ve ağızlarında yarısı bir dakika içinde sömürüldüğü belli olan sigaraların olduğunu hesaba katarsak, grubun şarkılarında toplumsal konuları işlemediklerini, insan haklarını savunmadığını, hele hele dünya barışıyla ilgili tek kelime etmediklerini gayet rahat bir şekilde anlayabiliyoruz. Adamların kafası olmuş bir milyon, ne dünyası ne barışı allasen. Bunun adı “erkek erkeğe ortamcı alem metal”.
Kylähullut’un müziğinde herhangi bir kurala rastlamak pek mümkün değil. Zaten grubun kuruluş amacı eğlenmek ve kafaları dağıtmak olduğundan, EP boyunca herhangi bir kalıba rastlamıyorsunuz, ki punk rock ve crossover içinde bir kalıp varsa, o da bir kalıbın olmaması gerektiğidir. Eğlence amaçlı kurulan yan projelerin nimetlerinden sonuna kadar yararlanıyor elemanlar, yani istedikleri her şeyi yapıyorlar. Kimsenin “Aman şunu yapmayayım da müziğin bütünlüğüne zarar vermeyeyim”, “Ay şöyle yaparsam grubun binbir çileyle inşa ettiği estetik anlayışını yerle bir ederim” gibi bir derdi yok, herkes kendi gruplarında yapamadıklarını yapmak için burada sanki. Örneğin grubun davulcusu Tommi Lillman aynı zamanda ünlü gotik grup To/Die/For’un da davullarını üstlenmiş bir arkadaşımız ve her akıl, fikir ve mantık sahibi dinleyici Lillman’ın bu albümdeki ataklarının yarısını bile To/Die/For’da yapamayacağını bilir. Asıl grubunda basit ritmlerden ve basit ataklardan öteye gidemeyen Lillman meğer ne kadar da acıkmış twin’e, tom’a. Maşallah abandıkça abanıyor davula, verdikçe veriyor atakları dinleyicinin beynine beynine. Ha, satan, eve ekmek getiren yine To/Die/For, orası ayrı.
EP’de biri intro olmak üzere beş şarkı bulunuyor ve bu şarkıların en uzunu 3.49 dakika. Hal böyle olunca EP tam bir tadımlık görevi üstleniyor. Yani yoğun ve sıkıcı bir günün ardından 2-3 tur döndürerek biraz olsun kendinize gelmeniz olası. Tabii toplamda 11 dakika süren bir kaydı tekrar tekrar dinlemek bir yerden sonra bayabilir fakat grubun vaad ettikleri arasında “dinleyiciye inanılmaz anlar yaşatmak” yok zaten. En fazla üçüncü biranız bitene kadar tekrar tekrar döndürebilirsiniz, ki ondan sonra gerekli moda girdiyseniz Municipal Waste falan açarsınız, böyle böyle işler çığırından çıkar zamanla.
Bir sanat eseri incelemediğim için hiç ayrı ayrı “gitarist ne yapmış, davulcu nasıl bir performans sergilemiş, vokalist sesini bir enstrüman gibi kullanabilmiş mi?” gibi konulara girmiyorum, zira hepsini punk ve crossover sınırları içerisinde tek bir kelimeyle özetleyebileceğimi düşünüyorum; leşlik. Cidden, şu kayıttan ve fotoğraf çekimlerinden bir şey çıkaracak olursam, o da konserlerde her birinin L.G. Petrov sarhoşluğunda olup yapacakları leşliklerle yüzleri hem gülümseteceği, hem de ekşiteceği olur.
Kylähullut’un İngilizce karşılığı “Village Idiots”‘mış. Ben ülkemizde bu tarz bir grup kursam, ismi kesinlikle “Angutlar” olurdu. Yani artık bu cümleyle de Kylähullut’u anlatamıyorsam, hiçbir şekilde anlatamam herhalde. Neyse, 11 dakikalık bir EP için yeterince uzattım sanırım. Toparlarsam, Finlandiya’dan böylesine eğlencelik, çıtır çerez tadında, ağlamayan ve/veya hüzünbaz olmayan bir grup görmek gayet hoş. Leş müziğe ve punk’ın serseriliğine biraz olsun alışkın olan tüm kulakların Kylähullut’u kanıksayabileceğini düşünüyorum. Ancak müzikte ilk olarak estetik arayan, mükemmel düzenlemeler ve şairane sözler olmadan yaşayamayan bünyelerin uzak durması gerektiği de aşikâr. Finlandiya’dan bu tarzda daha da fazla grup çıkması temennisiyle, hepinize iyi günler dostlar. Alkolle kalın.
öncelikle şunu diyeyim, okumaya başlarken kimin yazdığına bakmamıştım ve okurken “berca yazmış bunu kesin” dedim. yahu sen ne güzel ne hoş yazıyorsun be adam. su gibi okunuyor, sen albümü beğenmiş olsan da beğenmemiş olsan da “ben de bakayım bi nasılmış” gibi bi istek oluşturuyor. tebrik. grubu dinleyip yorumumu yapacağım.
Last.fm’de Alexi’nin terapi projesi yazıyo fena güldüm. :D
Erkek Metılhedlerin siyah öje sürmesinden tiksiniyorum.
öncelikle şunu diyeyim, okumaya başlarken kimin yazdığına bakmamıştım ve okurken “berca yazmış bunu kesin” dedim. yahu sen ne güzel ne hoş yazıyorsun be adam. su gibi okunuyor, sen albümü beğenmiş olsan da beğenmemiş olsan da “ben de bakayım bi nasılmış” gibi bi istek oluşturuyor. tebrik. grubu dinleyip yorumumu yapacağım.