Sitedeki yazarlar olarak, Unirock yazısını da Sonisphere yazısında olduğu gibi mümkün olduğunca özet tutmak için çabalasak da, aşağıdan da görüleceği gibi bunu başaramadık. Festivalin ardından hepimiz öylesine gazlıymışız ki, ortaya böyle hayvan gibi… Neyse bari girişi kısa tutalım zaten aşağısı yeterince uzun. Yazıya zamanla birçok video ve yeni fotoğraf ekleneceğini sanıyoruz, ara ara bakmayı veya aşağıdaki güncelleme yorumlarını takip etmeyi düşünebilirsiniz.
Buyrun.
1. Gün:
BELPHEGOR (Ahmet Saraçoğlu)
Avusturyalı tükaka grup tam olarak beklediğim tarzda bir performans ortaya koydu. Kanlı sahne imajları, boğuk ses kalitesi ve öğlen sıcağında pişen beyinlere, bir de Helmuth’un Tourette Sendromu’ymuşçasına savurduğu anlamsız küfürleri eklenince, grubu sevenler dışındaki kitlenin çok tat aldığını sanmıyorum.
Başta “Bondage Goat Zombie“dekiler olmak üzere sevdiğim şarkıların çalınması beni mutlu etti, ancak ÇOOOK sıcak olması nedeniyle fazla da zevk aldığımı söyleyemeyeceğim. Fuck shit fuck!
ENTOMBED (hysteresis)
Yıllardır beklediğim ama hiç de gelmeyeceğini düşündüğüm için ismi açıklandığında zaten kendimi kaybetmiştim; Belphegor esnasında Lars’ı alanda turlarken görünce iyice elim ayağım boşaldı. İzmir’den gelen Entombed dörtlüsü olarak hemen rehin aldık kendisini. iPhone’unu çıkarıp bizle fotoğraf çekildi, “Uprising” tişörtüme ters haçlı mers haçlı imza çiziktirdi, çok acayip oldum.
Konsere geleyim. Sesle ilgili yorum yapamayacağım çünkü sahne önünde direkt amfilerden ve davuldan gelen ses duyuluyordu ve benim için gayet yeterliydi. Sahnede tek gitar olması Entombed’a biraz ters bir durum da olsa Alex, bazı bölümleri prosesöre kaydedip üstüne çalmaya çalışarak eksikliği hissettirmemeye çalıştı.
Seyirciyle iletişimi süperdi. Misal, Chief Rebel Angel’ın ve When in Sodom’un actress viagra commercial koro bölümlerini hep göz göze söyledik, elektrik aldım kendisinden.
Lars için ne kadar yazsam da bilmeyenler anlam veremeyebilir. Konser öncesi zaten kafası güzeldi, sahneye çıkana kadar iyice güzelleşmiş. Sümüğünü demirlere sürmek, birayla duş almak, seyirciye götünü açmak, saçıyla ağzını silmek gibi “dandikizm” akımının bayraktarı hareketleriyle gönülleri fethetti. O kafaya rağmen performansı da çok iyiydi. Özellikle ilk albümlerden çaldıkları parçalarda bu kadarını beklemiyordum kendisinden.
Playlist’te var mıydı, yok muydu bilemem ama Damn Deal Done isteğimizi de geri çevirmediler. Biz de cevaben hopladık, zıpladık, tepindik. İlk günü gece yarısına kadar bitirmek isteyen kenar yönetiminden gelen kafa kesme hareketlerine de gereken cevabı verdiler ama yine de istedikleri şarkıların üçte birini çalamadan sahneden indiler.
Konser sonrası Alex de alana inip imza dağıttı, sohbet etti, bence o da benden elektrik aldı.
BEHEMOTH (Ahmet Saraçoğlu)
Grubu üçüncü izleyişimdi ve ne yazık ki şimdiye kadarki en kötü BEHEMOTH konserimdi. Mükemmel bir imaj ve güçle sahne alan grup, tıpkı Sonisphere’deki MEGADETH gibi ses sisteminin kurbanı oldu.
Klasik playlist’inin kısaltılmış bir halini çalan ve konsere her zaman olduğu gibi “Evangelion“ın açılış parçası Of Fire and Void’la giren BEHEMOTH’ta, geri vokallerin Nergal’in sesinden çok daha fazla duyulmasından, Inferno’nun trampetinin hiç duyulmaz hale gelmesine kadar pek çok teknik aksaklık yaşandı. Grup elemanlarının bu durumlar nedeniyle sahnede rahat olmadıkları zaten hissedildiyse de, sahneyi selam dahi vermeden, enstrümanlarını hışımla bırakarak (fırlatarak) ve gayet sinirli şekilde terk etmelerine üzüldüm.
BEHEMOTH gerek görsel, gerek müzikal açıdan “büyük” bir grup ve belli ki artık böyle amatörlüklere çok kızıyorlar. Tüm bunlara rağmen gaza geldik, coştuk, boğaz yırttık.
OVERKILL (Berca B.)
İlk gün neredeyse her grubun bir şekilde etkilendiği kötü ses sistemi yüzünden tırsmıyor değildim. Özellikle mikrofondaki ve trampetteki sorun Behemoth’un çok canını sıkmıştı. Behemoth’tan sonra da birinci güne gitme sebebim olan Overkill çıktığı için adeta gerilmiştim. Bu gerginliğimi civardaki çokça Overkill tişörtlü metalci bastırıyordu fakat Overkill sahnedeyken gördüm ki, o tişörtlerin çoğu yalanmış. Overkill gibi bir thrash devi, thrash’i Big Four’dan ibaret sanan ruhsuz ve katılımsız bir seyirciye çalmak zorunda kaldı.
Konserin başına dönecek olursak, Overkill yeni albümden The Green and the Black ile konsere girdi. Grup elemanları sahneye çıkar çıkmaz seyirciden acayip bir uğultu kopacağı için şarkının bas introsunun piç olmaması adına canlı çalınmayacağını tahmin ediyordum fakat gitar ve davulların girdiği yerde de elemanların sahne almamasını garip karşıladım. Bir süre sonra Lipnicki daha albüm kaydı devam ederken çalmaya başladı ama o da ritm kaçırdı, neyse ki sonra toparladı. Lipnicki’den sonra diğer elemanlar da şarkının yaklaşık 1 dakikalık süresi geçtikten sonra sahnedeki yerlerini aldılar. Hayatımda gördüğüm en enteresan konser başlangıçlarından biriydi. Neyse ki şarkının geri kalanı inanılmazdı. Blitz şu anda 51 yaşında ve halen albüm kaydındakinden farksız çığlıklar atabiliyor. Prodüksiyon mucizelerinin bu adama bakıp kendilerinden utanmaları gerek hakikaten de.
Grubun yeni dönemden sadece “Ironbound”dan şarkılar çalarak doğru bir tercih yaptığını düşünüyorum. Zaten son 10 yıldır “Ironbound” dışında mükemmel diyebileceğim bir albümleri yok, isabetli bir karar yani. Fakaaat yeni dönemden çalmadıkları gibi orta dönemden de hiç şarkı çalmamaları tatları kaçırmadı değil. “Ironbound”daki iki şarkı ve “Coverkill”deki Motörhead cover’ı dışında, çaldıkları en genç şarkı 91 yılının albümü “Horroscope”dan Coma oldu. Yani her şeyi geçtim, Necroshine’ı bile çalmadılar. “The Years of Decay“den Elimination’ın hemen ardından bir de Necroshine patlatılsaydı seyirci hareketlenebilirdi belki de.
Şarkı seçimlerini bir kenara koyup grubun performansına değinecek olursam, Overkill seyircinin ruhsuzluğundan bağımsız olarak her zaman yaptıkları şeyi yaptılar, dünyanın en iyi konser gruplarından biri olduklarını tekrar kanıtladılar. Blitz tek kelimeyle kusursuz bir frontman. Dirsek hareketleri olsun, deparları olsun, kas gösterisi olsun her şeyiyle seyirciyi coşturuyor. Ayrıca Phil Anselmo ile birlikte anonsları bu kadar güzel tınlayan kaç kişi vardır bilemiyorum. O yağlı ve piç sesiyle “Don’t be a pussy” dediği an hakikaten enfesti. Bir de mikrofonun sesi daha açık olsaydı çok daha iyi olacaktı. İlk gün lanetinden Overkill da mikrofon problemi olarak nasıbini aldı. Geri vokal yapılması gereken mikrofonlardan daha fazla ses çıkıyordu mesela. Yani koca gün şu problem nasıl çözülemedi, anlamak mümkün değil.
Diğer elemanlar da enfes bir performans sergilediler. Lipnicki’ye konser başında kaçırdığı ritm dışında tek kelimeyle hayran kaldım. Overkill’ın gördüğü en iyi davulcu kesinlikle. Bulunduğum bölgeden mi kaynaklanıyor bilemiyorum ama Verni’nin basını duymakta güçlük çektim bir de, ki Overkill müziğinin önemli elementlerinden biridir Verni’nin basları. Ona da yazık oldu. Gitarist arkadaşlar da kusursuz
çaldılar. Her birini ayrı ayrı tebrik ediyorum.
Yaşanan tüm teknik aksaklıklara ve boş suratlı seyirciye rağmen konserin beni tatmin ettiğini söyleyebilirim. Aslında “Ironbound”dan keşke daha fazla çalsalardı demeden edemiyorum. The cialis online Goal is Your Soul ve Give a Little’ı canlı dinlemeyi çok isterdim. Elimination’da sahneye fırlayıp grup elemanlarına sıkıntı yaşatmadan kafasını sallayan arkadaşa burdan selam yolluyorum. Nevermore’daki şapka hırsızından çok daha sempatikti kesinlikle. Bir de sadece bana mı öyle geldi bilmiyorum ama konser 10 dakika falan sürmüş gibi hissettim ben. Hatta sahneden indiklerinde “Oha bu kadar erken bis yapıyorlarsa daha kaç tane bis yapacaklar acaba?” dedim kendi kendime. Meğer konser orada bitiyormuş. Bir 10 dakika inanamadım, demirlerin önünde bekledim saf gibi. Gelmediler ama. Lanet olsun… :’(
CANNIBAL CORPSE (hysteresis)
Yol yorgunluğuna bütün gün ayakta durmak ve Entombed’da tepinmek de eklenince moshpit’e girecek enerjim kalmadı. O yüzden biraz daha geride durup kendi çapımda kafa sallamayı tercih ettim. Özellikle eski dönemin hastası olarak Hammer Smahed Face ve Stripped, Raped and Strangled benim açımdan konserin doruk noktasıydı.
Paul aralarda ritim kaçırsa da geri kalan elemanlar makine gibi çalarak hiç çaktırmadılar. Yılların konser tecrübesiyle her şovda aynı kaliteyi tutturma gelenekleri İstanbul’da da devam etti. Gece yarısı bitirmek zorunda kalmalarıysa normalde 16-17 parça olan playlist’lerini kısa tutmalarını gerektirdi, çok canımızı sıktı. Entombed ve Yamyam’ı saymadık, tekrar bekliyoruz.
———————-
Birinci günün tek cümlelik özeti:
Kötü ses sistemi; durgun, bayık seyirci.
———————
2. Gün:
SABATON (Ahmet Saraçoğlu)
Grubun konserlerde iyi olduğunu duymuştum. Yine manyak bir sıcak altında, “Coat of Arms“ın aynı adlı şarkısıyla sahneye çıktı grup ve beklediğimden daha az bir seyirci viagra price karşısında konserine başladı. Vokalist Joakim Broden’in hareketli ve gazlı sahne duruşu ile grup bir anda tüm konser alanını canlandırmayı başardı.
Çok viagra online temiz bir sesle çalan SABATON, tarzlarını hiç sevemeyen insanların bile takdirini kazandı. Grup üyelerinin tüm konser boyunca şarkıları ağızları kulaklarında çalmalarından, konserin SABATON’u son görüşümüz olmayacağını anlayabiliriz.
Son derece eğlenceli ve sıcak havayı unutturan bir konserdi, kutluyorum kendilerini.
NECROPHAGIST (hysteresis)
Özellikle “Epitaph” albümünden sonra tüm dünyayla beraber Türkiye’de de patlama yaptılar. Bu patlama, her açıdan kendisini gösterdi. İlk iki Türkiye konserine göre daha yoğun bir katılım vardı. Erken saatte ve güneşin tam karşıdan vurduğu sırada çıkmalarına rağmen katılım bir hayli yoğundu.
Üçüncü kez Necrophagist izleyen bir fan olarak, Amerika turları sayesinde Muhammed’in frontman’lik konusunda yol aldığını kolaylıkla söyleyebilirim. Uzamaya başlayan saçları da bu konuda tamamlayıcı olmuş. Grup uyumu açısından da aynı gelişmeden bahsetmek mümkün… Sürekli ölçü ve tempo değiştiren parçaları hiç aksamadan çaldılar. Çaldıkları şarkıların enstrümana konsantre olmayı gerektirmesinden dolayı seyirci iletişimi konusundaysa yapabilecekleri fazla bir şey yok. Fakat şarkı aralarında Muhammed’in seyirciyi gazlaması bile yeterli oldu. Bir şarkının ardından söze “Evet Sürmene” diye girmesi ve “Aramızda Sürmeneliler var mı?” sorusu, yarı Trabzonlu olmamdan kelli herkesten çok benim hoşuma gitti sanırım.
Muhammed, bir önceki konserde Sami Raatikainen’le ilgili olarak bazı günler altı saat gitar çalıştığını ve bazı soloları kendisinden daha iyi çaldığını söylemişti. Gerçekten de makine edasıyla çalan bir arkadaşımız kendisi. Tam bir görev adamı…
Romain Goulon’u anlatmaya gerek yok sanırım. Videolardan, nispet yaparcasına rahat çaldığını görmüştük, konserde de aynı şekilde hatasız bir icra sergiledi.
Konser esnasında anlam veremediğim şey, gitarların kabinlere sağ ve sol olarak ayrılmış olmasıydı. Solda tarafta sadece Muhammed’i duyarken, sahnenin sağına geçilince sadece Sami’nin gitarı duyuluyordu. Buna olmasa da krosların arada çatlama yapmasına müdahale edildi. Ortadan izleyenler için her açıdan mükemmel bir konser oldu.
Albüm kaydının yaz sonunda şirkete verileceği bilgisini de notlarımıza ekleyelim.
\m/ SÜRMENE METAL \m/
DARK FUNERAL (Ahmet Saraçoğlu)
Festivalin merak ettiğim gruplarından biriydi DARK FUNERAL. Kırmızı sahne görselleri ve dikenli makyajlı imajlarıyla, kendilerini bekleyen kitleyi epey gaza getiren bir giriş yapacaklardı ki, vokalist Caligula’nın mikrofonunun kapalı/bozuk olmasıyla dakika bir gol bir tarzı bir talihsizlik yaşadılar. Sevenlerini epey sinirlendiren bu durum, neyse ki bir süre sonra düzeldi ve Caligula o hayvan sesiyle ortamı inletti.
Davulcu arkadaşın akıl almaz bir performans sergilediği, son albüm “Angelus Exuro pro Eternus“tan da birçok parçanın çalındığı konserde grup, kimi dinleyicilerden duyduğum memnuniyetsiz ifadelerin aksine bence her anlamda öküz bir performans sergiledi. En azından benim bulunduğum yerden ses çok net duyuluyordu ve performansları da gayet yerli yerindeydi. Benim açımdan günün en iyi performanslarından biriydi.
EVERGREY (Ahmet Saraçoğlu)
Bazı gruplar haricinde iki gündür nedenini bilmediğim şekilde ölü olan kitlenin cialis super active plus karşısına bu kez de İsveç’in duygusal abileri EVERGREY çıktı. Grubu ikinci izleyişimdi ve hem grubun tamamına yakınının değişmiş oluşundan, hem de seyircinin uykusundan, gruptan vasat bir verim aldım diyebilirim.
Çaldıkları her şarkı grup adına önemli parçalar olsalar da, seyricinin sadece 2-3 parçada hareketlendiğini gördüm. Grubun ilk gerçek hit şarkısı diyebileceğimiz The Masterplan’de dahi sadece görev icabı kalkan eller ve sallana üç dört kafa gördüm. En çok ilgiyiyse doğal olarak “The Inner Circle“ın açılış şarkısı A Touch of Blessing gördü.
Grup sahnede iyiydi, ancak yaratıla(maya)n grup-seyirci sinerjisi açısından, açıkçası bu tatsız günün sıradan konserlerinden biriydi.
GRAVE DIGGER (Ahmet Saraçoğlu)
Bir hayli az sayıdaki kemik hayranları ile, dağınık şekilde duran ve akşam olması dolayısıyla da kendini yemeğe, biraya, muhabbete veren bir seyircinin karşısına çıktı GRAVE DIGGER. Festivalin genel olarak daha ekstrem gruplara yer veriyor oluşu, kitlenin de bu türde bir müzik istemesine yol açıyor doğal olarak.
SABATON iyi ses ve samimi performanslarıyla, kendilerini sevmeyen/bilmeyen ve daha yorulmamış olan dinleyicileri nasıl coşturduysa, kitlenin çoğuna çok da yakın olmayan bir müzik yapan GRAVE DIGGER da bu yorgun kitle karşısında o derece ilgisiz bir tepkiyle karşılaştı. Şarkılarını bilenler vardı elbet ama çok büyük bir katılım olmadığı da ortadaydı. Bir şarkıda sesin tamamen gitmesi ve grubun kendi çalıp kendi oynaması da yine bu çok da tat alınamayan günün akılda kalanlarındandı. Şahsen en çok “Ballads of a Hangman“den Ballad of a Hangman’de eğlendim. Melodik böyle güzel güzel söyledik ooooo diye.
AMORPHIS (Ahmet Saraçoğlu)
Uzunca bir soundcheck’in ardından sahneye AMORPHIS çıktı. Grup ortalama bir performans sergilese de, gitarların sesinin olabildiğince kısılmış olması yüzünden hayatımda izlediğim en uysal, en dingin headliner performansını izlemek durumunda kaldım.
Sevdiğim şarkılarda eşlik ettimse de, AMOPRHIS’in tam bir headliner performansı ortaya koyamadığını düşünüyorum. Son 3 albüm ağılıklı çalan grup “Elegy”den kısa kısa karma şarkılar ve “Tales from the Thousand Lakes“ten de birkaç şarkı çalarak, beklendiği gibi konseri Black Winter Day ile kapadı. Bu şarkılar çalındığı sırada gitarların neredeyse sıfıra yakın oluşu yüzünden, şarkıları bilmeyenler de seyircinin “oooo”larıyla yetinmek durumunda kaldı.
Grup saat 00.10′da sahne arkasına gitti, ancak muhtemelen içeriden yapılan “Geç oldu” uyarısıyla seyiriciyi selamlamaya bile çıkamadan konser öylecene bitmiş oldu. AMORPHIS’i severiz sayarız, ancak kısık ses ve grubun da headliner’lık için hafif kalması dolayısıyla mekandan gayet coşkusuz ve sakin çıkmak durumunda kaldık.
———————-
İkinci günün tek cümlelik özeti:
Kötü ses sistemi; durgun, bayık seyirci, insanlar arasındaki “Bu sene Unirock hayalkırıklığı oldu” muhabbetleri (Ama bir gün sonra olacakları bilmiyorlardı).
———————
3. Gün:
HEAVEN SHALL BURN (Ahmet Saraçoğlu)
Alman grup,
bence her açıdan çok iyi olan bu günün önceki iki günden farklı olacağının sinyalini ilk andan verir bir şekilde, “Iconoclast“ın kuduruk şarkısı Endzeit’la girdi konsere.
Epey kalabalık bir kitlesi olan HEAVEN SHALL BURN, çılgın seyirci atraksiyonları (circle pit, mosh pit, wall of death, kuleyi tavaf etmek, hardcore dancing) eşliğinde gayet gaz bir performans sergiledi. Vokalistin kendini yırttığını ve sahnede tüm gücünü sarf ettiğini, şarkıdan şarkıya kızaran suratından görmek mümkündü. Gerçekten de takdir edilesi bir efor sarf etti.
Seyircinin gerçek anlamda delirdiği belki de ilk konser olan HEAVEN HALL BURN konseri, grubun üstün performansı nedeniyle herkes tarafından iyi bulundu. Benim açımdan konserin en güzel anıysa, çoğunluğun HEAVEN SHALL BURN şarkısı sandığını düşündüğüm EDGE OF SANITY cover’ı Black Tears’dı.
KORPIKLAANI (Ömer Kuş)
Pazar günü Türkiye’de folk metal açısından önemli bir gündü bence. Türkiye sınırları içerisinde ilk kez bir folk metal grubu çıkacaktı ve açıkçası seyircinin nasıl bir tepki vereceğini pek kestiremiyordum. Neyse ki kitle beklediğimden çok ama çok daha iyiydi ve inanılmaz eğlenceli bir performans oldu. Eminim bu kadar coşan kitlenin büyük kısmı daha önce grubu dinlememişti ama bu eğlenceli müziğe kayıtsız kalamadılar ve festivalin en iyi zamanlarından birini geçirdik hep birlikte.
İlk iki üç şarkıyla yavaştan havaya girmeye başlayan millet, Cottages & Saunas’ta zincirlerini kırdı. Önce zıplamalı ve havada birbirine çarpmalı bi pit oluştu, yavaştan halaya geçildi, sonra kol kola girip dans etmeler başladı, derken herkes havasını buldu.
Her çalan şarkıyla birlikte insanlar delicesine eğleniyorlardı, tanımadığınız birisi gelip kolunuza giriyor dönmeye başlıyor, sonra da beraber halaya giriyordunuz. Ardından ortadaki kulenin etrafında delicesine circle yapma aktivitesi başladı. Ben gerçekten hiçbir konserde bu kadar yorulduğumu, nefes nefese kaldığımı ve susuzluktan ölecek duruma geldiğimi hatırlamıyorum.
Metal bıradırhud sağolsun ordan birileri bu isteğimizi giderdi eheh. Daha önce Korpiklaani’yi iki kez izlemiş biri olarak bu üçüncüsünün en çok eğlendiğim olduğunu hiç düşünmeden söyleyebilirim. Seyirci çok çok iyiydi, herkes çılgın attı resmen. Yalnız en yavaş şarkıda bile circle yapmasaydık iyiydi, Crows Bring the Spring’de bile circle oldu lan! Etrafta koşturup duran Korpiklaani tişörtlü, kızıl sakallı ve büyük ihtimalle kırmızı suratlı tip de bendim evet.
Sırası karışık olmakla birlikte setlist:
Vodka
Wooden Pints
Pellonpekko
Crows Bring the Spring
Cottages & Saunas
Journeyman
Pine Woods
Tuli Kokko
Korpiklaani
Viima (Icy Wind)
Paljon On Koskessa Kiviä
Kipumylly
Juodan Viinaa
Beer Beer
KORPIKLAANI (Güzide Arslaner)
Büyük ihtimalle ülkemiz dinleyicisinin gördüğü en sıradışı “metal” performansı, sahne imajı ve bunların beraberinde getirdiği eğlence tufanına tanık, hatta bu duygu selinde aktörler olduk. Grup üyelerinin sahnedeki sevecen halleri ve ilk parçadan itibaren hem grubu hem de yakından takipçilerini şaşırtan çapta katılımla muazzam bir sinerji oluştu. Folk metal ve yakın akrabalarının coşku ve eğlenceye yatkınlığının halihazırdaki potansiyelinin de pek tabii ki bunda payı var. Ancak özellikle “asık suratlı metalcilik” algısının kırılmasına ve metalin doğasındaki sert duruşun sınırlarının aslında esnek olabileceğinin fark edilmesine olanak vermiş olması itibariyle çok hayırlı oldu bu ziyaret. Grubu kısmen bilen ya da bilmeyen kişilerin ilgisinin cezbedilmesi Korpiklaani ve türün ötesinde bir önem taşıyor.
Grubun Türkiye’ye ilk gelişi olması sebebiyle “keşke şunu da çalsalardı” demeyi şimdilik biraz lüks olarak görüyorum. Her şarkıda çevremdekilerin eğlendiğini ve bir ölçüde de şarkı sözlerine eşlik ettiğini görmek çok hoştu. Sahne ve alandaki pozitif enerji, şarkılardaki sevimli melodilerin de sayesinde kendilerine hayran olan olmayan herkesin ilgisini fazlasıyla çekmeyi başardı. Hayranları zıvanadan çıktı desem yeridir. Şarkıların kısa fakat heyecanlandırıcı anonsları her seferinde kahkaha ve alkışla karşılandı. Bir grubun “Hazır mısınız?” diye sormadan hazır olan ve çılgınca dans eden, tepinen bir kitle görmesi bambaşka bir duygu olsa gerek. Bizim açımızdansa her parça sonrasında yorgunlukla eller dizlerimizde/belimizde, nefes nefese bir sonraki bombayı merakla beklemek kolay kolay yaşanacak bir an değil…
Genelde her konser sonunda her grup “harikasınız” türünden sözler sarfeder, hatta bunu bazen performanslarına leke sürmemek için yaptıklarını düşünürüm. Ancak Korpiklaani bu faslı hakikaten çok içten ifadelerle gerçekleştirdi. Grup izleyiciye, izleyici de gruba hakkını verdi. Konser esnasında grup elemanlarının birbirlerine sürekli gülümseyerek ve kitleyi işaret ederek iletişim halinde olması da mutluluk ve gurur vericiydi.
Grup elemanlarıyla fotoğraf çektirme sonrasındaki kısa sohbetimizde kendilerine “Tekrar bekliyoruz” dediğimde, “Biz çok istiyoruz, fakat bunun için sizin de çabalamanız gerek” minvalinde sözler işittim. Eğlence dozunun organizatörlerin gözünden kaçması imkansız, tadı damağımdan gitmeden yenisini bekliyorum ve grubun gelişinin ülkemizde nispeten daha az ilgi gören türlerde müzik yapan gruplar için açılan bir kapı olmasını diliyorum. Nihayetinde yüzlerde genişçe bir gülümseme, boyundan ziyade baldırlarda ağrı bırakan, hafızalarda çok özel bir yer edinecek bir gündü.
OBITUARY (Berca B.)
Korpiklaani gibi daha önce hiç dinlemediğim ve bilmediğim bir grupta kendimi danalar gibi koştururken ve dans ederken bulduğum için Obituary’den önce fazlasıyla yorgun düşmüştüm. Hatta Korpiklaani bittikten sonra hayvanlar gibi eğlenmiş olmama rağmen içimde ufak da olsa bir pişmanlık duygusu vardı ve kendi kendime “Ne yaptım lan ben? Obituary’de ne bok yiyeceğim şimdi?” diye sorular soruyordum. Hatta bir ara ağzımdan “Sanırım Obituary’de kafa sallayamayacağım” diye bir cümle süzüldü ki, daha önce Obituary’yi canlı izleme tecrübesi bulunan Ufuk bu cümlemi unutmamamı söyledi. Ve evet, konser bittiğinde bu sözümü çok fena yutmuştum.
“Cause of Death“ten Find the Arise ile adeta hayvanlar gibi girdiler konsere. John Tardy’nin sesini canlı canlı duymak hakikaten apayrı bir duyguymuş. Neyse ki Obituary diğer çoğu grup gibi kötü ses düzeninin kurbanı olmadı. Vokal problemi sonunda çözülmüştü yoksa ordaki onlarca hayvan Obituary hayranı isyan çıkartabilirdi. Düşünsenize Obituary geliyor ve siz Tardy’yi duyamıyorsunuz. Neyse, genel olarak şarkıları kısa olduğu için pek çok şarkılarını çalabildiler. Sanırım festivalin de en çok şarkı çalan grubu oldular. Konseri sahne önünün en önünde demirlere yapışık bir şekilde izlediğim için arka taraflardaki seyirci katılımını tam olarak göremedim fakat etrafımdaki insanlar hiç de fena sayılmazlardı. Özellikle bariz bir biçimde iş gömleği giyip kısa saç ve gözlükleriyle gelen ve tüm şarkıları ezbere söyleyen birkaç kişi vardı ki, görülmeye değerdi. Chopped in Half, Threatening Skies ve tabii ki Slowly We Rot’daki katılım gayet yüksekti.
Bu arada sonunda kanlı canlı DiGiorgio gördük ya, pek çoklarının “hayatım boyunca yapmam gerekenler” listesinde bir maddenin daha üstü çizilmiştir heralde. 3 telli basıyla çıkıp biraz şaşırtsa da performansına diyecek yoktu. Arada bildik DiGiorgio numaralarını duymak da oldukça keyifliydi. Arada sırada kenardan konseri izleyen Malt basçısı Cenk Turanlı’ya özel şovlar yapması da bir hayli sempatikti. Herhalde o anlarda Cenk Turanlı kadar mutlusu yoktur. Dünyanın en yetenekli metal basçılarından biri size dönük bir şekilde çalıyor, arada göz kırpıyor falan. Adamda ego sıfırın altında resmen.
Ralph Santolla da özel hayranlara sahiplerden biriydi. Konser öncesi bolca bağırıldı kendisine ama pek oralı olmadı. Yine de konser boyunca yeteneğini hiç esirgemedi neyse ki. Pek çokları soloya kadar hayvanlar gibi kafa sallarken, solo başladığında kedi kesilip dikkatle Santolla’yı izliyordu. O da bunun farkına vardı bir süre sonra ve mahkeme duvarı gibi olan suratını değiştirmeye karar verdi en sonunda. Bu arada ölümüne sigara içiyor kendisi. Konser boyunca 3-4 sigara içti sanırım. Konser harici zamanı siz düşünün artık.
Donald Tardy de hakikaten enfes bir davulcuymuş bu arada. Tokat manyağı yaptı seyirciyi. Arada John’un yanına gidip tomlarda kendisine eşlik etmesi de konserin görülmeye değer anlarından biriydi.
Toparlamak gerekirse Obituary festivalin tartışmasız en iyi performanslarından birine imza attı. Seyirciyle çok fazla iletişmediler fakat buna gerek de yoktu zaten. Anonslar dışında John pek fazla seyirciyle konuşmadı ama o anonsları da şarkılardaki tonuyla yapması çok hoştu. Ayrıca sürelerinden kesilmeyen ender gruplardan biriydi Obituary. Organizasyon ilk iki günden gerekli dersleri çıkarmış olacak ki, bu kez sahneye çıkış ve sahnede kalış sürelerinde pek fazla bir problem olmadı. Fazlasıyla şarkı çalmalarına rağmen bir By the Light duyamamak üzücüydü yine de.
Ne olursa olsun, bir Tampa efsanesi daha dinlemiş olduk. Bu konser hiç kuşkusuz pek çoklarının “izlediğim en iyi konserler listesi”ni sağlam karıştırmıştır. Umarız daha uzun bir setlist’le tekrar izleme şansı buluruz.
OBITUARY (hysteresis)
Obit’in ilk göz ağrım olduğunu sitede daha önce de dile getirmiştim. Bunun şerefine Texas Chainsaw Massacre tişörtümü ve beyaz çoraplarımı çekip alana gittim. Korpiklaani bitirdiğinde kanımdaki alkol ve adrenalinin etkisiyle kendimi sahne önünde buldum ve gerisi bir ergenlik rüyasının gerçekleşmesiydi.
Bana “death metal nedir?” derseniz “Trevor Peres’in gitar tonudur” derim. Benim için festivalin doruk noktası da Obituary’dir. Peki ya Find The Arise’la konsere girmek insanlık suçu değilse nedir, a dostlar?
Performansa gelelim. “It started with US” yazılı tişörtüyle imalı imalı dolanan John Tardy konser boyunca saçlarını ahenkle dans ettirip mikrofon sehpasıyla aşk yaşadı. O efsanevi vokali duydukça biz de ona eşlik ettik, saçlarım, tişörtüm terden sırılsıklam oldu.
Santolla’yı sevemedim, sevemeyeceğim. Hakkında kötü konuşmayayım, ailemizin basçısı Steve DiGiorgio’ya geçeyim. Yaşayan bir efsane olarak perdesiz basıyla kanlı canlı karşımızdaydı. Sürekli ön taraflara gelip seyirciyle elektrik alışverişinde bulundu. Yine hastası olduk.
Üç gün boyunca en iyi sesin olduğu performanslardan biri Obituary oldu. Sahne önünde olmama rağmen her şey kristal netliğinde duyuldu. Kusursuz bir performans ve on numara bir şarkı sıralaması vardı.
Chopped in Half üstüne Turned Inside Out çalınca kendimi kaybedip kafa göz daldığım kişilerden okuyanlar varsa kusura bakmasınlar, mazur görsünler. Arbede esnasında dijital saatim de sıfırlanıp 1 Ocak 1993 tarihine dönmüş. Bize bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir. Son şarkı olan Slowly We Rot’un başlamasıyla kendimi yerlerde bulmam bir oldu. Kafama ve dizime yediğim tekmeler sonucu kafamda bir Acme şişliği ve sakat bir dize ek olarak ağrıyan kaburgalarımla konseri tamamladım.
Olayın şokunu hala atlatamadığım için cümleleri toparlamakta zorluk çekiyorum. O nedenle burada kesiyorum. Bıkmadan ve de usanmadan: ÇAPTİĞHUĞAĞAĞAĞAAOOĞĞĞVVV!!!
NEVERMORE (Ahmet Saraçoğlu)
Şu ahir ömrümde yaşımın dört beş katı kadar grup görmüş olan bendeniz, “Ölmeden önce görmek zorundayım” dediğim o grubu, uzuuun yıllardır bekliyordum. Hayatta en sevdiğim birkaç gruptan biri, belki de birincisi olan NEVERMORE, şu an hayatta olan müzisyenler arasında en sevdiğim gitarist olan Jeff Loomis ve eşi benzeri olmayan yorumuna ölüp bittiğim Warrel Dane, bu zamana kadar hep “keşke” olarak gördüğüm, sabırla görmeyi beklediğim kavramlardı. Ne zaman bilmiyordum, ama bir şekilde MUTLAKA görecektim. Ben bekleyedurayım, onlar hiç beklemediğim şekilde ayağıma geldiler.
İlk iki gün boyunca, zaten festivalin de ne yazık ki müsade ettiği bir biçimde bir hayli bayık geçen konserlerde, hep bekledim. Sabırla o son bir buçuk saati düşünerek sakin şekilde bekledim. Tamam, NECROPHAGIST’te, ses sisteminin müsade ettiği kadarıyla BEHEMOTH’ta, CANNIBAL CORPSE’ta, ENTOMBED’da coştum, şarkılara eşlik ettim falan, ama genel olarak son gruba kadar hep bekledim. Sesimi de, gücümü de harcamamaya özen gösterdim. Ne de olsa kafama silah dayayıp “Tek bir grup seç, onu izleyeceksin bir daha da hayat boyu konsere gitmeyeceksin” deseler hiç düşünmeden söyleyeceğim grubu izleyecektim.
Site okurlarından, yanılmıyorsam önder (yanlış hatırlıyorsam kusura bakmasın) ve arkadaşlarından aldığım üç adet sahne önü bilekliğini “Sahne önüne gitmeye gerek yok ya” diye millete dağıttıktan sonra, konser anı gelip çattığında ne yaptığımın farkına vardım. “Lan mal, NEVERMORE ulan bu! Kazma mısın nesin ne diye verdin bileklikleri millete?” şeklindeki tek kişilik uyanışımla, bilekliklerden birini, büyük lütuf ve büyüklük göstererek verdiğim Ömer arkadaşımızdan zorla, orantısız şiddete başvurarak geri aldım. Ceylan gibi sekerek geçtiğim ön bölümden yine aynı Ömer’e elimle nah yapıp hareket çekerken, bir yandan da forumdan kimi dostların hazırladığı NEVERMORE afişinin yanına gidip “Sahne önü iyiymiş hobaley!” tarzı sevindiriklikler yaşadım. O arada siteden büyük bir grubun da sahne önüne konuşlandığını görüp, yine o aralıkta FAQ grubunun gitaristi Aykan’la tanışıp muhabbet ettik.
Uzatmayalım, saat 22.30 gibi NEVERMORE sahneye çıktı.
İlk şarkı Beyond Within girdiğinde resmen ayaklarım yerden kesilmişti. Sahneye sağ taraftan bakıyor oluşum, Jeff Loomis’e uzak kalmama neden olduğundan, tüm site grubunu arkamda bırakıp sol tarafa koşturdum. Sesimin son damlasına kadar haykırarak ve muhtemelen çevremi de epey rahatsız ederek şarkıyı söyledim. Jeff’in gitarındaki ufak teknik aksaklıkların neyse ki hemen geçiştirilmesinin ardından, NEVERMORE bence manyak bir playlist’le konsere bodoslama girişti.
Sol gözünden ameliyatlı ve hayat boyu asla kafa sallamaması gereken biri olarak, gayet çocuksu (“gerzekçe” diye okunur) ve “uçmuş” bir halde The River Dragon Has Come’da manyaklar gibi kafa salladım. Solosunda tüylerimin ürpermesine, son mısrasında da hayatımın grubunu o kadar yakından izlemenin verdiği görkemle gözlerimin az da olsa ıslanmasına engel olamadım.
Bombalar arka arkaya gelmeye devam etti. Your Poison Throne, Narcosynthesis, Born (Laaaaan! Manyaktı bu!), The Termination Proclamation, Emptiness Unobstructed, The Heart Collector, Inside Four Walls, The Obsidian Conspiracy… Hepsinde içim içimden dışarı çıktı sanki. Upuzun This Godless Endeavor bile hiç bu kadar kısa gelmemişti.
OBITUARY’den sonra -dendiğine göre- 1.000 kişi azalan kitle arkadan nasıl duyuluyordu bilmem, ancak en ön kısımdaki neredeyse herkesin tüm şarkıları ezbere bilmesi harikaydı. Son albümden Emptiness Unobstructed’ın bile baştan sona söylenmesine gerçekten çok sevindim.
Warrel’ın seyirciyle olan muhabbetleri de yine NEVERMORE’un herhangi bir grup olmadığını gösteren şeylerdi. Kendisine uzatılan SANCTUARY tişörtünü, sıradan bir frontman gibi “Yeah man come on!” tarzı bir gazla selamlamaktansa, “Arkadaşım tamam anladım SANCTUARY tişörtün var pek güzel de bi saat boyunca bana göstermeye çalışmak nedir?” şeklinde komik bir tepkiyle karşılayan Warrel, daha en baştan “Enemiiiiz of rielıtiiii!” diye bağıran güruha da “Yahu tabii ki çalıcaz ne diye yırtınıyosunuz her şarkı arasında” türünde sevimli bir yorumla cevap verdi. Seyirci de önce Jeff’e, arından da Warrel’a epey tezahürat yaptı.
Bis için geldiklerinde acaba kaç şarkı çalacaklar diye düşünürken, sadece Enemies of Reality ile yetinmeleri biraz üzdü. Eğer bunda sahneye atlayıp Warrel’ın şapkasını çalmaya çalışan denyonun bir rolü varsa, kendisinin bayağı dayaklık bir insan olduğuna parmak basmak isterim.
Sonuçta kendi adıma değerlendirirsem tam anlamıyla hayvan gibi bir performans sergiledi NEVERMORE. Elbette ki dişimin kovuğuna yetmedi, ama şarkıları o kadar güçlü ki, tüm diskografilerini çalsalar dahi daha fazlasını isteyeceğimden eminim. Geriye dönüp baktığımda hayatımda yer eden iki tane konser vardı. Bunlardan ilki ve asla geçilmeyecek olanı, IN FLAMES’in İstanbul’da verdiği o unutulmaz konserdi. Diğeri LAMB OF GOD’ı Kanada’da izlediğim ve resmen dizlerimin bağının çözüldüğü, düşmemek için tutunacak yer aradığım 2005 yılındaki konserdi. Artık bu iki konsere bir üçüncüsü eklendi.
Son olarak, siteyi takip edenler zaten nasıl bir NEVERMORE sevgim olduğunu bilirler. Belki de sırf bu sebepten sitede NEVERMORE’a dair epey fazla yorum, kritik ve habere yer veriyoruz. Eğer bir şekilde, az da olsa insanın NEVERMORE’la tanışmasına ya da daha çok sevmesine etkimiz olduysa, birkaç kişinin bile konserde şarkılara eşlik etmesine, coşmasına vesile olduysak, ne mutlu bize (Sinerji yaratalım diye sevgi kelebeği bile oldum bak görüyosun, ama çok seviyorum lan öyle böyle değil).
———————-
Üçüncü günün tek cümlelik özeti:
Her tarafta yüzü gülen insanlar.
————————
————————
Bitti mi sandınız? Dahası var.
FESTİVALDEN NOTLAR
hysteresis
Öncelikle organizatörlere yıllardır beklediğimiz grupları izleme şansını sağladıkları için teşekkür edelim. Özellikle death metal dinleyicisi için unutulmaz bir festival oldu.
Bu tip metal konserlerinde sahne önü uygulamasına karşı olan bir dinleyiciyim. Özellikle de grupla tanışma gibi ekstraları olmayan sahne önü bileti uygulamasının hiçbir şey ifade etmediğini bir kez daha gördük. Rock Republic’teki Slayer konserinde olduğu gibi, Cannibal Corpse konserinde de bu demirler yıkıldı. Zaten dinleyiciler çok sevdikleri gruplar çalarken crowd surf veya benzer şekillerde sahne önündeki alana rahatça geçebiliyor. Obituary’de hiçbir güç oraya atlamamı engelleyemezdi. Stadyum konserleri haricinde bu uygulamanın gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Festival için seçilen alan kötüydü. Çok az bilet satılması sayesinde kurtardı. Neden bu kadar az bilet satıldığını bilmiyorum ama Sonisphere’ın bunda etkisi olduğu muhakkak. Eğer bu grupların çekeceği tahmin edilen seyirci o alanda olsaydı hem çadırları nereye sığdıracakları, hem de o kadar insanı nasıl barındıracakları sorusu akılları kurcaladı. Çadırda kalmadığım için fazla yorum yapamayacağım ama üç gün duş almasaydım o kadar kafa salladıktan sonra dolaşan saçlarımı kestirmem gerekirdi herhalde.
Benim muhatap olduğum güvenlik görevlileri gayet iyiydi. Hem işlerini yaptılar hem de saygılı davrandılar. Görmediğim aksilikler olmuşsa yorumlara eklenebilir tabii ki.
Festival alanında sağlık çadırı, ambulans veya bunlara benzer şeyler göremedim. Var idiyse bu da yorumlara eklenebilir.
Ses düzeni yeterliydi. İlk gün çok parlak olmasa da sonraki günlerde iyileştirmeler yapıldı. Ancak sahnenin iki yanında asılı kabinlerin seyirciye dönük olması gerekmiyor muydu sanki? Overkill esnasında tuvalete gittim, kabinler o tarafa yönelik olduğu için ortalarda aldığımdan daha iyi bir ses duyuyordum mesela. Doğrusunu bilen aydınlatsın.
Güzide Arslaner
Görmeyi en çok istediğim gruplar Amorphis, Entombed, Heaven Shall Burn ve tabii ki Korpikciklerdi. Heaven Shal Burn’ü kısmen izleyebilmiş olsam da beklediğim tüm gruplardan umduğum tadı alabildim. Daha önce dinlemediğim ve mercek altına alacağım grup ise Evergrey olacak.
Çeşitlilik itibariyle canadian pharmacy online cialis festivalin emsallerine nazaran ileride olduğunu düşünüyorum. Bu çizginin geliştirilmesi, dinleyicinin beklentisinin doyurulması ve grupların dikkatinin çekilmesinde ciddi pay sahibi olacaktır. Teknik açıdansa kusursuzluktan uzak olduğu söylenebilir, ancak konserler esnasında (ne yazık ki) olağan aksaklıklar haricinde kabul edilemez herhangi bir fiyaskoya tanık olmadım. Düzenleyen şirketin organizasyon öncesinde ve esnasında tat kaçıran ciddi disiplinsizlikleri söz konusuydu, fakat bunların tekrarlanmamasını ve telafi edilmesi için girişimde bulunulmasını ümit ederek olumlu yanlarını hatırlamaya çalışacağım.
—————————
pasifagresif olarak festivalde emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Yazıdaki fotoğraflar, videolar ve festival sırasındaki yardımları ve muhabbetleri için de zafer’e, özgür’e, like fire’a, caksu’ya, jokernthiefmother’a, Bahadır Sarp’a, Cemre Kadelaryn’e, Deon’a, Onur Altınay’a, önder’e, dullunger’a, hen’e, Enver Yılmaz’a ve muhtemelen adını, nick’ini unuttuğumuz diğer arkadaşlara teşekkür ederiz.
oha obituary!
Yılın haberi budur işte.
Kombine biletler de 50 tl şu an. Şimdiden ortalığın ırzına geçmeye başladılar söz verdikleri gibi.
anam obituary mi geliyo lan binlerce kisi inletelim orayı anlamsızca liaayıın dı leeyiiin diye cocugumu keserim:)
batuhan hariç bu şarkının hangisi olduğunu tahmin edene bira ısmarlıycam.
RUÖOĞUĞEAULÜALİÖÜĞOAN!
ÇAPTTİĞUAĞAHAĞH!
Hani necrophagist ? hani dying fetus ? hani cannibal corpse ? hani lamb of god ?hadi onları geçtimde necrophagist gelsede muhammed abimizi görsek yada lamb of god gelsede randy bize wall of death yaptırsa …
lamb of god hypocrisy ve slayer gelsin ucuncu gun kafayı keser atarım sahneye…
iinnnnsseeeeğğğğööööeynnn!
İnsaf be Caner. İnsaf be.
Neyse ya bu yıl behemoth la idare edicez ..
Iron Maiden ı getirseler hani Black Sabbath diyeceksiniz ha artık.
Hani Elvis? Hani Burton’lı kadrosuyla Metallica?!? Hani LAAAAAAAAN!!!
heat çocuklarını kese kese bitirdi şimdide kafasını kesiyor. şu metal aşkına bak, büyüksün.
ben altı yaşından beri metal dinliyorum laan:P
eren?
beni yazdıkların arasında “satanizm sembolu olan pentagram yıldızı” lafı rahatsız etti pentagram insan ruhu ateş toprak hava ve suyu temsil eder ve bunların birlesımini gosterir yıldızın ters olmasıda bu birlesimde yani yasamda hayatta bir terslik oldugunu gosteriri ki bu duzensizligi ve tersligi hergun goruyoruz
o banner tr00 veya kvlt metalci karikatürü gibi bir şey, bahsi geçen “en satanik, en sert(!), en pis metalci” anlayışıyla dalga geçiyor esasında, yanlış anlamamak lazım sitede yazan kimse o kafada değil.
Of be. Mükemmel oldu. Sadus da akarsa arkasından cillop.
Sadus = Steve DiGiorgio
İki elim kanda olsa giderim…
Nile bekliyorum :D
OBITUARY (USA)
OVERKILL (USA)
HEAVEN SHALL BURN (DE)
GRAVE DIGGER (DE)
ilk 4 grup olarak açıklandı. İki adet ülkemize daha önce gelmemiş grup daha açıklayacaklarmış. Hadi bakalım.
Türkiye’ye gelmemiş iki dev grup deyince ilk olarak LAMB OF GOD’la CHILDREN OF BODOM geliyo aklıma. Başka kim var izlemediğimiz?
Immortal.
kalmah bu sefer gelebilir. haa bir de gojira, between the buried and me… çok şakacıyım evet :)
Meshuggah.
başka kim mi var izlemediğimiz. bi an kendimi amerika da yaşıyormuşuzda her hafta konser oluyorda seyretmediğimiz kimse kalmamış sandım.
Meshuggah Türkiye için hiç de dev değil ama. Bu arada hastasıyım varsayımsal “şu gelse” muhabbetinin. :) Hiç bitmeden sonsuza doğru uzayan bi muhabbet.
@janslore: her türden birkaç tane büyük grup dışında bayağı bir şey gördük aslında. büyük grupları düşününce çok da fazla yok bence gelmeyen. işte iced earth, immortal, cannibal corpse gibi türkiye’de sevilen gruplar geliyo akla. bi de dünyadaki dev grup kıstasıyla bizdeki biraz farklı.
‘Türkiye ye gelmemiş dev grup’ yazmışsın, Türkiye de dev olan grup dememişsin o yüzden şaşırdım.
Yanlış söylemişim.
Bıktık artık melodik gotik senfonik hoppidik gruplardan, atarlı giderli 2 grup gelsin, ortalığın kabasını alsın gitsin, şimdiye kadar açıklanan isimler şahane, bu şekil devam mümkünse.
O deil bi In Flames vardı, emo emo işleri bıraksalar da gelip Upon an Oaken Throne çalsalar..
in flames gelsin isterse full son albüm çalsınlar, gitmeyen top olsun bu kadar büyük konuşuyorum. “emo” olayı ise trollük, yeni in flames’i seven sever, sevmeyen de bi zahmet eski albümleriyle idare etsin…
onun dışında benim tahminim gelicek iki grup kalmah ve lamb of god.
Ben de Nevermore diyorum. Neye güvenerek diyorum bilmem.
Lamb of God gelsin ister cehennemde olayım yine giderim o festivale , yanındada bi necrophagist olursa mükemmel olur ..
Ben de fantezilerime güvenerek Nevermore’u düşünmüştüm :) Devden kasıtlarının o olması biraz zor ama sanırım. Yardırma çalışmaları içinde yerlerini alabilirler belki ilerleyen günlerde.
Bir de Trivium şanı şöhreti nasıldır Türkiye’de ?
Şu gelsin bu gelsin festivalin en zevkli kısmını oluşturur. Daha önce Türkiye’ye geldiler mi bilmiyorum ama Sadus, Sodom, Cryptopsy, Hypocrisy aklıma geliyor. Bir de Nevermore cidden gelsin. Lütfen gelsin. Festivalin büyüklüğüne büyüklük katacaktır eminim. Hem klasik death-thrash kalıbında bir grup da değil. Farklı bi grup. Bir tane de Sludge Metal grubu gelsin her ne kadar sevmesem de. Bunlar çeşitlilik açısından önemli şeyler. Kesin alakasız bir grup getirirler şimdi.
Tatil hazırlığı keyfinde :) Bir de Mötley Crue belki.. LA’lı aziz insanlardan bahsediliyor bir yerde :)
Gojira istiyorum ben de. Kim ilgileniyorsa söylesin, getirsinler şu adamları.
(:
Aslında gorgoroth la burzum da fena olmaz hani :D
high on fire ile isis gelsin tam olsun.
dönüşü olmayan bir yola girdik.
max’le igor sepultura’ya geri dönsün, buraya gelsinler. ama sadece bu festival için olsun bu. sonra tekrar dağılsınlar. tüm dünya bunu konuşsun. hadi unirock yap bunu. yaparsın biliyorum. inanırsak yapılır bence.
megadeth!
o değil de bu siteye takılan ne kadar çok “ihsan” var arkadaş. her 10 metalciden 1′i ihsahn galiba.
Mastodon + Nevermore + Lamb Of God = Aduketle fatality çekmek.
At The Gates le Carcass “Ne varsa Türk fanlarımızda var, alayınız yalan oldunuz, bak kaç yıl oldu, ne arıyonuz ne soruyonuz” diyip, gelip burda konser verip, onu da dvd olarak kaydedip, sadece Çorum’da satışa sunsunlar. Dünyanın 4 bir yanından metalciler Çorum’a akın etsin, Çorum halkı da metalcileri uzaylı sanıp taşlasın, ana habere dolaylı da olsa At The Gates ve Carcass ı taşımış olalım. Haydi Türkiye.(Çorum şehrine bir kasıt yok, Çorum’u ve Çorum’luları severim, hemen gaza gelmeyin.)
bu kadar lamb of god isteyen varken getirmemek ayıp olur.
gojira beklenmedik olur ama cok da guzel olur.
lan lan çorumlulara ha! bittin olm sen.
Heaven Shall Burn’ün canlı videoları felaket yalnız. Hangisine baksam hem seyirci hem grup uçuyor.
http://www.youtube.com/watch?v=9TxSoqAqoZ4
http://www.youtube.com/watch?v=DgX3gy6hBKA&feature=related
türk metalcilerde ihsan sorunsalı
bu arada grave diggerdaki amcanın saçları umut sarıkayanın bu hafta çizdiği buda gibi yaldır yaldır efektiyle sallanmış.
Cannibal Corpse eklendi !!!!