…ortaya böyle bir şey çıkar herhalde. Tüm etkileşimlerin bu derece doğru kullanıldığı, içine yeteri kadar girilmediğinde düz bir thrash albümü olarak gözükse de yeteri kadar derine dalınca insanı şaşırtacak derecede farklılıklar barındıran, pek çok duygu patlaması yaşatabilen, sinirlendiren, korkutan, hüzünlendiren, eğlendiren kaç albüm vardır acaba?
Şu albüme bakıyorum ve soruyorum kendime, yaşıtları sayılabilecek ve şu an günümüz thrash metalinin klasikleri sayılan “…And Justice For All” ve “Rust In Peace“den aşağı kalır bir yanı var mı, onlarla birlikte adı geçmeyecek bir albüm mü bu? Objektif olmaya çalışıyorum inanın. Ancak her seferinde sorumun cevabı net; hayır, aşağı kalır hiçbir yanı yok.
Sonisphere sağ olsun önümüz arkamız Big Four muhabbetlerinden geçilmediğinden insan ister istemez Anthrax’ın yıllardır sallanan koltuğuna farklı farklı adaylar düşünüyor ve akla ilk gelen üç gruptan biri mutlaka Overkill oluyor (diğerleri Exodus ve Testament tabii ki).
Grup şu sıralar istikrarsız kariyerlerinin son büyük şaheseri “Ironbound“la eski günlere döner gibi olsun, biz de bugün grubun dönmeye çalıştığı o eski günlerin neye benzediğinden bahsedelim. Bayanlar baylar, karşınızda thrash metal tarihinin en muazzam albümlerinden biri, “The Years of Decay”.
Yazı boyunca bu tabiri hemen hemen her şarkı için kullanmak isterdim ancak hem açılış şarkısı olması, hem de başındaki nefis Blitz çığlığı hatrına hakkımı şimdi kullanacağım: “Overkill tarihinin en güzel şarkılarından biri” olan Time to Kill ile açılıyor şaheser. Albüm boyunca döktüren üç Bobby’den Gustafson olanının nefis rifleriyle adeta thrash nasıl icra edilmeli dersi alıyoruz altı dakika boyunca. Hafif progresif dokunuşlarıyla ve şizofrenik tatlar veren bölümleriyle de ayrı hoşluklar hissetmemek elde değil. Aslında bu hoşluklar albümün geneline yayılmış da denebilir. Albüm boyunca bu progresif yapı korunuyor ve sert riflerle güzel bir uyum yakalanıyor.
Aslına bakarsanız albüm iki bölümden oluşuyor diyebilirim: Skullcrusher’dan öncesi ve sonrası. Skullcrusher’a kadar olan bölüm nispeten daha enerjik ve hızlıyken, Skullcrusher’ın adeta doom’a göz kırpan temposuyla hem Black Sabbath’a selam ediyoruz, hem de albümün devamının derinleşeceği ve daha çok orta tempo sularında yüzeceği sinyalini alıyoruz. Albümün ilk yarısından az önce bahsettiğim Time to Kill dışında Elimination’dan da ciddi anlamda Metallica etkileşimleri almak mümkün fakat şarkılar hiçbir şekilde “Metallica’nın kullanmak istemeyeceği şarkıları” gibi tınlamıyor, aksine oldukça yaratıcı bölümleriyle pek çok Metallica şarkısını da solluyor.
İyiden iyiye riflerden bahsetmeye başlamışken Bobby Gustafson için de ayrı bir parantez açayım artık. Bilmeyenler için şöyle söyleyeyim; kendisi Overkill’ı tam 20 yıl önce terk etmiş olmasına rağmen grubun gördüğü en önemli gitaristtir. Yalnızca dört albümde çalmış olmasına rağmen her birinde ayrı ayrı izler bırakmış, bir acayip yetenek abidesidir. Öyle ki, grubu terk ettiğinde yerine 2 gitarist almak zorunda kalmıştır Overkill. Hem catchy, hem de teknik sayılabilecek riflerle Overkill’a yepyeni yollar açmıştır adeta. Daha önce de bahsettiğim gibi, kimi zaman Metallica’yı andıran rifleri olsa da, O bundan çok daha ötesidir ve metal müziği bırakması çok büyük bir kayıptır. Bu albümde hissedilen farklı farklı duyguların Blitz ile birlikte en büyük sorumlusudur. Grubu terk etmese Overkill bu kadar istikrarsız bir kariyere sahip olur muydu, sanmıyorum. Benim gözümde ufak çaplı bir Cliff Burton vakasıdır kendisi. Böylesi ağıt-vari satırlardan sonra bir Elimination açayım bari. Sonra da bir I Hate patlatayım tam olsun oh.
Gelelim thrash metal tarihinin gördüğü en özgün seslerden biri olan Blitz’e. Tıpkı Zetro gibi farklı, yağlı, böyle vıcık vıcık bir sese sahip olduğu için kimileri tarafından çekilmez bulunsa da Blitz’in bu müzik türünün en kuvvetlilerinden olduğu aşikar. Kariyeri boyunca pek çok zorluk yaşamasına rağmen (ileri derecede kötü huylu bir kansere yakalanıp iyileşmesi, kariyerinin başında kullandığı yanlış teknik yüzünden sesini neredeyse kaybediyor olması gibi) inatla nefis vokaller yapmaya devam eden Blitz’in gücünden şüphe duyanlar önce 1989 çıkışlı bu albüme, sonra da 2010 çıkışlı “Ironbound”a baksın. Herhangi bir fark var mı? Yok. Böylesine karakteristik bir sese sahip, adamı duygudan duyguya koşturan, şarkıları şekilden şekile sokma ve kimlik kazandırma ustası başka kaç vokalist aklınıza getirebiliyorsunuz? Albümle aynı ismi taşıyan muazzam şarkının başı gibi duygusal olabilip, sonra da tüm zamanların en iyi “son şarkı” isimlerinden birine sahip E.vil N.ever D.ies’daki gibi adamı adeta telaşlandıran bir vokali yapabilen kaç kişi tanıyorsunuz? Eminim fazla değildir. Blitz’ler kolay yetişmiyor, değerini bilelim.
Albümün ritim yükünü çeken ikili D.D. Verni ve Bobby Sid Falck da diğer elemanlardan geri kalan bir performans sergilemiyorlar. Özellikle Verni’nin orgazmik bas tonu ve kimi zaman ortaya çıkardığı muazzam slap atakları (Nothing to Die For’a özellikle dikkat diyorum) bas çalan arkadaşları delirtebilir. Pek çok başka basçının aksine Verni’yi sürekli “duyuyorsunuz” ve bundan acayip keyif alıyorsunuz. Ritm gitarın arkasına saklanan basçılara duyurulur, işte kendinize örnek alabileceğiniz biri. Falck da yaratıcı denebilecek bir davul performansı ortaya koymuş. Müziğin teknikleştiği ve kesik/dur kalklı riflere gayet iyi uyum sağlamış. Söylenecek kötü söz yok ikisi için de.
Prodüksiyon ise çıktığı tarihin en iyilerinden. Her şey gayet net, çok rahat duyuluyor. Bunun yanında basın fevkalade tonu ayrı bir artı olmuş. Sadece bazı anlarda ritm gitarın biraz geri kaldığını düşünebilirsiniz, o da sürekli değil, bazı şarkıların bazı anlarında. Yine de önceki üç albüme nazaran çok daha temiz bir çalışma var. Bu arada prodüksiyon koltuğundaki Terry Date’in Pantera’nın da prodüktörlüğünü yaptığını hatırlatalım. Kimi zamanlarda sound’lar birbirlerini andırmıyorlar da değil hani.
Toparlayacak olursak sadece Overkill’ın değil, thrash tarihinin de en kıymetli albümlerinden biridir “The Years of Decay”. Konu Overkill olunca genelde uzlaşma sağlanılamaz, çünkü Overkill’ın karakteristik öğeleri herkesin hoşuna gitmeyebilir ancak seven de hakikaten çok sever. “The Years of Decay” de kaideyi bozmayan bir albüm. Bazıları Blitz’in sesini sevmeyebilir, farklı etkileşimlerden hoşlanmayabilir, Skullcrusher’ı aşırı uzun bulup sıkıcı diyebilir fakat geri kalan çoğunluğun da her notasına tapınacağı bir albümdür bu. Overkill’a saygı duruşu mahiyetinde yazdığım ve dinlenmemesine imkan vermediğim bu albümü eğer hakikaten HALA dinlemediyseniz, kaybecedek pek bir şeyiniz yok, hemen edinip dinleyin. Sevmezseniz, kaybettiğiniz topu topu bir 60 dakika olacak. Severseniz, hayatınızdan matematiğinizin yetmeyeceği sayıda dakikaları çıkarmaya hazır olun.
Kadro Bobby "Blitz" Ellsworth: Vokal
Bobby Gustafson: Gitar
D.D. Verni: Bas
Bobby "Sid" Falck: Davul
Şarkılar 1- Time to Kill
2- Elimination
3- I Hate
4- Nothing to Die For
5- Playing With the Spiders/Skullkrusher
6- Birth of Tension
7- Who Tends the Fire
8- The Years of Decay
9- E.vil N.ever D.ies
2-3 sene önce feci tapardım overkill’e bu albüm yüzünden. albümle aynı isimdeki şarkı ve i hate favorilerimdendir. vokallerine, basslarına hasta olunası…
@ali ihsan balı, Biraz mola verdikten sonra Negative Response diye bir gruba girdi. Ancak sonra oradan da ayrıldı. Şu anda aktif değil bildiğim kadarıyla. Overkill’den ayrılış süreci ve sonrasında yaptıklarıyla ilgili detaylı bir röportaj vermişti yıllar önce. Şuradan ulaşılabilir: http://www.metal-rules.com/interviews/BobbyG.htm
Bir de Get Thrashed belgeselinde birkaç şey anlatıyor.
@ali ihsan balı, Aslında röportajda heyecan verici bir bilgi var. Yıllar önce Tom Hunting’le (Exodus) bir demo yaptıkları yazıyor. Umarım gün gelir de kendilerini dinleme şansı buluruz.
@ali ihsan balı, ben cevap verim barima en azindan bir albümde grip inc te çaldı 95 tarihli power of inner strength de çaldı daha evveldende cycle sluts from hell diye disi elemanli bir gurupta caldi ama su aralar ne ediyor arastirmak lazim
overkill in ve thrash tarihinin ensıkı ve en baba albümüdür benim için.ve zaten bu albümü dinleyen biride otomatikman grubun fanı olmaktan kurtulamaz bir girdap gibi içine çekilirkii kendimden biliyorum!
albüm baştan sona süper ama EVİL NEVER DİES ve PLAYİNP WİTH SKULLCRUSHER birbaşka tat birbaşka güzel benim için..
fazla dinlemekten,kaseti bozuldu cd çizildi şimdi mp3 player da şarkılar güven içinde çalınıyorlar ben kafayı yiyerekten….ve de 2 temmuz gününü iple çekmekteyim diğer ilahım cannıbal ile birlikte onları izleyeceğim için…..
en sevdiğim ikinci overkill albümü. Ironbound ilk dinlediğim ve feleğimi şaşırtıp üst üste 3 kere dinlememe sebep olan albümleri olduğundan 1 numaradır. ama tabii yine de 10 alır bu albüm de.
Tam bir kasa bira alıp hiçbir şeyi umursamadan dinlemelik albüm. Yanına da Marlboro red. Tv’den de sesi kısıp Aston Villa-Arsenal maçını açtın mı tamamdır.
2-3 sene önce feci tapardım overkill’e bu albüm yüzünden. albümle aynı isimdeki şarkı ve i hate favorilerimdendir. vokallerine, basslarına hasta olunası…
ey- limineyşııın
19.06.2010
lemonade to weak
lemonade to strong
20.06.2010
@Ahmet Saraçoğlu, hahahah.soğuk soğuk
gustafson overkill’den sonra ne yaptı acaba? sorum direkt olarak berca b.’ye gitsin.
20.06.2010
@ali ihsan balı, Biraz mola verdikten sonra Negative Response diye bir gruba girdi. Ancak sonra oradan da ayrıldı. Şu anda aktif değil bildiğim kadarıyla. Overkill’den ayrılış süreci ve sonrasında yaptıklarıyla ilgili detaylı bir röportaj vermişti yıllar önce. Şuradan ulaşılabilir: http://www.metal-rules.com/interviews/BobbyG.htm
Bir de Get Thrashed belgeselinde birkaç şey anlatıyor.
20.06.2010
@Berca B., yıllar ondan da çok şeyler götürmüş. bıyıklar gitmiş en kötüsü..
20.06.2010
@ali ihsan balı, Aslında röportajda heyecan verici bir bilgi var. Yıllar önce Tom Hunting’le (Exodus) bir demo yaptıkları yazıyor. Umarım gün gelir de kendilerini dinleme şansı buluruz.
04.10.2010
@ali ihsan balı, ben cevap verim barima en azindan bir albümde grip inc te çaldı 95 tarihli power of inner strength de çaldı daha evveldende cycle sluts from hell diye disi elemanli bir gurupta caldi ama su aralar ne ediyor arastirmak lazim
hastasıyım lan. öyle böyle değil…
overkill in ve thrash tarihinin ensıkı ve en baba albümüdür benim için.ve zaten bu albümü dinleyen biride otomatikman grubun fanı olmaktan kurtulamaz bir girdap gibi içine çekilirkii kendimden biliyorum!
albüm baştan sona süper ama EVİL NEVER DİES ve PLAYİNP WİTH SKULLCRUSHER birbaşka tat birbaşka güzel benim için..
fazla dinlemekten,kaseti bozuldu cd çizildi şimdi mp3 player da şarkılar güven içinde çalınıyorlar ben kafayı yiyerekten….ve de 2 temmuz gününü iple çekmekteyim diğer ilahım cannıbal ile birlikte onları izleyeceğim için…..
unirock konseri bir gün erken olabilseydi 2005′teki konser gibi gene 1 temmuzda vereceklerdi konseri.
en sevdiğim ikinci overkill albümü. Ironbound ilk dinlediğim ve feleğimi şaşırtıp üst üste 3 kere dinlememe sebep olan albümleri olduğundan 1 numaradır. ama tabii yine de 10 alır bu albüm de.
years of decay eski günlere gittim bi an tam tam 20 sene önce dinlemiştim bu albumu hala dinliyorum rock böyle bi şey heralde
Muhteşem bir başyapıttır bu. Her şarkısı mükemmel. İşte baba Thrash Budur! diyor.
adamın parmağı amma uzunmuş lan :S
En sağlam Thrash albümlerinden birisidir, Time to Kill ve Elimination süperdir.
Years of decay deyince aklıma ilk gelen hep albümün kapağı olur.Albüm kapağında overkill yerine doom veya quake yazsa hiç sırıtmaz.
Who tends the fire cok guzel sarki kimse bahsetmemis.
Tam bir kasa bira alıp hiçbir şeyi umursamadan dinlemelik albüm. Yanına da Marlboro red. Tv’den de sesi kısıp Aston Villa-Arsenal maçını açtın mı tamamdır.
19.03.2022
@deadhouse, bir kasa biraya 400 lira verdikten sonra hiçbir şeyi umursamamaya imkan yo.
20.03.2022
@Yiğit, Yiğitçim abartmayalım lütfen. 27 dolarcık bir şey.