Kanada’nın RUSH’tan sonraki -bizi ilgilendiren- en önemli müzikâl ihraçlarından biri, şüphesiz ki ANNIHILATOR… Of çok sıkıcı bir giriş oldu kendimi kesicem şimdi.
Baştan alalım.
1989.
Beneath the Remains: Röaaaaaaaaa!!!
Agent Orange: Yeaaaaaaaaa!!!
The Years of Decay: Kuaaaaaaaaa!!!
Practice What You Preach: Hoaaaaaaaaaa!!!
Bunlar çoğumuzun sayısız kez dinlediği, dönemin büyük thrash metal gruplarının aynı sene içerisinde bu türe kazandırdığı klasik albümler. Hepsi, bugün dahi dinlediğimizde bizi o zamanlara götüren, hem samimi bir çiğlik, hem de müzikâl bir döşemecilik barındıran eserler.
Aynı yıl ilk albümünü çıkaran bir grup daha var. Daha Kuzey’den, Kanada’nın gölleriyle meşhur taraflarından. Jeff Waters adlı bir deli oğlan tarafından kurulan bu grup, günümüzde yollarına gül dökülen LAMB OF GOD, EVILE, CHILDREN OF BODOM, TRIVIUM gibi pek çok grubun en büyük ilhâm kaynaklarından biri olmasının yanı sıra, thrash metalde gitarın en etkin kullanıldığı müziklerden bazılarını yapmasıyla da önem teşkil eden bir duruşa sahip.
Thrash dünyasının gereken övgüyü alamayan albümlerinden biri olduğunu düşündüğüm “Alice in Hell”, bu Jeff adlı genconun 23 yaşında kaydettiği ve nasıl yetenekli bir insan olduğunu gözler önüne serdiği, yıllar içinde ANNIHILATOR’ın markası haline gelecek pek çok gitar oyununu, solo kalıbını, rif tarzını içinde barındıran bir albüm. Yenilikçi şarkı yapıları sayesinde “old school” olduğu kadar parlak bir gelecek de çizen albüm, bu progresif yapısıyla da az önce bahsettiğimiz günümüz gruplarının yol haritalarından birini oluşturmuş durumda.
Uzatmadan müziğe geçelim. Albüme enfes bir açılış yapan Crystal Ann’le başlayan “Alice in Hell”, daha ilk baştan, thrash metale farklı, özgün bir yerden bakan biri tarafından yaratıldığını belli ediyor. Duyduğum en güzel enstrüman şarkılardan biri olan Catch the Wind‘le birlikte yine bir Jeff Waters ürünü olan bu parça, birbirleriyle dans eden akustik gitarlar eşliğinde bir sonraki Alison Hell’e bağlanıyor. Tıpkı Alice Harikalar Diyarında’nın başında Alice’in tavşanın peşinden gidip dünyasının şaşması gibi, biz de Alison Hell’in başındaki clean gitar kısmının gerginliğiyle kendimizi az sonra gelecek olan başyapıta hazırlıyoruz.
Hiç çekinmeden söyleyebilirim ki Alison Hell, bırakın ANNIHILATOR’ın yaptığı en iyi ve ünlü şarkı olmayı, bence thrash metal tarihi için de gerçek bir klasiktir. Şu kadar dakika içine o kadar çok fikir sığmış, o kadar farklı atmosfer sokulmuş ki, yıllar sonra bile ilk dinlemedeki tazeliğini koruyor. Teatral vokal yorumlarıyla dramatik etkisini ve içerdiği hikaye örgüsünü de pekiştiren parça, ANNIHILATOR’la özdeşleşen bir numaralı şarkı olmasıyla da, zaten grubu ucundan da olsa bilen herkesin aşina olduğu bir eser. Dendiğine göre konusunu gerçek bir olaydan alan ve rüyalarında tuhaf yaratıklar gören küçük bir kızın, bu şikâyetlerinin ailesince görmezden gelinmesi sonucunda zaman içinde tümüyle delirmesini konu eden bu parçayla, ANNIHILATOR nedir görmüş oluyoruz.
“Alice in Hell” ilerledikçe, Waters’ın blues tadı yedirdiği süratli ve teknik rifleri de birer birer suratınıza çarpmaya başlıyor. Ani tempo değişiklikleriyle daha da bir şenlenen aranjmanlarla birbirlerine bağlanan bu rifler, Waters’ın sol elde bol parmak hareketi gerektiren yaratıcı tarzını da görmemizi sağlıyor. Rif çılgını W(elcome) T(o) Y(our) D(eath)’ten grubun klasikleri arasında gösterilen Burns Like a Buzzsaw Blade’e, ANNIHILATOR’ın hit şarkı yaratma olayında da çekimser olmadığını gösteren Word Salad’dan kapanışı yapan ve hızdan ölen Human Insecticide’a kadar “Alice in Hell”, “Thrash metal ulaaaaaaan!!!” diyen herkesin mutlaka duyması gereken bir albüm.
Vokallerde Randy Rampage’in çiğ ama müziğe çok iyi uyan sesi ve yıllar sonra “Carnival Diablos”da da duyacağımız davulcu Ray Hartmann’ın gayet hızlı performansı, albümün atarlı havasını güçlendiren diğer etmenler. Gayet iyi duyulan ve hoş işler yapan bas gitardan sorumlu kişi ise, yine tüm bu manyaklığın baş mümessili olan Jeff Waters.
Dediğim gibi, ANNIHILATOR’ın A’sını bile biliyorsanız, bu albümü, en azından albümün birkaç şarkısını mutlaka duymuşsunuzdur. Tavsiyem hepsinin duyulması yönünde elbette. ANNIHILATOR doksanların ilk yarısındaki speed/thrash metal saldırısını gayet iyi sürdürdüyse de, bildiğimiz gibi hiçbir zaman thrash metalin devlerinden biri olarak anılmadı. Her ne kadar sonradan kaydıkları daha groove’lu sound beni eski albümleri kadar cezbetmese de, özellikle “Alice in Hell” ve ilerki bir zamanda yine bu satırlarda bahsetmeyi düşündüğüm “Never, Neverland” ile tür adına çok güzel ve özgün işler yaptılar.
Seviyorum seni Enayleytır.
W(ait) F(or) Y(our) D(eath) demişsin. albümün gazından oldu heralde heheh. welcome to your death olucak di mi?
03.06.2010
@Mert Salkım, ayrıca 10′u bastım direk. thrash diyince aklımda beliren şeylerin çoğu bu albümle ilgili.
03.06.2010
@Mert Salkım, aynen öyle.
keşke şimdi de böyle albüm yapabilseler. alice in hell, set the world on fire, never neverland ahh ahh
“Thrash dünyasının gereken övgüyü alamayan albümlerinden biri olduğunu düşündüğüm” demişsin ama bu albüm çıktığı zaman roadrunner records’un en çok satan “debut” albümüydü ve o yıllarda inanılmaz övgü alıyordu. “never, neverland” de an az bu albüm kadar çok övgü aldı ama sonrasında işte grup serbest düşüşe girdi.
Antolojiye geçecek kadar müthiş bir albümdür.
04.06.2010
@demonizer, öyledir tabi de ben daha çok bugün bahsedilme, o dönemin muhabbeti geçtiğinde adını anma vs. anlamında dedim. Yoksa gizli kalmış bi klasik falan değil elbet. Sadece Amerikalı ve Alman grupların albümleri kadar adı anılmıyor.
bence Annihilator’ın thrash devleriyle birlikte anılmamasının nedenlerinden biri, sürekli eleman değişiklikleri ile tam olarak grup kimliği kazanamayıp, ‘Jeff Waters’ın grubu’ olması. özellikle vokaldeki değişimlerle her albümde grubun bir grupmuş gibi algılanması diye düşünüyorum. thrash devlerine bakarsak Araya, Hetfield, Mustaine’in vokalleri hep gruplarının karakterini oluşturmuştur. Anthrax bu devlerin arasında olsa da biraz arkadan takip eder üçünü ve yine vokal değişimleri söz konusudur.
bi de Human Insecticide derim.
16.06.2010
@janslore the celebrity, aynen katılıyorum. bi de annihilator doksanların ikinci yarısından sonra çok iyi albümler yapamadı bence. iyi olanları da var ama annihilator dendi mi hala herkes ilk 3-4 albümü sayıyor.
su grubu bir turlu enayileytir diye telafuz edesim gelmedi. hep orman kackini gibi “ANNIHILATOR lan!” dedim. on yillar once level dergisini “abi levEl geldi mi” diye sordugum gibi. bu cok onemli bilgiyi verdim, gidiyorum.
11.04.2011
@northern darkness, aynen ya ne enayileytir’ı benim gözümde hala annihilatordur bu grup.
22.09.2011
@illuminati, anileytır da olabilir…
Çok güzel başlayan bu albüm, git gide düşüyor bence. Human Insecticide duyduğum en kötü şarkılardan. Hızı müzik zannetmenin en belirgin örneklerinden.
24.06.2011
@illuminati, yazık.
Abi Never Neverland’e kaç verirdin acaba?
Aha işte thrash thrash dediğimiz bu değil mi lan?
Human Incesticide inanılmaz bir ruh taşıyan başyapıt.
Güzel yazı teşekkürler, sonda Enayleytır diye telaffuz edilmiş ancak grubun kendi ismini verdiği bir parçada “Anehletor” diye telaffuz ediyorlardı, düzeltmek istedim. :)
Wicked Mystic’le delirmeceler…
Never, Neverland daha iyi bence, biri de yazsa ya onu :D
Dream theater’ ın As I am’ in o bilindik riffinin bu albümün remastered versiyonundaki
şu şarkıdan arak olma durumu var mıdır ya ?
https://www.youtube.com/watch?v=yfVowvsqYXg#t=0m30s
Kafamda Artillery – Inheritance ile eşleştirdiğim bir albüm. Birini dinleyince ötekini de dinleyesim geliyor. İkisi de muazzam^^2′si albümler.
Şu an Yanni dinliyorum ve merak edip adamın Wiki’sine göz attım. Daha önce pek merak etmemiştim, kızı varmış ve kızının adı Krystal Ann’miş. Söyleyeceklerim bu kadar.