Modern televizyonun en retro eğlencesi Eurovision’un bu topraklarda taşımaya devam ettiği değer hepimizin malûmu. Popüler müziğe olan katkıları herkesçe bilinen İngiltere’nin bile dalgasına katıldığı bu yarışma, ülkemiz için halen bir “konu” olmayı sürdürüyor. Malta’dan gelen halk oylarını açıklayan sunucu abinin gözlüğü bile bir konuşma konusu olabiliyor.
Yazının en gereksiz ama bahsedilmeden de edilemeyecek konusunu baştan vereyim de, sonradan araya girmesin. KEEP OF KALESSIN bu yılki Eurovision’da Norveç’i temsil etmek için yarıştı biliyorsunuz. LORDI’yle başlayan bu uçarılığın uzantılarından biri olarak, KEEP OF KALESSIN ve parçası The Dragontower, elemelerde gayet iyi bir oyla üçüncü olarak Norveç’i temsil etme şansını yitirdi, ancak Indie ile Nuclear Blast’ın götlerini yırtsalar yapamayacakları promosyonu da birkaç hafta içinde yapmış oldular. “Reptilian” ilk haftasında Norveç albüm listelerine 2 numaradan girdi; bu, listeye hep 1 numaradan giren DIMMU BORGIR’den sonra Norveç’te bir metal grubunun en iyi liste başarısıymış.
Eurovision olayı, grubun sıkı takipçileri ve metal savaşçıları tarafından aşağılama ve hakaretlerle karşılandı elbet. Black metal adı altında anılan bir grup nasıl olur da böyle rezil bir şey yapardı?
cCc PopChuLaR DıShaRı aq!!!!! cCc
Kimi yorumlara bakıyorum da, iyi bir albüm olduğu her halinden belli olan”Reptilian”ı sırf bu Eurovision olayı üzerine inşa ettikleri saçma sapan şekillerde eleştirebilmek için millet şekilden şekle girmiş.
Biz önümüzdeki maça bakalım. Başarılı olarak gördüğüm “Armada”nın ardından gelen “Kolossus”ta, aynen Güzide’nin dediği türde bir iş ortaya koyan ve kısmen de olsa epikliğini konuşturan KEEP OF KALESSIN, içinde doğruluk payı da barındıran bir tavırla hep hafif siklet olarak anıldı bugüne dek. Bunun asıl sebebini bilmiyorum, ancak en muhtemel sebep grubun patlama yapacak düzeyde ilgi çekici besteler yapmakta zorlanıyor oluşu olabilir. Grubun black metal ana başlığı altında melodik öğeleri de, thrash metal elementlerini de, death metale göz kırpan dokuları da, epiklik peşindeki vokal aranjmanlarını da bünyesinde barındırıyor oluşu, “KEEP OF KALESSIN sound’u” diye bir şeyle henüz tam anlamıyla karşılaşmamış oluşumuzun sebeplerinden biri olarak göze çarpıyor…
…du.
“Reptilian” bence KEEP OF KALESSIN’in “Armada”yı geçtiği bir albüm diyerek başlayalım. Grup sadece “ekstrem metal” olarak nitelenecek şekilde bir sıfatsızlık, bir sınıflanamazlık sergiliyor, fantazi dünyasıyla haşır neşir bu albümde. Thrash metalden hard rock’a, progresif metalden klasik müzik etkilenimlerine, dakikalarca süren blast beat’lerden sizi savaşa uğurlayan epik korolara, “Reptilian” içinde çok fazla şey olan bir albüm. Çok fazla şey barındırmak elbette ki iyi olmayı gerektirmeyen, hatta akıllıca yapılmazsa çok kötü yerlere gidebilecek bir durum, bunu biliyoruz. Ancak “Reptilian”ın bence iyi olmasının sebebi de bu dengeyi gayet iyi kurmuş ve kendi formülleri içinde kaybolmamış olması. Grubun lideri gitarist Obsidian Claw’un besteler üzerinde çok uğraştığı, albümdeki her şarkıdan okunuyor.
Hafif siklet dedik, dünkü çocuk dedik, kısa pantolonla dolaşırdı dedik. “Reptilian”da bu durum da biraz değişiyor. KEEP OF KALESSIN, tam anlamıyla başarmış diyemesek de, “Reptilian”la büyükler liginin kapısından içeri şöyle bir bakıyor. Elbet bir DIMMU BORGIR kademesine gelmeleri zor, ancak bu albüm için şu sıralarda turladıkları/turlayacakları Amerika’ya da ayak basmalarıyla birlikte, işler yavaş yavaş KEEP OF KALESSIN’in istediği yöne doğru dönecektir diye düşünüyorum.
Albümdeki müzisyenliklerden bahsedersek, iki elemanın çılgınca parladığını görüyoruz. İlki, grubun tüm müziğini yazan ve çok iyi bir gitarist olduğunu düşündüğüm Obsidian C. Kendisi, en yarma black metal akorlarından, ortamı seksenler sonu Bay Area’sına çeviren yırtıcı thrash riflerine, oradan PINK FLOYD’u anımsatan damar sololara, oradan da ucu Bach’a kadar dokunan klasik müzik göndermelerine kadar her şeyi gayet cillop bir şekilde yapıyor. Az önce bahsettiğim “çok şey yapma” olayının işe yarar olmasının sebebi de, yine Obsidian C’nin bu albümde ne istediğini kafasında çok iyi kurmuş olmasında yatıyor.
Bahsedilecek diğer eleman ise, ilk duyduğum andan beri hayvanlığını idrak etmeme rağmen nedense fazla adı anılmayan davulcu Vyl. Bodos anlarda BEHEMOTH’tan Inferno’ya benzer bir tat veren Vyl, “Reptilian”daki atraksiyonlu bölümlerde, ekstremliğin bir anda düştüğü kısımlarda da ne yaptığını bilir bir performans sergilemiş. Özellikle süratli kısımlardaki ataklarda ve blast beat değişimlerinde tam bir öküz kendisi.
Şarkı öne çıkarmayı çok sevmesem de, ilk iki ve son iki şarkıyı diğerlerine oranla daha çok seviyorum. Yaratıcılık bakımından da bu dört parça bence KEEP OF KALESSIN’in bugüne dek yazdığı en iyi şarkılar arasında.
Çok bir beklentim olmadan dinlediğimden midir, yoksa Eurovision şarkısı The Dragontower’ı sevmemiş olduğumdan mıdır bilmem, “Reptilian”a gayet meraksız ve beklentisiz yaklaştım. Bu şekilde yaklaştığınız albümler beklediğinizden çok daha iyi çıktığında, daha ilk andan verdiğiniz bir “Oha” vardır ya; işte “Reptilian” bende o etkiyi yarattı. Şarkılar ilerledikçe kafamda dolaşan “Vay be”ler de arttı. Elbette baştan sona bir şaheser değil, ancak içi çok iyi birleştirilmiş bir sürü şeyle dolu, gayet zengin bir albüm. Umarım KEEP OF KALESSIN bu albümle hak ettiği övgüyü alır ve o gazla da kalitesini arttırmayı sürdürür.
Dikkat kesilmesi gereken bir albüm kesinlikle. Bu senenin en iyilerinden.
Albüm harika da çok yoğun geldi bana.Bi kere döndükten sonra ikinci kez dinleyemedim.Kolossus’u rahat dinlemiştim mesela.
Bir de The Dragontower’ın nesini beğenmediniz yahu? Orphaned Land yapsa ayıla bayıla dinlenirdi bence (şarkı bana baya bi oryantal geldi de)
26.05.2010
@Ugur, oryantal olayları pek sevmediğimden olacak. Orphaned Land ciğerimi yesin, orası ayrı.
cok övgü aldı bu albüm ama pek de bişey ifade etmedi bana açıkcası. 2. şarkıdan sonra bayıp kapattım. vokalde sıradan geldi bana. neyse bakalım gece supernatural izledikten sonra bi kez daha dinleyim. belki o zaman biraz daha satanik hissederim de beğenirim:)
Grubu ilk defa bu albümle dinledim ve çıkardıkları işe saygı duydum. Bu kadar çok ve farklı etkilenmeyi bir arada bu kadar homojen olarak sunmak ve bunu da kaliteli riflerle yapmak kolay iş değil. Albümü üç dört gündür her sabah okula giderken dinliyorum, her seferinde de yeni yeni ayrıntılar keşfediyorum. Bir Onslaught veyahut Exodus şarkısında olabilecek thrash rifinin arkasından giren Emperor-vari bölümler, oradan Pink Floyd’a bağlayan sololar, balgamlı death metal vokalleri, tam yerinde ve tadında giren korolar ve daha birçok farklı unsur aynı potada neredeyse Opeth ustalığıyla eritilmiş. Bu eritme olayında, her türlü bölümü aynı kalitedeki performansıyla birbirine bağlayan Vyl’in payı büyük. Bu açıdan da Martin Lopez’e benzetilebilir sanırım.
“Yoğunluk” olayından ben de ilk dinleyişlerde yakınmış ve albüm haberinin altına “açıp açıp dinlemem” demiştim ama birkaç dikkatli dinlemeden sonra albüm kulakta yer etmeye başıyor. Bu aşamadan sonra yukarıda bahsettiğim “her dinleyişte yeni ayrıntılar yakalama” olayı başlayıp albüm keyif verir bir hal alıyor. Bende öyle oldu en azından…
Bu arada albümün konseptini bilmiyorum ama dinlediklerimden anlayabildiğim kadarıyla konsept-müzik uyumu konusunda da başarılı bir albüm olmuş. Albümün tek eksisi şarkıların bazı bölümlerinin veya tekrarların yer yer sıkması olabilir. O yüzden 8 puan kâfidir.
vay be güzel albümmüş bu. diğer albümlerini de dinlerim ki ben. 8 i de verdim gitti. bide immortal-rotting christ-dissection-naglfar dörtlüsüne yeni bir black grubu daha ekliyebilcem sanırım. sevindim lan…
bu grubu ilk 2003′te çıkardıkları reclaim albümüyle tanıdım.onların bu gelişimini büyük bir hayranlıkla izliyorum.muhteşem bir albüm !black metal dinleyen dinlemeyen herkesin saygı duyacağı ve dinleyebileceği bir grup..umarım her şey onlar için çok daha iyi olur da t-shortlarını alabilirim;çünkü türkiye’deki mağazalarda genelde popüler gruplar oluyor :D