Kapağında mavi-siyah renk geçişi önünde yer alan bir leyleği resmeden bir albümden ne beklersiniz? Duygusal, romantik, kuntastik birşeyler? Tamam, oradaki kuş sevgi dolu bir görüntü veriyor. Ama siz yine de kapağa bir daha bakın. Faith No More. İsim size birşey ifade etmiştir mutlaka. Etmediyse, kapaktaki Parental Advisory etiketine dikkat edin. Evet, var ters birşeyler.
Bu albümde aşk, sevgi, romantizm yok galiba. Asıl diyeceğime geleyim. Kapağın arkasına bakın. Ön kapaktaki o leylekli güzel portre bu albüm değil. Albümün adı “Melek Tozu” olabilir. Ama bu albüm, arka kapaktaki o garip, kimine göre iğrenç fotoğrafı müziğe döken bir albümdür. İnanmıyor musunuz? İçeri buyrun. Denemesi bedava.
Faith No More, 1989’da “The Real Thing”i çıkarttığında bayağı sağlam patırtı koparmış ve özellikle Epic hitiyle bir anda ana akım grupları arasında anılır olmuştu. “The Real Thing”te Rap ve Funk etkileşimlerini metal bazlı bir yapıyla birleştiren grup, taze solistleri Mike Patton’un farklı vokal tarzı ile de dikkat çekmişti. Metallica’ya açılış grubu olarak çıkılan başarılı bir turne ve ardından verilen bir buçuk senelik ara ve bu arada Patton’un diğer grubu Mr.Bungle’ın ilk albümünü yayınlamasının ardından takvimler ‘92’yi gösterdiğinde grup yeni bir albüm ile tekrar görücüye çıkmıştı. Klavyeci Roddy Bottum’un isteği ile albümün adı “Angel Dust” olarak adlandırılmıştı. (Bottum’a göre bu albümde yaptıkları işi “Angel Dust” adı tam olarak karşılıyormuş.) Albüm kapağında da önde güzel bir portre, arka kapakta da bir kasap deposu görünümünde kesilmiş etlerin asılı durduğu bir sahne olması da grubun bateristi Mike Bordin ve basçısı Billy Gould’a göre albümün ayrıca bir yansımasını sunuyordu, yani aynı anda hem güzel hem hastalıklı, hem agresif ama aynı zamanda rahatlatıcı…
“Angel Dust”a genel olarak baktığımızda grubun kolay olanı seçmediğini ve “The Real Thing”i kopyalamadığını görüyoruz. Grubun o zamanki konumu ve elde ettiği başarıya bakarsak, aslında bu büyük bir risk… Çünkü karşımızda “The Real Thing” kadar net bir albüm yok. Faith No More’un her zaman çalkantılı bir grup olarak süregeldiği, elemanlar arasında ayrılıklar olduğu biliniyordu. Bu albümde de önce şarkıları beğenmeyen, sonra albüm adına kıl olan, grubun müziğini tekrar “The Real Thing” ekseninde görmek isteyen apaçi styla sevdiğimiz gitarist Jim Martin sorun olan kısımdı. Jim Martin’in yavaş yavaş gruptan uzaklaşmasına karşılık Mike Patton’un grup içinde ağırlığını arttırıp, şarkıların beste aşamasına katkı sağlaması da grubun “The Real Thing”den “Angel Dust”a nasıl geldiği yönünde sağlam ipuçları veriyor açıkçası… Ayrıca değinmek istediğim bir diğer nokta da, bu albümün gizli kahramanlarının basçı Billy Gould ve klavyelerden sorumlu bakan Roddy Bottum olduğudur. Albümü tanıdıkça şarkı yapılarını direkt etkileyen iki elementin bas ve klavye olduğunu çok net göreceksiniz.
Albüm Land Of Sunshine ile açılıyor, başta pozitif bir hava veren şarkı ilerledikçe sözlerindeki ironik hali bire bir yaşatmaya başlıyor. Sözler demişken, bir kısmını Scientology tarikatının yaptığı testten, bir kısmını ise Fortune Cookie denen gavur icadından çıkan yazılardan almış Mike Patton… Sözlerde sorduğu tüm soruların arkasında aslında o nakarattaki kahkahalar ve “Hayat sana kayda değer görünüyor mu?” düşüncesi var aslında… Parça Jim Martin’in hoş gitar solosundan sonra Patton’un karanlıklaşan tona uygun operatik vokalleriyle son buluyor ve yerini oldukça sıkı bir rife sahip olan Caffeine’i bırakıyor. Tamamen kaotik, sert ve inişli-çıkışlı bir şarkı olan Caffeine’de Patton’un temiz söyleyiş tarzından çığlık çığlığa vokallere kadar her tarzın üstesinden gelebildiğini görüyorsunuz. Mike Bordin’in şarkıyla gayet uyumlu bateri partisyonlarının da ayrıca dikkat çektiğini belirtmek gerek…Ardından gelen Midlife Crisis, grubun hala en büyük hitlerinden birisi olarak görülüyor. Orta tempoda ilerleyen ve albümün geri kalanına göre daha sakin olup, ortalığı yakıp yıkmayan şarkının sözleri için Madonna’nın ‘90lar başındaki halinden ilham aldığını söylüyor Mike Patton… Mike Bordin’in yine ayrıca dikkat çektiği parça albümün en başarılı parçalarından birisi diyebilirim.
Dördüncü şarkı RV, klavye ve bas partisyonlarının ağırlığıyla ilerleyen, Patton’un “spoken vocal” denilen tarzda sanki karşısındaki birisiyle konuşuyormuşçasına yaptığı vokalleri de şarkıyı hafiften bir monolog havasına sokuyor, şarkının ortasında giren sert kısım ile birlikte Patton’un kısa kısa kopuşlarına şahit oluyoruz. Albümün genel havasıyla uyumlu bir parça olsa da, diğer parçalara oranla biraz vasat kaldığını söyleyebilirim. Smaller And Smaller, Faith No More’un nadiren kullandığı Arap müziği etkileşimiyle dikkat çekiyor ki bu noktada asıl pay sahibi Roddy Bottum, ardından Jim Martin oluyor. Klavye partisyonları kadar gitar melodilerinde de bir oryantallik söz konusu ama bunu sizi kaldırıp yerinizden oynatacak şekilde değil, tam tersine karanlık ve umutsuz bir atmosfer yaratmak amacıyla kullanmış ve başarmışlar. Patton’un yer yer koparttığı çığlıkları da şarkının karanlık tonuna ayrı bir kaotiklik ekliyor. Altıncı şarkı Everything’s Ruined, çıktığı zaman fazlasıyla eğlenceli klibiyle dikkat çekmişti. Patton’un vokallerinin yoğun olarak öne çıktığı şarkıda, albümün hem agresif hem de naif yanı tam olarak yansıtılmış. Bas gitarın yer yer ritmi direkt etkilemesi ve Jim Martin’in eklektik tarzına zemin hazırlaması da şarkıyla ilgili diğer bir önemli nokta oluyor. Martin’in özellikle bu şarkıdaki melodileri gerçekten yakalayıcı…
Malpractice, grubun hiç canlı çalmadığı bir parçaydı geçen seneki Download Festivali’ne kadar, onda da kısaltarak çaldılar. Faith No More’un yaptığı en sert ve amansız parçalardan birisi olan Malpractice, grubun müziğinde gitar ve klavyenin nasıl etkileşimli kullanıldığına güzel bir örnek oluyor. Mike Patton’un doğal olarak bu parçada resmen coştuğunu, çığlıklardan hafif brutale kayan sert vokallere her bir haltı çatır çatır yaptığını da belirtmek gerekir. Şarkının kısa süreliğine sakinleştiği yerden sonra giren (Dmitri Shostakovic’in String Quartet No. 8 eserinin Kronos Quartet tarafından çalınmış) senfonik ses örneğine ayrı dikkat diyorum. Kısa ama şarkıya resmen hükmeden bir sample… Burada hepsini ayrı ayrı geçmedim ama “Angel Dust”ta bir plak şirketini telif hakları açısından düşündürecek kadar fazla sample kullanımı olduğunu da belirtmek isterim.
Kindergarten albümdeki en melankolik vaka olarak göze çarpıyor. Etkileyici rifler ve ironik bir melankoli taşıyan sözler içeren şarkıda, Billy Gould’un bas gitarı tamamen başrole oynuyor ki kendisinin attığı kısa ama hoş bas solosu da şarkıya farklı bir boyut katıyor. Albümdeki en geyik şarkı olan Be Aggressive ise oral seks hakkında olması absürdlüğünü nakaratta ponpon kız korosu kullanımı ile birleştiriyor. Tam da Faith No More’dan beklenecek bir hareket! Yüksek temposunu kilise orgu sesleri ve eğlenceli gitar melodileri ve solosuyla birleştiren şarkının, albümün gittikçe karanlıklaşan havasını biraz yumuşattığını da söyleyebilirim. A Small Victory, Patton’un sürekli kazanma isteğine rağmen her zaman kazananın kendisi olmayacağı gerçeği ile ilgili düşüncelerini anlatan, yine albümün diğer şarkılarına oranla pozitif bir havaya sahip bir, tamamen Jim Martin odaklı parça… Tabii şarkının ortalarına doğru hafiften karamsar melodiler yine devreye giriyor ama bu şarkının genel olarak havasını bozmuyor. Patton’un “You still won’t hear…” serzenişleriyle yerini Crack Hitler’e bırakıyor. Albümün tonunun yine kararmaya başladığı şarkı olan Crack Hitler, wah wah yoğunluğuyla ilerleyen gitarlar, slap baslar, sürekli tekrar eden klavye melodileri ve Patton’un katmanlı vokalleri ile dikkat çekiyor.
Jizzlobber ürkütücü bir havaya sahip, sert ve karanlık melodilerle bezenmiş olduğu kadar, Patton’un sert ve yer yer efektli olan çığlık çığlığa vokalleri ile rahatsız bir hissiyat uyandırıyor. Sözlerden bir tecavüz vakasının ardından günah çıkarma durumu olduğu varsayımına ulaşmak mümkün… Albümün son şarkısına sizi pek de hoş olmayan şekilde hazırlıyor şarkı, kıyametten gelmiş gibi duran klavyeler eşliğinde yerini Midnight Cowboy’a bırakıyor. Midnight Cowboy, John Barry’nin aynı adlı filme yaptığı tema parçasının grup tarafından yorumlanmış hali, tamamen enstrümantal olan parça sakin ve duygusal bir kapanış getiriyor albüme…
Ticari açıdan gerçekten büyük bir risk olan, darmadağın, bütünlükten uzak ama aynı zamanda bir bütün olabilmiş, değişik, farklı, herkesin dinlemek istemeyeceği bir albüm “Angel Dust”… Grubun doksanlar içerisinde çıkartıp, kariyerini noktalamasıyla birlikte yadigar kalan üç albüm içerisinde “King For A Day, Fool For A Lifetime” ile ayrı bir konumda durmaktadır bu albüm… Şahsen ben de bu iki albüm arasında sürekli gider gelirim. Bu albümün önemi günümüzde daha çok ön plana çıkmaktadır. Faith No More’un yeni nesil gruplara yaptığı öncülük zaten ortada ama bu albüm özellikle Avant-Garde Metal grupları tarafından sıkça bir etkileşim olarak kullanılıyor. Arcturus’un “The Sham Mirrors”ının temeli bu albümdür aslında, ya da Solefald’ın direkt bu albümden aldıkları da dinlendikçe kulağa çarpabilir.
Grubun kendi içindeki dinamikleri tam anlamıyla işlettiği albüm de “Angel Dust”tır diyebiliriz. Bordin’in kendine özgü bateri partisyonları, Gould’un şarkıya hükmeden basları, Jim Martin’in eklektik tarzını –her ne kadar kendisi çok o fikirde olmayıp, gruptan kopsa da- yansıtan melodi ve rifleri, gruba tamamen adapte olan Patton’un her telden vurması ve Bottum’un klavyesini tam anlamıyla bu albümdeki şarkılarla birleştirmiş olması, “Angel Dust”ı grubun kariyerinde ayrı bir noktaya koyuyor. Sonuç itibariyle zor, farklı, alışılmamış ama içine girebildiniz mi gerçekten keyif veren önemli bir albüm “Angel Dust”. Benim phuanım sağa 9,5 khangam.
Ubeydullah İNDİROĞLU
bi türlü adam gibi dinleyemedim lan şu grubu.albümden Land Of Sunshine, Midlife Crisis ve Be Aggressive şahane yalnız. hadi bakalım yarın bu albümü hatmedeyim o zaman.
Şu grubu bir türlü sevemedim. Farklı ve öncü bir topluluk oldukları kesin, ama ne bileyim bana itici gelitor. Bir de Mike Patton’un sesine olan övgülere de pek katılamayacağım. Sesini değil “gırtlağını” binbir türlü hale sokuyor. Zira eğer kaçırdığım birşey yoksa, gayet sınırlı bir oktav aralığında vokal yapıyor kendisi. Onu idol almış Daniel Gildenlöw’ün ses numaraları daha versatildir mesela. Kafa sesini ve falsettolarını çok güçlü kullanabilen bir vokaldir o.
Ufuk duymasın.
22.05.2010
@Ahmet Saraçoğlu, Duymamış galiba, çaktırma xD
plak firmasının kabusu.
çok teşekkürler uzun süredir dinlemediğim bir albümü hatırlattığınız için.Benim gözümde kesinlikle en iyi fnm albümü.Özellikle land of sunshine çok değişik güzel bir şarkıdr.
albümü bu şekilde her parçayı ayrı ayrı anlatarak tanıtmak okuyucu için çok yorucu, yer yer sıkıcı kılmış. bi de ne gerek var abi tek tek her parçayı…
güzel kısımlar da var ama bak.
Karşımızda düz bir metal albümü yok ki Güneri Civaoğlu gibi özet geçelim.Her şarkı ilgi istiyor.Birşey diyemem sıkılmana,o senin görüşün.
hayır bu albümde easy diye bir şaheser olması lazım ben mi yanılıyorum? bence albümün en güzel şarkısı üstelik.
29.05.2011
@kaan, o normalde sıradan bir pop parçası, bu albümdeki cover’ı çok güzel.
mükemmel bir albüm. bütün parçalar çok güzel.
En sevdiğim gruplardan birinin en iyi albümlerinden biri. Bu grubu bu kadar sevmemin nedeni aşırı derecede değişik ve deneysel müzik yapıp, buna rağmen her adımını başarılı atmasıdır.
Gece gece bulaştık yine
Gelmiş geçmiş en manyak, en psikopat, en..
neyse :
https://youtu.be/O1oQglI7WHc?si=VS2MnpvFNHBjb9Cy
Şu sikko dünyadaki en güzel şeylerden birisi.
Where are the kids? I don’t know
Maybe getting pregnant or on drugs or on welfare
On top of the world, on the honor roll, on parole
On the dodgers on the backs of milk cartons
On stakes in the middle of cornfields
On covers of future history books on old lady’s mantles
Walkin’ on water nailed on crosses
I think it’s time I had a talk with my kids
I’ll just tell ‘em what my daddy told me
You ain’t never gonna amount to nothin’