İsveç’in 2000 sonrasındaki death metal aydınlanması ve doksanların ilk yarısındaki önemli death metal gruplarını yüceltme furyasının başlatıcılarından, ya da bu furyanın bayraktarlarından biri, mukakkak ki BLOODBATH. İçkinin su gibi aktığı bir gecede Mikael Akerfeldt tarafından ortaya atılan ve o sırada ortamda bulunan diğer sarhoşlar tarafından da “Tamam lan” şeklinde karşılanan bu yeni grup fikri, bilindiği gibi on yıllık bir süredir aktif şekilde müzik yapmayı sürdürüyor.
BLOODBATH’i ilk duyuşum 2000′deki “Breeding Death” EP’sine rastlar. O zamanın OPETH ve KATATONIA müptelası gençlerinden biri olarak, demigod gibi gördüğümüz Akerfeldt’in yeni bir yan projesi olduğunu duymamızla birlikte “Nerde laaaaağğn!” şeklinde EP’yi aramaya koyulmuş ve karşımıza çıkan şeyle de mest olmuştuk. Başta ENTOMBED olmak üzere doksan ortasındaki baba gruplara saygıda kusur etmeyen, gitar tonlarını ve hatta logosunu dahi o dönem albümlerine benzeten/aynen alan BLOODBATH, büyük bir kitle tarafından coşkuyla karşılanmış, özellikle OPETH’in sert yönünü, death metal havasını sevenlerce bir anda bağırlara basılmıştı.
Bugün kısaca bu EP’lerden bahsetmek istemekteyim. Karşımızda yedi adet şarkı var diyor, ilk üçünden başlıyorum.
BREEDING DEATH EP (2000)
Özellikle GRAVE ve ENTOMBED’un ilk zamanlarına öykünen retro yaklaşımı ayan beyan ortada olan, ancak taklit ettikleri bu sound’u o kadar da kirli ve “çirkin” yapmayan BLOODBATH’ten duyduğumuz ilk üründü bu EP. Bahsedilen eski tarz gruplara benzetilmek istense de, onlarla kıyaslandığında cillop gibi olan kayıt kalitesi ve Akerfeldt’in yine o dönemin grupları düşünüldüğünde epey modern kaçan vokal yorumu, o dönemki kimi eleştirilerde “göstermelik” olarak nitelendirilmiş ve BLOODBATH “Yapacaksanız tam yapın, ekmek yemek için yapmayın” tarzı eleştirilere de hedef olmuştu.
Aslında bu şekilde yorum yapan insanlar EP’yi satın almış olsalardı belki de böyle bir eleştiriye gitmeyeceklerdi, zira EP kitapçığına baktığımızda, tam tepede şöyle bir ibare görüyoruz: “BLOODBATH wish to state that “Breeding Death” is a tribute to the old-school death metal scene that reigned the late ’80s and onward.” (BLOODBATH olarak, “Breeding Death”in 80′lerin sonlarından itibaren hüküm süren eski usûl death metal sahnesine bir saygı duruşu olduğunu belirtmek isteriz.)
Üç şarkılık EP’deki tüm şarkıları sevsem de, sırasıyla Furnace Funeral > Breeding Death > Ominous Bloodvomit gibi bir sıralamam var. Furnace Funeral, özellikle içindeki “Left hand Path” göndermeli klavyeleriyle, çoğu kişinin favorisi olarak göze çarpıyor. KATATONIA’dan Nyström ve Renkse’nin elinden çıkan, basit, ancak melodiklikleriyle akla kolayca kazınan gitar ve bas kullanımı ile her enstrümanın adamı Dan Swanö’nün icrası basit davulları, Akerfeldt etkeniyle de birleşince BLOODBATH’i bir anda basında adı sıkça anılan bir gruba dönüştürmüştü.
“Breeding Death” her ne kadar başarılı bir EP olsa da, bu EP’yi ben, bizim alt komşu ve mahalle bakkalının halası çıkarsaydık, bu denli ses getirebilir miydik, orası da meçhul tabii.
O dönemi yaşayan, doksanların ilk yarısında İsveç’teki bu dalganın içinde yer alan insanlar BLOODBATH’in bu girişimini nasıl gördü bilmem ama, grubun özellikle genç kuşakta hatırı sayılır bir hareketlenme yarattığını, BLOODBATH’in çıkan her albümüyle artan popülaritesi bize gösterdi.
O değil de…
Şundan daha efsane bir fotoğraf olabilir mi acaba. Dayanamadım çıkarıp fotoğrafını çektim. Körpecik tıfıl Nyström, kolunu tutan sert metalci tripli Akerfeldt, sinirli ergen tavrıyla CD kutusunu açtığım anda kahkahalarıma mazhar olan tosuncuk Renkse ve belli ki her konuda olduğu gibi saç konusunda da ileri görüşlülüğünü konuşturan Swanö’nün emokid yaklaşımı… Muhtemelen doksanların başında çekilmiş bir fotoğraf, ama ne zamandan olursa olsun… Oy da oy.
UNBLESSING THE PURITY EP (2008)
İlk albümün ardından ayrılıp yerini Peter Tägtgren’e bırakan Akerfeldt’in geri dönmesiyle BLOODBATH, gerçek anlamdaki “yıldızlar karması” hüviyetine kavuşmuş oldu. Peter Tägtgren’e elbette saygıda kusur etmeyiz, ancak ortada OPETH gibi bir olayın olması ve Akerfeldt’in basın tarafından da seviliyor oluşu, BLOODBATH’in üzerine tutulan ışıkların da artmasını sağlamıştı.
Akerfeldt’in dönüşü, gruptaki tek değişiklik değildi elbet. İlk albümün ardından grubun en geride kalan enstrümanı olarak nitelenen davulu Martin Axenrot’a teslim eden grupta, Dan Swanö ikinci gitara geçmiş, bu şekilde grup gerçek bir davulcuya kavuşmasından mütevellit daha tehditkâr bir hüviyete bürünmüştü. “Resurrection Through Carnage”ın yine eski usül İsveç death metaline yakın durması ve “Nightmares Made Flesh”te grubun daha bodos, daha yırtıcı bir müziğe geçebilmesindeki en büyük etken, muhakkak ki bu davulcu değişimiydi.
Dan Swanö’nün gruptan ayrılma kararıyla birlikte açılan ikinci gitarist boşluğunu, KATATONIA davulcusu Daniel Liljekvist’in metalcore yan projesi KOMOTIO’dan arkadaşı Per ‘Sodomizer’ Eriksson ile dolduran grup, dört yıllık sessizliğini bu EP’yle bozmuştu.
Gördüğüm en iyi kapaklardan birine sahip olan “Unblessing the Purity”, içinde dört şarkı bulunduruyor. Bu şarkılardan Blasting the Virginborn ve Weak Aside, çıkışlarından bu yana yalnızca iki yıl olmasına rağmen hayatımda en çok dinlediğim şarkılar arasındaki yerlerini çoktan aldılar bile. EP’nin çıkışından bu yana, hâlâ sıkılmadan gün aşırı dinlemekteyim kendilerini.
“Unblessing the Purity”de BLOODBATH’in en azman, en korkutucu tarafını görüyoruz. Kusursuz gitarlar, Akerfeldt’in muhteşem performansı ve EP’yi bu denli güçlü ve enteresan kılan davullar, “Unblessing the Purity”nin her anlamda güçlü bir ürün olmasını sağlıyor. Her eleman ayrı ayrı övgüyü hak etse de, Axe adlı hayvana ayrı bir paragraf açmak istiyorum.
OPETH’teki performansı OPETH sevenleri tarafından zaman zaman eleştirilse de, Lopez’in yerini dolduramadığından yakınılsa da, konu death metal olduğunda Martin Axenrot tek kelimeyle dehşetengiz bir davulcu. DREAM THEATER’dan Mike Portnoy’un bile “EP’ye hasta oldum, ama davullara ayrı bir hayran kaldım” diye bahsettiği “Unblessing the Purity”de, Axenrot’un akıllara zarar bir gövde gösterisi söz konusu. Hem hız, hem varyasyon, hem teknik, hem de yaratıcılık açısından ömrümde duyduğum sayılı davul performanslarından biri olarak görüyorum bu EP’yi.
Buradaki şarkı sıralamam da albümdeki şarkı sıralamasıyla aynı. En sevdiğim şarkı ilk sırada, sona doğru azalarak gidiyor. Ancak adını saymadığım iki şarkı da kötü değil elbet.
Uzatmayalım, son iki yılı bir hayli üretken geçiren BLOODBATH, umarım bir EP bir albüm formatında devam eder, çünkü sanırım grubun EP’lerini albümlerinden daha çok seviyorum.
bu arada konuyla alakasız ama, opeth – blackwater park 2010′da yeniden mi yayınlandı?
19.05.2010
@isimyok, bi deluxe versiyonu var onun ama tam ne zaman yayınladı hatırlayamadım.
bloodbath ın üç albümünü de dinledim ama bu ep lerini dinlememiştim hiç. iyi oldu bu kritik. dur sunları bi dinleyim. en sevdiğim albümleri de nightmares made flesh bu adamların. peter tagtgren i akerfeldt den daha cok seviyorum ben. herifin kendinden rüzgar efektli gibi bi vokali var. hastasıyım lan.
her iki vokalisti de severim ama NMF de peter hayatındaki en iyi vokal performansını göstermiştir (hatırlatmadan geçemicem, en üstteki fotoğraf 90 sonu olmalı)
breeding death ep sini utb den daha çok seviyorum nedense. özellikle de furnace funeral ı. zaten wacken konserlerinde soloda left hand path solosunu çalıyolar bayaa saygılılar büyüklerine.
bu hafta lamb of god-chimaira-trivium falan diye gidiyodum bu da araya sıkışırsa eywahlar olsun kimse yanıma yaklaşamaz =D
20.05.2010
@darth sidious, utb ne arkadaş?! utp =)
20.05.2010
@darth sidious, http://www.utb.org.tr/
24.07.2010
@Ahmet Saraçoğlu, ahaha eyw abi saolasın, geç oldu ama aydınlandım :D
bu arada furnace funeral tamamen left hand path e saygı duruşu gibi bi şarkı. wacken carnage da furnace funeral ı left hand path solosuyla çalmışlar.
bloodbath albüm değil ep çıkarsın.
unblessing the purity’nin kapağı hakikaten süperdir.
unblessing the purity çok iyiymiş hakkaten, iki defa dinliyorum dinlediğim zaman. kritikte zaten her şeyi güzelce açıklanmış, bana sadece kafa sallamak düşüyor.
bu arada metal müzik albümlerinin 35 dakika ile sınırlandırılması fikrim yine gündeme geldi bu ep’yi dinleyince. bu sınır dakika’nın üzerine eklenen her saniyede benim konsantre düşüyor, albüm sünüyor bana göre, çok çok az sayıdaki istisna albüm hariç.
kanun hükmünde kararname çıksın, bir inceleme heyeti kurulsun, 35 dakikaya aşan albümlerin çıkmaya değer olup olmadığına baksın, bir yandan adam gibi uzunluğunun hakkını veren, öte yandan da dolgusuz net albümler dinleyelim.
Breeding Death ep’si ilk ciktiginda almistim ve death metal buydu iste dedim…Direkt old-school. Sonraki cikardiklari hic sarmadi. Possessed ve eski Pungent Stench’in yaninda her zaman dinlenebilecek death metal urunudur.
tamam utp de breeding death de candır ama;
“headshot target now on god” diye şarkı sözü yazan mikail abimiz heralde biraz fazla fps oynuyor. ha şarkının en gaz yeri orasıdır o ayrı.
08.08.2010
@bloodshower, hay gözünü seveyim be. şunu garipseyen bi ben mi varım diyodum.
breeding death, immortal rites’ın ilk rifi.
breeding death in entombed gibi gruplara saygı duruşu niteliğinde olması gibi utp de suffocation a saygı duruşu gibi olmuş. özellikle blasting the virginborn tam bi suffocation şarkısı. vokaller de frank in vokallerine çok benziyor.
“Unblessing the Purity” death metal tarihinin en iyi EP’lerinden biridir. Bu böyledir.
Bugun takir takir 8 puan verilen albumlere bakinca UtP 8-8.5 hak ediyor bence. Ahmet abi’nin kritik boyunca bayagi bir ovdugunu gordukten sonra boyle bir puan beklerdim.
13.12.2020
@tahsin, Tam ustumdeki yorumda bunu destekliyor bence :)