“Yavrum kaç kere dedim sana tırmanma şu ağaçlara, düşücen kafanı gözünü kırıcan sonra başımıza iş alacaz. Joeeeel! Joeeel! bak hiç bakıyor mu, hiç dinliyor mu beni. Gözü kör olmayasıca!”
Aradan yıllar geçer Joel gitar çalmayı öğrenir, bol bol hard rock dinler, bu arada alkolle de tanışır tabii. Değişmeyen tek şey hâlâ bir yerlere tırmanmaktan vazgeçmeyişidir.
Airbourne adlı serserilerle tanışmam Running Wild klibiyle başladı. Klibinde Lemmy’nin desteğini görmeden evvel zaten bu adamlarda iş var demiştim. Bir de baktım ki klipte tırı başka bir serseri kullanıyor: Heavy Metal’in büyükbabası, en tutarlı adamı Lemmy. Her gördüğümde o meymenetsiz suratını, yine de gülümsetiyor beni ya o ayrı.
Davulda Ryan O’Keeffe ve gitar & vokallerde Joel O’Keeffe isimli Avustralyalı iki kardeş tarafından kurulan grup yayınladığı ilk albüm “Running Wild” ile büyük başarıya ve hızlı bir üne kavuştu. Grubun geri kalanını ise David Roads ve Justin Street oluşturuyor (evet soyadları itibariyle biraz düşündürüyor insanı seçmece mi bu adamlar diye).
Müziklerine gelirsek. Çok kısa ve net konuşmak gerekiyor bence zira onlar da böyle bir müzik yapıyor. Viskiniz ya da biranız elinizdeyse, merhamet etmekten sıkıldıysanız, “Bu benim hayatım. şimdi ya da asla” demek geliyorsa içinizden, biraz sonra yapacaklarınıza çok güzel bir fon müziği buldunuz demektir.
Böyle bir durumda zaten Airbourne size albümünün açılış şarkısı olan Stand Up For Rock N Roll diyor. Bu şarkı bir Rock N Roll marşı. Festivalde, barda, sokakta uyuyanlara Levent Kırca tokadı gibi bir serzeniş. Ve ardından gelen Runnin’ Wild size dağıtmak için gerekli enerjiyi ve gözükaralığı sağlıyor. Ardından diğer 2 klip şarkısı Too Much, Too Young, Too Fast ve Diamond in The Rough geliyor ki Diamond in The Rough bence zirve noktasıdır albümün. Benim için en önemli diğer şarkı, sözleri, rifleri ve düzenlemesiyle çok başarılı Cheap Wine & Cheaper Women. Şunu çekinmeden söylerim ki Airbourne erkek adama müzik yapar (kızlar alınmasın olay cinsiyet değil), vurdu mu ses getirir, adam gibi durur (hep öyle durmalarını umarım).
Diğer bir nokta ise, birçok hard rock dinleyicisinden duyduğum “Aaaaabi yeee AC/DC kopyası, taklidi işte yeaaa” lafları. Aslında beni üzmüyor bu gibi söylemler, birincisi babamın oğlu değil Airbourne, banane. İkincisi, birkaç kere daha adını anıp onu diyen adamın da beynine bu grubun adı kazındığı için seviniyorum. Evet AC/DC ile aynı yerdenler, evet grubu 2 kardeş kurdu, evet Sol, Re, La akorlarını kullandıkları şarkıları var. Ee? Yani? Gitar çaldıkları için de eleştirsek ya (Daha önce yapıldı ne de olsa hiç yenilikçi değil). Keşke onlar da progresif olsa!
“Herkes ekmeğinin derdinde sonuçta. AC/DC kazanıyorsa bu yol demek ki kârlı” düşüncesi için hangi insan evladı yırtına yırtına bağırır, duvarlara tırmanır. Belli ki bu adamlar büyüklerinden böyle görmüş, onlar da böyle yapıyor.
Rock n Roll bir şov ve bunu milyon dolarlık ışıklarla, alevli meyvelerle değil de 1 davul 1 bass 3 mikrofon ve 2 gitarla yapıyorsan, Airbourne bunun en iyilerinden biri. Kulak verin derim.
seviyorum bu albümü baya verdim 9 u bende. cayır cayır hard rock işte. son albümlerini deinlemedim ama genelde bu albümü geçememişler tarzı yorumlar okudum neyse no guts no glory yi de vakit kaybetmeden dinleyim
Harika bir albümdür, bütün şarkıları akılda kalıcıdır. İyidir iyi. 10 üzerinden 10 bile verebilirim bu albüme.
Geçenlerde yeni gruplardan sağlam kimler var diye bakınmıştım internette orda burda.Eski headbang sayılarından birinde saxon’dan biff röportajında, ilerde büyüyecek gruplardan bir tanesi olarak göstermişti airbourne.İlk o zaman duymuştum bu adamları daha ilk albümlerinin çıkmasına rağmen bu kadar ilerleyebilmişlerse ilerde gerçekten büyük bir grup olabilirler.Son albümleride yeni çıkmış, henüz dinleyemedim ama runnin’ wild’den daha sağlam birşey bekliyorum.
müthiş bir albüm bu. en başta AC/DC kopyası gibi gelir çoğu kişiye bu doğru ama dinledikçe insan Airbourne’un eski olan bişeyin üzerine ne kadar farklılık kattığını ve bunu ayrı bir yönden bize sunduğunu görebiliyor. alkolsüz tüketmeyiniz. 10/10.