Aynılaşan melodik death metal grubu sendromundan muzdarip grubumuz SOILWORK’ün belki de en farklı reaksiyonlarla karşılanan albümüydü “Figure Number Five”. Grubun en başından beri dikkat ettiği nakaratlarının “A Predator’s Portrait”le clean vokal kullanımına da açılması, SOILWORK’ün “trademark” denen olayı haline gelmiş ve grup bu sayede çok daha geniş bir kitleye hitap eder olmuştu bildiğimiz gibi.
Speed tarafından “daha iyi olabilirdi” şeklinde yorumlanan albüm, genel yorumlarda da biraz aceleye getirilmiş havasında değerlendirilmişti. Şarkıların hep aynı formülü izlemesi ve aynı kalıba dökülmüş farklı çeşitte kekler gibi tat vermeleri (evet açım şu an), pek çok kişinin tadını kaçırmış, albüme yüksek not veren yazılar pek bir azınlıkta kalmıştı.
Şöyle bir bakıldığında gerçekten de öyleydi. Şarkılar hep benzer tür bir giriş, ardından gelen stakato gitarlı bir verse kısmı ve öncesinden hazırlandığımız türde bir nakaratla devam ediyor, solo ve nakarat tekrarlarıyla son buluyordu. Nakaratların böylesi öne çıkarılması, şarkıların özellikle verse kısımlarını adeta bekleme evrelerine çeviriyor, parçaların köprü kısmına gelene kadarki bölümleri, sanki yer değiştirilse sırıtmayacak düzeyde formülize geliyordu.
Klavyeci Sven Karlsson’un şarkı yazımına ilk kez bu denli müdahil olduğu albüm, azalan gitar melodileri ve artan klavye ve clean vokalleriyle de SOILWORK sound’unda bir milat olarak görülebilir. Her ne kadar grubun en büyük patlaması olan “Natural Born Chaos”ta bunların hepsi yapılmıştıysa da, olay “Figure Number Five”daki kadar matematiksel değildi. Bu açıdan, “Figure Number Five”ı grubun en düz, en az varyasyonlu ve en tek tip albümü olarak görebiliriz.
Ben bu albümü çok seviyorum. Yukarıda saydığım ve hepsi de gerçek olan tüm bu olumsuzluklara rağmen, “Figure Number Five”da kaç şarkı varsa, neredeyse o kadar sayıda hit şarkı olduğunu, SOILWORK’ün yazdığı en akılda kalıcı nakaratların çoğunun bu albümde olduğunu düşünüyorum. Buna katılan da var, katılmayan, hatta albümü çok kötü bulan da var, biliyorum. Ama şöyle bir baktığımda, neredeyse bire bir aynı beste formülünü kullanan ama bunda son derece başarılı olan, gayet yaratıcı bir albüm görüyorum.
Misal bir Rejection Role; bence her anıyla nefis bir parça. Tüm vokalleri, grupla son kaydını yapan Henry Ranta’nın çok iyi davulları, düzenlemesi… Bu şarkıyı arabada yalnızken kaç sefer anıra anıra müzikle birlikte söylemişimdir bilmiyorum. Veya bence yine grubun yazdığı en iyi şarkılardan olan The Mindmaker, Figure Number Five ve Cranking the Sirens. Ama biz duyan olmamış olabilir diye bir bonus parça koyalım.
Bu noktada olaya girmek istiyorum. Her ne kadar albüm son derece akılda kalıcı, gaza getirici ve eşlik edilesi olursa olsun, SOILWORK’ün bir stüdyo grubu olduğu gerçeği şarkıların uzun ömürlü olmalarına sekte vuran bir durum. Grubu canlı izlemiş biri olarak, SOILWORK’ün konserlerde albümdeki etkisine asla yaklaşamadığını söylemem gerekiyor. Neden? Çünkü Devin Townsend.
Bu albümde bir iş yapmayan Townsend’in “Natural Born Chaos”ta grubu himayesine alıp SOILWORK’ü herhangi bir grup olmaktan çıkarması, onlara hiç akıllarına gelmeyecek büyüklükte şeyler öğretmesi, vizyon kazandırması, grubu teknolojik imkânlar dahilinde dev bir gruba dönüştürdüyse de, SOILWORK’ün canlı performansta bu ölçüde büyük bir iş yapması mümkün değil. Aşağıdaki Rejection Role’e bakın. Speed’in nasıl zorlandığını, nefesini ayarlamak için nasıl kastığını görün. Bence bu onun bir ayıbı ya da kabiliyetsizliği değil, stüdyodayken canlı çalındığında çok zorlayacak işlere girmesidir. Yine de grubu çoğu pop şarkıcısı gibi %99 stüdyo mucizesi gibi de görmeyelim, sadece albümdekinin aynısını canlı yapmaları mümkün değil diyelim yetsin.
İlginç -ve gıcık- olan, SOILWORK’ü bu albümle bir janr altına sokmanın anlamsızlığı ve imkânsızlığı. Death metal olmadığı kesin. Heavy metal desek o da fazla klasik kaçıyor. Diğer yandan nu metal olmadığı gibi, core özellikler taşımadığı için metalcore da değil. O yüzden, IN FLAMES’in son dönemine de ithaf edilen saçmalar saçması “modern metal” kalıbını reddediyor ve aşağıdaki tag kısmında tür kısmını boş bırakıyorum. Melodik diyelim yetsin.
Kapatırken, “Figure Number Five”a dair bir fikir birliği sağlamanın ve çeşitli mantıksal gerekçeler sunarak albümü beğenmeyenlerin fikirlerini değiştirmenin mümkün olduğunu sanmıyorum, bunun da pek bir önemi yok zaten. Bana göre “Figure Number Five”, sonradan IN FLAMES’in de öykündüğü ve kanımca çoğu son dönem albümünde aynı oranda başarılı olamadığı “şarkıyı sağlam bir nakarat üzerine kurma” fikrinin en iyi işlediği albümdür. Evet, tek olayı budur, ama onu da mükemmel yapmaktadır.
Kadro Björn Strid: Vokal
Peter Wichers: Gitar
Ola Frenning: Gitar
Ola Flink: Bas
Sven Karlsson: Klavye
Henry Ranta: Davul
Şarkılar 01. Rejection Role
02. Overload
03. Figure Number Five
04. Strangler
05. Light the Torch
06. Departure Plan
07. Cranking the Sirens
08. Brickwalker
09. The Mindmaker
10. Distortion Sleep
11. Downfall 24
12. Bursting Out (Bonus)
Tüm albümlerini hazmetmiş bir fanları olarak diyebilirim ki bu albüm (A Predator’s Portrait ve Natural Born Chaos’la birlikte) soilwork’ün en tipik, en klasik albümüdür.Şarkıları baştan aşağı dinlediğinizde evet bu soilwork diyebiliyorsunuz.Peki albüm inanılmaz mı? İlk dinlediğimde öyle düşünmüştüm ama sonraları A Predator’s Portrait gibi az kişinin bildiği aslında Soilwork’ün en hayvani en progresif en teknik en gerçek melodik death metal bestelerini içeren albümünün yanında çok basit kaldığının farkına vardım.Yine de şunu söylemek lazım Soilwork’ü taklit eden gruplar ne yazıkki soilwork’ün en kötü albümünü bile geçemiyorlar.Bir iki istisna olabilir belki.Yani ne kadar matematiksel olurlarsa olsunlar, Soilwork hala Soilwork ve başka bir gruba benzemez.Başka bir grup Soilwork’e benzeyebilir (ya da en azından deneyebilir).
İlginçtir Devin Townsend dahisinin gruba katkısı yadsınamaz ancak -bana göre- en iyi albümleri yukarda da dediğim gibi Devin’den bir önceki A Predator’s Portrait’tir ki grubun kendi başına fena işler çıkardığının bir kanıtıdır.
Bir de şu clean vokal olayını arttırıp modern metal kulvarına geçen bütün gruplara insanların bir anda “metalcore” etiketi yapıştırmaları var ki üzerine yıllarca araştırma yapsak bu anlamsız hareketi çözemeyiz.Her blast beat kullanan amerikalı gruba “deathcore” etiketi yapıştırmak bugünlerde daha moda olduğundan bu aralar biraz performans düşüklüğü görebiliriz metalcore etiketçilerinde.
“Rejection Role” tür ayırt etmeden müzik adına en sevdiğim şarkılardan biri. Böyle hisli ama coşkulu, akıcı, kolay akılda kalan, 2000’ler başının o pozitif özgür, rahat, nefes aldıran ortamını hatırlatan, günümüzün ağır baskıcı ve kafa siken, iç karartan, hayattan ve insandan soğutan yurt içi ve yurt dışı çözümsüz gibi görünen dertleriyle boğuşma çağından çok öncesini, umudun, fütursuz gaza gelmenin, gençliğin, insan ve hayvan sevgisinin ve canlılığın, dinamizmin çağını çağrıştırıyor.
Bu hissiyata yakın ve “sikerler, alıp gidiyorum ben. Tepedeki ormandan denize bakarak bira içeceğim, isteyen gelsin” kafasına en yakın şarkıları da kanımca 2013’te yaptıkları Spectrum of Eternity idi. Soilwork gerçi genel olarak da bu hisleri verebilen bir grup, fikirler özgür olmalıdır evet, böş poro ötmöz diye kötülemeden iki kez düşünmek gerektiği de benim fikrimdir.
@Twat, nihayet şu şarkının hakkını veren biri çıktı. Hatta ilk kez o şarkıya dair benimle aynı hisleri taşıyan biriyle karşılaştım. Benim için de çok önemli bir şarkıdır. İmza atıyorum dediklerine.
Albümün başlangıcı çok iyi. Vokal insanı şarkıların içinde tutuyor, bir sonraki şarkıya geçmeye izin vermiyor. Ama dördüncü şarkıdan sonra arka planda iyi gidecek ortalama bir albüme dönüşüyor bence.
hala bir kere bile dinlemedim ya bu elemanları. hayır arşivde de var ama.
16.06.2011
@Burak Gür, boşver, bir şey kaybetmezsin bence.
Ahmet tamamen katılıyorum hacı. Çok iyi anlatmışsın eline sağlık.
Tüm albümlerini hazmetmiş bir fanları olarak diyebilirim ki bu albüm (A Predator’s Portrait ve Natural Born Chaos’la birlikte) soilwork’ün en tipik, en klasik albümüdür.Şarkıları baştan aşağı dinlediğinizde evet bu soilwork diyebiliyorsunuz.Peki albüm inanılmaz mı? İlk dinlediğimde öyle düşünmüştüm ama sonraları A Predator’s Portrait gibi az kişinin bildiği aslında Soilwork’ün en hayvani en progresif en teknik en gerçek melodik death metal bestelerini içeren albümünün yanında çok basit kaldığının farkına vardım.Yine de şunu söylemek lazım Soilwork’ü taklit eden gruplar ne yazıkki soilwork’ün en kötü albümünü bile geçemiyorlar.Bir iki istisna olabilir belki.Yani ne kadar matematiksel olurlarsa olsunlar, Soilwork hala Soilwork ve başka bir gruba benzemez.Başka bir grup Soilwork’e benzeyebilir (ya da en azından deneyebilir).
İlginçtir Devin Townsend dahisinin gruba katkısı yadsınamaz ancak -bana göre- en iyi albümleri yukarda da dediğim gibi Devin’den bir önceki A Predator’s Portrait’tir ki grubun kendi başına fena işler çıkardığının bir kanıtıdır.
Bir de şu clean vokal olayını arttırıp modern metal kulvarına geçen bütün gruplara insanların bir anda “metalcore” etiketi yapıştırmaları var ki üzerine yıllarca araştırma yapsak bu anlamsız hareketi çözemeyiz.Her blast beat kullanan amerikalı gruba “deathcore” etiketi yapıştırmak bugünlerde daha moda olduğundan bu aralar biraz performans düşüklüğü görebiliriz metalcore etiketçilerinde.
A Predator’s Portrait bence de grubun tartışmasız en iyi albümü. Manyak severim.
Bence bırakın vasat olmayı, bildiğin berbat müzik yapan bir grup, sevmem söz konusu bile olamaz. Verilebilecek en düşük not olduğu için 1 veriyorum.
Will Smith’in büyük bir Soilwork hayranı olduğunu biliyor muydunuz? http://i.imgur.com/9O44f.jpg
“Rejection Role” tür ayırt etmeden müzik adına en sevdiğim şarkılardan biri. Böyle hisli ama coşkulu, akıcı, kolay akılda kalan, 2000’ler başının o pozitif özgür, rahat, nefes aldıran ortamını hatırlatan, günümüzün ağır baskıcı ve kafa siken, iç karartan, hayattan ve insandan soğutan yurt içi ve yurt dışı çözümsüz gibi görünen dertleriyle boğuşma çağından çok öncesini, umudun, fütursuz gaza gelmenin, gençliğin, insan ve hayvan sevgisinin ve canlılığın, dinamizmin çağını çağrıştırıyor.
Bu hissiyata yakın ve “sikerler, alıp gidiyorum ben. Tepedeki ormandan denize bakarak bira içeceğim, isteyen gelsin” kafasına en yakın şarkıları da kanımca 2013’te yaptıkları Spectrum of Eternity idi. Soilwork gerçi genel olarak da bu hisleri verebilen bir grup, fikirler özgür olmalıdır evet, böş poro ötmöz diye kötülemeden iki kez düşünmek gerektiği de benim fikrimdir.
01.09.2020
@Twat, nihayet şu şarkının hakkını veren biri çıktı. Hatta ilk kez o şarkıya dair benimle aynı hisleri taşıyan biriyle karşılaştım. Benim için de çok önemli bir şarkıdır. İmza atıyorum dediklerine.
“Spectrum of Eternity” konusunda da katılıyorum.
Albümün başlangıcı çok iyi. Vokal insanı şarkıların içinde tutuyor, bir sonraki şarkıya geçmeye izin vermiyor. Ama dördüncü şarkıdan sonra arka planda iyi gidecek ortalama bir albüme dönüşüyor bence.
Rejection role çok gaz parça hakikaten.
Çok zekice yazılmış bir albüm cidden. Rif yazımı, davullar, vokal düzenlemeleri… Bir bütün hâlinde olağanüstü değil belki ama bir benzeri de yok.