Bazı şeyler vardır hayatta, ona bağlandınız mı sizi hiç hayal kırıklığına uğratmayacağına baştan inanırsınız. Artık dünyayı algılayan siz, o eski siz değilsinizdir. Siz ve o aşkla bağlı olduğunuz şeydir. Rush. Seneler önce tanıştığımda bunun bu denli bir sevgi olabileceğini düşünmemiştim. O yalnızca dinlediğim güzel gruplardan biriydi işte. Yıllar geçti, tek tek o melodiler beynimin her bir köşesini doldurmaya başladı ve artık güveniyordum onlara. Artık onlar, akşamları dertleştiğim dostlarım olmuştu, artık onlar etrafımı algılayışımdaki denklemde fon müziği olmuştu. Şimdi geldiğim nokta ise, I Love You, Man gibi bir filmde sırf başroldeki karakterler Rush seviyor diye benim de filmi sevmem.
“Abi Rush öyle derin grup ki logosunda kişinin kollektivizm karşısında duruşunu…, “Test for Echo”nun kapağında inukatchuk…” diye bir derinlik reklamı yapmaya çok üşendim ama şimdiye kadar biraz merak uyandırdıysam ne mutlu bana.
Rush’ın bu güzide 18. Stüdyo albümü için söylenecek iki şey buluyorum. Çok bildiğimiz Rush ama aynı zamanda çok farklı bir Rush. 1974 yılındaki ilk albümden bu yana (Neil Peart olmadığından, ilk albüm aslında pek de Rush bir albüm değil daha çok klasik rock bir albümdür) sanki biriktirdiği, yaşadığı her şeyin akıp gitmesine izin vermiş ve tüm anılardan arınmış gibi.
Gözüme çarpan modernleşme grubun şarkı yazımına zarar vermemiş, aksine daha da akıcı bir hal aldırmış. Ne synth’ler uçuşuyor havalarda, ne 20 dakikalık şarkılar var, ne de “The Professor” Neil Peart’ın o meşhur 24 ayar altından yapılma devasa davulu var bu albümde. Geddy Lee stüdyoya geldiğinde bir de bakıyor ki o Neil Peart seti gitmiş, üç parça davul gelmiş . “Bu nedir üstat?” diyor, Neil Peart “Bununla kaydedicem albümü, diğer albümü de güğümle yapıcam” diyor, çünkü o yaşayan en büyük, en fazla etkilenilmiş davulcuların başında geliyor.
En yerinde çalan, bazense ne çaldığı hiç anlaşılmayan bir adam. Bazen zilde mors alfabesiyle şarkının adını çalar (YYZ adlı şarkının başında vardır, aynı zamanda Toronto havaalanı kodu) bazense şarkı gibi davul solo yazar.
Davulda yolunu kaybedenler için şöyle bir kroki ilgilenenlere yardımcı olabilir.
Albüm Far Cry adlı şarkıyla başlıyor ve öfke püskürten bir girişe sahip. Çok geçmeden nakarat sizi yakalıyor ve Alex Lifeson’ın o uçsuz bucaksız gitar tonuna bas gitarın efsanesi Geddy Lee ekleniyor.
Ardından Armor and Sword geliyor. Nispeten daha yavaş ama her bir geçişte Lifeson’ın o arkalı gitar tonu adeta başka diyarlara götürüyor. Bu şarkı Rush’ın en sevdiğim albümlerinin başında gelen “Grace Under Pressure”ın 2. şarkısı Afterimage’i getiriyor aklıma.
Paul Gilbert, John Petrucci gibi bir çok gitaristin en büyük idolü, eşsiz bir gitarist olan Alex Lifeson bu albümde bir enstrümantal şarkıya imza atıyor. Şarkının adı Hope. Her seferinde dinlerken kızını trafik kazasında kaybetmiş, üzerine kederden kanser olan karısını da yitirmiş, ardından dünyayı dolaşmaya başlayan ve bir çok kitap yazan Neil Peart geliyor aklıma. Onun yaşama umudunun şarkısı.
Bir diğer enstrümantal ise Malignant Narcissism. İronik bir isme sahip olan eser doğaçlama ortaya çıkmış. Kayıt sezonu sırasında sık sık Geddy Lee’nin takılmacalarının kaydedilmesiyle ortaya çıkmış bu eser, perdesiz gitarın unutulmazlarından biri olması muhtemel, eğlenceli bir şarkı.
Geddy Lee’nin huzur veren sesi ve durmak bilmeyen bas partileriyle birlikte albümdeki her bir şarkının öyle güçlü karakteri var ki aradan bir tanesini çıkartıp “bu benim favorim” diyemediğim nadir albümlerden. Her biri evladım gibi. Tam yılına yakışır yenilikte, tam zamanına yakışır tonlarda bir albüm. Bir an bile geri bakmadıkları, “aksaklık” kasmadıkları, tamamen içlerinden gelen şekilde “gerçek şarkılar” yaptıklarını insan hemen anlayabiliyor zaten.
Sıkı trampetler, güçlü kick’ler, doğu gamları (We Hold On), modern bir rock grubunun enerjisi bu albümü tanımlayan cümlelerden sadece birkaçı. Şarkıların şekli, tonlanması itibariyle “Counterparts” albümünü bir hayli andırıyor ama bence en büyük farkı çok daha olgun şarkılar. Yazımda bahsettiğim o modernleşme ve canlılıktan kastettiğim buydu aslında. Rush’severler son albümlere doğru bu modern sound’a zaten biraz da olsun alışmıştı ancak genç rock gruplarını da alaşağı edecek bir albüm beklemiyordu bence. Sonuçta onlar artık başka diyarda, onlar dede bir anlamda. Kısaca Rush yine bir şekilde “ben ölümsüzlüğün iksirini çok eskiden içtim, naparsanız yapın ensenizde olacağım ve sizden iyisini yapacağım” demiş oldu.
Albüm Atlantic Record imzasıyla New York’ta kaydedildi. Music Video İnteractive adındaki yüksek kalite audio formatıyla da sınırlı sayıda bir basımı mevcut. Albümün hemen ardından Snakes & Arrows turunu gerçekleştiren grup buradan da bir DVD yayınladı.
İlerlemiş yaşlarına rağmen bu üç amca dur durak bilmeden yollarına devam ediyor. Umuyorum ki hiç durmazlar.
Kadro Geddy Lee: Vokal, bas, mellotron
Alex Lifeson: Gitar, mandolin, buzuki
Neil Peart: Davul, perküsyon
Şarkılar 1. Far Cry
2. Armor And Sword
3. Workin' Them Angels
4. The Larger Bowl
5. Spindrift
6. The Main Monkey Business
7. The Way The Wind Blows
8. Hope
9. Faithless
10. Bravest Face
11. Good News First
12. Malignant Narcissism
13. We Hold On
Far Cry’ın başlarındaki Hemispheres akoru çok hoş ediyor insanı. Hope, Into The Wild çağrışımı yapıyor bana da. Kritikteki tespite katılıyorum, samimi ve karakterli şarkılar hepsi. Nefis albüm.. :)
I Love You, Man’deki aktör (How I Met’in Marshall’ı) Freaks And Geeks adlı şahane dizide de Peart delisi amatör bir davulcuydu. Hatta bir bölüm onun Spirit Of The Radio coverıyla açılıyordu :)
ilk dinlediğim zamanlarda 2000′lerde çok moda olan abartı compression kullanımı furyasına katıldığı için beni bayağı rahatsız etmişti. güzel albüm o ayrı. ama klasik olduğunu düşünmüyorum.
“counterparts” albümüyle soundları daha modern hale bürünüyor ve 80′lerin o çiğ seslerinden kurtuluyor. “test for echo”da ise daha tok ve kendinden emin bir rush var. “vapor trails” ise çok gürültülü sounda sahip. 128′lik bir mp3′den dinlediğinizde sesler karışır gibi olur. “snakes & arrows” ise bazı yerlerde özellikle lifeson’un gitarlarında “signals” dönemini hatırlatır. bir önceki albüme göre daha derli topludur ve şarkıları daha iyidir. son dönem rush albümleri arasında en iyisi olarak görürüm. zaten çok satmıştır. grubun son konserlerine de bakılırsa bu albümün büyük payı var. hepsi kapalı gişe. :) 10′luk bir albüm değil ama 9 rahat.
Rush’ın en iyi albümü diyemeyiz elbet.Ancak Rush’ın kötü bir albüm yaptığı da görülmemiştir.Nitekim We Hold On, The Larger Bowl gibi parçalar Rush’ın klasikleri arasına girmiştir (diye düşünüyorum).
Rush’ı daha yeni yeni anlamaya başlıyorum ve bence bu albüm çok güzel bir albüm. Dinlediğim için pişman olduğum hiçbir şarkıları olmadı zaten. Kritiğe de teşekkürler, ilk defa bu kritiği okuyunca “Rush dinlemeliyim galiba” dedim.
Far Cry’ın başlarındaki Hemispheres akoru çok hoş ediyor insanı. Hope, Into The Wild çağrışımı yapıyor bana da. Kritikteki tespite katılıyorum, samimi ve karakterli şarkılar hepsi. Nefis albüm.. :)
I Love You, Man’deki aktör (How I Met’in Marshall’ı) Freaks And Geeks adlı şahane dizide de Peart delisi amatör bir davulcuydu. Hatta bir bölüm onun Spirit Of The Radio coverıyla açılıyordu :)
ilk dinlediğim zamanlarda 2000′lerde çok moda olan abartı compression kullanımı furyasına katıldığı için beni bayağı rahatsız etmişti. güzel albüm o ayrı. ama klasik olduğunu düşünmüyorum.
Elbet iyi, ama özellikle ilk altı albümleri varken 10 alamaz bence.
Vapor Trails daha çok compress olayından müzdarip değil mi ya? Bu albümde daha temiz bir soundları var bence.
“counterparts” albümüyle soundları daha modern hale bürünüyor ve 80′lerin o çiğ seslerinden kurtuluyor. “test for echo”da ise daha tok ve kendinden emin bir rush var. “vapor trails” ise çok gürültülü sounda sahip. 128′lik bir mp3′den dinlediğinizde sesler karışır gibi olur. “snakes & arrows” ise bazı yerlerde özellikle lifeson’un gitarlarında “signals” dönemini hatırlatır. bir önceki albüme göre daha derli topludur ve şarkıları daha iyidir. son dönem rush albümleri arasında en iyisi olarak görürüm. zaten çok satmıştır. grubun son konserlerine de bakılırsa bu albümün büyük payı var. hepsi kapalı gişe. :) 10′luk bir albüm değil ama 9 rahat.
Bahadır zaten kritik yapıyorsa dümdüz 10 veriyor. Çok sevdiği albümleri yazdığı için hahah.
bu albümü çok sevenlere enchant’ın “juggling 9 or dropping 10″ albümü önerilir. çok sıkı bir rush soundu var. benden söylemesi.:)
http://tinyurl.com/ygvewlw
14.03.2010
Ritual’ın “The Hemulic Voluntary Band” albümünde de baya hoş Rush tatları var. O da sevimli bi albüm. Özellikle Jethro Tull sevenler beğenebilir.
04.09.2011
@b, albüm kapağında mantık hatası var 9 top öyle çevrilmez :D
o kadar düzensiz bir 9 top patterni yok :D
04.09.2011
@SeventhSon, onu aç da thomas ewerhard’a söyle. buradan ulaşabilirsin kendisine.:)
http://www.ewerhard.de/
evet o albüm de çok iyidir.:)
Rush’ın en iyi albümü diyemeyiz elbet.Ancak Rush’ın kötü bir albüm yaptığı da görülmemiştir.Nitekim We Hold On, The Larger Bowl gibi parçalar Rush’ın klasikleri arasına girmiştir (diye düşünüyorum).
Rush’ı daha yeni yeni anlamaya başlıyorum ve bence bu albüm çok güzel bir albüm. Dinlediğim için pişman olduğum hiçbir şarkıları olmadı zaten. Kritiğe de teşekkürler, ilk defa bu kritiği okuyunca “Rush dinlemeliyim galiba” dedim.
tek başına “armor and sword” bile yeter. son albümden daha iyidir bu.