Müzik konusunda beni isyan noktasına getiren üç şey vardır. Bir grubun aşırı şişirilmesi, Metallica vs Megadeth tartışmaları (Megadeth döver) ve en kıl olduğum da müzikte devrim yaratabilecek yetenekteki pek çok müzisyeni zamansız kaybetmemizdir. Chuck, Dimebag, Randy Rhoads, Cliff, SRV, Criss Oliva ve daha niceleri… Daha yapabilecekleri, müzik dünyasına kazandırabilecekleri onca şey varken. Bunca isim arasından bence en yeteneklisi ve kadersizi Jason Becker.
Bir müzisyenin -üstelik de müziğe bu kadar tutkun birinin- başına hayattayken beste yapamamak kadar kötü bir şey gelemez herhalde. Fakat o, doktorların onu pençesine alan ALS hastalığı yüzünden “3 yıl içinde sinir sistemin çökecek ve öleceksin” demesine rağmen, konuşamasa da, gitar çalamasa da, özel bir sistem yardımıyla beste yapmaya devam ediyor. Peki sıkıntısı neymiş biliyor musunuz? “Notaları düşündüğü kadar hızlı yazamamak”.
İşte Jason’ın insanlarla iletişim kurma şekli:
Bu da genel bir Jason Becker belgeseli (ilk izlediğimde neredeyse ağlıyordum):
Jason için her şey Marty Friedman ile kurdukları Cacophony ile başladı. Neo Classical/Speed/Thrash metal etkileşimiyle ve Japon kültüründen (ve gamından) etkilenerek yaptıkları albümler “Speed Metal Symphony” ve” Go Off!” şaheser niteliğindedir. Üstelik bu şaheserlerden “Speed Metal Symphony”nin kayıtlarında Becker daha 16 yaşında! (Gitar niteliği olarak Cacophony’den daha üstün bir grupla karşılaşmadığımı da belirteyim.) Marty Jason için: “Gördüğüm en çabuk öğrenen gitarist” demiştir o zamanlar.
Ve yine o zamanlara ait bir canlı performans. Elinde yoyo varken attığı sololara ve muhteşem sağ bilek tekniğiyle attığı sweep’lere özellikle dikkat ediniz:
Gel gelelim o zamanlar (1987) için çok ileride olan bir müzik icra ettikleri için albümleri satmaz ve ikili kendi solo albümlerini yapmak için ayrılırlar (Birbirlerinin solo albümlerine gerek konuk gitarist olarak, gerekse besteci olarak az çok yardımları dokunacaktır).
Ve geldik Jason Becker’ın ilk solo albümü “Perpetual Burn”e. Zaten kanıtlamasına gerek olmayan teknik becerisiyle, aniden değişen “progresif” şarkı yapılarına rağmen inanılmaz derecede duygu içeren bir albüm yaratmayı başarmıştı Jason. Kendisini müziğe adamış ve o zamana kadar sadece Kirk Hammett var sanan bir yeni yetme olan şahsım adına tam bir şok olmuştu bu albüm.
Neyse anılarımı tazelemeden şarkılardan bahsedeyim kelimeler yetmese de.
Altitudes: Altitude’un kelime anlamı “rakım, irtifa”. Şarkının yarattığı kendinden geçme hissini yeterince anlatıyor zaten. Duygu bakımından albümün zirvesi. Hele ortalarındaki muhteşem klavye destekli sweep picking bölümü sweep picking’i mekanik ve duygusuz bir teknik olarak eleştiren zihniyete kapak olacak nitelikte. Kesinlikle sadece albümün değil, şimdiye kadar dinlediğim tüm enstrümantal parçalar içinde en iyisi.
Perpetual Burn: Tekniğin biraz daha ön planda olduğu bir parça. Sweep’leriyle adının hakkını veriyor. Daha çok “neşeli” bir şarkı olduğunu söyleyebilirim. Neşe de bir duygudur ama hep minör olmaz!
Mabel’s Fatal Fable: Albümde anlatmakta en çok zorlandığım parçalardan biri. Klasik müzik esintisinin en yoğun hissedildiği parça. Sonu bekli de albümün deneysel progresife en yakın kısımı. (Boğazında düğümlenmek böyle bir şey işte. Sen kalk Mabel’s Fatal Fable gibi bir parçayı böyle geçiştir…Taş olursun TAŞ!)
Air: Dünya üzerinde bu kadar melodi zengini bir parça yoktur herhalde. Böylesine bir nota cümbüşünde hiç mi tekrar olmaz? Çift telle çalındığı için Jason bu parçada penasını değil parnaklarını konuşturur. Ayrıca albümün bateri içermeyen (ve buna ihtiyaç duymayan) tek parçasıdır. İçinde distortion kırıntısı bile barındırmaz. Değişik lezzetlere açıksanız MUTLAKA denemelisiniz.
Temple of the Absurd: Albümde ritim gitarın açıkça kullanıldığı tek parça diyebilirim.Özellikle finalindeki muhteşem çift gitarlı solo çok çarpıcı. Ana melodiye katılan ikinci gitar onu adeta bir keman gibi destekliyor.
Eleven Blue Egyptians: Adından da anlaşılacağı üzere Doğu müziği etkileşimli bir parça. İniş çıkışları o kadar ansızın ve orijinal ki, “Oha bu bir insanın aklına nasıl gelebilir” tarzı anlarla dolu resmen. Tabii ki şarkının asıl bombası sonundaki muhteşem blues solosu. Jason’ın kendi stiliyle harmanladığı bir hayli orijinal bir blues solosu olmakla birlikte dinlediğim en iyi blues sololarından da biri.
Dweller In Cellar: Albümün en progresif parçası. O kadar sık değişiyor ki “Hala aynı parçada mıyız?” sorusunu soruyorsunuz kendinize. Özellikle son dakikalarında bir coşuyor ki! Dinlemeden, yaşamadan bilemezsiniz diyorum.
Opus Pocus: Albümün finali olan bu parça bana kalırsa bir Uzak Doğu hikayesini anlatıyor. İnanılmaz bir atmosfere sahip. İnişleri çıkışları ve hafiften Japon gamı kullanımıyla kesinlikle albümün hakkını veren bir final…”Perpetual Burn” masalının son sayfası…
Albümü metalci kafasıyla dinlememenizi öneririm. Zira çoğu virtüöz albümü gibi rif namına neredeyse hiçbir şeyi olmayan bir eserle karşı karşıyayız. İllâ ki distortion diyorsanız, Jeff Loomis’in “Zero Order Phase” albümü aradığınız ilaçtır.)
Kadro Jason Becker: Gitar, klavye, bas
Marty Friedman (Konuk): Gitar
Atma Anur: Davul
Şarkılar 1. Altitudes
2. Perpetual Burn
3. Mabel's Fatal Fable
4. Air
5. Temple of the Absurd (Konuk: Marty Friedman)
6. Eleven Blue Egyptians (Konuk: Marty Friedman)
7. Dweller in the Cellar (Konuk: Marty Friedman)
8. Opus Pocus
Bunları 19 yaşındayken yapabildiğine inanmak zor cidden. Aşırı yetenekli bi insan. En son fotoğraftaki gülümseyişine bakıp wikipedia’da ve benzeri sitelerde kariyeri için “Active” ibaresini görmek bile nasıl güçlü bir insan olduğunu anlamaya yetiyor.
@Cumhur Korkut, Biz ona esinlenme diyelim.Her biri kendi alanında virtüöz olağanüstü müzisyenlerin böyle girişimlere inan ihtiyaçları yok.
İsteseler her gün bir kaç beste rahatlıkla yapabilirler yani.
(:
@saw you drown, Tam aksine bence çok güzel bir olaydır.Dream theater gibi üst düzey tknik bir grubun jason becker’in solosunu kendi şarkısında yer veriyorsa bu jason becker’in büyüklüğünü gösterir.Ona duyulan saygıyı gösterir.
o entryi okuduktan sonra farketmiştim :) bu arada
çoğu kişinin üstad dediği joe satriani “çalabilseydi rock tarihi baştan yazılır g3ün lideri o olurdu” demiştir jason için.
Şu ana kadar yapılmış en iyi virtüöz gitarist albümü (ne Surfing With The Alien ne de Passion & Warfare buna yaklaşamaz bence, belki Steve Hackett albümleri). Ortaçağ cadı avlarını hatırlatır tarzda melodilerle dolu Mabel’s Fatal Fable, ve acayip bir kompozisyon yeteneği ürünü Eleven Blue Egyptians’ı diğer şarkılardan ayrı bir yerde tutarım.
Jeff Loomis de Altitudes’un 3.41-3.46 arasını neredeyse aynen kullanıyor Jato Unit’in 1.17-1.20 arasında. Zaten en büyük ilham kaynağı olarak Jason Becker’ı gösterir hep.
Yanına bile yaklaşamaz demeyelim. :) İkisi de rock gitarında çok önemli işler yaptı sonuçta. Hele Steve Vai’ın herhangi birinin yanına yaklaşamaması diye bir şey olabileceğini sanmıyorum. Hepsinin önemi ayrı.
Steve Hackett bu tarz virtüöz albümlerinin biraz daha dışında progressive rock’a yakın bir müzik yapıyor Berat. Yani aynı tadı alamayabilirsin. Zaten Genesis üyesiydi, sonradan Yes gitaristi Steve Howe’la ortak çalışmalar yaptı. Sweep tekniğinin ilk uygulayıcılarından sayılır. Bulunduğu dönemdeki tüm Genesis albümleri ve kendisine ait Voyage Of The Acolyte albümü önerimdir.
Her yönüyle müthiş bir ilham kaynağı.. Nasıl yapabildiği sorulunca “Hayatı seviyorum işte” deyip elinden gelen herşeyi yapar, bakıma muhtaç bir hasta olarak değil bir birey olarak yaşamını sürdürür. İsteyen kişilerle bizzat görüşüp tanışır, myspace ine yazar, sitesinde fanlarıyla takılır, sorulan herşeyi cevaplar. Bir porno filmde kendisinin t-shirt ünü giyen biriyle ilgili başlık açar, makara yapar.. :)
Perpetual Burn tabi ki gelmiş geçmiş en iyi enstrumantal albümdür :) Cacaphony ile yaptıkları The Ninja da gitarlarını en sevdiğim şarkıdır.
Nasıl bir şarkı olduğunu hala anlayabilmiş değilim , albümdeki diğer şarkılar da gayet kral statüsünde olabilirler ama ezip geçmiş bildiğin. Altitudes dinlemekten albümü tam dinleyemiyorum.
Jason’ın tedavi masraflarını ödeyebilmek için bu albümde çaldığı efsane gitarlarını satmak zorunda olması cidden çok koyuyor. Dragonforce’tan Herman Li acayip destek oluyor bu konuda Jason’a. Chris Broderick ve daha bir dolu gitarist de alıcı çıksın diye gitarların reklamını yapıyor.
Yazıklar olsun böyle düzene. Umarım birileri gitarları çok yüksek fiyata satın alıp Jason’a geri verir. Şu alet falan bildiğin rock/metal gitar tarihinin sembollerinden biri. Hastane masrafı için satılmak zorunda kalınması cidden çok üzücü.
Bunları 19 yaşındayken yapabildiğine inanmak zor cidden. Aşırı yetenekli bi insan. En son fotoğraftaki gülümseyişine bakıp wikipedia’da ve benzeri sitelerde kariyeri için “Active” ibaresini görmek bile nasıl güçlü bir insan olduğunu anlamaya yetiyor.
Hastasıyım. Bir de şöyle bir kayıt var zamanında benim çektiğim, tribute babında gelsin:
10!
Kendimden de şöyle bir alıntı yapayım:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=17973203
Tu, tu, utanmazlar…
24.05.2012
@Cumhur Korkut, Biz ona esinlenme diyelim.Her biri kendi alanında virtüöz olağanüstü müzisyenlerin böyle girişimlere inan ihtiyaçları yok.
İsteseler her gün bir kaç beste rahatlıkla yapabilirler yani.
(:
24.05.2012
@saw you drown, Tam aksine bence çok güzel bir olaydır.Dream theater gibi üst düzey tknik bir grubun jason becker’in solosunu kendi şarkısında yer veriyorsa bu jason becker’in büyüklüğünü gösterir.Ona duyulan saygıyı gösterir.
o entryi okuduktan sonra farketmiştim :) bu arada
çoğu kişinin üstad dediği joe satriani “çalabilseydi rock tarihi baştan yazılır g3ün lideri o olurdu” demiştir jason için.
Şu ana kadar yapılmış en iyi virtüöz gitarist albümü (ne Surfing With The Alien ne de Passion & Warfare buna yaklaşamaz bence, belki Steve Hackett albümleri). Ortaçağ cadı avlarını hatırlatır tarzda melodilerle dolu Mabel’s Fatal Fable, ve acayip bir kompozisyon yeteneği ürünü Eleven Blue Egyptians’ı diğer şarkılardan ayrı bir yerde tutarım.
Jeff Loomis de Altitudes’un 3.41-3.46 arasını neredeyse aynen kullanıyor Jato Unit’in 1.17-1.20 arasında. Zaten en büyük ilham kaynağı olarak Jason Becker’ı gösterir hep.
@masteroforion harfi harfine katılmaktayım…Satriani ve Vai yanına bile yaklaşamaz.Steve Hackett’ı dinlemedim önereceğin albümü varmı ?
Yanına bile yaklaşamaz demeyelim. :) İkisi de rock gitarında çok önemli işler yaptı sonuçta. Hele Steve Vai’ın herhangi birinin yanına yaklaşamaması diye bir şey olabileceğini sanmıyorum. Hepsinin önemi ayrı.
@ahmet saraçoğlu ben zaten jeff loomisi daha fazla distortionlı ve daha progresif jason becker olarak düşünmüşümdür. :)
“İyiler erken ölür” falan yazmışsınız da ama yaşıyor yahu. Beste bile yapıyor.
Yazıyı yazan arkadaşın tercihi o. Mecazen öyle demek istedi herhalde.
öldüğünü söylemedim onun başına gelen dahada kötüsüydü dedim hayattayken müziğini icra edememek :)
Steve Hackett bu tarz virtüöz albümlerinin biraz daha dışında progressive rock’a yakın bir müzik yapıyor Berat. Yani aynı tadı alamayabilirsin. Zaten Genesis üyesiydi, sonradan Yes gitaristi Steve Howe’la ortak çalışmalar yaptı. Sweep tekniğinin ilk uygulayıcılarından sayılır. Bulunduğu dönemdeki tüm Genesis albümleri ve kendisine ait Voyage Of The Acolyte albümü önerimdir.
Metallica döver. Velev ki Megadeth’in kurulmasının sebebi bile Metallica ulan. Ama Megadeth’in daha çok “10 numara” albümü var, o ayrı.
yanlıs yere geldin galiba:)
@Emre: Yazının ikinci cümlesini okursan.
Her yönüyle müthiş bir ilham kaynağı.. Nasıl yapabildiği sorulunca “Hayatı seviyorum işte” deyip elinden gelen herşeyi yapar, bakıma muhtaç bir hasta olarak değil bir birey olarak yaşamını sürdürür. İsteyen kişilerle bizzat görüşüp tanışır, myspace ine yazar, sitesinde fanlarıyla takılır, sorulan herşeyi cevaplar. Bir porno filmde kendisinin t-shirt ünü giyen biriyle ilgili başlık açar, makara yapar.. :)
Perpetual Burn tabi ki gelmiş geçmiş en iyi enstrumantal albümdür :) Cacaphony ile yaptıkları The Ninja da gitarlarını en sevdiğim şarkıdır.
türk forumlarında steve hackett tartışılıyor :)) iyi. demek ki 5-6 sene öncesine göre biraz biraz yol almışız.
sanırım buraya özgü :) diğerleri.metallica megadeth vb denyo tartışmalarla kaynıyor…
Altitudes dinlerken infilak edesim var.
24.03.2010
Nasıl bir şarkı olduğunu hala anlayabilmiş değilim , albümdeki diğer şarkılar da gayet kral statüsünde olabilirler ama ezip geçmiş bildiğin. Altitudes dinlemekten albümü tam dinleyemiyorum.
Kritik mükemmel. Çok ayrıntılı düşünmüşsün ve kritik kurgusu süper.Teşekkürler Mötluhan.
30.10.2010
@Caner Bölük, kodek eksikliği var sende.
Hergün dua ediyorum bu adam iyileşsin diye..
Olağanüstü albüm.
http://www.youtube.com/watch?v=SFWkDLI7WlE
Kendi şarkısının cover ının altında yorumunu görünce dumur oldum. Destek verip teşekkür etmiş. Ne güzel insan yahu.
Besteyi yapana da, çalana da hastayım. Şarkıya da saç baş yoluyorum zaten.
http://www.youtube.com/watch?v=ScMsdLKhiyI
virtüöz albümlerinin çukulata renkli güleç davulcusu atma anur’un yazdığı davullar unutulmasın.
Jason’ın tedavi masraflarını ödeyebilmek için bu albümde çaldığı efsane gitarlarını satmak zorunda olması cidden çok koyuyor. Dragonforce’tan Herman Li acayip destek oluyor bu konuda Jason’a. Chris Broderick ve daha bir dolu gitarist de alıcı çıksın diye gitarların reklamını yapıyor.
Yazıklar olsun böyle düzene. Umarım birileri gitarları çok yüksek fiyata satın alıp Jason’a geri verir. Şu alet falan bildiğin rock/metal gitar tarihinin sembollerinden biri. Hastane masrafı için satılmak zorunda kalınması cidden çok üzücü.
http://www.pasifagresif.com/wp-content/uploads/perpetualburn_4.jpg