Hayat mücadelesine çok erken yaşta atıldım sevgili okurlar. Yaşıtlarım “ben romaryoyum, ben del piyeroyum!” diye top peşinde koşup, birbirlerine kızdıkları zaman “geç lan kaleye öküz” diye kavga ederken ben İngilizce’ye muhteşem basan kafam sayesinde sınıf arkadaşlarımın ödevlerini yapar, kendi paramı kendim kazanırdım. Lakin bir gün bir arkadaşım parası olmadığını ve bana para yerine kaset verebileceğini söylediği gün hayatım başka bir yöne doğru yol almaya başlamıştı. Bu kaset, The Offspring’in “Americana” sıydı.
“Neymiş lan bu?” diyerek evdeki dandik kasetçalara taktığım zaman aklım çıktı adeta. Oynak mı oynak, kral mı kraldı resmen. Bu mutluluğumu gören ve o zamana kadar müzikle hiçbir ilgim olmadığını bilen ebeveynlerim ise kendilerinden beklenen tepkiyi verdiler ve dans etmemi istediler. Etmedim. Çünkü olduğum yere çivilenmiştim. Zaten bu müzikte nasıl dans edilebilirdi ki? Başka bir şeydi bu.
Zaman içinde o arkadaşımdan para yerine daha fazla kaset istedim. Master of Puppets’lar, Ride the Lightning’ler akıyor, ben her geçen gün daha da şok oluyordum. Bir gün o arkadaşım hayatını rap ve hiphop’la birleştirmeye karar verip, bu tarzda verebileceği başka kasedi olmadığını söylediği zaman kendi başıma bir şeyler yapmam gerektiğini anlamıştım. Soluğu aldığım yer ise ilginçtir Carousel’deki Toyz’R Us’dı. Belki hatırlayanlar vardır, orada eskiden ufak bir bölümü müzik market olarak kullanıyorlardı. Etrafa bakınırken gözüme bir kaset çarptı. Kaslı, yarı çıplak, savaşçı tipli bir adam vardı kapakta (tabii ki Manowar). “Heralde aradığım şeylerden biri budur” diyerek satıcıya doğru yöneldim. “Metal seviyorsun ha?” dedi. “Evet” dedim. “Dur başka bir şey vereyim sana” dedi ve başka bir kaset gösterdi.
Kapak çekici bir şekilde ürkütücüydü. Ne olduğunu anlayamamıştım, hatta orada bir insan olduğunu bile zar zor seçebilmiştim. Almaya karar verdim. Koşa koşa eve gidip 8-9 kilo ağırlığında takoz ötesi kasetçalarıma taktım. Ve…
Kısa bir “metale nasıl başladım?” hikayesinden sonra peşin peşin söyleyeyim, James Murphy şu zalım hayatta en sevdiğim gitaristtir. Kendisini henüz velet bir yaşta keşfetmemden ötürü, benim için yeri çok, çok ve çok ayrıdır. Bana yaşattığı o şok, üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen hala tazedir ve unutulacak gibi değildir. Hala dinlediğimde aynı etkiyi yapar. Birazdan ayrıntılarıyla ele alacağım albüm sayesinde hepimizin metale başladığı ilk yıllarda içinde hissettiği o “araştırmalıyım, bulmalıyım, keşfetmeliyim” duygusunu bana aşılamıştır. Çok farklı bir şeydir yahu.
“Feeding the Machine”, James Murphy’nin “Convergence”dan sonra gelen ikinci solo albümü. İlk dinlediğim zamanlarda hiçbirini tanıyor olmasam da albümde öyle bir kadro var ki, fevkalade korkutucu. Bütün gitarlarda James Murphy, tek bir şarkı dışında tüm baslarda Steve DiGiorgio ve davullarda Deen Castronovo. Vokallerde ise -birazdan isimlerini sayacağım- zibilyon tane hayvan. Yani, insan dinlemeye başlamadan önce destur çekmeden edemiyor.
Albümle aynı isimli Feeding the Machine giriyor önce. Ama öyle bir giriyor ki, o anda acil bir işiniz çıksa kalkıp gidemezsiniz. Sakin ama sinirli bir rif, yaratıcılık kokan davullar ve şahane bir vokal seçimi. Zaten James baba albüm boyunca her şarkıya o kadar isabetli vokaller seçmiş ki ne albümün bütünlüğü bozuluyor, ne de şarkıların kalitesinde en ufak bir düşüş yaşanıyor. Bu şarkıda da Clark Brown var (kendisi şu anda hâli hazırda Geezer Butler’ın vokalisti, onun dışında bir olayı yok bildiğim kadarıyla). Sesi enfes uymuş açıkçası. Ve tabii ki ecnebinin söylediği şekilde James Murphy trademark’lı sololar. Metal dünyasında çok fazla iyi gitarist olabilir, çok fazla mükemmel sololar atabilen adamlar çıkabilir ancak pek azı James Murphy’de yaşandığı gibi dinlendiği anda tanınabilecek pozisyondadır. James Murphy herhangi bir albümde konuk sanatçı olduğunda kartonete bakmadan, sadece dinleyerek orada olduğunu anlayabilirsiniz, kalabalık kadrolu bir gitarist albümünde kim hangi soloyu atıyor karıştırabilirsiniz ancak James Murphy her zaman kendini belli edecektir.
Albüm bir sözlü, bir enstrümantal olarak ilerliyor. Her şarkıyı ayrı ayrı incelemek istemiyorum yoksa devasa bir yazı olur ancak her şarkı o kadar sevgi besleyici, saygı uyandırıcı ki. Özellikle Chuck Billy kralın can verdiği bir No One Can Tell You var ki, of aman. Yine muhteşem rifler, yine harika bir vokal seçimi. Testament’te kullandığından çok az daha farklı, daha tiz bir vokalle genel hatlarını belirlediği ancak brutallerinden de mahrum bırakmadığı bir vokal seçmiş Chuck baba ve sonuç efsanesel. Sololar için pek fazla söyleyebileceğim bir şey yok, kendi kendine savaş vermiş yine James Murphy ve bu savaşın içinde klavyeler de var. Evet, gitar soloları yetmediği gibi bu şarkıdaki klavye soloları da James Murphy’ye ait. Ya sen ne biçim bir adamsın be.
Hani her şarkı çocuğum gibi, hiçbirini birbirinden ayıramıyorum ama şuraya kadar bahsettiklerimiz dışında özellikle dikkat çekilmesi gerekenler… Eee… Hepsi. Yani yok, birbirinden ayırmak mümkün değil. Bir tek belki Deconstruck biraz diğerlerinden geride duruyor gibi. Dinlerken orgazma sürüklemesi garantili bir Stu Hamm solosu barındıran muhteşem fusion etkili Odyssey, albümün iki cover’ından biri. Şarkıyı bir Dixie Dregs’den dinleyin, bir de James Murphy’den dinleyin ve çıkardığı inanılmaz işi ayrıntısıyla görün diyorum. Hemen ardından giren Through Your Eyes ise ilk iki dakikasında fırtınalar koparan, sonra sessizliğe bürünen, sonra tek kelimeyle manyak bir soloyla tekrar dirilen harika bir şarkı. Sonrasında yine bir cover geliyor, ki bu kez isim daha bomba: AL DI MEOLA. Race With the Devil On Spanish Highway gibi orjinali ayrı mükemmel bir şarkıyı öyle bir hale çevirmiş ki üstad; sesi aç, gözleri kapat ve kendine zevklerden zevk beğen. Sonrasında dinleyiciyle buluşan Visitors ise ayrı bir parantezi hak ediyor. Artension vokali John West öyle bir döktürmüş ki, en kadir kıymet bilmezi bile anında kelebeğe çevirecek şekilde söylemiş. Bu adam niye çok fazla tanınmıyor, bilinmiyor, ya da sallanmıyor o da ayrı bir tez konusu. Albümün kapanışı ise içli mi içli, duygusal In Lingua Mortua’yla yapılıyor. Evet, maalesef seans bu kadar.
Prodüksiyon için söylenebilecek pek fazla bir şey yok. Kristal bir sound yok ama zaten ses teknisyenliği ve prodüktörlük de yapan James baba bu konuda da acayip güzel bir iş çıkarmış. Demek istediğim, albümün ruhuna çok uygun bir çalışma. Yoksa eminim kendisi de biliyordur kristal sound yapmayı, ama seçimi bu yönde olmuş ve iyi de olmuş.
Yavaş yavaş toparlayayım. James Murphy harika bir insandır. Elini değdirdiği her şey istisnasız güzel olur. Bu gelenek bu albümde de bozulmamış, yine muhteşem bir iş çıkarmıştır. En çok death metalle adı anılan bir insan olmasına rağmen progresif yönü bir hayli baskın ve etkilendiği fusion gruplarının şarkılarını da içeren bir albüm yapmış ve bunda çok başarılı olmuştur. Çünkü, tekrar söylüyorum, kendisi nefis bir insandır. Şu aralar ne yaptığını merak ediyorsanız artık tamamen iyileşti ve Ultimate Metal forumlarında kendi elinden okuduğuma göre Abigail Williams adlı adını sanını pek bilmediğim bir black metal grubunun yeni albümünde konuk olacak, bize sololar atacakmış. Ayrıca günümüz ekonomik koşullarının berbatlığından dem vuran, nasıl tasarruf edilmesi gerektiği konusunda öğütler de veren bir yazı dizisi var ki, okumadan geçmeyin diyorum. Hoşça kalın.
Kadro James Murphy: Gitar, klavye
Steve DiGiorgio: Bas
Deen Castronovo: Davul
Konuklar:
Vokaller:
Clark Brown
Chuck Billy
John West
Chris Long
Trent Gardner
Lonnie Park
Stu Hamm: Bas
Vitalij Kupri, Matt Guillory: Klavye
Chris Kontos: Perküsyon
Jeremy Colson: Davul
Şarkılar 1. Feeding the Machine
2. Contagion
3. No One Can Tell You
4. Epoch
5. Deconstruct
6. Odyssey (Dixie Dregs cover'ı)
7. Through Your Eyes (Distant Mirrors)
8. Race With Devil On Spanish Highway (Al Di Meola cover'ı)
9. Visitors
10. In Lingua Mortua
Tempus Omnia Revelat çok acayip bir şey. Tesadüfen Voice of the Soul’la aynı zamanlarda duymuştum ilk kez, o yüzden birbirlerini hatırlatırlar bana hep. Bir de daha önceki bir yazıda söylemiştim, bence Murphy’nin yazdığı en güzel solo Konkhra – Heavensent’teki solosudur (1.48′de giriyo).
kesinlikle muhteşem bir albüm.kritiğini ben yapmak isterdim ama malesef geç kaldım :) james murphy’nin stilini gözler önüne sermesiyle birlikte.Race With Devil On Spanish Highway coverıda çok ayrıdır.Kusursuza yakın bir albüm diyebilirim.Ayrıca Heavensent’teki solonun hastası olmamak oldukça zordur :)
yolda görsem alır elini öperim bide solo attırır öyle bırakırım bu adamı. death metal camiasının en kıral gitaristi. adamın gitarında parmakların nasıl bir tılsım varsa deydiğini altın ediyor. Obituary, death, cancer(gerçi bunlar sonradan sıçtı), konkhra, disincarnate(yeni albüm çalışmaları var bildiğim kadarıyla hemide baterist olarak dave culross ilen..), augury vs vs vs. bildiğin üstad.
evet albüme gelirsek dinlemedim.. dinlediysemde hatırlamıyorum. eminim güzeldir mörfi yapmışsa kötü oalcak birşey yok. bir de Al Di Meola coverı gördüm derhal edinip dinlemeliyim..
Belki bunu söyledikten sonra dayağın alasını yiyeceğim, ama James Murphy’i sadece ismen biliyordum. Vidyolarda da dinler dinlemez hasta oldum. Bu güzel tanıtım için çok teşekkürler Berca B.
megadeth the world needs a hero öncesi denemiş james babayı. ancak james murphy ve o şişkin egosu sağ olsun şarkıları çalışmadan gitmiş stüdyoya, o yüzden ex-savatage al pitrelli girmişti kadroya. hala merak ederim, james murphy mustaine’le çalsa ne çıkardı ortaya, öyle uzun süre takılmazlardı orası kesin ama güzel birşeyler çıkardı kesinlikle.
Epoch’a bayılıyorum bu albümde. Contagion süper bir de. Albümü de Berca tavsiye etmişti zaten. Milletin aldığı ilk albüm Megadeth, Metallica, Slayer albümü olur; adam gitmiş Feeding the Machine ile başlamış direkt.
Abi ben bu adama bitiyorum zaten örnek aldığım 1-2 gitarsitten biri özellikle Konkhra weed out the weak albümünde süperdi . Asla vazgeçmem kendine has solosu duygusu bambaşka…Albümdeki misery parçasındaki ilk solo kısa bir pasaj ama herşeyi anlatıyor…http://www.youtube.com/watch?v=QHVBDkOY100
Tempus Omnia Revelat çok acayip bir şey. Tesadüfen Voice of the Soul’la aynı zamanlarda duymuştum ilk kez, o yüzden birbirlerini hatırlatırlar bana hep. Bir de daha önceki bir yazıda söylemiştim, bence Murphy’nin yazdığı en güzel solo Konkhra – Heavensent’teki solosudur (1.48′de giriyo).
kesinlikle muhteşem bir albüm.kritiğini ben yapmak isterdim ama malesef geç kaldım :) james murphy’nin stilini gözler önüne sermesiyle birlikte.Race With Devil On Spanish Highway coverıda çok ayrıdır.Kusursuza yakın bir albüm diyebilirim.Ayrıca Heavensent’teki solonun hastası olmamak oldukça zordur :)
yolda görsem alır elini öperim bide solo attırır öyle bırakırım bu adamı. death metal camiasının en kıral gitaristi. adamın gitarında parmakların nasıl bir tılsım varsa deydiğini altın ediyor. Obituary, death, cancer(gerçi bunlar sonradan sıçtı), konkhra, disincarnate(yeni albüm çalışmaları var bildiğim kadarıyla hemide baterist olarak dave culross ilen..), augury vs vs vs. bildiğin üstad.
evet albüme gelirsek dinlemedim.. dinlediysemde hatırlamıyorum. eminim güzeldir mörfi yapmışsa kötü oalcak birşey yok. bir de Al Di Meola coverı gördüm derhal edinip dinlemeliyim..
Belki bunu söyledikten sonra dayağın alasını yiyeceğim, ama James Murphy’i sadece ismen biliyordum. Vidyolarda da dinler dinlemez hasta oldum. Bu güzel tanıtım için çok teşekkürler Berca B.
megadeth the world needs a hero öncesi denemiş james babayı. ancak james murphy ve o şişkin egosu sağ olsun şarkıları çalışmadan gitmiş stüdyoya, o yüzden ex-savatage al pitrelli girmişti kadroya. hala merak ederim, james murphy mustaine’le çalsa ne çıkardı ortaya, öyle uzun süre takılmazlardı orası kesin ama güzel birşeyler çıkardı kesinlikle.
Ne demek efendim, rica ederim.
@duraganyolcu ismen bile bilmeyen o kadar çok insan varki kafaya takma o yüzden :)
Epoch’a bayılıyorum bu albümde. Contagion süper bir de. Albümü de Berca tavsiye etmişti zaten. Milletin aldığı ilk albüm Megadeth, Metallica, Slayer albümü olur; adam gitmiş Feeding the Machine ile başlamış direkt.
Abi ben bu adama bitiyorum zaten örnek aldığım 1-2 gitarsitten biri özellikle Konkhra weed out the weak albümünde süperdi . Asla vazgeçmem kendine has solosu duygusu bambaşka…Albümdeki misery parçasındaki ilk solo kısa bir pasaj ama herşeyi anlatıyor…http://www.youtube.com/watch?v=QHVBDkOY100