Doksanlar sonu, iki binler başı pek çok denenmemişi denemeye çalışan veya bir şekilde ilgi çekici olmaya çalışan, ancak çoğunlukla başarısız olan rock grupları çıktığı hepimizin malumu. Hayattan aldığı tadı maksimize etmeye çalışan her insan evladı gibi ben de yeniliklere kapımı kapamamış ve bu yeni akım rock gruplarında başarılı olanı bulmaya çalışmışımdır. Bu yolda kulaklarım çok acılar çekmiş, üzülmüş ve kederlenmiştir ancak bazı gruplar tam zamanında ortaya çıkmış ve yaşanmış tüm acıları, işkenceleri klas bir hamleyle yok etmiş, bana tekrar yaşama sevinci aşılamıştır. İşte Cky da bu gruplardan biri.
Dediğim gibi, benim için -bazı istisnalar dışında (The Answer gibi)- bahsettiğim dönem içerisinde değerli olan, denenmemişi denemeye çalışmak, kendine özgü bir şeyler ortaya koyabilmektir. Onlarca yıldır icra edilen bir müziğin kendini geliştirmesi, yeni bir şeylerin ortaya çıkması her ne kadar git gide zorlaşan bir şey olsa da, yavaş yavaş bir beklenti haline gelmesinin de sanatçıya yapılan bir haksızlık olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta eminim ki ne dinleyici yıllardır dinlediği müziğin aynısını tekrar tekrar dinlemek ister, ne de sanatçı zaten yapılmış olanın aynısını yapmak ister. Cky ekibinin ortaya koyduğu yenilik ise kafa karıştırıcı, çünkü sound’larında bariz bir şekilde retro havası eserken, bu nostaljinin kaynağını bulmaya çalışıyor, kafanızı kurcalıyor, ancak işin içinden çıkamıyorsunuz. Yani daha önce yapıldığını pek sanmadığınız, ama bir şekilde nostaljik bir albüm. İronik değil mi?
Albüme odaklanalım. “Carver City” konsept bir albüm. Talihsizliğin, kazaların, kötü şansın eksik olmadığı bir tatil yeri anlatılıyor. “Felsefik olmalıyım, kuul olmalıyım” stresine girmeden, ancak ilk bakışta basit, hatta komik gibi gözüken bir konu için de fazlaca detaylı ve ince işlenmiş güzel bir konsept. Elinizde kartonet olmadan ve sözleri takip etmeden gözünüzün önünde anlatılan hikaye tabii ki canlanmıyor (hatta benim için çok başka şeyler canlandı, onu da birazdan açıklayacağım), ancak şarkılar, bir bütünün parçaları olduğunu belli ediyor. Ki konsept bir albüm yapıyor ve bu kıvamı tutturamıyorsanız ya sözleri değiştirmeniz istenir, ya da müziği baştan yazmanız. Neyse ki “Carver City” bunun altından kalkabilmiş. Tebrik ediyoruz.
İlk dinlediğim Cky albümü bu olmasına rağmen çok hoşuma gittiği için grubun diğer albümlerini de hemen kucaklamış biri olarak söyleyebilirim ki, vokalist Deron Miller en harika performansını bu albümde sergilemiş. Hem bir hikaye anlattığının farkında olan, hem de daha önce denemediği vokal oyunlarını başarıyla formasyona sokan bir performansı var Di Em’in (Si Cey kadar havalı olmadı). Sözler kadar müzik yazımında da grubun asıl adamı olduğu için böylesine dengeli bir albüm ortaya çıkmasında en büyük pay kendisinin. Aynı zamanda James Murphy‘nin Death tribute albümüne katkı sağlaması ve bu tribute albümünün asıl fikir babası olduğu gerçeği de var. Bir de Tim Yeung ile birlikte yürüttüğü World Under Blood isimli melodik death metal projesi var, bu yıl içerisinde (muhtemelen temmuz ayında) albümlerinin çıkacak olması lazım. Vokaller, gitarlar, baslar ve klavyeler kendilerinin. Anlayacağınız metal alemlerinin de gayet içinden bir adam. Kutluyoruz.
Gelelim albümün bu derece retro kokmasındaki asıl sebep olan gitarlar ve synth’lere. Gitarlarda nasıl bir ton kullanıldıysa, synth’lerde ne güzel seçimler yapıldıysa albüm öylesine retro, öylesine eskici kokuyor ki, muhteşem. Özellikle Rats In The Infirmary, A#1 Roller Rager ve bence albümün en güzel şarkısı olan Plagued By Images’da tavan yapan bu retroculuk, Cky’ı bu derece beğenmemin en büyük sorumlusu. Ancak daha da önce belirttiğim gibi bu derece eskici kokan bir albümün neden kimseleri hatırlatmadığı çok ilginç bir mevzu. Aslında bu sorunun da gayet basit bir cevabı var. “Carver City” deli gibi nostaljik koksa da müzikal olarak kimseleri hatırlatmıyor çünkü “Carver City” aslen tamamen farklı bir şeyi, COMMODORE 64′ü hatırlatıyor.
Evet, benim için olayın çözümü budur. Bu albümü dinlerken eski evimizde yan komşumuzun artık son demlerini yaşadığı Commodore 64′ünü oynadığımızı hatırlıyorum sürekli. Nedense hep gözümün önüne bu geliyor. Belki bu durum sadece benim için geçerlidir. Belki benim aklıma başka bir şey gelmediği için bana bu albüm bu kadar nostaljik geliyordur. Belki modernler moderni yavşak bir albümdür, belki kendisine benzeyen binlerce grup vardır. Eğer öyleyse, bunları cahilliğime verin, ancak “Carver City” içimde öyle bir Commodore rüzgarı estiriyor ki, benim için sonsuza dek nostaljik bir albüm olarak kalacak.
Albüme dönelim, davullara geçelim. Davullarda Jess Margera adlı bir adam var ki eminim siz de “aha?” demişsinizdir. Evet, Jess Margera, Mtv’nin nuru, gözbebeği, Jackass’i Bam Margera’nın abisi. Zaten grubun bu kadar yükselmesinde en büyük pay da Bam Margera’ya ait diyebiliriz. Hem kendi şovunda sıkça Cky çalması, hem grup elemanlarını sürekli programda görebilmemiz, hem de “adı yeter” çapındaki ünü sayesinde Cky’ın böylesine ünlü olmasının sorumlusu Bam Margera’dır. Hem Slayer, hem de HIM aşkıyla yanıp tutuşmasıyla kafası karışık bir adam imajı çizen Bam Margera’nın müzik zevkine pek güvenemesem de Cky’ın ortaya çıkması dolayısıyla kendisine teşekkür borçluyum.
Ha, davul diyorduk değil mi? Davullar gayet güzel. İyiler yani. Görevini yerine getirmiş güzel davullar, cici davullar.
Prodüksiyon da yine olması gerektiği gibi. Zaten bu işi de bir prodüktöre bırakmayıp her şeyi kendileri hallettiği için canları ne istiyorsa onu yaptıkları belli oluyor. Albümün konsept havasına gayet uygun ve parçalar arasında herhangi bir tutarsızlığa yol açmıyor. Sadece bu ayılıp bayıldığım retrocu gitar tonları için bile helal olsun diyebileceğim prodüksiyon, geri kalan işleri de layıkıyla yapmış. Efekt kullanımı, synth’ler, vokal sesi, davul tonları falan hepsi gayet iyi. Bir tek belki baslar biraz daha açılabilirmiş diyorum. Ama çok da rahatsız olduğumu söyleyemeyeceğim.
Cky, taa ilk paragrafta bahsettiğim dönem arasında çıkan gruplar arasında en ilgi çekici ve kulak verilmesi gereken gruplardan biri. Ancak çıktığı dönemdeki grupların hemen hemen hepsinin muzdarip olduğu “seveni olduğu kadar nefret edeninin de olması” kompleksinden de çekmiyor değil. Bazıları için sırf Mtv ve Bam Margera isimleri bile gruptan nefret etmek için sebep olabilirken, bazıları için de çıktıkları dönem büyük bir önyargı sebebi olabiliyor.
Ancak objektik bir şekilde değerlendirirsek; çok güzel rifler, akılda kalıcı nakaratlar, orijinal fikirler ve albüm geneline hakim olgunluğuyla, dinlemeden geçilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Sırf Plagued By Images, A#1 Roller Rager, Hellions on Parade ve muhteşem kapanış şarkısı The Era of an End için bile es geçmeyin hatta. Önyargısız bir dünya için el ele, hoşça kalın.
Kadro Deron Miller: Vokal, gitar, synth
Chad I. Ginsburg: Gitar, geri vokaller, synth
Matt Deis: Bas, synth
Jess Margera: Davul
Şarkılar 1. Hellions On Parade
2. ...And She Never Returned
3. Rats In The Infirmary
4. Imaginary Threats
5. The Boardwalk Body
6. Plagued By Images
7. Karmaworks
8. Woe Is Me
9. A#1 Roller Rager
10. Old Carver's Bones
11. The Era Of An End
Kritiği okumadan önce şöyel bi fotorağflara falan baktım. “Oha lan Bam Margera bu” dedim. Sonra grup fotoğrafına baktım “Eee hani?” dedim, en sonunda da kadroya bakınca “Haa…” yaptım. Kritik çok iyi olmuş. Merak ettim grubu.
bu CKY ile 1999 yılında, ilk defa broadband internet ile tanışmam sayesinde tanışmıştım. hemen söyleyeyim ki müziklerini sevmem. ama açılımı Camp Kill Yourself olan bu grubun, daha Jackass ortada yokken adını verdiği, Bam ve tayfası tarafından yapılmış 3 adet DVD’si vardır. CKY 2 favorimdir. Aslında grubun DVD’si demek yanlış çünkü grup çok az gözüküyor. Sanırım bunlar CKY ismini sevip daha sonra grup bu adı almış falan olabilir.
Herneyse, daha sonra Johnny Knoxville ve Jeff Tramaine ile Jackass’e dönüşecek olan şeylerin yapıldığı bu 3 dvd epey komiktir. Jackass’den daha underground’dır, komiktir, uyurken Bam’in kulağına bok sokma gibi şeyler vardır.
Bulabilirseniz asıl bu 3 dvd’yi bulun Jackass ve türevlerinin atası sayılırlar. Birde aynı zamanlarda finlandiya’dan çıkma “dudesons” vardır, ki “duudsonit” adı altında finlandiya tv’sinde 3-4 sezon yayınlandıktan sonra bu sene MTV’ye geçtiler ve ilk bölümleri geçen hafta yayınlandı, onlar da epey komik bence.
CKY’ın adını duyuyordum ama hiç dinlemedim, grubu merak ettiren çok iyi bir yazı olmuş tebrikler.
Kritiği okumadan önce şöyel bi fotorağflara falan baktım. “Oha lan Bam Margera bu” dedim. Sonra grup fotoğrafına baktım “Eee hani?” dedim, en sonunda da kadroya bakınca “Haa…” yaptım. Kritik çok iyi olmuş. Merak ettim grubu.
bu CKY ile 1999 yılında, ilk defa broadband internet ile tanışmam sayesinde tanışmıştım. hemen söyleyeyim ki müziklerini sevmem. ama açılımı Camp Kill Yourself olan bu grubun, daha Jackass ortada yokken adını verdiği, Bam ve tayfası tarafından yapılmış 3 adet DVD’si vardır. CKY 2 favorimdir. Aslında grubun DVD’si demek yanlış çünkü grup çok az gözüküyor. Sanırım bunlar CKY ismini sevip daha sonra grup bu adı almış falan olabilir.
Herneyse, daha sonra Johnny Knoxville ve Jeff Tramaine ile Jackass’e dönüşecek olan şeylerin yapıldığı bu 3 dvd epey komiktir. Jackass’den daha underground’dır, komiktir, uyurken Bam’in kulağına bok sokma gibi şeyler vardır.
Bulabilirseniz asıl bu 3 dvd’yi bulun Jackass ve türevlerinin atası sayılırlar. Birde aynı zamanlarda finlandiya’dan çıkma “dudesons” vardır, ki “duudsonit” adı altında finlandiya tv’sinde 3-4 sezon yayınlandıktan sonra bu sene MTV’ye geçtiler ve ilk bölümleri geçen hafta yayınlandı, onlar da epey komik bence.
hello guys
I just want to say hi
17.07.2010
@superlearnmathngentot, hello my fellow troll