WATAIN, INTESTINE BAALISM, TAAKE, PROSTITUTE DISFIGUREMENT falan dinleyen bildiğin metalci bir insan, nasıl oluyor da eski sevgilisinden, şehrin sokaklarından falan bahseden bu kızın şarkılarını da neredeyse ayrım yapmadan seviyor, orasını bilemiyorum. O nefis ergenlik günlerinde odasında duvardan duvara zıplayarak gitarla AT THE GATES neyin çaldıktan hemen sonra televizyonda gördüğü Fırtına klibini gözünü kırpmadan izlemek; SUFFOCATION, CRYPTOPSY konserinden eve gelip “hey gidi günler” diye Perdeler’i, Ay’ı dinlemek; ya da diğer kanalda PANTERA, KREATOR klipleri varken malûm şahsın diğer kanaldaki röportajını seyretmek nedir, niyedir, bunlar cevap bekleyen sorular.
Uzatmayayım, ben ŞEBNEM FERAH hayranı bir insanım. Yaklaşık, hmmm… Son on beş yıldır. Vazgeçtim Dünyadan’ın klibini ilk gördüğüm andan beri. O günden bu yana ŞEBNEM FERAH’ın yaptığı her albümü sevdim mi; gerçek bir Şebocu gibi ŞEBNEM FERAH dinlerken “canım ya ne güzel söylii vıyyy” diye bir sevgi topuna dönüştüm mü? Hayır. Beni ona ve müziğine bağlayan tek bir şey vardı: samimiyet.
Artık aurasından mıdır, bize kısmen yansıtmayı tercih ettiği kişiliğinin gözlemleyebildiğimiz kadarlık kısmında bile bir asalet, bir aklı başındalık gördüğümüzden midir, yoksa işine olan saygısı mıdır ona duyduğum bu saygının, sevginin kaynağı, gerçekten bilmiyorum. Belki ilk kez çıktığı andan beri takip etmek de bunda etkilidir, onu da bilmiyorum.
“Kadın” yazısında da dediğim gibi, doksanlardaki Türk pop/rock müziğinin mihenk taşlarından birini yarattıktan sonraki ŞEBNEM FERAH albümlerine karşı farklı düşüncelerim var. Bazılarınıın büyük kısmını, bazılarının sadece bazı parçalarını, bazılarınıysa baştan sona seviyorum. Kanımca “Kadın”dan sonraki en iyi ŞEBNEM FERAH albümü olan “Can Kırıkları”nı bayağı bayağı seven biri olarak ŞEBNEM FERAH’ın sonraki albümünde, en azından benim kulak zevkim açısından, “Can Kırıkları”ndan daha iyi bir iş çıkaracağından çok emin değildim. “Can Kırıkları”nın hem müzik, hem de şarkı sözü anlamında ŞEBNEM FERAH’ın deneyeceği maksimum sertlik olduğunu düşündüğümden, bir sonraki albümün daha sakin, ancak kişisellik anlamında muhtemelen daha yoğun, daha iç boğucu (iyi anlamda) olacağını düşünüyordum.
Albümün çıkışından önce verdiğimiz minik habere gelen “okuduğumu anlayamıyorum” temalı cevapların ve şaka denen kavramı algılayamayıp uzaktan sopayla dürtmek suretiyle ne olduğunu anlamaya çalışan arkadaşların ışığında, “Benim Adım Orman”ın çılgın boyutlarda bir kitle tarafından beklendiğini anlamıştım. O haberden sonra siteye giren insan sayısının yaklaşık bir on kat artmasından mütevellit, albüme dair büyük bir merak olduğu da ortadaydı. Her neyse, albümün çıkışı sonrasındaki yorumların çok büyük bir kısmının olumsuz olmasının yarattığı “lan?” eşliğinde albümü aldım ve bu yazıyı yazabilmemi sağlayacak kadar çok da dinledim. Ve sonucu açıklıyorum:
Sonuç 12 arkadaşlar. x’e 3 veriyosunuz, oradan y çıkıyor, y belli olunca zaten toplama çıkarma, 12′ye ulaşıyoruz (bu espriyi yaparken albümde de 12 şarkı olduğunu fark etmem ve ikinci bir espriye bağlamaya çalışmam ama olmaması?). Her neyse, albümü dinledim. Hatta bayağı çok dinledim. “Benim Adım Orman” ŞEBNEM FERAH ortalaması düşünüldüğünde iyi denebilecek, bu ortalamayı düşürmeyen, ŞEBNEM FERAH’ın en vasat albümü olarak gördüğüm “Perdeler”in altına düşmeyen, kişisel zevklere göre diğer albümlerle kıyaslanabilecek bir çalışma. Albüme yönelik ve her yanlarından yüzeysellik akan yorumlarda görülen “sanki ne bileyim böyle bi tam şey değil gibi mi acaba” konseptli alık üslup da düşünüldüğünde, alışması ve tam olarak ne yapılmaya çalışıldığının anlaşılmasının zaman alacağı, hit parça deposu “Can Kırıkları”na oranla daha içsel, daha karanlık bir albüm “Benim Adım Orman”.
Abartmadan şarkılara değinecek olursak, giriş şarkısı Merhaba şimdiye kadarki albümlerin giriş şarkılarının biraz gerisinde kalıyor diye düşünüyorum. Örneğin bir Okyanus’la falan mukayese edilemez. Merhaba’dan sonraki altı şarkı, bence çok başarılı bir yirmi sekiz dakika ortaya koyuyor. Her birini çok sevdim. Sonra gelen Serapmış ve İnsanlık’ta başta fazla bir öne çıkarlık göremediysem de, zamanla onları da benimsemeye başladığımı fark ettim. Ancak sonraki Bazı Aşklar ve özellikle de karanlık ve gergin atmosferiyle Uçurtma, ilk andan vuran nefis parçalar. Bazı Aşklar’da aldığım PAIN OF SALVATION tadını ise aklımın bir köşesine yazdım.
Ufaktan teknik matematik dünyalara girersek, “Benim Adım Orman”da, “Can Kırıkları”nda gördüğümüz grup müziği olayının aynen, hatta daha da arttırılarak devam ettirildiğini görüyoruz. Özellikle Aykan İlkan’ın ataklarındaki serbesti ve varyasyon ile Metin Türkcan’ın kimi sololarındaki yırtıcılık, bu gelişimin göstergelerinden biri. Aynı şekilde albümde tek kelimeyle mükemmel bir performans sergileyen Buket Doran da çok leziz partisyonlar yazarak sert kısımları daha bir gümbür gümbür, yumuşak kısımlarıysa daha oturaklı yapmış. Bu bağlamda müzisyenlik olarak albümde hiçbir olumsuz yan yok.
Son olarak sunumdan da bahsetmek istiyor bu hırpani, bu hoyrat bünye. Şöyle diyeyim, albüm kapağı da dahil, albüm kitapçığındaki tüm fotoğraflar, bugüne dek gördüğüm, ŞEBNEM FERAH’a en benzemeyen ŞEBNEM FERAH fotoğrafları. Gerek bakışlar, gerek ışık anlamında, hepsinde bir falso var. Hiçbirini beğenmedim ne yazık ki. Diğer yandan, yukarıdaki Yalnız klibindeki ŞEBNEM FERAH, mükemmel makyajın da etkisiyle belki de bugüne dek gördüğüm en güzel ŞEBNEM FERAH. Sanırım son üç gün içerisinde elli kez falan izlemişimdir.
Her zamanki gibi yazının en sıkıcı kısmına, yani son paragrafa geldiğimizde, “Benim Adım Orman”, kendisi düşürmek istemediği takdirde kalitesinin düşmeyeceğine inandığım ŞEBNEM FERAH’ın diskografisi içinde fazla öne çıkmıyormuş gibi duran, ancak altyapısını ve derinliğini kavradığınızda ne denli güçlü anları olduğunu da idrak ettiğiniz, özellikle bazı şarkılarıyla gücünü ve duygusal anlamdaki tehditkârlığını gösteren bir albüm. Biraz fazla kişisel kokan bir çalışma olduğundan, dinlediğiniz döneme, o anki duygusal durumunuza göre etkisinin artıp azalması muhtemel bir yapıt.
ŞEBNEM FERAH kanımca bir başarı öyküsüdür, Türkiye şartları düşünüldüğünde benzerlerinden bambaşka bir ligde oynamakta olan ufak çaplı bir fenomendir. “Benim Adım Orman” bu durumu çok ilerilere taşımasa da, bu gerçeğe bir sekte vurmadığı da ortada.
Kadro Şebnem Ferah: Tüm müzikler, sözler ve vokaller
Buket Doran: Bas
Metin Türkcan: Gitar
Aykan İlkan: Davul
Şarkılar 1. Merhaba (Hei)
2. Benim Adım Orman (Mitt Navn er Skog)
3. Yalnız (Alene)
4. İstiklal Caddesi Kadar (Til Uavhengighet Street)
5. Eski (Gammel)
6. Mahalle (Naboerplassering)
7. Ateşe Yakın (Brann i nærheten)
8. Serapmış (Det En Drømmer)
9. İnsanlık (Menneskeheten)
10. Bazı Aşklar (Noen Kjærlighet)
11. Uçurtma (Papirdrage)
12. Eski-2 (Gammel II)
ama pain of salvation dedin, çıkıp albümü alasım geldi. neyse yarın artık. zaten bir süredir elimde eski kasetler hariç hiç bir şebnem ferah materyali bulunmadığından (e kaset çalar da kalmadı tabi) youtube’da şebnem ferah maratonu yapıyorum paso.
o değil, Pasaj müzik duy bizi. pasifagresif tebaasına özel baskı yapın, bizim kapağı kullanın, bakın nasıl kapış kapış gidiyo.
bazı yorumlarda albüm olmamış şebo ya yakışmamış gibi çok sayıda cümle okudum…bana göre o düşüncede olanlar can kırıkları gibi sert bir albüm bekliyorlardı amam sonuç olarak bu albüm sert bir albüm deil ve bu yüzden çok insan hayal kırıklığına uğradı…benim şahsi görüşüm ise benim adım orman şebnem ferah ın en güzel 2. albümüdür…albümde yoğun bir atmosfer var şarkılar birbirine benziyor fakat her biri başka duygular hissettirdi bana…albüm gerçektende karanlık bir albüm ve karanlık olmak için illa da sert olmak gerekmiyor…bununda en güzel kanıtlarından biri bu albümdür türkiye müzik piyasasında…
ama pain of salvation dedin, çıkıp albümü alasım geldi. neyse yarın artık. zaten bir süredir elimde eski kasetler hariç hiç bir şebnem ferah materyali bulunmadığından (e kaset çalar da kalmadı tabi) youtube’da şebnem ferah maratonu yapıyorum paso.
o değil, Pasaj müzik duy bizi. pasifagresif tebaasına özel baskı yapın, bizim kapağı kullanın, bakın nasıl kapış kapış gidiyo.
en alttaki resimde müthiş black metal modu enfes…zaten doom-black melancholy havaları yakışıyor ablamıza…
bazı yorumlarda albüm olmamış şebo ya yakışmamış gibi çok sayıda cümle okudum…bana göre o düşüncede olanlar can kırıkları gibi sert bir albüm bekliyorlardı amam sonuç olarak bu albüm sert bir albüm deil ve bu yüzden çok insan hayal kırıklığına uğradı…benim şahsi görüşüm ise benim adım orman şebnem ferah ın en güzel 2. albümüdür…albümde yoğun bir atmosfer var şarkılar birbirine benziyor fakat her biri başka duygular hissettirdi bana…albüm gerçektende karanlık bir albüm ve karanlık olmak için illa da sert olmak gerekmiyor…bununda en güzel kanıtlarından biri bu albümdür türkiye müzik piyasasında…
“mahalle” demek ne zormuş lan kara lisanda.