Şimdiye kadar yapılmış en başarılı progresif metal albümleri arasında bu çalışmayı göstermeyenler büyük bir hata yapmaktadırlar. Değeri pek bilinmemiş bir grup olan Danimarka çıkışlı Royal Hunt 1990’ların başlarından beri senfonik etkili, yer yer hard rock tınılarına yer veren müzikleriyle progresif metal dünyasında var olmaya çalışmıştır. Rusya doğumlu klavye ustası Andre Andersen önderliğinde kurulan bu topluluğun aşkla falan hiçbir zaman ilgisi olmadı. Onlara sorarsanız bizim işimiz hep “sosyal sorunlarla, dinle, inançlarla, savaşlarla, acıyla ve insanı insanlıktan çıkaran düşüncelerle oldu” şeklinde cevap alabilirsiniz.
Her progresif metal grubu gibi en başta Dream Theater etkisi taşıyan Royal Hunt müziğinin en büyük özelliği de senfonik yapıdan dolayı klavye ağırlıklı oluşu, gitarların bir parça geri planda takılması ve korolarla desteklenen vokal yapılarının melodikliği sayesinde de çok zengin materyalleri bir arada bulundurmasıdır. 1995 yılı albümü “Moving Target”ta Kore depremi ve Avrupa’da meydana gelen ve 200.000 kişinin ölümüne sebep olan salgını konu edinen grup bir sonraki çalışması “Paradox”da ise konsept yapıyı din olgusuna çeviriyor. Andre Andersen “Paradox” albümünün konseptini hazırlarken din olgusunda görülen çelişki yumağına bir bakış fırlatıp bu uğurda yaşanan savaşların kökenine iniyor ve “Gerçekte ne oldu?” sorusunu sorarak bizi de bu tartışmaya katıyor. Savaşlarda yaşanan ölümler, çekilen o acı yumağıyla beraber bir dinin diğerinden üstünlüğü ve dinde “Tanrı” kavramının yüceliği de bu bağlamda konsepte dâhil ediliyor.
Genelde karamsar bir portrenin çizildiği bu albüm şimdiye kadar bu müzik türünde yapılmış en etkili konsept albümlerden birisidir.
“Paradox”da yer alan Andre Andersen dışındaki müzisyenlere baktığımızda ise vokallerde D.C. Cooper gibi karizmatik bir şahsiyeti görüyoruz. Karakteristik bir vokal tarzıyla bu albümdeki şarkıları öyle bir etkileyici kimliğe büründürmüş ki etkilenmemek imkansız. Bu albümden sonra kendisi hiçbir zaman aynı başarıya da ulaşamamıştır o da ayrı bir sorunsal. Gitarlarda yer alan Jacob Kjaer ise progresif metal dünyasının kendisinden saygıyla bahsettiği bir diğer isim. Davulda Allan Sorensen, baslarda ise Steen Mogensen grubun müzisyenleri arasında yer alıyor. Royal Hunt’ın başka bir özelliği de koral vokallerde bayan vokalistleri kullanmasıdır. Bu durum şarkılardaki etkiyi iki kat daha arttırıyor. Her yerinden karamsarlık ve eleştiri akan bu nadide yapıt D.C. Cooper’ın sakin vokalleriyle açılıyor ve hemen ardından gelen River Of Pain’in giriş cümlesi nasıl bir albümle karşılaştığımızı gözler önüne seriyor.
“I don’t believe in tomorrows you’ll never change my point of view
My fears and sorrows runnin’ down my spine, I tell you.
I watch my people dyin’, I watch them go – I don’t know where…
The skies are crying, washing out their blood into the…”
River Of Pain Royal Hunt’ın yaptığı en başarılı bestelerden birisi. Gayet teknik, Andre Andersen’in Hammond org tınılı klavye tonlarının bulunduğu, sıradışı bir gitar solosunu barındıran müthiş bir eser. D.C. Cooper’ın arıza vokallerinin bulunduğu çok yükseklerde duran çok büyük bir yapıt. Şarkının hemen bitimindeki o haykırışlar ve ikinci şarkı Tearing Down The World’e hemen bağlanışı mükemmel bir müzisyenlik örneği. Bu tarz hisleri çok az gruptan alabilirsiniz. Barok müziğin heavy metal ile bileşiminin çok açık bir örneği bu.
Message To God ise grubun bir kaos ortamını resmetmesi açısından çok önemli bir şarkıdır. Klavyelerin ardından baslarla şarkıya girilişi, koral vokaller, enfes bir gitar solo sizi bekleyen unsurlar. Sorularla dolu bu şarkı “Paradox”un en önemli eserlerindendir. Albümün girişindeki melodi ile başlayan Long Way Home D.C. Cooper’ın sakin ama sorgulayan ses tonuyla mükemmele ulaşan bir çalışma. “It’s a long road, but ever longer to the blind” cümlesini söylerken verdiği nüanslar inanılmaz.
9:30 dakikalık bir eleştiri bombardımanı olan, sorgulatıcı cümleler içeren Time Will Tell ise bir başka müzisyenlik göstergesi. Klasik/barok müzik ritim gitarlarla öyle bir buluşturulmuş ki 9:30 dakika boyunca hiçbir şey sekteye uğramıyor. Ritimlerin seviştiği duygusal gitar sololar, Cooper’ın bilindik vokal numaraları, bayan vokallerin rahibe kılığında rol oynaması ve en sonunda duyulan 4 el silah sesi! Albümün sonraki şarkıları Silent Scream ve It’s Over ise daha çok birbirini besteleyen şarkılar olarak gözüküyor.
“Paradox” Royal Hunt’ın kayıt olarak en temiz, her enstrümanın kolaylıkla duyulduğu prodüksiyonu açısından da en başarılı albümü. Burada belirtmek isterim ki progresif metal daha çok majör grupların ekseninde dönüyor ve geride kalanlar bir şekilde unutulup gidiyor. Royal Hunt farklı duruşuyla ve estetiğiyle her zaman bu müzik içerisinde ayrı biçimde yer almıştır fakat şeytanın bacağını bir türlü kıramamıştır. Yine de “Paradox” her zaman kendisini fark ettirecektir. Evet, şimdiye kadar yapılmış en başarılı progresif metal albümleri arasında bu çalışmayı göstermeyenler büyük bir hata yapmaktadırlar.
Kadro André Andersen: Klavye, gitar
D.C. Cooper: Vokal
Steen Mogensen: Bas
Jacob Kjaer: Gitar
Şarkılar 1. The Awakening
2. River of Pain
3. Tearing Down the World
4. Message to God
5. Long Way Home
6. Time Will Tell
7. Silent Scream
8. It's Over
Baha’ya bu eşsiz albümü böyle konsantre, ama efektif biçimde tanıttığı için teşekkür ediyorum. Uzun tutmaması iyi olmuş, ama gerekenleri de söylemiş. Gerisi dinleyicilere kalıyor.
Bence grubun “Fear” dan sonra en önemli albümü. Çok fazla edebiyat parçalamadan, direk mesajlar var sözlerinde. Zaten albümün ismi de tokat gibi. DC Cooper sahne karizması hayli yüksek, ve kaliteli sese sahip bir vokalist. Dinlemek zevk veriyor kendisini. Tizlere çıkma tekniği Dream Theater2dan tanıdığımız James Labrie’yi andırıyor. Andersen gerçekten üstün bir müzisyen. Çok ciddi bir adam olmalı ki, böylesi kusursuz albümlerde en büyük pay kendisinin. Albümde en etkilendiğim kısım, Long Way Home parçasının girişinde, akustik gitar ve üflemeli-synt ile yapılan melodi. Çok duygusal bir kısım. Albümdeki şarkılar epey farklılıklar içeriyor, şarkı içlerinde de sağlam geçişlere rastlanıyor, parçalar da birbirlerinden farklı yapıdalar. Bu grupla henüz tanışmamışsanız, bu albüm belki de en iyi başlangıç olacaktır. Sounda alıştığınız zaman, üst düzey keyif almanız büyük ihtimaldir. Sound kusursuz ama alışılanın aksine klavyeler gitarları domine ediyor. O bakımdan ilk dinleyişte garip gelirse de biraz daha şans verin.
Bir albümü dinlemeden gelip de düşük not veren arkadaşlara fazla aynaya bakmamaları konusunda tavsiyede bulunuyorum, rahatsızlık verebilir. Dinleyip de 2-3 veriyorsanız da bişey diyemem, zevktir renktir. Ama tek oyla 1.5 puan aşağı düştüğünü gördüm ya ne diyeyim. Ben de Devin Townsend’in Addicted albümüne 4 verdim ama dinledim, beğenmedim de verdim.
Eğer gerçekten de progresif müziğin en güzel örneklerinden biriyse bu albüm, ben harbi progresif müzik sevmiyorum demektir. Celine Dion şarkılarının daha tempolu hali gibi geliyor kulağıma.. Sadece türü sevenleri yanlış yönlendirmemek için puan vermedim, yoksa puanım 1-2 olurdu herhalde. Türden anlamayan puanlamasım arkadaş. Ya da puanlamaya çok dikkat etmeyin.
Blakkheim, progresif müzik birçok alt dala ayrılır. Ayrıca bir alt dala mensup iki grubun bile müzikleri dramatik farklar içerebilir. En azından 20-30 grup dinlemek lazım ki belli bir kabataslak fikir oluşsun kafada. Daha sert bir Royal Hunt albümü olarak Paper Blood’u önerebilirim. Hem vokalleri daha güçlü hem de soundda gitarlar daha hakim.
Bu arada sen belki progresiften anlıyorsundur, ama RH ilk defa dinlemiş ve beğenmemişsindir. Yazım direk sana yönelik değildi. Türe ilk bu albümle başlayıp hayal kırıklığına uğrayan arkadaşlar dikkate alsın yorumumu.
aa süper lan, royal hunt ın avukatı da yorum yazıyor pasif agresife. sayın avukat Odesseiron, sadece müzik davalarına mı bakıyorsunuz, yoksa haciz-icra davalarına falan da giriyormusunuz?
Progressive metalin klavyelerle doldurulmasına karşıyım normalde ama bu albümde gerçekten de klavyenin gitarı ezmesine rağmen nasıl bu kadar beğendim anlam veremiyorum. Vokal cidden çok başarılı, şimdiye kadar bu grubun adını duymamış olmama hayret ettim. Bir teşekkür benden Baha Özer’e, kesinlikle dinlediğim en iyi Progressive albümlerinden bir tanesi bu.
tabii insanlar bir albüm yorumu yaparken genelde ses kalitesi berbat youtube’dan ya da 128′lik mp3 kalitesiyle dinledikleri için ya da daha da açarsak bir grubun müziğini enine boyuna tanımadan 2-3 dakikalık dinlemeler sonucunda kesin yargılar koyduğu için böyle durumlar meydana geliyor. albüme verilen okur notu zerre kadar ilgilendirmiyor. merak eden açar okur yurt dışı yorumları neymiş. beğenilmiş mi beğenilmemiş mi? ha bu da çok önemli değildir belki ama orada yazan not albümü kritik edenin içinden geçen notu temsil eder. ha bu arada progresif metal tek bir yönü temsil etmez. aklınıza sadece tek tip kalıplar gelmesin. kimi senfonik yönü daha fazla kullanıp ilerici bir müzik yapar kimisi de geleneksel takılmaz deneysel takılır progresif olur. bu bağlamda royal hunt’da progresiftir devin townsend’de, opeth’de progresif bir gruptur yeri geldiğinde pure reason revolution’da… bu kadar.
Internet celebrity’si arkadaşım, nerede Royal Hunt avukatlığı yapmışım, gösterebilir misin? Dinlemeden 2 yi basanlara laf ettim, RH beğenmeyenlere zevktir renktir şeklinde de ekleme yaptım. Boş yorumlar yapmayalım.
Berbat kapaklı iyi albümler serisi vol. 346
Baha’ya bu eşsiz albümü böyle konsantre, ama efektif biçimde tanıttığı için teşekkür ediyorum. Uzun tutmaması iyi olmuş, ama gerekenleri de söylemiş. Gerisi dinleyicilere kalıyor.
Bence grubun “Fear” dan sonra en önemli albümü. Çok fazla edebiyat parçalamadan, direk mesajlar var sözlerinde. Zaten albümün ismi de tokat gibi. DC Cooper sahne karizması hayli yüksek, ve kaliteli sese sahip bir vokalist. Dinlemek zevk veriyor kendisini. Tizlere çıkma tekniği Dream Theater2dan tanıdığımız James Labrie’yi andırıyor. Andersen gerçekten üstün bir müzisyen. Çok ciddi bir adam olmalı ki, böylesi kusursuz albümlerde en büyük pay kendisinin. Albümde en etkilendiğim kısım, Long Way Home parçasının girişinde, akustik gitar ve üflemeli-synt ile yapılan melodi. Çok duygusal bir kısım. Albümdeki şarkılar epey farklılıklar içeriyor, şarkı içlerinde de sağlam geçişlere rastlanıyor, parçalar da birbirlerinden farklı yapıdalar. Bu grupla henüz tanışmamışsanız, bu albüm belki de en iyi başlangıç olacaktır. Sounda alıştığınız zaman, üst düzey keyif almanız büyük ihtimaldir. Sound kusursuz ama alışılanın aksine klavyeler gitarları domine ediyor. O bakımdan ilk dinleyişte garip gelirse de biraz daha şans verin.
Bir albümü dinlemeden gelip de düşük not veren arkadaşlara fazla aynaya bakmamaları konusunda tavsiyede bulunuyorum, rahatsızlık verebilir. Dinleyip de 2-3 veriyorsanız da bişey diyemem, zevktir renktir. Ama tek oyla 1.5 puan aşağı düştüğünü gördüm ya ne diyeyim. Ben de Devin Townsend’in Addicted albümüne 4 verdim ama dinledim, beğenmedim de verdim.
Eğer gerçekten de progresif müziğin en güzel örneklerinden biriyse bu albüm, ben harbi progresif müzik sevmiyorum demektir. Celine Dion şarkılarının daha tempolu hali gibi geliyor kulağıma.. Sadece türü sevenleri yanlış yönlendirmemek için puan vermedim, yoksa puanım 1-2 olurdu herhalde. Türden anlamayan puanlamasım arkadaş. Ya da puanlamaya çok dikkat etmeyin.
“berbat kapaklı iyi albüm” diyince aklıma hemen edge of sanity – crimson geliyor.
Blakkheim, progresif müzik birçok alt dala ayrılır. Ayrıca bir alt dala mensup iki grubun bile müzikleri dramatik farklar içerebilir. En azından 20-30 grup dinlemek lazım ki belli bir kabataslak fikir oluşsun kafada. Daha sert bir Royal Hunt albümü olarak Paper Blood’u önerebilirim. Hem vokalleri daha güçlü hem de soundda gitarlar daha hakim.
Bu arada sen belki progresiften anlıyorsundur, ama RH ilk defa dinlemiş ve beğenmemişsindir. Yazım direk sana yönelik değildi. Türe ilk bu albümle başlayıp hayal kırıklığına uğrayan arkadaşlar dikkate alsın yorumumu.
aa süper lan, royal hunt ın avukatı da yorum yazıyor pasif agresife. sayın avukat Odesseiron, sadece müzik davalarına mı bakıyorsunuz, yoksa haciz-icra davalarına falan da giriyormusunuz?
Progressive metalin klavyelerle doldurulmasına karşıyım normalde ama bu albümde gerçekten de klavyenin gitarı ezmesine rağmen nasıl bu kadar beğendim anlam veremiyorum. Vokal cidden çok başarılı, şimdiye kadar bu grubun adını duymamış olmama hayret ettim. Bir teşekkür benden Baha Özer’e, kesinlikle dinlediğim en iyi Progressive albümlerinden bir tanesi bu.
tabii insanlar bir albüm yorumu yaparken genelde ses kalitesi berbat youtube’dan ya da 128′lik mp3 kalitesiyle dinledikleri için ya da daha da açarsak bir grubun müziğini enine boyuna tanımadan 2-3 dakikalık dinlemeler sonucunda kesin yargılar koyduğu için böyle durumlar meydana geliyor. albüme verilen okur notu zerre kadar ilgilendirmiyor. merak eden açar okur yurt dışı yorumları neymiş. beğenilmiş mi beğenilmemiş mi? ha bu da çok önemli değildir belki ama orada yazan not albümü kritik edenin içinden geçen notu temsil eder. ha bu arada progresif metal tek bir yönü temsil etmez. aklınıza sadece tek tip kalıplar gelmesin. kimi senfonik yönü daha fazla kullanıp ilerici bir müzik yapar kimisi de geleneksel takılmaz deneysel takılır progresif olur. bu bağlamda royal hunt’da progresiftir devin townsend’de, opeth’de progresif bir gruptur yeri geldiğinde pure reason revolution’da… bu kadar.
Internet celebrity’si arkadaşım, nerede Royal Hunt avukatlığı yapmışım, gösterebilir misin? Dinlemeden 2 yi basanlara laf ettim, RH beğenmeyenlere zevktir renktir şeklinde de ekleme yaptım. Boş yorumlar yapmayalım.
valla senin yazdıkların bana daha boş geldi de, neyse kısa keselim.