1349… Kara vebanın Norveç’e sıçradığı ve ülke nüfusunun üçte ikisinin yok olduğu yıl… Evet, kara veba… Bir hastalık, bir rahatsızlık… (Konuya dair hiç bilgisi olmayan adamın yazıya epik giriş yapmaya çalışıp saçmalaması.) Sağlık… Sağlığımız….
Son on yılın önemli black metal gruplarından 1349′ın (“…fourty nine” diye okudum evet) kurucularından olmasına rağmen 2006 yılında gruptan ayrılan Tjalve, 2002 yılından beri devam ettirdiği diğer projesi PANTHEON I’la yoluna devam ediyor diyerek selamsız sabahsız yazı geleneğini sürdürelim.
PANTHEON I ilk kez bu albümüyle tanıdığım, daha önceden iki albümü daha olan bir grup. Progresif black metal diyebileceğimiz, için death metal etkilenimleri de barındıran ancak yapı olarak modern, EMPEROR tarzı melodik ve cilalı bir black metal üzerinden yürüyen PANTHEON I, “Worlds I Create” ile basında farklı yorumlar almış, kimilerince 2009′un en iyileri arasına sokulmuş, kimilerince de eleştirilmişti.
Black metalin daha çiğ ve çirkin yüzünü tercih edenler tarafından getirilen bu eleştiriler, daha çok, grubun çello kullanımı ile ortaya çıkardığı alışık olunmadık sound’a odaklanıyordu. Konusu açılmışken belirtmek lazım ki, grup çelloyu asla bir senfonik/klasik müzik havası oluşturmak için kullanmıyor. Klavyenin suni ve her yere çekilir sound’undan ziyade bu akustik aleti seçen PANTHEON I, kanımca yerinde bir karar vermiş. Grubun karanlık melodileri ve yarattığı “kadifemsi” siyah müzikal dokular, bu karakterli enstrüman sayesinde gayet iyi beslenmiş ve neyse ki ortaya “ilginçlik olsun” türü bir çello kullanımı, “bizim farklı yanımız da bu olsun” türü bir “dış” enstrüman icrası çıkmamış; hele bir de bu enstrüman bir kadın tarafından çalındığı halde.
PANTHEON I, öncelikle EMPEROR ve IHSAHN sevenlerin ilgisini çekebilecek, yer yer NAGLFAR, BORKNAGAR, KEEP OF KALESSIN tarzı epik ancak daha uysal müzik yapan black metal gruplarıyla da aynı kulvarı paylaşan, lakin hız ve “taviz” adına pek ödün vermeyen, DIMMU BORGIR’in ICS Vortex kullanımı tarzında kulağa hoş gelecek şekerlemeleri içermeyen bir çalışma. Bu bağlamda, albümün çok katmanlı ve yer yer adeta sinematik pasajlar sunan bu karanlık dokular ile, black metalin daha bodos, daha blast beat manyağı yüzünü gayet kıvamlı bir şekilde iç içe soktuğundan söz edebiliriz.
Dedikleri neredeyse tane tane anlaşılan ancak yine de bir hayli vahşi bir vokal performansı sergileyen Tjalve, folk metal grubu TROLLFEST’te de çalmakta olan Espen Sagstad ile birlikte gayet oturaklı bir gitar işçiliği ortaya koymuş. Burn the Cross gibi parçalarda bu hız manyağı gitar kullanımı kendini hemen belli ediyor ve Tjalve’nin 1349′daki işlerini anımsatıyor.
Yine 1349′da çalmışlığı olan basçı Seidemann, öne çıkmayan ancak en azından duyulur bir performans sergilerken, yaratıcılık ve varyasyon anlamında olmasa da sound olarak ön planda yer alan davulların arkasındaki Mads Guldbekkhei de en basit ifadeyle “hızlı” bir işe imza atmış.
Albüm Myself Above All ile bir albüme yapılabilecek en sağlam açılışlardan birini yapıyor. Melodiler, nakarat, enstrüman kullanımı, şarkı trafiği, her anlamda dört dörtlük bir parça.
Hız ve dinleyiciyi zorlama anlamında değişken karakterleri olan parçalar arasından herkes kendi favorilerini bulacaksa da -ki illâ ki bulursunuz, cidden çok iyi şarkılar var- KATATONIA’dan tanıyıp tapındığımız Jonas Renkse’nin clean vokaliyle bambaşka boyutlara giden ağır tempolu Ascending, albümün mutlak artılarından biri.
Özellikle BLOODBATH’te yazdığı sözlerle din konusundaki keskin tavrını bildiğimiz Renkse (İsa’yı çarmıha geren birinin ağzından yazdığı Iesous başta olmak üzere), şeytana seslendiği “emrini yerine getirdiğimde kendim olabileceğim” tarzı sözleriyle, muhteşem bir yorum sergiliyor ve şarkıyı bambaşka boyutlara taşıyor. Her ne kadar artık klişe olsalar da çoğu dinleyici için ilgi çekiciliği de yadsınamaz bu sözler, albümün tümünde geçerli. Yani eğer şeytana övgüler düzmeyi, mevcut inanç sistemlerine sövüp saydırmayı bayık buluyorsanız, sözleri görmezden gelmeniz gerekebilir. Neyse ki müzikal anlamda ortada tümüyle yok saymayı pek de imkân dahilinde bırakmayan bir yapı var.
Sözlerin ardından bahsedilesi konu, sayfada yeterince gördüğünüz ve fark ettiğiniz üzere, grubun imajı. Makyaj kullanmayan ve yukarıdaki Serpent Christ klibinden de görüldüğü üzere daha çok bir sludge grubu havasındaki grup (sakal metal), fetiş ve misojen tavırlı imajıyla da adından söz ettiriyor. Herkes tarafından beğenilmesi elbette düşünülemeyecek bu misojen yaklaşım, elbette ki sadece bir ilgi çekme unsurundan öteye gitmiyor.
Çok başarılı albüm kapağının gerçekten de mükemmel yansıttığı karanlık bir hayal dünyası sunan “Worlds I Create”, çığırlar açmayan, ancak senfonik olarak anılacak bir müzik barındırmamasına rağmen bir hayli yoğun ve katmanlı bir dinleti sunan, her notalarından black metal akan melodiler ve yırtıcılıkta birbiriyle yarışan riflerle dolu, iyi bir albüm.
Büyük bir black metal dinleyicisi değilseniz ve sadece hoşunuza giden birkaç black metal albümünü dinliyorsanız, “Worlds I Create”in de bu listeye katılması muhtemeldir. Eğer özellikle ve çoğunlukla black metal dinliyorsanız, işte o zaman albümü sevme durumunuz black metale olan bakış açınız ve bu müzikteki özgürlüğe ne derece müsamaha gösterdiğinize bağlı.
Kadro André "Tjalve" Kvebek: Vokal, gitar
John Espen Sagstad: Gitar
Tor Risdal "Seidemann" Stavenes: Bas
Mads Guldbekkhei: Davul
Julianne Kostøl: Çello
Şarkılar 01. Myself Above All
02. Defile the Trinity
03. Serpent Christ
04. Ascending
05. Burn the Cross
06. Bannlyst
07. The Last Stand
08. Written in Sand
metallum’daki not ortalaması %50lerdeydi bu albümün, o yüzden sürekli erteliyordum dinlemeyi, şimdi böyle okuyunca zamanı geldiğine karar verdim fakat yukarıdaki yutub’lardan dinlediğim kadarıyla pek ümitli değilim albümden.
Son dönemde çıkan en kaliteli albümlerden. Post Black ne hoş şey yahu.
“Bin üç yüz kırh dookhız” diyince de aynı eki alıyo :P
metallum’daki not ortalaması %50lerdeydi bu albümün, o yüzden sürekli erteliyordum dinlemeyi, şimdi böyle okuyunca zamanı geldiğine karar verdim fakat yukarıdaki yutub’lardan dinlediğim kadarıyla pek ümitli değilim albümden.
Emperor isminin geçtiği black metal albümü kritiği.O zaman varım.