Yirmi beş yıldır piyasada olan ve bu süre zarfında manyak çevre yapan Hollandalı müzisyen Arjen Lucassen, bilindiği gibi on sekiz bin adet müzikal projeyi aynı anda yürüten, bununla da kalmayıp pek çok enstrümanı çatır çatır çalabilen bir isim.
Bu projelerden en ünlüsü, şüphesiz ki AYREON. Şimdiye kadar yedi adet albüm çıkaran grubun en büyük övgüye mazhar olan albümü, 2004 çıkışlı -her zamanki gibi- konsept albüm “The Human Equation”dı. İçerdiği hayvan kadro sayesinde AYREON adını çok daha geniş kitlelere duyuran albüm, müzikal anlamda da çoğu hayran tarafından en iyi AYREON albümü olarak nitelendirilmişti.
Öncelikle bahsetmemiz gereken, albümün konsept anlamında çok özgür bir müzikal varyasyona müsade eden bir yapıda olması. Uzatmadan anlatırsak, kahramanımız (Me- James LaBrie/DREAM THEATER) gündüz vakti arabasıyla giderken bomboş yolda ağaca toslamak suretiyle mal gibi bir kaza yapar ve yirmi gün sürecek bir komaya girer.
“Civanım yiğidiiiim!” diye ağlayan eşi (Marcelo Bovio) ve “çok kral adamdı” diye zırlayan en iyi dostu (Arjen Lucassen) eşliğinde komada yatmakta olan kahramanımız, bu yirmi gün boyunca geçmişinden günümüze gelen zaman dilimlerini ifade eden farklı hayaller görerek adeta hayatının bir muhasebesini yapar. Albümdeki her şarkı, bu günlerden birini ifade etmektedir.
Bu süreçte çocukkene kendisini tokat manyağı yapan babasını (rahmetli Mike Baker/SHADOW GALLERY) ve onu acımasız bir hırbo yapan okul kabadayılarını da içeren bir iç hesaplaşmaya gider. Bu süreçte Korku (Mikael Akerfeldt/OPETH), Acı (Devon Graves/DEADSOUL TRIBE), Mantık (Eric Clayton/SAVIOUR MACHINE) ve Kızgınlık (Devin Townsend/THE DEVIN TOWNSEND BAND/STRAPPING YOUNG LAD) gibi duyguların dile geldiği ve adamımızın iç dünyasını ortaya döktüğü bir psikolojik yolculuğa tanık oluruz. Bu arada öğreniriz ki bu dangozun kaza yapma sebebi karısıyla en yakın arkadaşını fingirderken görmesi ve buna sinirlenip hıncını arabasından ve ağaçtan çıkarmak istemesiymiş. Her neyse bu üçü bir şekilde bir orta noktada buluşurlar ve birbirlerini affederler, mutlu mesut takılır öylecene giderler.
Hikaye sonu itibariyle ilk albüm “The Final Experiment”la başlayan AYREON dünyasında temelleri atılan Dream Sequencer’a bağlar ve “İnsan Denklemi programı iptal edildi. İyi günler. Hayal Yineleyici sistemi çevrimdışı” diyerek albümü sonlandırır.
Evet konsept bu. Farklı yaşam dönemlerini anlatması sayesinde müzikal anlamda da bambaşka mecralara akan albüm, elbette ki çok farklı ve karakterlerine mükemmel oturan vokalist kadrosuyla öne çıkıyor. İsim saymayı anlamsız kılacak düzeyde başarılı “yönetilmiş” bir vokal performansının olduğu albümde, müzikal olarak da pek çok referans bulmak mümkün. YES’ten DREAM THEATER’a, GENTLE GIANT’tan IRON MAIDEN’a, JETHRO TULL’a kadar pek çok farklı rock akımının etkisinin gözlendiği “The Human Equation”da progresif rock ile progresif metalin dengeli ve birbirlerine saygılı bir flörtü söz konusu.
Genelde çoğu şarkı belli bir melodiye ya da rife odaklı sürse de, sağdan soldan giren farklı karakter ve enstrümanlarla her şarkı başladığının çok dışında, bambaşka yerlere gitmekte ve albüm gerçek anlamda bir yolculuğa dönüşmekte. Bu noktada, kotarılmasının gayet zor olduğu her halinden belli olan bu konsept albümün en önemli yanlarından biri ortaya çıkıyor, o da albümün, konsept içeriğini tam anlamıyla besleyen bir müzikle yönlendiriyor oluşu.
Vokallerin ses renkleri ve karakterleri, temsil ettikleri kavramlara öylesine güzel oturtulmuş, besteler yine ifade ettikleri dönemlere öylesi güzel uydurulmuş ki; örneğin Me’nin kendiyle yüzleşmeye ilk kez başladığı Voices’ta gerçekten de bir yeniden doğuş, umutla merakın iç içe geçtiği bir arayış hissi varken, olağanüstü klavye melodileriyle insanı büyüleyen Childhood‘da odasında tek başına düşünen bir çocuğun zihnine gidiyor, School’da okuldaki ilk günlerinde büyük çocuklar tarafından ezilen bu çocuğun sıkıntısına, bunun üstesinden gelmesine tanık oluyorsunuz. Öyle ki, sözleri içinden çekseniz de sanki sadece şarkı isimleri bile sizin bu müzikleri yine bu konuları ifade ediyormuş gibi algılamanıza yetecekmiş gibi.
Lucassen’in “hayatımda gördüğüm en komple davulcu” dediği Ed Warby’nin (GOREFEST) döktürdüğü, manyak ötesi bir klavye performansının olduğu, artık bahsetmekten bıktığım vokallerin muazzam çeşitliliği ve arkada hiç durmadan değişen melodi ve duygu cümbüşünün hayran olunacak bir senfonik derinliğe sahip olduğu “The Human Equation”, iki yıl süren yazım aşaması ve ulaştığı bu dehşetengiz sonuç ile dinleyiciyi bir an olsun bırakmayan; müzikal ve sözel konsepti bir yana, üzerinde psikopatça uğraşıldığı ve her salisesine ayrı ayrı özenildiği çok bariz bir eser.
Metal operası kavramını tam anlamıyla karşılayan, her ne kadar ilk CD’sinin ikinci CD’sinden daha iyi olduğunu düşünsem de müzikaliteyi asla düşürmeden yüz üç dakika boyunca bambaşka duygular yaşata yaşata ilerleyen, siz istemeseniz de bir şekilde içinize dokunan, kapağından tutun da harika tasarlanmış albüm kitapçığına kadar her anlamda harika bir albüm.
Kadro Arjen Anthony Lucassen: Her şeyden biraz biraz
Vokaller:
Mikael Åkerfeldt (Opeth) - Korku
Mike Baker (Shadow Gallery) - Baba
Marcela Bovio (Elfonia) - Eş
Eric Clayton (Saviour Machine) - Mantık
Magnus Ekwall (The Quill) - Gurur
Heather Findlay (Mostly Autumn) - Aşk
Devon Graves (Psychotic Waltz, Deadsoul Tribe) - Acı
Irene Jansen (Karma) - Tutku
James LaBrie (Dream Theater, Mullmuzzler) - Ben
Devin Townsend (Strapping Young Lad, The Devin Townsend Band) - Kızgınlık
Arjen Anthony Lucassen - En iyi arkadaş
Klavyeler:
Ken Hensley (Uriah Heep)
Martin Orford (IQ)
Joost van den Broek (Sun Caged, After Forever)
Oliver Wakeman
Davul, vurmalı çalgılar:
Ed Warby (Gorefest)
Akustik enstrümanlar:
Robert Baba: Keman
Jeroen Goossens: Flüt
Marieke van der Heyden: Çello
John McManus: Flüt, ıslık
Şarkılar Disk I
01. Day One: Vigil
02. Day Two: Isolation
03. Day Three: Pain
04. Day Four: Mystery
05. Day Five: Voices
06. Day Six: Childhood
07. Day Seven: Hope
08. Day Eight: School
09. Day Nine: Playground
10. Day Ten: Memories
11. Day Eleven: Love
Disk II
01. Day Twelve: Trauma
02. Day Thirteen: Sign
03. Day Fourteen: Pride
04. Day Fifteen: Betrayal
05. Day Sixteen: Loser
06. Day Seventeen: Accident?
07. Day Eighteen: Realization
08. Day Nineteen: Disclosure
09. Day Twenty: Confrontation
Disk III [bonus DVD]
+ İçerik: Behind The Sence
+ Konsept: The Human Equation'ın konsepti
+ Davullar: Ed Warby ile röportaj
+ Video: Day Eleven: Love
+ Teaser
james labrie bu albümün kayıtları sırasında vokal kayıtlarını yapmadan önce koşuya çıkmış, lucassen de o kaybolmasın diye arkasından gelmiş falan.:) akerfeldt ile lucassen de plak sohbetine dalmışlar 70′ler progresif müziği üzerine. akerfeldt bayağı bir plakla gelmiş yanına dinlemişler uzun süre. lucassen’in yaptığı en iyi kayıt bu bence. sonraki çıkardığını ben pek tutmadım. öncekilerde bir nebze iyiydi. the human equation’ın hem lirik olarak hem de müzikal bazda üstünlüğü çok fazla. albümün soundu bile muhteşem. komple iyi iş yaatmışlar ama lucassen’in müzisyenler arasında en iyi tercihini eski IQ klavyecisi Martin Orford’dan yana kullanmasını çok tuttum. adam gerçekten bir synth dahisi. tamamiyle eski tonlarda takıldığından dolayı 70′leri seven kitleden de tam not alabiliyor. diğer isimler oliver wakeman olsun, sun caged klavyesici joost van der broek olsun gayet iyi iş çıkarmışlar. zaten bu tarz klavyeler olmasa bu albümün çok güçlü olması imkansız. tamam konsept çok sağlam ama müzikal yapı ile desteklendiği zaman durum işte ortada. vokalistlere ise birşey denilemez. mostly autumn vokalisti heather findlay ve irene jansen çok iyi seçimler. erkek vokaller de iyi seçilmiş. lucassen labrie’yı ana karakter olarak seçmesi çok basit. çünkü james’in karakteristik bir sesi var tıpkı rahmetli mike baker gibi. daha önce ikisi shadow gallery’nin tyranny albümünde de düet yapmışlardı “i believe” şarkısında. bu kimya hep tutmuştur prog dünyasında. keşke daha fazla düet yapsalarmış. akerfeldt, townsend, graves 10 numara adamlar bu işi en ince ayrıntısına kadar biliyorlar. lucassen’in en büyük şansı da böylesine profesyonel isimlerle çalışmasıdır. yalnız kendisi müzikal olarak belli kalıplardan çıkamamış durumda. en büyük sorunu ise sound problemi. bu albümde yok ama diğer önceki çalışmalarında (mesela “star one” projesinde) bu apaçık ortada. her neyse birde şu lucassen bir sonraki projede (eğer çok vokalistli olacaksa) mutlaka en başta john west (bu adam hep unutuluyor ne yazık ki?), d.c. cooper (mükemmel karakteristik bir ses), brian ashland (yeni shadow gallery vokalisti) gibi vokalistlerle de çalışmalıdır mutlaka. bunu diliyor bunu istiyorum. :)
bu albüme laf eden taş olur. bugüne kadar dinlettiripte beğendiremediğim olmadı, o vokal melodileri, klavye melodileri herkesi bi yerden yakalıyor çok şükela.
o degilde bu albümün çıkış senesi çok acaip. 2004 yılında ne albümler çıkmış öyle be abi.
Dinlediğim en iyi albümlerden. Tam bir başyapıt. Olağanüstü. Bu albüm için ne kadar methiye düzülse az gerçekten. Müziğin ötesinde bir albüm. Bu albüm yüz yıl sonra bile hatırlanır ve dinlenir kanımca.
james labrie bu albümün kayıtları sırasında vokal kayıtlarını yapmadan önce koşuya çıkmış, lucassen de o kaybolmasın diye arkasından gelmiş falan.:) akerfeldt ile lucassen de plak sohbetine dalmışlar 70′ler progresif müziği üzerine. akerfeldt bayağı bir plakla gelmiş yanına dinlemişler uzun süre. lucassen’in yaptığı en iyi kayıt bu bence. sonraki çıkardığını ben pek tutmadım. öncekilerde bir nebze iyiydi. the human equation’ın hem lirik olarak hem de müzikal bazda üstünlüğü çok fazla. albümün soundu bile muhteşem. komple iyi iş yaatmışlar ama lucassen’in müzisyenler arasında en iyi tercihini eski IQ klavyecisi Martin Orford’dan yana kullanmasını çok tuttum. adam gerçekten bir synth dahisi. tamamiyle eski tonlarda takıldığından dolayı 70′leri seven kitleden de tam not alabiliyor. diğer isimler oliver wakeman olsun, sun caged klavyesici joost van der broek olsun gayet iyi iş çıkarmışlar. zaten bu tarz klavyeler olmasa bu albümün çok güçlü olması imkansız. tamam konsept çok sağlam ama müzikal yapı ile desteklendiği zaman durum işte ortada. vokalistlere ise birşey denilemez. mostly autumn vokalisti heather findlay ve irene jansen çok iyi seçimler. erkek vokaller de iyi seçilmiş. lucassen labrie’yı ana karakter olarak seçmesi çok basit. çünkü james’in karakteristik bir sesi var tıpkı rahmetli mike baker gibi. daha önce ikisi shadow gallery’nin tyranny albümünde de düet yapmışlardı “i believe” şarkısında. bu kimya hep tutmuştur prog dünyasında. keşke daha fazla düet yapsalarmış. akerfeldt, townsend, graves 10 numara adamlar bu işi en ince ayrıntısına kadar biliyorlar. lucassen’in en büyük şansı da böylesine profesyonel isimlerle çalışmasıdır. yalnız kendisi müzikal olarak belli kalıplardan çıkamamış durumda. en büyük sorunu ise sound problemi. bu albümde yok ama diğer önceki çalışmalarında (mesela “star one” projesinde) bu apaçık ortada. her neyse birde şu lucassen bir sonraki projede (eğer çok vokalistli olacaksa) mutlaka en başta john west (bu adam hep unutuluyor ne yazık ki?), d.c. cooper (mükemmel karakteristik bir ses), brian ashland (yeni shadow gallery vokalisti) gibi vokalistlerle de çalışmalıdır mutlaka. bunu diliyor bunu istiyorum. :)
Labrie kaybolmuş diye biliyorum ben. :) Sonra bizimki çıkmış bulmuş.. Bu bilgi ışığında dinlenirse albüm daha iyi anlaşılabilir.
bu albüme laf eden taş olur. bugüne kadar dinlettiripte beğendiremediğim olmadı, o vokal melodileri, klavye melodileri herkesi bi yerden yakalıyor çok şükela.
o degilde bu albümün çıkış senesi çok acaip. 2004 yılında ne albümler çıkmış öyle be abi.
Isis
Panopticon
Mastodon
Leviathan
Disillusion
Back to Times of Splendor
Orphaned Land
Mabool: The Story of the Three Sons of Seven
Deathspell Omega
Si Monumentum Requires, Circumspice
Enslaved
Isa
Nasum
Shift
Exodus
Tempo of the Damned
Quo Vadis
Defiant Imagination
Karl Sanders
Saurian Meditation
Ensiferum
Iron
Nightingale
Invisible
Pain of Salvation
Be
Necrophagist
Epitaph
Into Eternity
Buried in Oblivion
Bloodbath
Nightmares Made Flesh
Disarmonia Mundi
Fragments of D-Generation
Decapitated
The Negation
Death Angel
The Art of Dying
kim bilir daha atlayıp günaha girdiğim ne albümler vardır da 2004 2000′li yılların en parlak senesidir. bu da böyle bi uktemdi doldum taştım. :D
Dinlediğim en iyi albümlerden. Tam bir başyapıt. Olağanüstü. Bu albüm için ne kadar methiye düzülse az gerçekten. Müziğin ötesinde bir albüm. Bu albüm yüz yıl sonra bile hatırlanır ve dinlenir kanımca.
12.05.2015
@saw you drown, Bence abartmamışım.
Hala bu albümü dinlememiş talihsizler varsa şimdi tam zamanı. Normalde “müzik” için böyle konuşmam ama bu albüm için rahat rahat bunu söylüyorum.
Müziğe değer veren, müzikten keyif alan insanlar dinlemeli.
08.09.2021
@deadhouse, ilk defa yorumun aracılığıyla denk geldim. bir şans verelim.
09.09.2021
dün gece uyurken döndürdüm. bir de sabah tekrardan dinledim. epey güzel bir albüm.
Eric clayton hakkı hiçbir zaman teslim edilmemiş bir vokalist bence