Burak GÜR
Pain of Salvation zemin kaplama PVC sanayii.
Linoleum nedir? 1855 yılında keşfedilen keten tohumundan yapılan bir tür zemin kaplama maddesi, karolar halinde kullanılmakta. Fakat linoleum sanayideki yerini daha sonra keşfedilen daha esnek ve daha ucuz bir kaplama maddesi olan PVC’ye bırakmakta. Ha şimdi diyeceksiniz ki ne diye böyle bir albüm adı seçer bir insan? Çok da haklısınız zira oldukça absürd. EP’de linoleum sadece dişi karakterimizin yere çöküp ağladığı zemin olarak bahsediliyor. Acaba Daniel
burada kaplama üzerinde oluşabilecek lekeler hakkında bizi uyarmaya mı çalışıyor diye düşünmeden edemiyor insan. Ama endişelenmeyin, gelecek olan çift albümün adı da “Road Salt”. Yani Daniel bize absürd mesajlar vermeye çalışmıyor, sadece evli barklı bir adamın hayatına göndermeler yapıyor. Mutfak kaplamaları, kışın garajın önündeki buzları eritmek falan. Ya da belki de sadece endüstriyle kafayı bozmuş, bilemeyeceğim. Daniel’dir, ne yapsa yeridir.
Pain of Salvation bilindiği üzere bazı diğer gruplar gibi arada bir dinleyip de başka bir gruba geçen sayısız seveni olan bir grup olmaktansa, sadık, grubun kirli çamaşırlarına kadar giren, hasta ruhlu bir fanatik kitlesine sahip olan bir grup. Böyle manyaklardan biri olunca insan haliyle grupla ilgili her türlü dedikodu, sansasyon, vesaireyi aylarca seve seve tartışabiliyor. E Daniel de ağzını gelecekle ilgili bıçak açmayan (fakat geçmişle ilgili kısacık bir soruya üç sayfalık cevap verebilen) ve hatta açtığı zaman da bilerek yalan söyleyen biri olduğu için bu dedikodular bitmek bilmiyor çünkü Daniel’in ağzından çıkan her şeyin yalan olabileceği ihtimalini düşünerek teoriler üretilmeye devam ediliyor. “Scarsick” öncesi zamanlarını hatırlıyorum da “The Perfect Element Part II” dedikodularına kesinlikle olumsuz cevaplar veriyordu. Ama albüm kapağını açınca içinde ne yazsa beğenirsiniz? “The Perfect Element Part II: He”. E tabi “Linoleum”da sürekli “She” ile başlayan cümleler, hatun isimleri ve dişi bir karaktere yapılan göndermeler yer alınca insanlar “zomg road salt is tpe III” diye bağrınmaya başladı. Baştan söyleyeyim, eğer Daniel çıkıp da “evet Road Salt, The Perfect Element Part III olacak” derse o zaman olmadığına emin olabiliriz.
Daniel “Road Salt” ile ilgili ilk ipucunu “Linoleum”dan çok önce vermişti. Kendi kelimeleriyle; “steroid almış 1976”. Şimdi EP’yi dinlerken ne demek istediğini çok daha iyi anlayabiliyorum. Tarzlarındaki ilk değişim kıvılcımını “BE” ile gösteren Pain of Salvation, çok olumlu eleştiriler almıştı. Zira metal müziğin dışında da bir kulağa sahip olan her hangi biri “BE”nin bir şaheser olduğu kanaatine varacaktır. Sadece bir oda orkestrasıyla beraber çalışmış oldukları gerçeğinden dolayı değil, aynı zamanda böyle şarkıların sadece bir dahinin elinden çıkabilecek olmasından
dolayı. Böylesine bir hikaye, böyle bir müzikal hakimiyetle nasıl işlenebilir, hala fikrinden geceler yatabilmirem.
Ardından gelen “Scarsick” ise çok daha büyük bir kararsızlıkla karşılanmıştı. Seveni çok sever, sevmeyeni nefret eder tadında. Daniel’in hedefini kendi silahıyla vurmak konusunda büyük bir ustalık gösterdiğinin kanıtıydı albüm.
Dans klübü kültürünü bir Bee Gees şarkısıyla, rap kültürünü bir rap şarkısıyla, Amerika’yı ise “Kids in America”yla hedefine alarak dikkatleri üstüne çekmişti. Fakat birkaç şarkıda farklı bir tarz kullanmak yerine göze çarpan Pain of Salvation sound’unun tamamen değişmiş olduğuydu. Partisyona odaklanan klasik bir progresif rock/metal tarzından çok bütüne odaklanan daha deneysel parçalara yönelmişlerdi. Hatta albümü Daniel evinde tek başına sadece Line6 Pod XT Live, Valve Power Amp ve bir Mac ile kaydetmişti ve sound dolayısıyla çok büyük bir değişime uğramıştı. Bunu oldukça olumsuz karşılayan bir kitle vardı.
“Scarsick”e burun kıvıranlar “Linoleum”a ne der hiçbir fikrim yok. Açıkçası çift albümün bitmiş hali de mi bu şekilde olacak bilmiyorum ama sound oldukça yavan. Bilerek amatörleştirilmeye çalışılmış havası var. Fakat müziğe belirli bir alışkanlığı olan adam yemiyor işte. Madem gitarlarda kirli manyetik rengini arıyordunuz, bunu simülasyonla değil harbi Fender gitarlarla yapaydınız ya?
Öte yandan gelmiş geçmiş en güzel sesli insanlardan biri olan Daniel, niye kendi sesini özellikle bozmak ister anlamıyorum. Daniel’in sesinin yetersiz olduğu zamanları da gördük, hatta şahsen yakından nasıl da eline yüzüne bulaştırdığını izlemişliğim (Masstival) bile var. Fakat albümde birkaç tüyodan görüldüğü üzere kayıt sırasında performansının zirvelerinde bulunmakta. Ama yer yer sesin distortion’lı gibi çıkmasına (efektin adı nedir bilmiyorum) sebep olan efektler kullanması ve çok temiz bir şekilde çıkabileceği notalara bilerek sesini bozarcasına çığlık atarak çıkması, üzgünüm ama, “bu albümde böyle uygun gördük” diyerek işin içinden sıyrılınabilecek şeyler değiller. Aynı zamanda Pain of Salvation’ın tadından yenmez back vokallerinin ve reverb’lerin eksikliği son derece rahatsız edici.
Davullar, özellikle tomlar oldukça boğuk geliyor, sert bölümlerde diğer enstrumanların altında eziliyor, hafif bölümlerde davul da hafif çaldığından neredeyse anlaşılmıyor. Bas gitarlar duyuluyor duyulmasına ama hafif bölümlerde bile duymak için pür dikkat kesilmek gerekiyor ve düşük oktavları doldurma görevini yerine getiremiyor. En azından basları doya doya hissedemiyor olmak müzikte bir boşluk yaratıyor. Ama çok acımasız olmayayım, müzikte genel bir boşluk var, belki de baslara dikkat etmeye çalışırken fark ettiğim bütün boşluğun suçunu baslara atıyorumdur, bilemem.
Şarkılara gelecek olursak, gerçekten lafım yok. Enstrumanlarda çok daha sade, minimalist bir yöne gitmiş olmaları beklenmedik bir hamle değildi. Tarz değişikliğini olumsuz bir eleştiri aracı olarak kullanmak yersiz olacaktır. Zaten özellikle Daniel gibi birinin yeni şeyler denememesi yazık olurdu. Kendi hoşuna giden, kendi tercih ettiği yönde ilerlemesindense dinleyicilerin beklentilerine göre hareket etmesi, yaratıcılığını darbeleyen bir hamle olurdu. Hepsini bir kenara bırakalım, bir müzisyenin nasıl olurda kendi sevdiği, kendi tercih ettiği şeklin aksine bir eser ortaya çıkarmasını bekleyebiliriz ki? Zira eser sanatçının çocuğudur, biz sadece parkta onu seven teyzeler olabiliriz.
“Linoleum”daki parçalar gerçekten de bizi geçmişle günümüzün bir karışımına götürüyor. Şarkılar genellikle birer rif üzerine kurulu, başladığı noktadan çok da uzaklaşmıyor. “Linoleum” biraz Led Zeppelin’i andırırken, “Gone” yer yer eski bir Fransız şarkısını anımsatıyor. “If You Wait” uzun bir intro gibi duruyor fakat bunun dışında şarkıların hepsi bir hayli başarılı. “Gone” gerçekten öne çıkıyor demek isterdim ama o zaman “Mortar Grind”a haksızlık ediyormuşum gibi hissediyorum. Öte yandan “Linoleum”u da küçümsememek gerek derken aslında EP’yi ne kadar sevdiğimi fakat kendime itiraf edemediğimi fark ediyorum. Ulan güzel olmuş harbiden be.
Eveeet, şu ana kadar daha dört parçadan bahsettim ama EP’de altı parça var. Sıra geldi “Bonus Track B”ye. Hayır, bu bir şarkı değil. Klasik bir Pain of Salvation mizahı ürünü. Pain of Salvation mizahının ne olduğunu merak edenler gidip bir an önce “BE” ve “Ending Themes” dvdlerini edinsin. Disclaimer’lar bile yeterli olacaktır anlamanıza. Kısacası parça grubun kaydın ardından yaptığı bir geyikten ibaret. “Ee hacı bi de bonus track işi vardı o ne olacak.” “Albümlere birer saçımızı koysak?” “İyi de Frederik ne olacak?” şeklinde sürüp gidiyor.
Ardından gerçek anlamda bir bonus sayılabilecek Scorpions cover’ı Yellow Raven geliyor. Bizlerle dalga geçmeyi pek seven Daniel’in internet sitesinde “cover’lanacak parçayı tahmin edene EP hediye” açıklamasını hatırlıyorum da, Pain of Salvation gibi bir grubun neleri cover’layabileceği konusunda neredeyse sınır olmadığından herkes en yakın olasılıkları ya da kendi umdukları şeyleri tahmin ediyordu. Liste Faith No More ve Beatles’dan geçilmiyordu kısacası. Fakat ne yalan söyleyeyim, Scorpions’dan zerre hazzetmeyen biri olarak Yellow Raven EP’ye o kadar güzel uyum sağlamış ki, başka bir şey olamazdı zaten diye düşünmeden edemedim.
Geçtiğimiz zamanlarda Pain of Salvation’ı da bünyesinde barındıran InsideOut’un sahibi olan büyük patron SPV’nin iflas etmesiyle hem yeni EP ve albümün yayınlanması ertelenmek zorunda kalındı, hem de Daniel’in Obama’nın seçilmesiyle Amerika’ya uyguladığı konser ambargosunu kaldırması üzerine ayarlanan Amerika turnesi iptal edildi. InsideOut’u Century Media’nın satın almasıyla her şey rayına yeniden oturmuş olsa da Century Media’nın halt etmesinden midir bilmem, çift albüm olarak planlanan “Road Salt” aynı “Damnation” ve “Deliverance” gibi split olarak bir süre arayla yayınlanacak. İçten küfredip devam ediyoruz.
Öte yandan ilginç bir bilgi, Pain of Salvation “Road Salt” adlı parçayla İsveç’in Eurovision seçme yarışması olan Melodifestivalen’e katılıyor. Kazanmalarını umuyoruz fakat şu an Melodifestivalen’e kadar, kazanırlarsa da Eurovision’a kadar parçayı yayınlamaları yasak olacağından içten içe de lanet etmiyor değiliz. Bu açıdan iki ayrı albüm olarak yayınlanacak olmasını güzel bir haber olarak yorumlayabiliriz zira en azından bir yarısını yakın bir tarihte dinleyebileceğiz.
Sound konusunda çok acımasız ve sert yorumlarda bulundum farkındayım fakat biliyorum, alışacağım ve hatta beğenmeye başlayacağım. Dolayısıyla bunu bir eksi olarak değerlendirmeyeceğim. Bir de bunun sadece bir EP olduğunu unutmamak gerek. “Scarsick”i düşünüyorum da Enter Rain’in bittiği an nasıl tokat gibi inerdi ruhuma. “Linoleum”da bu yok tabii ki. Çünkü bu bir EP. Beklentilerin fazla büyük olmaması gerek. Tamamlanmış, kurgulanmış bir albüm olmaktan çok birkaç şarkının ardı ardına eklenmesinden öteye gitmesi beklenemez zaten. Bu yüzden parçaları teker teker ele aldım. Kim bilir “Road Salt” nasıl bir darbe vuracak? Bunu bilemem, fakat şu ana kadar “Linoleum”dan aldığım ipuçları oldukça güçlü olacağını gösteriyor. Umarım yanılmam ve umarım Daniel yine ruhlarımız en derin noktasına etki etmeyi başarır, çünkü ondan anca bu beklenir. YÜRÜ BE!
Ek: Söz konusu Pain of Salvation olunca benim açımdan söylenecekler bitmiyor, bitemiyor. İlk olarak şunu belirteyim, aldığım duyumlara göre -remedylane.com’dan edinilen bilgiye güvenirim ben arkadaş- EP hücum kayıt yöntemiyle kaydedilmiş. Kayıdın bu kadar çiğ olmasının sebebinin bu olduğu açık. “Road Salt”ın da kayıtları bu şekilde yapılabilirmiş, bundan pek emin değilim fakat Daniel’in yeni sound ile ilgili planları bu yönde olacağa benziyor. Durum buysa eğer yaptığım bütün ağır eleştirileri geri alıyor ve Daniel’i özellikle tebrik ediyorum. Çünkü bir başkası olsa eminim 70’ler sound’unu aynen taklit etmeye çalışırdı. İşe kendi ruhunu ve tarzını katmaktan çekinmeyen biri olduğunu bir kez daha gösterdi. Egona kurban.
Evet bu adam gerçekten hiçbir şeyden korkmuyor, çekinmiyor. Pain of Salvation’ın Eurovision gibi bir yarışmaya aday olması bir çok kişi için burun kıvırılacak bir şey, farkındayım. Bu konuda da olumsuz eleştiriler almadı değil. Hatta bırakın Eurovision’ı İsveçli bir şahıs tarafından (ki kendisi ne metal müzikle ne de Pain of Salvation ile alakalıdır) Melodifestivalen’in ne kadar ticari ve tırt bir organizasyon olduğu hakkında bilgilendirildim. Fakat Daniel konuyla ilgili bir röportajında olumsuz eleştiriler bekleyip beklemediği hakkındaki bir soruya gayet kısaca (kendisi için ilginç bir durum bu) “hayır” şeklinde cevaplandırdı. Kariyeriyle ilgili kritik kararlar alma cesaretinin önünde eğilmekten başka yapacak bir şey bulamıyorum. Hala tarzının ikinci en büyük grubu olarak tanınmalarına rağmen ticari bir başarıya ulaşamamış olmalarına rağmen Daniel Gildenlöw müziğini sevdiği ve istediği için yapıyor. YÜRÜ BE! Daniel’e kalbimden kocaman bir 10 üzerinden 12 veriyorum. Aslansın Daniel kaplansın Daniel.
Notum: 8
Gençay Aytekin
“Hair. Human hair.”
Bilenler bilir Pain of Salvation en sevdiğim gruptur. Haliyle yeni bir şeyler üretmelerini her zaman dört gözle beklerim. Geçen sene bu zamanlarda, Mortar Grind’ın youtube’a düşen amatör bir konser kaydını (Pain of Salvation’ın Danimarka’da verdiği bir konserden) dinlediğimden beri de “Road Salt” için geri sayımdayım resmen. 2010′da çıkacağı söylenen bu çift cd’lik albüm öncesi, benim gibi sabırsızlanan hayranları bir süre idare etmesi için, grup “Linoleum” isimli EP’sini 14 Kasım’da, Stockholm’de yapılan bir partiyle piyasaya çıkardı.
6 parçadan oluşan EP, Pain of Salvation’ın mizah anlayışını sergileyen Bonus track B ve Scorpions cover’ı Yellow Raven’ı saymazsak, 4 yeni beste içermekte. Bu şarkılar hakkında genel olarak söyleyebileceğim ilk şey, sound açısından “Scarsick”ten çok uzakta olmadıkları. Scarsick’teki gibi kolay anlaşılır riffler, sade şarkı yapıları, yer yer nu-metalvari kısımlar “Linoleum”da da mevcut. Bunların yanı sıra gitar tonlarının ve klavyenin yarattığı retro bir sound da söz konusu. Ayrıca EP canlı kaydedilmiş gibi duruyor. Bu durum da 70′ler atmosferini iyice pekiştirmiş.
Enstrümanlara bakacak olursak, her enstruman görevini yapmış. Gitarlar gösterişe kaçmıyor hiç, gitar solosu dahi yok hatta. Tamamen şarkıların gerektirdiği şekilde çalınmışlar. Keza diğer enstrumanlar da öyle. Ancak davullar bir başka haliyle. O konuya birazdan değineceğim ama öncesinde vokallerden bahsetmek istiyorum.
Pain of Salvation’ın her zaman için, birçok muhteşem özelliğine rağmen, en önemli silahı Daniel Gildenlöw’ün vokalleri olmuştur diye düşünmekteyim. Pain of Salvation şarkılarını cover’lamayı imkânsız hale getiren, eşsiz bir sese sahip Daniel Gildenlöw. “Linoleum”da da muhteşem bir performansı var. Özellikle EP’ye ismini veren şarkıda ve Gone’da gerçekten şahane işler yapmış kendisi. Oldukça tiz kısımların yanı sıra, deliler gibi bağırıp çağırdı kısımlar da mevcut. Neredeyse brutal vokal olmuş diyeceğim bu kısımlar için.
Daniel’in yanı sıra Johan Hallgren de birkaç
şarkıda vokalleri ile dikkat çekiyor. Pain of Salvation konserlerinde zaten geri vokalleri ile Daniel Gildnelöw’e kusursuz bir şekilde eşlik eder her zaman. Bu EP’de de benzer bir performansla kendini göstermiş. Özellikle Linoleum ve Yellow Raven bu açıdan örnek gösterebileceğim şarkılar.
EP’de vokal açısından aksayan bir şey yok yani. Her şey yolunda.
Gelelim davullara. Grubu takip edenlerin hatırlayacağı gibi, “Scarsick” sonrası, Pain of Salvation’ın kurulduğu günden bu yana grubun davulcusu olan Johan Langell ailesine daha çok zaman ayırmak istediği için gruptan ayrılma ve müziği bırakma kararı almıştı. Bu durum Pain of Salvation için ciddi bir problemdi. Çünkü Langell’in tuşesi, Daniel’in vokallerinden sonra Pain of Salvation’ın sound’unu sound yapan en önemli öğeydi.
Yeni davulcu Leo Margarit’in bu tarz bir sorumluluğun altına girdiğini söylemek zor. Pain of Salvation’ın geçen sene Galatasaray Üniversitesi bahar şenliklerinde verdiği konserde kendisini izleme şansım olmuştu. Risk almadan, gruba uyum sağlamaya çalışarak davulunu çalmıştı. Hani o zaman gruba yeni girdiği için ekstra işlere girişmiyor herhalde diye düşünsem de, bu tutumu EP’de de devam ediyor bence. Ama bu durumu iyi ya da kötü olarak değerlendirmiyorum bir yandan da. Sadece farklı diyebilirim ve bu farklılık da EP’deki yeni Pain of Salvation sound’u içersinde çok da sırıtmıyor. Şimdilik bir sorun yok gibi o yüzden. Ayrıca daha sağlıklı bir değerlendirme için “Road Salt”u beklemek de herhalde daha doğru olacaktır.
Yazıyı bitirmeden şarkılar hakkında da kısaca birkaç şey yazmak istiyorum. Linoleum, Mortar Grind ve Gone, yazının başında da belirttiğim gibi “Scarsick”in devamı gibiler. Yer yer eski albümleri anımsatan tınılar duymak da mümkün ama. Gone’da mesela “Be” albümünden bir şeyler duydum ben. Linoleum’da da (az da olsa) “The Perfect Element”e dair bir şeyler yakaladım. Bunların yanı sıra Daniel Gildenlöw’ün grubun sitesinde belirttiği gibi; Jeff Buckley, Faith No More, The Doors gibi grupların etkilerine rastlamak da mümkün bu şarkılarda.
If You Wait ise EP’de beni en çok şaşırtan şarkı. Alışılan Pain of Salvation sound’unun yanı sıra, EP içindeki şarkılara göre de oldukça farklı bir şarkı. Hatta öyle ki Pink Floyd’u andırıyor diyesim geliyor. Bonus Track B ise Pain of Salvation konserlerine gidenleri herhalde hiç şaşırtmayacaktır. Sahnede bile espiri ya da geyik yapmaya oldukça meraklı, neşeli bir grup Pain of Salvation. Galatasary Üniversitesi’ndeki konserde bis yapmak yerine davul ve gitar amfilerinin arkasına saklanıp, el sallamayı tercih etmelerini, konsere gidenler hatırlayacaktır. Bonus Track B’de çevirdikleri geyik de bayağı eğlenceli.
Esas bonus track’e gelecek olursak da, Yellow Raven bence bir hayli güzel yorumlanmış. “Orijinalinden iyi olan cover’lar” listesinde yüksek sıralarda kendine yer edinebilecek nitelikte hatta. EP’nin sonuna da gayet yakışmış.
Toparlamak gerekirse, “Linoleum”u sevdim. Pain of Salvation’ın eski albümlerini andıran işler yapmasını bekleyenleri büyük ölçüde hayal kırıklığına uğratabilir ama Pain of Salvation ve Daniel Gildenlöw’ün yaratıcılığına güvenen, böyle yapıyorsa kesin bir bildiği vardır diye düşünenlerin bayağı seveceği bir EP. “Road Salt” öncesinde de şahsen beni bir hayli tatmin etti.
Notum: 8,5
oha okunmaz ki bu sdfs.
ep kritiği böyleyse albümü düşünemiyorum.
mütevazı bir ep yapmış adamlar. en saf halde sunmuşlar. daniel ve johan’a sevgimi kat kat arttırdı bu ep. yazın gelirler umarım türkiyeye. kritiğe de diyecek bulamadım. gayet başarılı. teşekkürler fenriz ve burak!
Daniel Eurovision olayı yüzünden mi bu genç kızların sevgilisi fotoğraflarını çektirdi acep.
Ya o promo fotoğrafları feci bu arada. Yıllık fotoğrafı gibi olmuş hepsi.
Giderek daha çiğ bir sound yakalanması eğilimini görüyorum ben de ama tabi albümde bizi ne bekler o da işte POS’un güzel tarafı : öngörülememesi / kısmi öngörülebilmesi . . .
Bu EP Scarsick’in devamı gibi olmuş sanki Pain Of Salvation’ın eski albümlerinden hoşlanan birisi olarak bunu da pek sevemedim. Bu grubun ne yaptığı belli değil. Sırf ilginçlik uğruna bir sürü garip isimli albüm adları şarkı isimleri. İronik takılma durumu pek yeni bir şey değil. İlginçlikse bunu Radiohead ve Tool çok iyi yapıyor. Metal sahnesinde ise bunun çok kötü bir kopyasını görüyoruz. Daniel’ın vokalleri aşırı derecede itici olmuş bazı bölümlerde sürekli bağırıp çağırıyor ve dolayısıyla da rahatsız ediyor, defalarca dinlenmiyor, stres yaratıyor. Evet, Daniel’ın bir bildiği var o da dikkat çekmek. Amerika olayında da dikkat çekmek istemişti. Parmak izi davasına Amerika’ya gitmeyi reddeden ve bir hiç uğruna bir sürü müzisyene si*tiri çeken bir Daniel aylar sonra orada konser vermek istiyor. Bunu hiç anlayamadım. Şimdiki müziğini de anlayamıyorum kusura bakmayın. Samimiyet ve sıcaklık önemli kavramlar.
Aslında grubun ne yaptığı oldukça belli ve bunun ilginçlikle alakası da pek yok. Scarsick’in konsepti ortada, ve bunu göz önünde bulundurursak albümde her şey yerli yerinde. Elbette eski albümlerle alakası yok gibi gözüküyor. Ama düşünürsek her Pain of Salvation albümü belli bir konsepte sahip ve müzik de buna göre şekilleniyor. Scarsick’in soundu bu açıdan oldukça tutarlı.
Amerika meselesine gelirsek, bu tamamen Daniel Gildenlöw’ün siyasi görüşüyle alakalı bir durum. Amerika’da başkan değişiminden sonra Daniel Gildenlöw’ün bakış açısı da belli ki değişmiş. Bunda anormal bir durum yok.
Ve şunu da rahatlıkla söyleyebilirim, dinlediğim gruplar arasında bu kadar samimi ve sıcak olan başka bir grup da bilmiyorum.
Herkesin zevkine elbette hitap edecek değil grubun ürettikleri, ama bu tarz kesin yargılara varmadan önce daha doğru bilgiler edinmek lazım diye düşünüyorum.
müthiş bir ep. olmuş. albümün aynı tarzda olcağını sanmıyorum ama yinede deli bişey bekliyorum.
Amerika’ya karşı alınan tavrı dikkat çekmeye çalışmak olarak tanımlamak oldukça komik.
“Klasik” anlamda bir progresif metalden hoşlanıyor olabilirsin, Pain of Salvation’ın yeni şeyler denemesini yadırgayabilirsin ama maksat ilginçlik olsun diye basite indirgemek sadece gerçekten çok uzak bir hakarettir.
Bomba gibi ep işte. Scarsick’i beğenmeyen bir insanın bunu beğenmesi hiç beklenemez.
Asıl sorun insanların bakış açısı. Pain of Salvation progresif metal açısından belirli bir ün ve başarıya ulaşmış bir grup. Dolayısıyla insanlar bunu bir kenara bırakmayacak hiç bir zaman. Daniel çıksa dese ki “hacı biz yann tiersen tadında takılacaz”, çok bozdular diyecek herkes. Yaptıkları müzik ne kadar iyi olursa olsun.
Kısacası yaftalamayın, tarzlara takılmayın. Rahatınıza bakın. Road Salt da çatır çatır geliyor valla.
Linoleum EP’yi Road Salt I & II’den daha fazla seviyorum lan.