Daha dokuz yaşında davula merak sarıp, yaş ilerledikçe davulla da yetinmeyip gitar, bas, klavye gibi enstrümanlara da el atarak nasıl bir canavar haline geleceği belli olan bir “insanın” kuracağı grubun kötü bir grup olma ihtimali ne kadar yüksek olabilir ki sizce? Sadece grup kursa ve çaldığı enstrümanlarla yetinse iyi, vokale sarıp yığınla dinleyicinin gözünde “en iyi death metal vokalisti” haline gelmesi, projeden projeye koşup farklı gruplarda çalması, Immortal, Children Of Bodom, Dark Funeral, Dimmu Borgir, Celtic Frost ve daha birçok grubun albümlerine prodüktörlük yapması, ne ararsan var. Şüphesiz ki böyle bir insan, metal dünyası için sorgulanamaz öneme sahiptir. Peter Tagtgren, adeta metal müzik için doğmuş biridir.
Hypocrisy, Tagtgren liderliğinde 2005’te kitleleri orgazma boğan o albüm sayesinde hem eski dinleyicilerini tatmin etmiş hem de muhtemelen sayıları eski dinleyicilerden fazla olan yeni dinleyiciler edinmişti hatırlarsanız. 2009’a geldiğimizde ise yeniden samimiyetinden ödün vermeyen, dehşet, yıkım gibi kavramları müzik ile birleştiren, birçok death metal ve melodik death metal severin deli divane olacağı bir albümle ortaya çıkıverdi.
Müzikal yapı ve türlerin kalıpları kapsamında incelediğimizde, Hypocrisy’nin enteresan bir yerde durduğunu kabul etmek gerekir. melodik death metal tabanlı olmasına rağmen bu türü hiç dinlemeyen, hatta nefret eden, saf death ve black metalten taviz vermeyen kişilere bile dinletseniz “beğenmedim” cevabını almanız çok ama çok düşük.
Bunun sebebi Hypocrisy parçalarında asla mutluluk gibi bir kavramın barınmaması, dinlerken hep gözün önünde kötü varlıklar, vahşet, alevler, güneşten ve aydınlıktan uzak ortamların canlanmasıdır. Hypocrisy ağlatmaz, kişiyi olduğu yere çakılı bırakmaz, adamı gerçek anlamda katil eder. Tabii hüzün işin içinde yer ediniyor ama bu sırf kinle doldurulmuş bir hüzün. Melodik death metalin renkliliğinden eser yok. Aslında olsa bile, o hayırsız gitar tonuyla yok olup gidiyor zaten. Hep bir solukluk, hep bir “siyahlık” hakim. Ve bu o kadar samimi, o kadar içten, etkili ve profesyonelce işleniyor ki benim “ruh sağlığı bozukken uzak durulması gereken bir grup” diye bir değerlendirme yapmamı sağlıyor. İşte bütün bu saydığımız “çiğlik” oluşturan durumlar melodik death metal ile birleşince bir o kadar da “canlılık” taşır hale geliyor. Kısaca, bu müzik “ben orijinalim ulaan!” diye bağırıyor. “A Taste Of Extreme Divinity”nin de bütün bu söylediklerimden hiç eksik kalır yönü yok maaşallah.
Albüm malûm ortamlara salındığı zaman hem forumlarda, hem yabancılar arasında en çok okunan kritik sitelerinde “Virus’ten daha iyi!”, “Virus kadar değil ama yine de muhteşem olmuş”, “Virus’ten sonra en iyi Hypocrisy albümü” gibi yorumlar almış başını gidiyordu. Bu yorumlar başlıbaşına “A Taste Of Extreme Divinity”nin iddialılığını ortaya koyar nitelikte.
Benim albüme getirebileceğim kötü yönlü tek eleştiri, Virus’te yakaladıkları çıtayı aşamamalarıdır. Evet Virus’tekiler kadar çarpıcı, dinledikten sonra insanda “hrrr öldürücem lan birilerini” ya da dişlerin arasından “lan bak yeminle dağıtıcam bu mekanı, yaşayan insan da bina da kalmıycak ulaan” dedirtecek parçalar olsa da, bence hiçbiri zirve albümdeki etkinin aynısını vermiyor. Bunun sebebi belki de artık Hypocrisy dinlediğimizde hissettiğimiz bütün bu duyguların daha da tanıdık gelmesi. Kesinlikle o heyecanı kaçıracak kadar ya da “bayatlamış mı sanki biraz ne” dedirtecek kadar değil ama eskisi kadar da sürpriz değil.
Peter çığırdığı zaman “sesin adeta rüzgara dönüşmesi” artık her zamankinden daha anlaşılabilir durumda. Bulunduğu parçalara daha da zengin bir tüyler ürperticilik kattığı açık. Davul başında Immortal’dan da tanıdığımız Horgh’un da Peter’ın gitarda yazdıklarıyla uyumu tam anlamıyla nefis. Kaosun bu denli pezevengi haline gelmiş babalara zaten bu yakışır (yaşasın, “babalara da bu yakışır” klişesine ben de girdim).
“A Taste Of Extreme Divinity”, Hypocrisy’nin tam gaz ilerlemeyi kesmediği, “Virus”ün devamı niteliğinde bir albüm. Tüm evreni yok edecek makinalarla modifiye edilmiş, yaşayan canavar Peter Tagtgren’in önünde mülayim bir biçimde eğiliyor ve beklenmedik anda ensesine şaplak atıp “Hacı bir daha bekletme bizi bu kadar lan hahah karizma bakışlarını yesinler” diyor ve sonra canımı kurtarmak için ortamdan ışınlanıyorum.
Kadro Peter Tägtgren: Vokal, gitar, klavye
Mikael Hedlund: Bas
Reidar "Horgh" Horghagen: Davul
Şarkılar 01. Valley Of The Damned
02. Hang Him High
03. Solar Empire
04. Weed Out The Weak
05. No Tomorrow
06. Global Domination
07. Taste The Extreme Divinity
08. Alive
09. The Quest
10. Tamed (Filled With Fear)
11. Sky Is Falling Down
12. The Sinner [digipack bonusu]
Unutmuştum ben bu albümü. :) Yazı heveslendirdi iyice. Okurken hep gözümün önünde kötü varlıklar, vahşet, alevler, güneşten ve aydınlıktan uzak ortamlar canlandı. :) Elinize sağlık.
Bir de grubun bu emir kipli direkt, bodos isimlerini seviyorum. I Will Kill You tadı alıyorum.
peter şu alemin en delikanlı en harbi adamlarından biri. el attığı her işi mi güzelleştirir bir insan. pain isimli projesi de ayrı bir inceleme konusu bu adamın ayrıca. albüme ise diyecek sözüm yok, saygıyla eğiliyoruz yerlere kadar.
normalde hypocrisy’i ve peter’ın diğer projelerini(bloodbath performansı hariç) pek sevmem. the arrival, virus albümlerini severdim sadece taa ki bunu dinleyene kadar. çok başarılı bir albim.
fazla moderen bi çalışma olmuş. ben 1997-2005 arası (catch 22 hariç) tüm albümlerini çok beğeniyorum. bunu pek beğenmedim. 2-3 parça dışında çok beğendiğim bişey yok
“melodik death metal tabanlı olmasına rağmen bu türü hiç dinlemeyen, hatta nefret eden, saf death ve black metalten taviz vermeyen kişilere bile dinletseniz “beğenmedim” cevabını almanız çok ama çok düşük.” bu yorumun altına imzamı çakarım :)
@enemyofgod, Insta hesabindan takip ettigim kadariyla yeni albumun tum kayit, mix, master islemleri tamamlandi. Korona biraz daha dinsin de sene sonunda/2021 basinda cikaralim ki turlayabilelim diye bizzat kendisi bir seyler yazmisti. Pezevenk ticari mantikla bakiyor artik gruba belliki :)
‘Alive’ nasıl gaz bir parçadır öyle arkadaş:
“You call yourself a god, i call you a liaaaaaar!!!”
velhasıl, 9/10
Unutmuştum ben bu albümü. :) Yazı heveslendirdi iyice. Okurken hep gözümün önünde kötü varlıklar, vahşet, alevler, güneşten ve aydınlıktan uzak ortamlar canlandı. :) Elinize sağlık.
Bir de grubun bu emir kipli direkt, bodos isimlerini seviyorum. I Will Kill You tadı alıyorum.
yılın en iyi 4. albümü boru mu:)
peter şu alemin en delikanlı en harbi adamlarından biri. el attığı her işi mi güzelleştirir bir insan. pain isimli projesi de ayrı bir inceleme konusu bu adamın ayrıca. albüme ise diyecek sözüm yok, saygıyla eğiliyoruz yerlere kadar.
normalde hypocrisy’i ve peter’ın diğer projelerini(bloodbath performansı hariç) pek sevmem. the arrival, virus albümlerini severdim sadece taa ki bunu dinleyene kadar. çok başarılı bir albim.
8/10
fazla moderen bi çalışma olmuş. ben 1997-2005 arası (catch 22 hariç) tüm albümlerini çok beğeniyorum. bunu pek beğenmedim. 2-3 parça dışında çok beğendiğim bişey yok
Weed of the Weak’in break downlu solo bölümüne hastayım. 30 saniyede yerden yere vuruyorum kendimi.
“melodik death metal tabanlı olmasına rağmen bu türü hiç dinlemeyen, hatta nefret eden, saf death ve black metalten taviz vermeyen kişilere bile dinletseniz “beğenmedim” cevabını almanız çok ama çok düşük.” bu yorumun altına imzamı çakarım :)
Bugun albumun 11.yil donumu. Dinledigim ilk extreme metal albumuydu. Su an bu muzige kopek gibi bagliysam sebebi bu album ve Peter reisdir
23.10.2020
@Alondate, Peter reis yeni albümü de çıkarırsa iyi olur.
23.10.2020
@enemyofgod, Insta hesabindan takip ettigim kadariyla yeni albumun tum kayit, mix, master islemleri tamamlandi. Korona biraz daha dinsin de sene sonunda/2021 basinda cikaralim ki turlayabilelim diye bizzat kendisi bir seyler yazmisti. Pezevenk ticari mantikla bakiyor artik gruba belliki :)
24.10.2020
@Alondate, Hypocrisy ile zirvesini çoktan yaptı, parasına baksın biraz da.