# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DEATH – The Sound of Perseverance
| 19.12.2009

Chuck.

Bundan altı yedi yıl kadar önce, başka bir internet sitesine bu albümle ilgili düşüncelerimi içeren bir yazı yazmıştım. Fazlasıyla kişisel, bu albümün bana hissettirdilerine dair, yazın açısından iyi olmayan ancak içerik olarak samimi olduğunu düşündüğüm bir yazıydı. O yazı, nasıl olduysa bir şekilde ilgi çekti ve sayesinde pek çok insanla tanıştım, tebrik aldım. Yüz yüze olmasa da internet üzerinden hâlâ görüştüklerim var. Başta bu albümün yazısını bu şekilde yazmamayı, o eski yazıyı aynen koymayı düşünüyordum. Ama sonradan bundan vazgeçip o yazıdan alıntılar yaparak yeni bir yazı yazmaya karar verdim. Bu albüme başka türlü bir yazı yazmam asla mümkün olmadığından, kişisel bir yazı olacak.

Başlayalım.

tsop_1

1998 yılı… Lise 3’te okuyan ve metal müzikten hoşlanan ancak sınırlı sayıda grubu dinleyen, dinlediği müziğin yelpazesini genişletmesi gerekirken, birkaç albümle yetinip sadece bu birkaç albümü dinleyen bir genç. O günlerde, bir sınıf arkadaşının bahsettiği bir grup var. İsmi DEATH. “Abi bunu bi dinle bak. Tek bir şarkıda yirmi yedi ayrı rif var” diyen arkadaşına, “sonra bakarım” diye cevap veriyor genç ve METALLICA, MEGADETH, SEPULTURA dinlemeyi sürdürüyor günlerce. Arkadaşı bir gün okula bir DEATH albümü getiriyor ve albüm kitapçığının içindeki resimdeki bir adamı gösteriyor. “İşte bu adam bak. Tam bi dahi. Mutlaka dinle” diyor. Genç ise o dönemin verdiği cahillikle adamın resmine bakıp “tipi fareye benziyo ya adamın” deyip gülüyor anlamsızca. Aylar geçiyor…

tsop_2

“The Sound of Perseverance”ın benim için ne denli önemli olduğunu, manevi anlamda neler hissettirdiğini kelimelerle anlatmak gerçekten de kolay değil. İnsanın kafasındaki sorulara cevaplar aradığı, çocukluktan çıkıp “nedenleri” sorguladığı, kafasından geçen kimi kavramların gerçek anlamda algılanmış farkındalıklar mı, yoksa yine pek çok şeyden emin olunamayan bu dönemin kararsızlıkları mı olduğunun ayrımını yapmakta dahi zorlanılan bu zihinsel gelişim ve ileriye yönelik karakter oluşturma döneminde, birtakım sorulara beni tatmin edecek cevaplar aradığım sırada çıktı bu albüm karşıma.

Genç bir gün Kadıköy’e gidiyor. Akmar Pasajı’nın önünde öylesine gezinirken, kopya CD satıcılarından birinin tezgahında “DEATH – The Sound of Perseverance” adlı CD’yi görüyor. Arkadaşı aylar önce okulda albümü ona gösterdiğinde olayla o kadar ilgisizmiş ki, tezgahtaki CD’nin kapağı ona tanıdık gelmiyor. Şöyle bir düşünüyor. Dinlediği tüm grupların thrash metal grupları olduğu aklına geliyor ve değişik bir şey dinlemenin fena olmayacağını geçiriyor aklından. Zaten sonuçta 1,5 milyon liralık bir şey… Beğenmese ne fark eder ki? Dinlemez, olur biter.

tsop_tsop

Bayağı kapalı bir hava var. Yağmur yağdı yağacak. Genç, albümü almadan Akmar Pasajı’na giriyor belki bir METALLICA konser albümü bulurum diye. Her dükkana soruyor, bulamıyor. Akmar’dan çıkıyor, tekrar aynı tezgahın önüne geliyor. CD’ye bakıyor. Hiçbir şey almadan eve dönmek istemediği için CD’yi alıyor.

Kapağını açıyor. Sarı bir CD ve üzerinde son derece özensiz bir yazı ile “death – sound of perseverence” yazıyor. Albümün isminin kopya CD’ye yanlış yazıldığını bile fark etmeyen genç, discman’indeki “SEPULTURA – Chaos A.D.” CD’sini çıkarıp kopya CD’nin kabına koyuyor.

DEATH CD’sini discman’e yerleştirken, CD’nin üzerine bir yağmur damlası düşüyor. Parmağıyla yağmuru siliyor, CD kutusunu cebine koyuyor ve tam o sırada muazzam bir gök gürültüsü ile bardaktan boşanırcasına bir yağmur başlıyor. Koyu gri Kadıköy gökyüzü altında, Akmar’dan minibüslere doğru yürümeden önce yağmurluğunun kapşonunu kafasına geçirirken, bir anda coşan yağmurla birlikte, pek de merak etmediği albümü içine koyduğu discman’in play düğmesine basıyor ve discman’i da diğer cebine koyuyor… Müzik çalmaya başlıyor.”

Metal müziği giderek daha fazla merak ettiğim ve araştırdığım zamanlardı. Şunu kabul etmek lazım: Metal müzik, barındırdığı kimi öğeler sayesinde, ergenlik dönemindeki kararsız, bir şekilde kendini ifade etmek isteyen ve bunun için bir araç arayan insanlar için bir çıkıştır. İsyan mı etmek istiyorsunuz? Ne olduğunu bilemediğiniz bir şeylere karşı kızgın mısınız? Etraftaki diğer uyarıcılar duygularınızı dışarıya vurmak, içinize attığınız bazı şeyleri, yine içinizden çıkaramasanız da yatıştırmak adına yetersiz mi kalıyor? İşte bu noktada müzik, insan için bir yardımcıya, bir çıkışa dönüşüyor.

Daha önce duymadığı tarzda bir davul giriyor birden. “Vaaay… Davulcusu iyi galiba” diye düşünüyor genç ve yağmur nedeniyle hızlı adımlarla minibüslere doğru yürümeye başlıyor. Birden davul kesiliyor ve çok kısa ve hızlı bir gitar solosu giriyor. Ardından da, daha önce yaşamadığı bir duyguyu yaşamasına neden olan ve duyduğu anda tam anlamıyla dizlerinin bağının çözülmesine neden olan bir rif giriyor. Tüm tüyleri ürperiyor gencin. Hemen durup CD kutusunu çıkartıyor cebinden. Parçanın ismine bakıyor, “Scavenger of Human Sorrow” yazıyor kapakta.

Aklı başından gidiyor resmen. “Böyle bir rif nasıl olabilir?” diye düşünürken, en derin hayal gücü kaynaklarından beslenircesine gelen ve tüm yırtıcılığıyla saldıran bir vokal giriyor. Yağmurun altında paçalarından sular damlayarak kalakalıyor genç. Yürüyemiyor… Gerçekten yürüyemiyor. Hayatında ilk kez duyduğu bir şey onu neredeyse ağlamaklı yapıyor. Bir an eli pause tuşuna gidiyor, “durdurayım, minibüste dinlerim doğru düzgün” diye geçiriyor aklından, ama yapamıyor.

Şarkı, müzikten öte bir varlıkmışçasına tüm beynini sarıyor gencin. Minibüse doğru yürümeye başlıyor şarkıyı dinlemeye devam ederken. Bir yandan eliyle ıslanan gözlük camlarını silerken, ağzından çıkan buhar eşliğinde ilerliyor ancak dinlediği şey dışındaki hiçbir şeyi fark etmiyor adeta. Tüm görüş alanı kararıyor ve yüzde yüz müziğe konsantre oluyor. Şarkı devam ettikçe genç adeta büyüleniyor ama aldığı zevk nedeniyle tebessüm bile edemiyor. Sanki zevk alamıyor. “Bu nasıl olabilir?” diye geçiriyor aklından. “Nasıl olur da bunu daha önce duymadım?” Şarkı sürekli değişiyor. Duruyor, tekrar başlıyor, hızlanıyor, her enstrüman daha önce duymadığı sesler çıkarıyor. Resmen yorgun düşüyor genç.

Ve sonuçta şarkı bitiyor. Genç minibüste oturduğunu ve minibüsün de hareket halinde olduğunu fark ediyor. Müzik yüzünden adeta paralize olduğundan, minibüse binişini, oturuşunu ve minibüsün kalkışını hatırlamıyor bile.

Şarkı biter bitmez hemen pause’a basıyor ve minibüs parasını uzatıyor. Ardından da sıradaki parçanın adına bakıp sanki sınav sonucunu öğrenmek üzere heyecanla bekleyen bir öğrenci gibi şarkının girmesini bekliyor. Parça başlıyor ve tekrar aynı şeyi yaşıyor genç. Tüm tüyleri diken diken oluyor.

İlk şarkıya göre daha yavaş başlıyor parça ve vokal tekrar giriyor çıldırtırcasına. Gözlerini kapayan genç, daha önce hiç duymadığı bir müzik eşliğinde pek çok görüntüler görmeye başlıyor. Şarkı sözleri sanki onun için yazılmışçasına devam ediyor. Vokal “…steal the sun and the moon from the sky!” diye bağırırken, gözlerini kapatan gencin aklından bin bir görüntü geçiyor. Havada uçtuğunu, ardından birden toprağı delip yer altında büyük bir hızla ilerlediğini, ardından okyanus dibine indiğini, oradan tekrar gökyüzüne fırlayıp karanlık mağaralara girdiğini hayal ediyor; tümü saliseler içinde oluyor bunların.

Yolculuk devam ederken üçüncü, dördüncü ve beşinci parçalar da bitiyor. Her anı şaşırtıcılıkla dolu dakikalar yaşıyor genç. Dördüncü parça “A Story to Tell”’de gerçekten ağlamak istiyor. O anda. Minibüste. Kimseyi umursamadan…

Adı “The Flesh and the Power It Holds” olan beşinci parçada ayağıyla ritim tutmak istese de, bir türlü yapamıyor. Ayağı yerden kalkmıyor. Hareketsizce oturuyor koltukta.

Ve ineceği yere geliyor. Minibüsten iner inmez beşinci parça bitiyor ve altıncı parça başlamadan discman’in pili bitiyor. Hemen eve koşuyor, odasına giriyor ve discman’e yeni piller takıp yatağına uzanıyor. Altıncı parçanın ismine bakıyor. “Voice of the Soul” yazıyor kapakta. Play tuşuna basıyor…”

Geçmişe dair kısmı burada keselim ve uzatmak istemediğim finale gelelim.

“The Sound of Perseverance”, hayatımda büyük önem teşkil eden ve ne tuhaftır ki bunca zamandan sonra bile her geçen gün daha fazla sevdiğim bu müzik içerisinde, beni manevi anlamda en çok etkileyen, sadece müzik olarak değil, genel anlamda hayatıma etki etmiş, belki şu an bu satırları yazmamı sağlayan, olayı müzik dinleme kavramından çıkarıp çok daha başka yerlere götüren, kısacası hayatımın en önemli albümüdür. İlk dinlediğim sırada ne Chuck Schuldiner diye birinin varlığından, ne de death metal diye bir türden ve bu türün iyi ya da kötü yapılma kıstaslarından haberdardım. “The Sound of Perseverance” bir şekilde bir yerlerden yollanmış bir vahiy gibi geldi, beni başta da bahsettiğim tarzdaki bir arayış döneminde buldu ve böylece de hayatta en sevdiğim, diğer her şeyden ayrı tuttuğum bir albüm oldu.

Bugün bana sorsalar, ölene kadar tek bir albüm dinleyeceksin, neyi seçersin? Cevabı bellidir. Bugüne dek gördüğün en iyi şarkı sözleri, bugüne kadar gördüğün en güzel kapak hangi albümdedir, cevabı bellidir.

tsop_3

Duygusallaşıp “neden öldün Chuck, şöyle yetenekliydin, böyle önemliydin”e girmeye gerek yok. DEATH hiçbir zaman geriden gelmedi. Chuck her zaman yapılmayanı, daha önce benzeri olmayanı yaptı. Metal müzik, Chuck’ın ölümüyle birlikte sadece eşi benzeri olmayan bir müzisyenini değil, bu müziğin geleceğini belirleyecek bir yapı taşını da kaybetti. Chuck ölmeseydi, death metal belki de bugün olduğundan daha ilerde, daha rekabetli olacaktı. Çünkü yapacağı yeni albümlerle şimdiki gruplara bire bir olarak bir şeyler öğretecek, onların ufkunu açacak bir öğretmen de onlarla aynı anda albümler çıkarıyor olacaktı.

Tahmin edemeyeceğin kadar çok insanın hayatına dokundun Chuck. Teşekkürler.

Albümün okur notu: 12345678910 (8.55/10, Toplam oy: 1,162)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1998
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Chuck Schuldiner: Gitar, vokal
Richard Christy: Davul
Scott Clendenin: Bas
Shannon Hamm: Gitar
Şarkılar
01. Scavenger Of Human Sorrow
02. Bite The Pain
03. Spirit Crusher
04. Story To Tell
05. Flesh And The Power It Holds
06. Voice Of The Soul
07. To Forgive Is To Suffer
08. A Moment Of Clarity
09. Painkiller [JUDAS PRIEST cover'ı]
  Yorum alanı

“DEATH – The Sound of Perseverance” yazısına 142 yorum var

  1. ya şöyle birşey var Death’in resmi facebook sayfası paylaşmış güleyim mi ağlayayım mı bilemedim :D http://www.leavethehall.co.uk/reviews/albums/death-the-sound-of-perseverance-re-issue/

  2. _BlaCkeneD_ says:

    bu ilah albümün hemen her yerde duygusal tarafından bahsedilir ama beni daha çok etkileyen albümün agresif havasıdır. bizim chuck un vokali de önceki death albümlerindeki gibi boğuk olduğu için soğuk bir havada değil daha scream olduğu için daha saldırgan bir havada. (ha o albümlere de taparım o ayrı) tsop daki saldırgan agresif havayı hayatımda çok az albümde yakalamışımdır. kısaca benim için bu albümü özel kılan en önemli şey duygu değil agresifliğidir bi başkasına göre değişir bu kişiseldir. bir de voice of the soul a değinmek istiyorum. bu şarkıyı sevmiyorum arkadaş. nerde liseli var ağızlarına sakız olmuş tutturmuşlar bi voice of the soul, voice of the soul. sorsan human ı individual thought patterns ı leprosy yi bilmez ya da baştan sona bir çırpıda bu albümü dinleyemez. sanki koca death metali yaratmış ve yön vermiş death grubu bu şarkıdan ibaret. ha güzel şarkı 10 numara müzikalite o ayrı ama sevmiyorum voice of the soul u arkadaş sevmek zorunda da değilim. aynı şey metallica nın nothing else metters ı için de geçerli. (nerden nereye geldim lan) yine de albüm 10 üzerinden değil 10 u, 20 yi 40 ı 50 yi hak eder. (voice of the soul u saymazsak) gençliğimi çalan albümlerin başında geliyor.

    Junkie Ghoul

    ben daha çok depresif bir hava seziyorum tsop’da. özellikle bite the pain’in ilk 40 saniyesinde.

    agresiflik diyorsan, scream bloody gore ve özellikle leprosy.

  3. voice of the soul bir cosmic sea değil, bu albüm de bir human değil.

  4. MuratT says:

    Bence Chuck bu albümü yapmakla en büyük hatasını yaptı;
    yaptığı bu müzik insanlık için çok çok fazla idi, bu müziği hakkıyla sadece tanrı dinleyebilir, melodileri hakkıyla hissedebilirdi, bu yüzden Chuck’ı yanına aldı.

    Albümü yüzlerce kez dinlediğim halde hala rasgele dinlememeye özen gösteririm. Bir müziğe nasıl bu kadar saygı gösterdiğime ben bile şaşırırım ama bu albüm her türlü saygıyı fazlasıyla hak ediyor.

    İnanılmaz ama; “The Sound of Perseverance” isimli melodi paketi bu dünyada mevcut ve yaratıcısı Chuck tarafından insanlığa sunulmuş durumda. Ne mutlu bu müziği layıkıyla hissedip,kendi ruhuna dokunabilenlere..

  5. saw you drown says:

    metal müzik tarihininin en can acıtıcı albümü ve müzikal olarak en iyi 2 3 albümünden biri desek yanılmış olmayız

  6. Haxprocess says:

    2000 yılında chuck ile yapılan bir röportajı okumuştum. bir kısmı aynen şöyleydi:

    x: şarkılar güzel ama vokal kulak tırmalıyor.
    chuck: değil mi? bende aynı şekilde düşünüyorum. bu vokalden kurtulmak için control denied’a ağırlık vereceğim.

    benim anlamadığım şu. death tarihin en iyi vokal stillerinden birini icra ederken (gayet anlaşılan, kulağı rahatsız etmeyen ve sinirli bir brutal vokal) neden böyle bir ciyaklama vokali tercih ettiği. chuck’da bu vokalden nefret ediyor ama neden ısrarla yapmış çözemedim.

    tsop albümünü ben severim ama vokalleri kulağımı tırmalıyor. bu yüzden death benim için ilk 5 albümdür

    Mr Shred

    @Haxprocess, Beynindeki tümör neden olmuş olabilir mi diye düşünüyordum ama vazgeçtim. Varsın tırmalasın kulağı.

    Haxprocess

    @Mr Shred, güldüm :)

    birde chuck’ın dediği gibi: ”o melodik şarkıların üstüne çığlık atarak onları mahvetmek istemiyorum”

    Mr Crowley

    @Haxprocess, Chuck gırtlağının şekillendiğine bağlıyor bunu. Gırtlağım olgunlaştıkça vokal tekniklerim de evrimleşti ve brutalden screame, powera geçti diyor. Aynı zamanda scream vokalden hoşlanmıyor, kendi sesini hiçbir zaman beğenmediğini okumuştum bir yerde. Dolayısıyla scream ile üstelemek istemiyor, control denied ile müzik yapmaya devam etmek istiyorum diyor. Açıkçası ben böyle scream vokal yapsam memnun olurdum. Ama her dahinin ortak sorunudur bu obsesiflik. Kubrick yaptığı filmleri hiçbir zaman yeterli bulmadı mesela. Bu yüzden bir sahne çok kaliteli olsa bile onu üst üste deniyordu, oyuncular kafayı yiyordu :D Öyle düşünmek gerektiğine düşünüyorum. Dahilerin kusursuza ulaşma arzusu, yaptıklarını yetersiz görme takıntısı bu bana kalırsa.

    Gereksiz biri

    @Mr Shred, Ben de tümöre bağlardım hep mevzuyu.Chuck sesim oturdu falan diyordu ama ulan o kadar adamın sesi oturmuyorda senin sesin mi oturuyor birtek.

  7. bathory says:

    her albümü klasiktir death in.Hani diyecek o kadar çok lafın vardır ama yaz yaz bitmez kelimelerle anlatılmazdır

  8. Sopar says:

    bu albümün müzikal yönüne laf eden çarpılır ama bir tek chuch’ın vokalleri kulak tırmalıyor. death’in tüm albümleri içinde bence en kötü vokali bu albümde yapmış chuck. üzülerek 9/10 veriyorum o yüzden.

    Jester

    @Sopar, Nesi kötü ki? Benim en sevdiğim vokallerden biri, şaşırdım ondan soruyorum.

    firat

    @Sopar, vokaller kulak mı tırmalıyor? benim bu albüme dair en sevdiğim şeylerin ilk sıralarında vokaller var yahu. tabii zevk renk meselesi.

  9. hen says:

    bu albümün vokaline laf eden çarpılır ama bir tek chuck’ın besteleri kulak tırmalıyor. death’in tüm albümleri içinde bence en kötü besteleri bu albümde yapmış chuck. üzülerek 1/10 veriyorum o yüzden.

    Sopar

    @hen, hoş değil

  10. Rotten Angel says:

    bende aynen chuck gibi sevmem kendisinin scream vokalini.

    zaten gırtlağında yaşadığı problem yüzünden symbolic’de scream vokale geçti. chuck bunu hiç beğenmedi ve aklına ilk o zaman clean vokalli grup kurma (control denied) projesi geldi. ama nuclear blast ”yeni albüm yapacaksın, bak tapu gibi sözleşme var” diye tutturunca, bir nevi silah zoruyla ”the sound of perseverance” albümünde bu vokali istemeyerek de olsa yaptı. yoksa chuck ilk 5 albümdeki kendi sesini çok sever.

    ama tabi bu TSOP’ı kötü albüm yapmaz. ben şahsen death albümlerini karşılaştırmam. hepsinin ruhu benim için ayrıdır. ama illa sorsanız ”hangisi en iyi death albümü” diye, human derim

  11. Hyxxer says:

    chuckın mezarı varmıydı? yoksa bedenimi yakılmıştı?

  12. Beleg says:

    Zamanında bi arkadaşım “…chuck mesela…” dediğinde “o kim yeaa” demiştim, o da bana “lan bi yerde ‘bigün chuck veya death muhabbeti açtığınızda bu isimleri duymadığını söyleyen arkadaşınız varsa ondan kaçın, metal bilmiyodur’ diye okumuştum, doğruymuş amk” dediydi. Belki şu anda ondan çok daha fazla metal bilgisine sahibim ama onun dinlediği ruhla death dinleyebildim mi hiç, cevap kocaman bir hayır. Belki sırf death’i onla özdeşleştirdiğimdendi ama bu albümle baya bi geç tanıştım ve tepkim her ne kadar “ooha,çüşş,off of of nası bi rifftir o” tarzında olsa da asla tapamadım, duygulanamadım bu albüme. Aşkı başka yerlerde aradım ve gariptir ki bana göre individual thought patterns, the gallery ile birlikte, yapılmış en yoğun ve duygusal albümdür. Her yerde müzikalitesinin mükemmelliğinden bahsedilir ama ben hep yoğunluğuyla duygulanmışımdır. Bu da bir eksik midir, özür müdür çözemedim ama böyle işte.
    Ha kritiğe laf eden taş oluyomuş dediler ağzımı açmıyorum o yüzden. Yine de kocaman bir “ALBÜM KADAR KLASİK” yazıp gecenin bu saatinde hafiften demleniyorum. Hadi eyvallah.

  13. cramonia says:

    o “sitenin biri” diye lanse ettiğin yer…

    Beleg

    @cramonia, aman tanrım yoksa?!

  14. lop says:

    Bu albüm sözsüz olmalıydı.

    Rotten Angel

    @lop, o zaman death ruhu oluşmaz

    Lefthandpath

    @lop, death’i voice of the soul’dan ibaret zanneden türk ergenlerini hatırladım bir an.

    lop

    @Lefthandpath,
    ben de barda sürekli bira içen şişman panteracıların masa başı metal muhabbetini hatırladım bir an.

    Vokalden hoşlanmadığım için böyle dedim.Ki hoşlanmadığım halde çok fazla dinledim bu albümü.

    Baybora

    @lop, sözsüz bir Story To Tell,To Forgive Is To Suffer veya A Moment Of Clarity düşünemiyorum açıkçası.

    Jester

    @lop, Bu albümden sözleri çıkarmak bir gitaristin solo albümünden soloları çıkarmak gibi bir şey olur bence.

    Arda

    @lop, Chuck’ın ”Spiritt Crusheaarrrghhhhaagh” demediği bir Spirit Crusher düşünemiyorum açıkçası .

  15. Nightwing says:

    aman allahım o ne hırs, o ne azim, o ne teknik, o ne riff, o ne davul atakları. progressive müzikle pek aram yok ama bu albüm hakkaten çok ayrı bi şey birader. tüm zamanların en iyi bir kaç metal albümünden biridir benim gözümde ap ayrı bi yerde durur uzun bi zamandır. benden rahat bi 10 çalışır bro. tek kelimeyle yorumsuz. ben susuyorum chuck konuşsun!

    spiritt crussheeeeeeeeeeaaaaarrrrggghh!

  16. Mert says:

    Death’le, hatta neredeyse death metalle olan ilişkim Human ve Individual Thought Patterns albümleriyle sınırlıydı bir ara. Bir süre bu albümlerle idare etmiştim sonra dur bağalım başka ne varmış bu Death’te deyip bu albümü dinlediğimde beğenmemiştim, yumuşamış lan bunlar demiştim. Sonra hayatım bu albüm kadar seveceğim şeyler aramakla geçti tabi.

  17. Yunus Emre Özdiyar says:

    Şu en son kısımdaki videonun yazdan beri kalkmış olması çok kötü birşey keşke indireydim. :(

  18. Ufuk Sönmez says:

    arkadaşlar sizi kızdırmak gibi olmasın ama bu albüm benim death’in en az sevdiğim albümlerinden biridir. symbolic’ten sonra bu albümü dinleyince, ne biliyim abi symbolic çok ruhlu bir albüm, bu albümse progresif ve dinamik. öyle ki individual thought patterns ve spiritual healing’i bu albüme tercih ederim. hatta human’ı. tepki çekmek istemiyorum ama vallaha bu kadar abartılan başka bi metal albümü görmedim, belki benim gibi düşünenler de vardır. ama şöyle bi örnek vereyim, sizin bu albümü sevdiğiniz kadar ben de children of bodom’un hatebreeder albümünü seviyorum. herkesin bi göz ağrısı var işte abi.

    atoutlemonde

    @Ufuk Sönmez, Sytmbolic konusunda kesinlikle hemfikirim, ben de daha ruhlu bir albüm oldugunu düşünüyorum ama ikinci favori albümüm de bu albümdür. Belki vokalden dolayı biraz garipsemiş olabilirsin ki ben de garipsemiştim. Sonrasında dinledikçe bu albüme başka tür bir vokalin gitmeyeceği konusunda kendimi ikna ettim. Chuck bu tercihi mecburiyetten yapmış olsa da ben bu albümü başka bir vokalle hayal edemiyorum. Şarkıların hızına, her türlü atraksiyonuna en uygun vokal de budur kanımca.

    Ufuk Sönmez

    @atoutlemonde, yok vokalle ilgili diil dostum, vokalden bir sıkıntı yok, hatta painkiller’da inanılmaz bi performans var. hatta başka bi örnek veriyim, obscura “Flesh And The Power It Holds”‘un cover’ını yapmıştı, vokaller o kadar kötüydü ki, nerde chuck’ın vokali diye içimden geçirmiştim.

    şarkıları dinlerken bildiğin her defasında “o kadar da abartılacak bir albüm değil” havasına kapılıyorum, yani kısacası benim gözümde 10 üzerinden 8′i geçmeyecek bir albüm, ama yine de sizin hatrınıza bi kez daha dinleyip(bugün veya yarın) öyle vereyim notumu.

    Ufuk Sönmez

    @atoutlemonde, evet dostum, 1 kez daha dinledim albümü dün akşam, düşüncelerim değişmedi. bu albümde bana göre taptığımız albümlerdeki o “özel ruh” yok. 8/10.

    atoutlemonde

    @Ufuk Sönmez, Peki zorlamanın bir anlamı yok o halde, herkes aynı şeyi beğenmek zorunda değil. Sana bir sır vereyim ben de slayer dan çok hazetmiyorum. :)

    Ufuk Sönmez

    @atoutlemonde, haha sırlar birer birer dökülüyor. ben de gojira’ya ısınamıyorum bi türlü :)

    saw you drown

    @Ufuk Sönmez, Nevermore. Sitede bi ben sevemedim herhalde.

    atoutlemonde

    @saw you drown, herkes bazı gruplara bilenmiş anlaşılan, burdan da bir tartışma konusu çıkar dostlar :)

    DrAQA

    @saw you drown, Nevermore konusunda yalnız değilsin…

    ismail vilehand

    @DrAQA, @saw you drown, kimse Nevermore sevmeme konusunda benle yarışamaz. Warrel Dane’in sesini duyunca baya koşarak kaçıyorum. o derece.

  19. Levent Yıldırım says:

    bugün 13. Cuma…
    Chuck’ın aramızdan ayrılışının 12. Yılı…
    kulaklığımdan voice of the soul yükseliyor…

  20. Bira İçen Kedi says:

    Death hakkında çok sorduğum bir soru şudur: Chuck ölmeseydi acaba The Sound of Perseverance veya Human gibi albümlerden daha iyi işler yapabilir miydi?
    Bence yapamazdı içimden bir ses öyle diyor. Adam ölümüyle resmen zirve de bırakmış.

  21. Balık says:

    Death’in bu albümü bana samimi gelmiyor, önceki işleri daha samimiydi.

  22. ismail vilehand says:

    death metali ilk öğrendiğim zamanlar, prog, teknik vesaire diye ayırmazken, “Flesh And The Power It Holds” böyle normal her gün dinlediğim bi şarkıydı. baya normal sevdiğim bir death metal şarkısıydı işte.

    şimdi kazayla bi grup, bunun yarısı kadar iyi bir şarkı yapsa ne sene sonu listeleri kalır, ne başka bişi. Chuck sen neler yapmışsın birader? şimdi bile dinleyince aklım yerinden çıkıyor.

  23. Ouz says:

    Gençliğimde ne kadar malmışım ya. 1999 ya da 2000 yılıydı, Rock Shop’un birinde konu nasıl buraya geldi bilmiyorum ama “Death grubu death metal mi yapar başka bir tarz mı yapar?” diye tartışmıştım bir çocukla. Bana göre o zamanlar death metal demek Cannibal Corpse demekti. Rock Market’te çıkan bir iki parçasından tanıdığım Death’i ise “hadi oradan” tavrıyla küçümsüyordum. Çocuk bana Death olmasaydı death metal bu hale gelemezdi, git adamların son albümünü al da dinle demişti. Bense bu albümü dinlediğimde Chuck bu dünyadan ayrılalı birkaç ay oluyordu. Öldüğünü öğrendiğimden beri ona saygısızlık ettiğim hissini üstümden atamadım hiç.

  24. junkman afatsum says:

    Beni ağlatabilen parçaların olduğu tek metal albümü. Bu nedenden dolayı fazla söze gerek bile yok benim açımdan bu albümün önemini anlatmaya çalışmamın.

  25. Huge Metal Fan says:

    Şu yazıyı bu kadar geç gördüğüm için kendimden utanıyorum. ” Ne olduğunu bilemediğiniz bir şeylere karşı kızgın mısınız? Etraftaki diğer uyarıcılar duygularınızı dışarıya vurmak, içinize attığınız bazı şeyleri, yine içinizden çıkaramasanız da yatıştırmak adına yetersiz mi kalıyor?” Şu kısmı bu yazıyı okuyana kadar sadece brnim yaşadığımı düşünüyordum. Ben metal müzikle çok geç tanıştım. Yaşadığım yerde bırakın metal müziği rock bile satanist işi görülüyordu. Sizin o yaşlarda bu efsaneleri dinleyebilmiş olmanızı harbiden kıskanıyorum ya.

  26. EMRE says:

    Death ve Black Metal dinlediğim sıralar bu grubun sadece adını biliyordum. Şimdi dinlemeyi düşünüyorum. Schuldiner’ın ölümüne de neden olan maddi sıkıntılarına üzüldüm gerçekten…Yapabilirsem albümün komple çevirisini de yapmayı düşünüyorum. Voice of the soul ile ilgili rivayetlerden dolayı bu şarkıyla başlayacağım. Painkiller’ı da coverlamışlar merak ettim. Bir de internette brutalden scream vokale geçilen albüm olarak yazılıyor o nedenle de ilginç bir albüm olsa gerek.

  27. Emre says:

    Scavenger of human sorrow adlı şarkıdan başladım çevirmeye. Arkadaşlar normalde çok uzun sürmez şarkıyı çevirmek ama bu şarkının sözlerinde çok metafor var. Sözlere hatalı diyen olacağını sanmıyorum çünkü aşağıdaki linkten de yararlandım ama alttaki yazıyı yazan arkadaşın ve benim de anlayamadığım bazı cümleleri elimden geldiğince aklıma uygun çevirdim.

    https://metalmetaphor.wordpress.com/2015/03/19/metaphors-scavenger-of-human-sorrow-death/

    http://akorgezegeni.com/2017/04/04/scavenger-of-human-sorrow-death/

    Emre

    Bite The Pain -Death Çevirisi
    http://akorgezegeni.com/2017/04/04/bite-the-pain-death/

    Şafak

    @Emre, Takipteyiz hocam, mükemmel bir çalışma eline sağlık.
    -Bu arada şarkılardaki dipnotlar da şarkıyı daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Umarım bu tip istiareli cümleleri/paragrafları açıklamaya devam edersiniz-

  28. Emre says:

    Teşekkürler dostum ama Death gerçekten de ilginç şarkı sözleri olan bir grup . Hep metafor dolu. Düz olsa hemen çevrilebilecek şarkı böyle olunca çok zorlaşıyor. Kendimi tez yazıyormuş gibi hissettim bir ara. İyi geceler herkese

    To Forgive Is To Suffer Şarkı Çevirisi

    http://akorgezegeni.com/2017/04/04/to-forgive-is-to-suffer-death/

    Emre

    @Emre,
    Spirit Crusher Şarkı Analizi

    http://akorgezegeni.com/2017/04/06/spirit-crusher-death/

    Şafak

    @Emre, Çok güzel bir çalışma olmuş yine, eline-emeğine saplık.

  29. circleperspective says:

    Chuck’ ı Metal müziğin barış akarsu’ su olarak görüyorum nedense. Kişilik olarak sanırım, aklıma sürekli ikisi gelir.

  30. En sevdiğim 3-4 albümden biri. Chuck’ın müzisyenliği kadar duygularını da harika bir şekilde yansıttığı albüm.

  31. cringe & bluepilled says:

    Vokaller çok kötü abi, human’dan symbolic’ten sonra gitmiyor bu.

    Vacant Planets

    Chuck da kendi sesini kötü buluyordu ama asıl önemli nokta bu albümün müzikal olarak resmen hayvanlık olması. Death’in en iyi 2 albümünden biri olarak görüyorum, diğeri Human

  32. Vertax616 says:

    Bugün Chuck’ın 18. ölüm yıl dönümü. Bundan 4 buçuk sene önce bu kritiğe denk gelip ilk kez Death dinlemiştim. Benim için bir dönüm noktasıydı ve gerçekten metal tarzında ufkumu açmıştı. Böylece Death hayatımın merkezinde yer alan gruplardan arasına girdi ve bu albüm de en sevdiğim albümlerden biri oldu. Ufkumu açtığı, bu siteyi yıllardır sürdürdüğü ve de bu albüm hakkında okuduğum en güzel yazıyı yazdığı için Ahmet Abi’ye de özellikle teşekkür ediyorum. Chuck’ın annesinin sözleri bugünkü düşüncelerimi özetliyor: Missing you always, loving you forever, forgetting you never…
    Huzur içinde uyu Chuck.

  33. In White says:

    Bir insan deseki ben vokallerimle şarkıyı mahvediyorum. Ben onun yaptığı hiçbir şarkıyı dinlemem. Kendin söylüyorsun sesim berbat, ben neden dinleyeyim ki?

    Boba Fett

    @In White, Çoğu insan yaptığı albümü, düşündüğü fikri, geçmişindeki bir şeyleri sevmiyor, beğenmiyor ya da yetersiz görüyor ama bu yaptığı şeyin bizim beğenmeyeceğimiz, sevmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Bilakis ben o çiğliği müziğe çok yakıştırıyorum ve Chuck sevdiği ve Control Denied’da aldığı vokalin sesini hiç sevemiyorum. OLuyor böyle şeyler.

    In White

    Bir insan yaptığı işi o an zevkle yapar ama 5 yıl sonra dönüp baktığında ne berbat iş yapmışım dese tamam. Chuck da ise durum farklı, yaptığı işi o an sevmeden ve kötü olduğunu düşünerek yapıyor. Bende derimki sen röportajında sesim berbat deyip aradan 2 yıl sonra çıkıp stüdyoda bunu yapıyorsan ve albümden çıktıktan sonra şarkıları sesimle harap ettim diyorsan ben neden dinleyeyim. Kişisel düşüncemi yazdım isteyen istediğini dinler sonuçta

  34. Paul Pogba'nın Bir Kolu Uzun Bir Kolu Kısa Forma Altı Tişörtü says:

    Remastered versiyonunun kapağındaki dağı vajinaya benzeten bir tek ben miyim?

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.