1999′daki konsept albüm “Dreaming Neon Black”in başarısının ardından, gitarist Tim Calvert gruptan ayrılmış, Jeff Loomis’i gitar departmanında tek başına bırakmıştı. 1995′deki “Nevermore”dan beri ilk kez tek gitarist kalan grup, önemli bir karar vererek tek gitaristle devam etmeye karar vermiş ve “Dreaming Neon Black”ten hemen bir yıl sonra, “Dead Heart in a Dead World”ü çıkarmıştı.
İstese de kötü albüm yapamayacak grupların başında geliyor NEVERMORE. Her albümü başka bir sevenleri tarafından en iyi NEVERMORE albümü olarak gösteriliyor, belki hak ettikleri kadar ilgi görmeseler de, onları bilenler, sevenler, ne derece üstün ve benzersiz bir grup olduklarını biliyorlar.
Jeff Loomis‘in tek kişilik gövde gösterisi şeklinde özetlenebilecek olan “Dead Heart in a Dead World”, gitar anlamında duyup duyabileceğiniz en yaratıcı işlerden bazılarını barındıran, ya teknik ve yaratıcı anlamdaki eziciliği yüzünden gitardan soğumanızı, ya da uyandırdığı hayranlık ve barındırdığı aşmışlıktan dolayı bu alete tekrardan aşık olmanızı sağlayan bir albüm. Loomis’in tek gitarist kalmasıyla beraber geçtiği yedi tellisinden çıkan öküz gibi ton ve kulaklarınıza, suratınıza çarptığı hayvan gibi sert rifler, ışık hızında olmalarının çok daha ötesinde, her notalarından özgünlük akan sololar, Loomis’in beste yeteneği de düşünüldüğünde albümün en can alıcı öğesi konumundalar.
NEVERMORE sevenleri için neredeyse her biri birer klasik olan şarkılarla dolu bu albümde, Warrel Dane‘in de efsanevi bir performansı var. Yazdığı sözlerin güzelliği yetmiyormuş gibi, her türlü duyguyu yansıtabilen ses renginin de yardımıyla, NEVERMORE’un o kendine has sound’unun oluşmasındaki ikinci büyük etken konumunda. Adamın yorumunda, çok az vokalistin becerebileceği bir varyasyon var. Başka herhangi bir iyi vokalist için “sesinde acıyı, kederi, coşkuyu verebiliyor” diyebilirken, Warrel Dane’de durum çok daha ileri gidiyor. Dane sesiyle, bağışlayıcılıktan tutun da, psikopatiye, bilgeliğe, nefrete, pek çok spesifik duyguyu verebiliyor. Kimi yerlerde bir baba şefkatinde söylerken, kızdığındaysa adeta kızdığı şeyin pişman olmasını sağlayacak düzeyde inandırıcı olabiliyor.
Bahsedilmesi gereken diğer eleman da, Loomis’in groove yüklü gaz riflerini daha da öne çıkaran güçlü tarzı ve yerinde davul kullanımıyla -ve hatta albüm kitapçığında görüldüğü üzere İstanbul zillerini kullanmasıyla- Van Williams. Dünyanın en hızlı davulcusu olmayabilir, ancak tarz olarak NEVERMORE’a daha uygun bir davulcu düşünemiyorum. Yazdığı mükemmel partisyonlar ve çaktırmadan yaptığı pek çok ayrıntıyla, NEVERMORE’un mükkemmel üçlüsünün son ayağı konumunda (Jim Sheppard’ı da severiz ama NEVERMORE’da bas gitarların çok da ön planda olduğu söylenemez).
Andy Sneap elinden çıkma cillop bir sound’u olan albümde, hangi birinden bahsedeceğimi bilemediğim fazlalıkta NEVERMORE hiti var. Şarkıları öne çıkarıp geri plana atmak istemesem de, albümde “The River Dragon Has Come”, “Inside Four Walls”, “Engines of Hate”, “Believe in Nothing”, “The Heart Collector”, “Dead Heart in a Dead World”, “Insignificant” ve cover olayına yeni boyutlar kazandıran “The Sound of Silence” gibi her NEVERMORE hayranının taparcasına sevdiği şarkılar var. On yıldır bir an olsun sıkılmadan sürekli dinliyorum, çalıyorum, salyalarıma hakim olamıyorum.
Şarkı sözü anlamında Dane’in en saldırgan ve iğneleyici sözlerinden bazılarını barındıran albümde, örneğin “The River Dragon Has Come”ınki gibi her dinleyişte insanın tüylerini ürperten sözler içeren parçalar var. 1975 yılında Çin’deki Yangtze Nehri’nin üzerindeki bir barajı yıkıp on dakikada 85.000 kişiyi yok etmesi sonucunda bir din adamının çıkıp “Nehir ejderhası geldi” demesi üzerine kurulu olan parça, 2009 yılının Eylül ayında İstanbul’da yaşanan ve birçok kişinin hayatını kaybetmesine neden olan selin ardından da, yine bir din adamı, ya da tercihen başbakan tarafından söylenen “yağmur geldi mi durduramazsınız” lafını hatırlatması vesilesiyle güncelliği koruyor.
“Dead Heart in a Dead World”ün farklı sürümlerinden de bahsederek sonra yaklaşalım. Albümün bir normal, bir sonunda eski kliplerin yer aldığı, bir de bonus parçaların bulunduğu sürümleri var. Çoğu insanın bilmediği bu bonus parçalı versiyonda JUDAS PRIEST cover’ı Love Bites ile All Cowards Hide ve Chances Three adlı iki de NEVERMORE parçası var. Çok kolay bulunur mu emin değilim ama bulursanız bunu almanız salık verilir elbet.
Albüm kitapçığına baktığımızda da hoş bir şeyle karşılaşıyoruz. 1998′de SADUS’un “Elements of Anger“ıyla profesyonel kariyerine başlayan Travis Smith elinden çıkma albüm kapağı ve kitapçığı, ustanın kendine özgü kolaj tarzını yansıtan resimlerle dolu. O zamanlar şimdiki kusursuz tarzına oranla biraz daha sıradan -ama yine çok iyi- işler yapan Smith’in, “Dead Heart in a Dead World” için yarattığı figürler de gayet başarılı. Travis Smith elinden çıkan işleri şuradan görebilirsiniz.
Hiçbir açıdan kusur bulamadığım ve beni NEVERMORE’la tanıştıran albüm olması dolayısıyla da cidden acayip sevdiğim bu albümü, bana kalırsa çok daha büyük bir grup olması gereken NEVERMORE’u tanıma adına en önemli albüm olarak görüyorum. Grubun en iyi albümü mü, kişiye göre değişir, ancak NEVERMORE’u her anlamda hatmetmiş ve yaptıkları her şeye ölüp biten biri olarak, “NEVERMORE nasıldır?” diye sorulduğunda “aha böyledir” diyeceğim ilk albüm “Dead Heart in a Dead World”dür.
Bilenin, sevenin kendini şanslı sayması gereken ender albümlerden biri olan “Dead Heart in a Dead World”ü hâlâ dinlememiş olan metal tutkunlarının ellerini çabuk tutmalarını, onları gazla, duyguyla, benzersiz müzisyenlikle dolu acayip bir bir saatin beklediğini söylemekten başka yapabileceğim bir şey yok.
Kadro Van Williams: Davul
Jim Sheppard: Bas
Warrel Dane: Vokal
Jeff Loomis: Gitar
Şarkılar 01. Narcosynthesis
02. We Desintegrate
03. Inside Four Walls
04. Evolution 169
05. The River Dragon Has Come
06. The Heart Collector
07. Engines Of Hate
08. The Sound Of Silence [Simon & Garfunkel cover'ı]
09. Insignificant
10. Believe In Nothing
11. Dead Heart In A Dead World
12. Love Bites [bonus] [Judas Priest cover'I]
13. All the Cowards Hide [bonus]
14. Chances Three [bonus]
belki 10 yıl olmadı ama ben de ilk duyduğumdan beri(4 yıl falan oldu herhalde)her seferinde daha bi kudurarak dinliyorum.nevermore boş album yapmamıştır tamam ama dhiadw en sevilenidir.
Bence This Godless Endeavor bundan biraz daha iyi. TGE 10 puansa gözümde bu da 9.5 işte :) Believe In Nothing, hayatımda dinlediğim en iyi şarkılardan biri, tapıyorum.
Canlı versiyonları daha da güzel sanki bu şarkıların. Dvd de Inside Four Walls’un justice-no kısmında neye uğradığımı şaşırmıştım. Dead Heart In A World de hakeza.. Ufak düzenlemelerle daha da aşmış gibi.
Bir de tek gitarist olayı.. Loomis bi röportajında son albüm için de albümü bu kadroyla yapıyoruz artık tur için çalıcak birini buluruz diyordu. 2009′daki videolarına baktım hep tek gitar çıkıyorlar. Kimi yerlerde hep grupla bağdaştırdığım o ezici havaya zarar veriyor sanki. Velhasıl çabuk bulsunlar. Bulmadan gelmesinler. Hatta Steve Smyth’i ikna etsinler geri gelsin.
Bi köye gittik geldik 2 tane bomba albüm konulmuş siteye (diğeri: Iron Maiden – Seventh Son of a Seventh Son).
Nevermore’un en sevdiğim albümüdür. 7 telli gitarı ilk bu albümde kullanmışlardı, büyük cesaret; bu kadar başarılı bir şekilde kullanmak da çılgınlık. Ha bir de Loomis’in her bi haltı kaydetmesi var tabi. Kusursuz albüm, boş şarkı yok resmen. Simon & Garfunkel cover’ı olan The Sound of Silence’ı ilk dinlediğimde oturduğum yerde zıplamaya başlamıştım, bir şarkı sadece sözleri kullanılarak ancak bu kadar mükemmel coverlanır ahah.
Bu arada tek gitarist olayına katılıyorum kesinlikle. 2009 konserlerinden birini izlemiştim youtube’da. Born çalıyorlardı, solo bir geldi sahne resmen kurudu. Pantera’ya gidiyor da Nevermore’a gitmiyor be. Steve Smyth konusunda da katılıyorum ayrıca. Chris Broderick hayvan bir adam tamam da, Smyth çok daha cazip geliyor bana. Forbidden’ın yeni albümü de çıkacak, pek fırsat bulacağını sanmam Nevermore’a zaman ayırabileceğini falan.
şimdi benim en sevdiğim 2 nevermore albümü this godless endeavor ve dead heart in a dead world.warrel dane’in doruk noktası bu albümde jeff loomisin ise tge de ikisininde yeri ayrı kısaca.
Nevermore’un en sevdiğim albümü ve yorum yapmamışın buna direk 10 veriyorum ve “Engines of Hate” senin solon var ya senin solon buradan selam çakıyorum solona..
vokaller içindeki derinlik,dolgun gitar tonları,sağlam geçişlere sahip riffler,akustik geçişler,sololar..her şeyi geçtim bunların hepsi bu kadar iyi nasıl birleştirilmiş böyle..bu kadar müzikalitenin üzerinde özel düşüldüğünü bana hissetiren grup tanımamışımdır belki de..
tabi şunu eklemeliyim;müzikalitenin tam olarak ne olduğu ve nasıl kullanıldığı değişkenlik gösteren bir şeydir.
ben nevermore’da gitar tonlarının pürüzsüz bir distortion tonda ama tam olarak dolgunluğunu hissettiren yapıda oluşuyla,değişken riff kalıpları ve davulların çoşkun havasıyla yedirilmiş oluşuyla birlikte aynı zamanda hissi, baskın iyi-kötü ilişkisinden değil de
karmaşanın ilşkisinden yani bi nevi yumuşak vokalin içinden yükselen bir tanımsız nefret ve aynı zamanda tanımsız umut ve hüzün çoşkusunu hissetirmesinde yatan mükemmelikte aldım.
şu nevermore için:hayvan gibi çalıyorlar,yüreği ve aklı da bir o kadar da incelikli kullanıyorlar.
Hayatımda dinlediğim en iyi albümlerden biri, ayrıca dinlediğim ilk 10 metal albümünden biri. Öyle farklı ve kendine özel bir havası var ki, bu albümü dinledikten sonra “bu tip bir şey” dinlemek istersem yine bu albümü açıyorum. O açıdan bir benzeri yok bence.
Ayrıca kimse yazmamış, Insignificant bitanesin. <3 Sound of Silence ve Believe of Nothing gibi iki ağır top arasında unutulmuş bir efsane.
@Jester, evet Insignificant çok geri planda kalıyor. Halbuki manyak bi şey. Girişindeki karanlığı en sert distorjınla bile veremez başka binlerce grup.
Jeff Loomis Arch Enemy’ e katılmakla iyi halt yemiş. Youtube’ da Nevermore ile alakalı öylesine bir videonun bile altında ki yüz yorumdan ellisi Arch Enemy hayranlarının vokali ne kadar kötü bulduğundan ve müziğin ne kadar boktan olduğundan bahsediyor. Üzücü gerçekten. Bu yıl çıkaracakları albümde bari farkını ortaya koysun da Death Metal olarak sadece Arch Enemy dinleyen Amerikan ergenlerine bir ders versin.
Bu aralar ruh halim sıklıkla bu albümü ilk dinlerkenki hissettiğim şeylere paralellik gösteriyor, o yüzden elim hep diskografinin bu nadide parçasına gidiyor.
Engines of Hate’in solosu ve ardından giren tanrısal Warrel Dane vokali off ki ne off.
Bu arada Warrel Dane’in ses rengi Bauhaus vokali Peter Murphy’ye acayip benziyor. Zaten kendisi de büyük bir Bauhaus + gothic rock hayranıydı sanırım
Insignificant canımı sıkıyor (kendisinin bundan haberi yok). Şarkı mükemmel başlayıp daha da mükemmel ilerlerken solo daha daha mükemmel giriyor ama sıkıntı solonun çok çabuk bitmesi. Biraz daha uzun ve epik bir solosu olsa dünyanın en iyi şarkılarından biri olurdu herhalde.
belki 10 yıl olmadı ama ben de ilk duyduğumdan beri(4 yıl falan oldu herhalde)her seferinde daha bi kudurarak dinliyorum.nevermore boş album yapmamıştır tamam ama dhiadw en sevilenidir.
Bence This Godless Endeavor bundan biraz daha iyi. TGE 10 puansa gözümde bu da 9.5 işte :) Believe In Nothing, hayatımda dinlediğim en iyi şarkılardan biri, tapıyorum.
Hayatımda en çok sevdiğim 5-6 albümden biri bu. Vallahi bak.
Canlı versiyonları daha da güzel sanki bu şarkıların. Dvd de Inside Four Walls’un justice-no kısmında neye uğradığımı şaşırmıştım. Dead Heart In A World de hakeza.. Ufak düzenlemelerle daha da aşmış gibi.
Bir de tek gitarist olayı.. Loomis bi röportajında son albüm için de albümü bu kadroyla yapıyoruz artık tur için çalıcak birini buluruz diyordu. 2009′daki videolarına baktım hep tek gitar çıkıyorlar. Kimi yerlerde hep grupla bağdaştırdığım o ezici havaya zarar veriyor sanki. Velhasıl çabuk bulsunlar. Bulmadan gelmesinler. Hatta Steve Smyth’i ikna etsinler geri gelsin.
Bi köye gittik geldik 2 tane bomba albüm konulmuş siteye (diğeri: Iron Maiden – Seventh Son of a Seventh Son).
Nevermore’un en sevdiğim albümüdür. 7 telli gitarı ilk bu albümde kullanmışlardı, büyük cesaret; bu kadar başarılı bir şekilde kullanmak da çılgınlık. Ha bir de Loomis’in her bi haltı kaydetmesi var tabi. Kusursuz albüm, boş şarkı yok resmen. Simon & Garfunkel cover’ı olan The Sound of Silence’ı ilk dinlediğimde oturduğum yerde zıplamaya başlamıştım, bir şarkı sadece sözleri kullanılarak ancak bu kadar mükemmel coverlanır ahah.
Bu arada tek gitarist olayına katılıyorum kesinlikle. 2009 konserlerinden birini izlemiştim youtube’da. Born çalıyorlardı, solo bir geldi sahne resmen kurudu. Pantera’ya gidiyor da Nevermore’a gitmiyor be. Steve Smyth konusunda da katılıyorum ayrıca. Chris Broderick hayvan bir adam tamam da, Smyth çok daha cazip geliyor bana. Forbidden’ın yeni albümü de çıkacak, pek fırsat bulacağını sanmam Nevermore’a zaman ayırabileceğini falan.
şimdi benim en sevdiğim 2 nevermore albümü this godless endeavor ve dead heart in a dead world.warrel dane’in doruk noktası bu albümde jeff loomisin ise tge de ikisininde yeri ayrı kısaca.
bu kritiğin üstüne yarın okul yolunda nevermore dinlicem anlaşılan eheh ^^
Bu adamlar insana kafayı yedirtir… İtirazı olan?
28.06.2010
@Guinan, adam haklı beyler.
En sevdiğim 3 albüme girer, her parçası muhteşemdir, her şey aşağı yukarı kusursuzdur, Jeff Loomis’in tüm soloları yardırır bu albümde.
10 puan. kemiksiz..
Nevermore’un en sevdiğim albümü ve yorum yapmamışın buna direk 10 veriyorum ve “Engines of Hate” senin solon var ya senin solon buradan selam çakıyorum solona..
vokaller içindeki derinlik,dolgun gitar tonları,sağlam geçişlere sahip riffler,akustik geçişler,sololar..her şeyi geçtim bunların hepsi bu kadar iyi nasıl birleştirilmiş böyle..bu kadar müzikalitenin üzerinde özel düşüldüğünü bana hissetiren grup tanımamışımdır belki de..
tabi şunu eklemeliyim;müzikalitenin tam olarak ne olduğu ve nasıl kullanıldığı değişkenlik gösteren bir şeydir.
ben nevermore’da gitar tonlarının pürüzsüz bir distortion tonda ama tam olarak dolgunluğunu hissettiren yapıda oluşuyla,değişken riff kalıpları ve davulların çoşkun havasıyla yedirilmiş oluşuyla birlikte aynı zamanda hissi, baskın iyi-kötü ilişkisinden değil de
karmaşanın ilşkisinden yani bi nevi yumuşak vokalin içinden yükselen bir tanımsız nefret ve aynı zamanda tanımsız umut ve hüzün çoşkusunu hissetirmesinde yatan mükemmelikte aldım.
şu nevermore için:hayvan gibi çalıyorlar,yüreği ve aklı da bir o kadar da incelikli kullanıyorlar.
”Engines of Hate” Jeff’in yazdığı en iyi solodur gözümde. Net. Born falan yanında hak getire.
30.07.2018
@Itachi, Kesinlikle kesinlikle ! Jeff’ in neredeyse tüm soloların da görülür fakat burada görülen Jason Becker etkisi çok ayrı.
nirvana-in bloom’un girişiyle evolution 169′ın girişini birbirine çok benzetiyorum,yanlış anlamayın kötü niyetim yok.en sevdiğim nevermore albümüdür ayrıca.
Hayatımda dinlediğim en iyi albümlerden biri, ayrıca dinlediğim ilk 10 metal albümünden biri. Öyle farklı ve kendine özel bir havası var ki, bu albümü dinledikten sonra “bu tip bir şey” dinlemek istersem yine bu albümü açıyorum. O açıdan bir benzeri yok bence.
Ayrıca kimse yazmamış, Insignificant bitanesin. <3 Sound of Silence ve Believe of Nothing gibi iki ağır top arasında unutulmuş bir efsane.
06.04.2013
@Jester, evet Insignificant çok geri planda kalıyor. Halbuki manyak bi şey. Girişindeki karanlığı en sert distorjınla bile veremez başka binlerce grup.
Jeff Loomis Arch Enemy’ e katılmakla iyi halt yemiş. Youtube’ da Nevermore ile alakalı öylesine bir videonun bile altında ki yüz yorumdan ellisi Arch Enemy hayranlarının vokali ne kadar kötü bulduğundan ve müziğin ne kadar boktan olduğundan bahsediyor. Üzücü gerçekten. Bu yıl çıkaracakları albümde bari farkını ortaya koysun da Death Metal olarak sadece Arch Enemy dinleyen Amerikan ergenlerine bir ders versin.
Metal müzik tarihinin en iyi albümlerinden biri tartışmasız.
Bkz: Bütün şarkıları harika olan albümler.
Bu aralar ruh halim sıklıkla bu albümü ilk dinlerkenki hissettiğim şeylere paralellik gösteriyor, o yüzden elim hep diskografinin bu nadide parçasına gidiyor.
Engines of Hate’in solosu ve ardından giren tanrısal Warrel Dane vokali off ki ne off.
Bu arada Warrel Dane’in ses rengi Bauhaus vokali Peter Murphy’ye acayip benziyor. Zaten kendisi de büyük bir Bauhaus + gothic rock hayranıydı sanırım
23.03.2021
@ihsanoird, “Engines of Hate’in solosu ve ardından giren tanrısal Warrel Dane vokali off ki ne off.”
Orda bi bitonal bişeyler de var sanırım ya. Gitar ayrı, vokal ayrı bir “key” de gidiyor. Acayip bi bölüm gerçekten.
Ay ben de dinlicem olmuyo böyle lafla.
Bir süredir kafayı bu albümle bozmuş durumdayım.
Insignificant canımı sıkıyor (kendisinin bundan haberi yok). Şarkı mükemmel başlayıp daha da mükemmel ilerlerken solo daha daha mükemmel giriyor ama sıkıntı solonun çok çabuk bitmesi. Biraz daha uzun ve epik bir solosu olsa dünyanın en iyi şarkılarından biri olurdu herhalde.
Favorim bu yüzden Engines of Hate.