“Tüm kötülükler ilâhi adaletle cezalandırılacaktır.” Bugünkü grubun benimsediği anafikir bu. İlk “öeh” hakkımızı kullanıp yazımıza başlayalım.
Bildiğimiz gibi Hıristiyan rock/metal, Amerika’da hep el üstünde tutulan bir şey olmuştur. STRYPER’dan CREED’e pek çok Hıristiyan altyapılı grup, şarkılarında bu konuları öne çıkararak milyonlarca albüm satmış, Pazar sabahı kilisede şaraplarını daha bir memnun içmişlerdir. Günümüzde de durum çok farklı değil elbet. Her fırsatta bu tür düşünce tarzını öne çıkaran gruplardan AS I LAY DYING’in ne denli büyüdüğü ortada. Müzik olarak da boş olmayan bir grup olsalar da, bu yanlarının olayın “business” kısmında onların işine yaradığı da bir gerçek.
Yine her röportajda bu taraflarını öne çıkaran gruplardan AUGUST BURNS RED’in son albümünün ilk haftasında 21.000, müzik olarak türdaşlarından en ufak bir fazlaları olmamasına rağmen “İsa’nın hastasıyız abi… İsa bambaşkaydı” diye gezen THE DEVIL WEARS PRADA‘nın yine ilk haftasında 31.000 satması, bu konunun, özellikle Amerika gibi bağnaz ve dindar bir ülkede, bir grup için iyi bir avantaj olduğunun kanıtı.
Şimdi konumuza dönelim. Hıristiyan değerlerini öne çıkaran ve adını da 1800′lerin sonlarında Amerika’da yaşamış ve ünü tüm Amerika’ya yayılmış Ma Barker adlı suçlu teyze ve oğullarının bitmek bilmeyen soygunlarından alan MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER, yazının ilk cümlesindeki salak düşüncenin aksine gayet güzel müzik icra eden bir topluluk. En kısa ifadeyle Southern metal yapan grup, başta söylemem lazım ki şehirler arası araba yolculukları için biçilmiş kaftan. “Tam araba müziği, tam yol müziği bıy bıy bıy” tarzı bir geyiğe konu oluyorum şu an farkındayım, ama cidden pek güzel oluyor (gerçi yol müziği deyince insanın aklına Amerikan yol filmleri geliyor ama biz anca benzinlikte durup çiş falan yapıyoruz).
Kendi adını taşıyan ilk albümlerininden sonra 2007′de “II“yi çıkaran grup, albüm adı bulmada belli ki kendini kasmıyor. Bu yıl içerisinde çıkan “III”, grubun… Ne salak bir cümle oldu bu…
MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER’ın en iyi yanı, duyulduğu anda sevip sevmeyeceğinizi anladığınız, gayet kalıplar içinde bir müzik yapması. Bu tarzdan hoşlanmıyorsanız zaten konuşmaya gerek yok. Hoşlanıyorsanız, işin daha güzel olan kısmı ortaya çıkıyor çünkü MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER türünü gayet iyi icra ediyor.
Önceden de yine Hıristiyanlık hastası Underoath adlı metalcore grubundsa çığıran Dallas Taylor adlı vokalistin ön plana çıktığı MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER’da, özellikle gitarlar bir hayli güzel işler yapıyorlar. Çaldıkları melodiler gayet Amerikan, hatta köy kasaba yolculuk temalı toz topraklı arabalı filmlere de pek güzel soundtrack olabilecek tipteler. Hatta daha geçenlerde Amerikalılar’ın çok sevdiği şu Amerikan güreşi organizasyonlarından birinin ana müziği oldular. Vokalist Dallas da zaten arazisine giren her yapancıya ateş açan gerçek bir redneck olduğundan, bizdeki at avrat silahın karşılığı olan at NASCAR silah üçlemesinin gayet stereotip bir temsilcisi.
Grup elemanları demişken, MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER’ın ilginç bir yönü de tuhaf bir kadro değişimi yaşamış oluşu. Hatta bundan daha köklü bir kadro değişimi duydum mu, hatırlamıyorum. Grupta 2008 yılına kadar bir vokalist, bir basçı, bir davulcu ve üç adet de gitarist varken, 2008 yılında artık her ne olduysa, basçı ve vokalist dışındaki herkes gruptan ayrılıyor, yerlerine de yeni bir davulcu ve üç yeni gitarist (oha) giriyor. Nasıl iş bu arkadaşım? Derseniz ki grubun üç gitariste ihtiyacı var mı, “IRON MAIDEN’ın var mı?” diye soruya soruyla karşılık verip birden ortadan kaybolurum.
Şarkılara baktığınızda gayet rahat anlayacağınız üzere, bu Vahşi Batı havalarını, “hey barmen bana bir viski ver, atıma da kadın getir” türü olayları sevenler, “III”ten gayet zevk alacaklardır (“III” dedikçe tüm tadım kaçıyor yemin ederim. “Three” de diyemiyorum direk “üç” diyorum).
Bu redneck yurdunda pek bir sevilen bluegrass olaylarına da ucundan bulaşılsaymış, (gitar, keman, mandolin, kontrbas, banjo) folk metal denilebilecek düzeyde yerel havalar estiren MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER müziği, enerjik yanının dışında, atı kadar şanslı olamayan bir kovboyun hüznünü yansıtan damar şarkıların da kendilerine yer bulduğu bir yapıda. Ancak yazının başında bahsettiğim Hıristiyan değerleri sizi şaşırtmasın. Grup gömleğinin en üst düğmesini ilikleyen tarzda uslu bir müzik yapmıyor; bahsettiğim değerleri ön plana taşısalar da, ortada vurdulu kırdılıya da gidebilen, çoğunlukla gayet enerjik bir müzik var. Özet olarak, bu adamlar İsa misa demeyip partinin dibine vursalar, çok ekmek yerler diyeyim anlaşılsın.
“III”nin grubun çıkardığı en iyi albüm olduğu kesin; hem hit parça sayısı olarak, hem de katılan yeni elemanları gruba kazandırdıkları açısından, “III” ileriye atılmış bir adım. Ülkemizdeki metal kitlesi Southern metale gerektiği değeri veren bir yapıda olsa da, MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER’ın biraz fazla Amerikan sound’lu oluşu, belki bazılarına fazla gelebilir. Grupla çok benzeşmese de Zakk Wylde olsun, CORROSION OF CONFIRMITY olsun, hatta DAMAGEPLAN olsun, grupla hayli benzeşen HE IS LEGEND olsun biliyor ve seviyorsanız, MAYLENE AND THE SONS OF DISASTER’ı da sevebilirsiniz.
Kadro Dallas Taylor: Vokal
Roman Haviland: Bas
Chad Huff: Gitar
Kelly Scott Nunn: Gitar
Jake Duncan: Gitar
Matt Clark: Davul
Şarkılar 1. Waiting On My Deathbed
2. Settling Scores By Burning Bridges
3. Just A Shock
4. Last Train Coming
5. Step Up (I'm On It)
6. Listen Close
7. The Old Iron Hills
8. No Good Son
9. Harvest Moon Hanging
10. Oh Lonely Grave
11. The End Is Here...The End Is Beautiful
Anaa yazık lan, koca Pasifagresif’de albümü oy almayan tek grup bu herhalde.