Çıkalı bir yıl olan bu albümü, nedendir bilinmez, dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedemedim. Adam gibi uygun bir zaman olsun, oturayım tam konsantre olmuş halde dinleyeyim diye diye, bir yıl geçti. Arada bir-iki sefer dinleme çabalarım oldu, ama hep bir iş arasına ya da sıkışık bir ana geldiği için albümün tadını alamadım. Acayip bir şeyler yaptıklarını biliyordum, o yüzden bu rastgele dinlemelerde albümden tat alamayışlarıma ve “sanki bu sefer olmamış” türü düşüncelerime taviz vermedim; “bekle” dedim kendime.
Dinleyişimi geciktirmemdeki sebeplerden biri de üşenmeydi sanırım. Albümü çok merak ediyordum ve sindirdiğimde bana vereceği şeyler olduğunun farkındaydım, ancak “uğraşılı” bir dinleme olacağından, hep erteledim, hep erteledim. Ta ki geçtiğimiz ay “yeter söz milletin” diyene kadar. Rutin ve çok dikkat gerektirmeyen uzunca bir iş sırasında albümü açtım ve dinlemeye başladım. Sabah saat 10.00′du.
Saat 19.00 olduğunda işim bitti. Hiç durmadan onuncu kez dönmekte olan albümün son şarkısının son birkaç dakikasını da dinledim ve o da bittikten sonra kulaklıkları kulağımdan çıkardım, iş yerinden ayrılıp eve gittim.
Albümü arka arkaya on defa dinlemiştim. Sanırım üçüncü seferde, “Vertebrae”in nasıl bir şey olduğunu kavramaya başladım ve sonraki her dinleme, farklı şarkıların farklı yerlerine ayılıp bayılmamla geçip gitti. “Ruun”u ilk dinlediğimde vurulmuş bir birey olarak, albümden albüme “yenilenen” ENSLAVED’in tarihindeki en sofistike, en eklektik albümün “Vertebrae” olduğuna karar vermem de bu uzun “Vertebrae” maratonu sırasında oldu. Zira onuncu dinlemede dahi, “bir sonraki dinlemede de şu şarkının şurasına dikkat edeyim orada garip bir dolaplar dönüyor gibi sanki” türünde düşüncelere kapılmıştım.
“Eld” ile ilk farklılık sinyallerini veren, “Blodhemn” ve “Mardraum: Beyond the Within“ile önceki işlerinden ayrılmaya başlayan, “Monumension” ile kimi dinleyicilerini kaybeden, “Below the Lights” ile eski güzel black metal günlerini özleyenlere dahi “oha” dedirten ENSLAVED, artık durdurulamaz bir evrim makinesine dönüştüğünü kanıtladığı “Isa” ve “Ruun“la birlikte, black metalden çok daha fazlası (kötü bir şey demedim) olduğunu göstermiş, progresif black metal gibi hiç de açıklayıcı olmayan saçma sıfatlarla anılır olmuştu bildiğiniz gibi. “Vertebrae” bunu da bir adım öteye taşıyor.
Artık “Vertebrae”ye odaklanalım. “Vertebrae”, ilk başta ENSLAVED’in son beş altı yıldır baş gösteren PINK FLOYD, KING CRIMSON etkilenimlerinin doruğa çıktığı albüm olarak dikkat çekiyor. Öncelikle albüm çok temiz, ferah, yer yer mutlu denebilecek, neredeyse hiç karanlık imgeler uyandırmayan, tıpkı ilk şarkı “Clouds” gibi açık bir gökyüzü, beyaz bulutlar, sakin bir deniz gibi iç açan bir atmosfere sahip. Grutle’ın önceki albümlere nazaran daha az kullandığı brutal vokali bile black metalin karanlık atmosferini akla getirmiyor. Klavyeci Herbrand Larsen’in yeni ENSLAVED’in en büyük karakteristiği haline gelen pamuk vokalleri ile dallanıp budaklanan müzik, klavye ve gitarın bahsedilen David Gilmour havalarına kaymasıyla birlikte psychedelic alêmlere de akar olmuş.
ENSLAVED’in her dönemini ayrı seven bir vatandaş olarak gayet hastası olduğum bu durumdan, muhakkak ki hiç haz etmeyenler de olacaktır, oldu da. Bu konuda “açık fikirlilik” kozunun çok da adil olmadığını düşünüyorum, zira 2000′lere kadarki ENSLAVED’i sevip de bu tür değişimini/evrimi benimseyemeyen, kabul etmeyen insanlar da kişisel zevkleri doğrultusunda gayet haklı olabilirler. Şahsen, hemşehrisel bir örnek vermek gerekirse, ULVER gibi bıçakla kesercesine bir değişime gitmeyen ENSLAVED’in, alıştıra alıştıra yaptığı bu gelişimi/değişimi hayranlıkla izliyorum; bunu “Vikingligr Veldi“nin de, “Frost“un da hastası olan bir insan olarak söylüyorum.
“Vertebrae”, aynı anda hem çok kompleks, hem de çok akılda kalıcı olmasıyla değerini kazanırken, akılda kalıcı kısımların örneğin bir “Ruun”a göre daha geç oturması kimi insanları albümden soğutabilir. Bende başta bahsettiğim kadar geç olan bu anlama ve sindirme eşiği, başkalarında belki de hiç olmayabilir. Bu nedenle “Vertabrae”yi “olmamış” olarak özetleyenlerin dahi albümü anlamamakla suçlanamayacağını düşünüyorum; ben kendimi albümü anlamış, çözmüş ve bu sayede beğenebilmiş, zamanla da hastası olmuş biri olarak görüyorum orası ayrı.
Hafiften konsepte de girersek, grup “Vertebrae”de insan zihninin derinliklerine iniyor türü yüzeysel bir özet yapabiliriz. Kapaktaki, içinden ağaç şeklinde sinirler çıkan omurdan da anlaşılacağı gibi, Kuzey mitolojisi evreninin temelini oluşturan Yggdrasil’in (Kuzey mitolojisindeki dokuz dünyayı etrafında barındıran ağaç) kökü ile insan iskeletinin kökü diyebileceğimiz omurilik ve omurganın bir bileşimi söz konusu. Grup buradan yola çıkıp, insanın varoluşunu yine kendi mitolojilerindeki gönderme ve ilişkilendirmelerle betimliyor.
Sonlara yaklaşırken, albümde her şarkının birbirinden tümüyle ayrı, apayrı olduğunu, başka hiçbir grupta duyamayacağınız nota kombinasyonları, aynı anda birden fazla duygu uyandıran akor bileşimleri içerdiğini söylemeyi unutmayalım. Gerçek anlamda olağanüstü bir müzisyenlik var “Vertebrae”de.
Böylesi yoğun ve katmanlı bir albümü, ne kadar istediysem de kısaltamadığım bir yazıyla açıklamaya çalıştım. Başarılı oldum mu, hayır. Olamam da. Yazıyla açıklanarak başarılı olunacağını da düşünmüyorum. Albümü hatmettikten sonra okuduğum bir sürü yorum, her ne kadar teknik olarak gayet yeterli ve dolu olsalar da, sadede gelindiğinde “Vertebrae”in zenginliğini, derinliğini yansıtmakta muvaffak olamıyorlar. Ben de olamadım, olsun varsın.
ENSLAVED Norveç’in en farklı ve yenilikçi gruplarından biri olmayı çoktan geride bırakıp metalin, hatta günümüz müziğinin en farklı ve kendine özgü oluşumlarından biri olmaya doğru gittiği yolculuğunda, “Vertebrae” ile çok önemli bir adım atıyor. Yazılarak, açıklanarak değil, çabalayarak dinlenmedikçe dahi tam anlamıyla anlaşılamayacak bir albüm yapıyor. Bundan sonra ne yaparlar bilemem elbette, ancak müziğe diğer yüz binlerce gruptan farklı bir çerçevede baktıkları açık.
ENSLAVED’den nice uğraştıran, afallatan, beğeni anlamında insanı kendiyle hesaplaştıran albümler dinlemek dileğiyle.
Grubu ilk kez dinliyorum. Yakın zamanda bahsettiğin diğer albümlere de ulaşacağım. Yorum olarak ‘mükemmelimsi’ diyip çekilmek en doğrusu gibi duruyor şu anda. Var ol Ahmet.
utanmaları lazım hallerinden. “prost” albümünden sonra bu grubun da işi bitti. çıktığından beri ara ara dinlerim bu albümü, insanlara verebildiği sınırlı şeyler var. “blodhem” gibi bir albümden sonra bence yanlış yola saptılar. ama eminimki bir, en fazla iki albüm sonra bu kısırdöngüden kurtulup eskiye feci bir dönüş yapıcaklar. ama vokalistleri de gruptan ayrılacak ve biraz bocalama dönemine girecekler. ama düzlüğe çıkmaları uzun sürmiycek.
bu albüm için yorumu “metal” ekseniyle sınırlamak ayıp da, gene de eğer tür dışına çıkmadan bizim anladığımız manada ekstrem müzik genellemesi olarak “metal”i aşmak diye bir şey varsa o da bu albümdür heralde. zaten adamların gidip paso prog/psychedelic festivallerinde konser vermelerinden belli mevzu, çok acayip işler.
dünyada bir tek o arabanın ismi “prost” olcak diye bişi yok ki. bak mesela diğer arabanın ismi de “jordan” ama “jordan” diye ülke de var. ayrıca bugün bu son albümü bir daha dinledim ve hoşuma gitmeye başladı gerçekten. bence de yılın en iyi albümü kesinlikle!
kötü bi haberim var o desendeki kertenkele değil yılan
bu arada i am disappointed olucak sevgili batuhan
bu arada albüm hakkında en ufak bir fikrim dahi yok ve tamamen boş konuşmayı hayat felsefesi belledim evet.
şimdi saçmalamayı bırakıp adam gibi bişey sorucam. ruun’danmı vertebrae’den mi yoksa axioma ethica odini’den mi başlıyayım (diyer sorarken alttan axioma et… inmesi ?)
Şu albümle ilgili en şaştığım şeylerden biri ise albümü listeye attığım ve ilk defa dinlemeye başladığımda Clouds’tan öteye geçemedim 1 saat. Hala da en sevdiğim şarkılarından biridir Enslaved’in.
@Dnz, Ayrıyeten tam bir hayvanlık albümü, Vertebrae şarkısına da feci duygular beslemekteyim ki daha Ground, New Dawn, The Watcher, Reflections v.s. var
müziğin/sanatın yeryüzün içinde yaşadığımız dünyayı aştığını, insanlığın çok çok uzağında bir yerlere düştüğünü, ulaşamadığımız ve arayıp durduğumuz tüm o güzel ve yoğun hislerin yansıması olduğunu uzun zaman önce kabul ettim ben. bu artık eskimiş çok uzun bir hikaye zaten.
hayatta bulmak için çabalayıp durduğumuz; varoluşumuza dair sorguladığımız ne kadar kavram varsa (inanç, aşk, ait olma isteği vs.) tüm bu olgular bu albümün herhangi bir yerinde gizli. hababam değişiyor ama asla kaybolmuyor. o kavramları bulmak filan bunlar önemli değil artık benim için. sadece şu albümü dinlemek bile dünyada geçirdiğim bütün o manasız zaman dilimini anlamlı bir forma sokuyor.
kaostan karman çorman olmuş ergenlik/gençlik sanrılarının her birini sorunsuzca çözümleyen kati ve tertemiz tek bir cevap bulmak gibi bir şey. nasıl anlatabilirim bilemiyorum. önemli de değil zaten.
mükemmel ötesi kusursuz bir albüm. bunun devamının nasıl olacağını tahmin edemiyorum.
Grubu ilk kez dinliyorum. Yakın zamanda bahsettiğin diğer albümlere de ulaşacağım. Yorum olarak ‘mükemmelimsi’ diyip çekilmek en doğrusu gibi duruyor şu anda. Var ol Ahmet.
her anlamıyla bir masterpiece. seni seviyorum enslaved.
utanmaları lazım hallerinden. “prost” albümünden sonra bu grubun da işi bitti. çıktığından beri ara ara dinlerim bu albümü, insanlara verebildiği sınırlı şeyler var. “blodhem” gibi bir albümden sonra bence yanlış yola saptılar. ama eminimki bir, en fazla iki albüm sonra bu kısırdöngüden kurtulup eskiye feci bir dönüş yapıcaklar. ama vokalistleri de gruptan ayrılacak ve biraz bocalama dönemine girecekler. ama düzlüğe çıkmaları uzun sürmiycek.
17.11.2023
@hazelgonebad, hahaha, -1
bu albüm için yorumu “metal” ekseniyle sınırlamak ayıp da, gene de eğer tür dışına çıkmadan bizim anladığımız manada ekstrem müzik genellemesi olarak “metal”i aşmak diye bir şey varsa o da bu albümdür heralde. zaten adamların gidip paso prog/psychedelic festivallerinde konser vermelerinden belli mevzu, çok acayip işler.
Bence “Jordan” albümünden sonra bozdular.
iyi ama arkadaşım, bu adamların “jordan” diye albümleri yok ki!!! senin dediğin “yydrasil” olmasın?
“metal”‘den uzaklaşmak bozulma mı oluyor?
Nasıl yok yahu? Prost diye albümleri var da, Jordan mı yok yani? Geçmişleriyle barışmaları lazım bence kendilerinin.
Yılın en iğrenç esprisine adaylığımı koydum böylece.
dünyada bir tek o arabanın ismi “prost” olcak diye bişi yok ki. bak mesela diğer arabanın ismi de “jordan” ama “jordan” diye ülke de var. ayrıca bugün bu son albümü bir daha dinledim ve hoşuma gitmeye başladı gerçekten. bence de yılın en iyi albümü kesinlikle!
albüm çok güzel de jordan demişken o ön burnu kertenkele desenli arabalrı geldi aklıma. belki de en iyi tasarımdı f1 tarihindeki.
http://farm4.static.flickr.com/3072/2950107080_c1b15b0a27.jpg
Ömer.
I am disappoint.
kötü bi haberim var o desendeki kertenkele değil yılan
bu arada i am disappointed olucak sevgili batuhan
bu arada albüm hakkında en ufak bir fikrim dahi yok ve tamamen boş konuşmayı hayat felsefesi belledim evet.
şimdi saçmalamayı bırakıp adam gibi bişey sorucam. ruun’danmı vertebrae’den mi yoksa axioma ethica odini’den mi başlıyayım (diyer sorarken alttan axioma et… inmesi ?)
12.12.2010
@Burak Canik,
http://knowyourmeme.com/memes/son-i-am-disappoint
Monumension’dan itibaren kronolojik sıraylan.
Şu albümle ilgili en şaştığım şeylerden biri ise albümü listeye attığım ve ilk defa dinlemeye başladığımda Clouds’tan öteye geçemedim 1 saat. Hala da en sevdiğim şarkılarından biridir Enslaved’in.
10.08.2011
@Dnz, Ayrıyeten tam bir hayvanlık albümü, Vertebrae şarkısına da feci duygular beslemekteyim ki daha Ground, New Dawn, The Watcher, Reflections v.s. var
müziğin/sanatın yeryüzün içinde yaşadığımız dünyayı aştığını, insanlığın çok çok uzağında bir yerlere düştüğünü, ulaşamadığımız ve arayıp durduğumuz tüm o güzel ve yoğun hislerin yansıması olduğunu uzun zaman önce kabul ettim ben. bu artık eskimiş çok uzun bir hikaye zaten.
hayatta bulmak için çabalayıp durduğumuz; varoluşumuza dair sorguladığımız ne kadar kavram varsa (inanç, aşk, ait olma isteği vs.) tüm bu olgular bu albümün herhangi bir yerinde gizli. hababam değişiyor ama asla kaybolmuyor. o kavramları bulmak filan bunlar önemli değil artık benim için. sadece şu albümü dinlemek bile dünyada geçirdiğim bütün o manasız zaman dilimini anlamlı bir forma sokuyor.
kaostan karman çorman olmuş ergenlik/gençlik sanrılarının her birini sorunsuzca çözümleyen kati ve tertemiz tek bir cevap bulmak gibi bir şey. nasıl anlatabilirim bilemiyorum. önemli de değil zaten.
TEK KELİME YETİYOR İŞTE AMINAKOYİM: VERTEBRAE.
Center’ın o muhteşem bitişi, ardından gelen The Watcher… Ne desem bilemiyorum.
Ground sen ne yüce sarkisin.