Bugün konuk ettiğimiz grubu bundan yaklaşık 2 sene önce, last.fm’de birinin In Flames shoutbox’ına “new in flaymz suck!1!” ve akabinde “Eski IN FLAMES gibi melodik death arıyorsanız THE ABSENCE dinleyin” yazmasıyla merak edip araştırmaya başladım. O arkadaş iki saniye içinde nasıl Türkçe öğrenip 2. shoutu Türkçe yazdı ben de bilmiyorum. Neyse sonra bu grup hakkında yazılanları okuduğumda genelde yorumların “Oğsım!” “Lecınderi.” “Ay layk dı biyırds.” etrafında döndüğünü gördüm.
İlk olarak hangi albümü dinledim hatırlamıyorum ama, hatırladığım bir şey varsa o da grubun Amerikalı olmasına rağmen gerçekten buram buram Göteborg kokan (pek iç açıcı bi tabir olmadı sanki… İsveç diyelim biz ona) bir sounda sahip olduğuydu. Grup şu ana kadar iki albüm çıkardı, incelemesini sitede bulabileceğiniz 2005 yılında çıkan “From Your Grave” ve şu an kritiğini okumakta olduğunuz 2007 çıkışlı “Riders of the Plague”.
Yeni albümleri “Enemy Unbound” ise büyük ihtimalle 2009 sonu civarı raflardaki yerini alacak, ne yazık ki bu yaza damgasını vuramayacak. Grup daha yeni tabi, ne zaman albüm çıkaracağını bilmiyor, yaza damgayı vuramadıktan sonra albüm çıkarsan ne yazar? Serdar Ortaç’tan bir şeyler öğrenin biraz.
“From Your Grave” ile bir hayli iyi bir debut albüme imza attı grup. Prodüksiyonun biraz vasat olması (özellikle davul soundu çok arka planda kalıyordu bence) ve tabi ki pek orijinal bir eser olmaması dışında, melodeath severlerin zevkle dinleyebileceği güzel bir albümdü. “Riders of the Plague”de ise prodüktör koltuğunda (var öyle bir şey… mobilyacılarda falan ayrı satılıyor) Jonas Kjellgren oturuyor.
Geçenlerde kritiğini yazdığım ve prodüksiyon kalitesine hayran kaldığım “Shrouded Divine”ın da aynı ismin eseri olduğunu söylemek istiyorum bu noktada, adam hakikaten iyi. Kendisi yine çok başarılı bir iş çıkarmış ve her enstrümanın rahatça duyulduğu, çok daha iyi bir davul sounduna sahip ve kulaklarımızı resmen dolduran bir müzik ortaya çıkmasında büyük rol oynamış.
Albüm, kendisiyle aynı adı taşıyan şarkının hayvani gaz girişiyle başlıyor. Gerçekten başlangıç için daha iyi bir seçim olamazdı. Daha 15 saniye geçmemişken ise kısa bir solo giriveriyor ve albümün genel gidişatı hakkında bize ipuçları veriyor. Gitarist arkadaşlar gerçekten çok yetenekli ve belli ki solo atmayı çok seviyorlar. Her şarkıda üçer beşer bol keseden solo var, boş buldukları yerleri affetmemiş, acımamışlar resmen. Ama hiç sıkmıyor, solo arkası riflerin de çoğu zaman oldukça iyi olması nedeniyle gitar ziyafeti şeklinde akıp gidiyor albüm. Bu arada albümde misafir olarak çalmış gitaristleri de sayalım da grubun referanslarının ne kadar sağlam olduğu anlaşılsın; Jonas Kjellgren (SCAR SYMMETRY), Per Nilsson (SCAR SYMMETRY), Santiago Dobles (AGHORA, 2006-2007 arası CYNIC) ve James Murphy (OBITUARY, DEATH, TESTAMENT). Önceki albümün prodüktörlüğünü de MORBID ANGEL ve HATE ETERNAL’dan tanıdığımız Erik Rutan’ın yaptığını da ekleyelim bu noktada.
Basçının bu albüm öncesinde gruptan ayrılması dolayısıyla albümdeki basları iki gitarist paylaşarak çalmışlar. Bas çok bir atraksiyona girmiyor, ama onun orada olup bizi izlediğini bilmek bile güzel bir his (hö?). Davulcunun performansı da takdire şayan, çığır açmıyor ama kendinden bekleneni veriyor gayet. Bu albümün ilkine oranla daha gaz, daha agresif olmasında davulların da payı var.
Vokalist Jamie Stewart’ın performansı ilk albüme göre daha da gelişmiş, kendine özgü agresif bir vokali var. Genelde daha yırtıcı bir vokal tekniği kullanmasına rağmen, bazen brutal death metalcilere taş çıkartacak seviyede derin guttural vokalleri de gerçekleştirmiyor değil. Söylediklerinin çoğunun anlaşılması ve catchy nakaratlar sayesinde parçalara eşlik etmek de gayet zevkli oluyor. Albümde hiç temiz vokal olmadığını ve metalcore’la bir alakaları olmadığını da söyleyelim de yanlış düşüncelere kapılmayalım. Saf bir melodik death metal albümü bu, ne eksiği ne fazlası.
Albümde boş şarkı olmadığını düşünsem de, mükemmel giriş parçası “Riders of the Plague”, Ortadoğu etkili girişiyle içimizi ısıtan “The Murder”, yine giriş rifi ve akılda kalıcı nakaratıyla göze çarpan “World Divides” ve belki de genel olarak bakıldığında albümdeki en sağlam şarkı “Awakening”. Ortalama bir şarkı olmasına rağmen ikinci yarısında başlayan soloyla beni Jesterday’e götüren “The Victorious Dead” de kişisel favorilerimden. Albümde güzel bir de TESTAMENT – Into the Pit coverı olduğu belirtip son cümleleri söyleyelim.
Rahatlıkla melodeath severlere tavsiye edebileceğim, son dönemlerde çıkan en iyi yeni melodik death gruplarından biri. Türe çok yeni bir şey getirdikleri söylenemez ama en azından yetenekli elemanlarıyla hakkını vererek yapıyorlar bu işi. Büyüme potansiyeline sahip bu sakallı gençleri takibe almak lazım diyor, “Enemy Unbound”u sabırsızlıkla bekliyorum.
Kadro Jamie Stewart: Vokal
Patrick Pintavalle: Gitar, bas
Peter Joseph: Gitar, bas
Jeramie Kling: Davul, geri vokal
Şarkılar 01. Riders Of The Plague
02. Dead And Gone
03. The Murder
04. Echos
05. World Divides
06. Prosperity
07. Untitled
08. Awakening
09. Merciless
10. Into The Pit [Testament cover'ı]
11. The Victorious Dead
12. Outro
Çok iyi bir grup. Rifler olsun, melodiler olsun, davulcunun zil kullanımı olsun her türlü hastasıyım. World Divide bence albümün en iyi şarkısı, ama diğerleri de illa ki birtakım nefislikler barındırıyorlar. Enstrümantal Prosperity bile her türlü yarıp atıyor. Bir de Dead and Gone’ın adını anmak lazım. O da sevdiğimiz saydığımız bir kardeşimiz.
Katılıyorum. Prosperity’i de sayacaktım, hatta Outro bile güzel, ilk başladığında 7 dakika olduğunu görüp “of süper, gitara doyacağım” diye düşünmüştüm de son 3-4 dakikanın boş olması hüzünlere gark etmişti beni. “Ay em nav ded and gooooğn!”
4. paragrafın sonunda prodüktörün Jonas Kjellgren’in olduğunu okuyunca “öyleyse varım hacı” diye haykırdım, koştum bu yorumu yazdım. Neyse kaldığım yerden okumaya devam edeyim.
melodik death metal aşığı bi insan olarak bu gruba bir türlü ısınamadım, niye bilmiyorum. aradan geçen zamanda belki algım değişmiştir bi daha bakayım.
bir de “absence” adında, the yok, bir alman melodeath grubu daha var onlar da güzel. onu da ben yazayım bari eheh.
Arsis’e baya benziyor aslında tarzları. Vokaller, melodiler falan. Özellikle A Celebration of Guilt dönemindeki gibi. Tabii Arsis biraz daha tekniğimsi sayılır ama bunlarda da müthiş bir çekim var. Çok, çok beğendim. Hala bu kadar sağlam, bu kadar yerinde Melodik Death grupları görmek hakketten sevindirici. Bundan sonra bu elemanlar yakın takibimdedir.
@Ömer Kuş, aynen katılıyorum. kolay kolay melodeath beğenmediğim halde The Absence’in ilk iki albümünün hastasıydım ve son albümü deli gibi bekliyordum. ancak büyük hayalkırıklığı oldu. vasat, hatta vasatın altında bir albüm malesef.
Çok iyi bir grup. Rifler olsun, melodiler olsun, davulcunun zil kullanımı olsun her türlü hastasıyım. World Divide bence albümün en iyi şarkısı, ama diğerleri de illa ki birtakım nefislikler barındırıyorlar. Enstrümantal Prosperity bile her türlü yarıp atıyor. Bir de Dead and Gone’ın adını anmak lazım. O da sevdiğimiz saydığımız bir kardeşimiz.
Katılıyorum. Prosperity’i de sayacaktım, hatta Outro bile güzel, ilk başladığında 7 dakika olduğunu görüp “of süper, gitara doyacağım” diye düşünmüştüm de son 3-4 dakikanın boş olması hüzünlere gark etmişti beni. “Ay em nav ded and gooooğn!”
4. paragrafın sonunda prodüktörün Jonas Kjellgren’in olduğunu okuyunca “öyleyse varım hacı” diye haykırdım, koştum bu yorumu yazdım. Neyse kaldığım yerden okumaya devam edeyim.
Testament cover’ı mı? İlginç bir seçim olmuş. Dinlemek lazım.
melodik death metal aşığı bi insan olarak bu gruba bir türlü ısınamadım, niye bilmiyorum. aradan geçen zamanda belki algım değişmiştir bi daha bakayım.
bir de “absence” adında, the yok, bir alman melodeath grubu daha var onlar da güzel. onu da ben yazayım bari eheh.
Arsis’e baya benziyor aslında tarzları. Vokaller, melodiler falan. Özellikle A Celebration of Guilt dönemindeki gibi. Tabii Arsis biraz daha tekniğimsi sayılır ama bunlarda da müthiş bir çekim var. Çok, çok beğendim. Hala bu kadar sağlam, bu kadar yerinde Melodik Death grupları görmek hakketten sevindirici. Bundan sonra bu elemanlar yakın takibimdedir.
07.01.2011
@duraganyolcu, takibe aldığın gibi bırakabilirsin. En azından şimdilik. Son albümleri bildiğin vasat bir melodeath albümü olmuş.
14.01.2011
@Ömer Kuş, aynen katılıyorum. kolay kolay melodeath beğenmediğim halde The Absence’in ilk iki albümünün hastasıydım ve son albümü deli gibi bekliyordum. ancak büyük hayalkırıklığı oldu. vasat, hatta vasatın altında bir albüm malesef.
hastasıyım.
davulları, yarman riffleri ve o caaanım göteborg usulü sololarıyla ebsıns’ın zirvesi olarak kalıcak korkarım. baya özel bi albüm.