# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
EVEREVE – Seasons
| 25.09.2009

Herhangi başka bir şey canımı bu kadar yakamaz sanırım, belki Antony and The Johnsons. Yok ama lan!

EverEve pek çok kaynakta da belirtildiği üzere “ForEVER EVEning” kelimelerinden yola çıkarak ismini almış bir grup. Tarzları için yazılanlardan ortaya çıkan en kapsamlı ve uç tanım da senfonik endüstriyel metal, orkestral cyber goth electro metal. Ebesinin damı diyenleri işittim o nedenle açıklamama izin verin.

Grup synthesizer tonlamaları, elektronik hatta daha ziyade endüstriyel bölümleri, ünlü dj’lerle yaptıkları mix çalışmaları, şimdiki vokalleri Michael Zeissl’ın “patlamış” da “düşmüş” tavırları ve de tipiyle metalin etkilenebileceği en uç noktaları kendine uğrak mekânı yaptı.

Ama bunun yanında sözleri ve de “metal” kısmında ait olduğu nokta da doom/gothic metal diyebiliriz. Böyleyken grubu tanıtmak için, kurulduğu 1996 senesinden bugüne türlü modern etkilere maruz kalmış, sadece endüstriyel kalamayacak kadar melodik olan modern bir gotik grubu diyebilirim.

Bu satırları yazan insanın, uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan bir grubun, kurulduğu sene yaptığı albümünü seçmesi bir yana, normalde “gotik” dendiğinde topuklamak dışında pek eylem seçeneği olmadığını en baştan kabullenin.

Bunun en güzel örneğini yapan zaten Lacrimosa. Bunun yanına bir de Penumbra ekleyin. Benim bu türde dinlenebilir gördüğüm üçüncü grup da EverEve. Savunmamı layıkıyla yaptığımı düşünüyorum ve sizlere EverEve serüvenini anlatmaya başlıyorum.

seasons_grup1

Grubun gelmişini geçmişini üç bölümde inceleyelim. Ama bunu yaparken geriye doğru gidelim ki hem deneysel, entel dantel bir hava yakalayalım, hem de sözü asıl getirmek istediğim kısma getirmekte zorlanmayayım.

2009 bitmeden yayınlanmasını umduğum yeni albümle ilgili bildiğimiz yegâne şey, Mayıs ayında yaptıkları açıklamaya göre, albümün adının “E-Mission” olacağı. Yayınlanmış olan son albümleri “Tried & Failed” 2005 yılında çıkmıştı. 2003 albümleri “Enetics” (tam adı “Enetics – 11 Orgies of Massenjoyment On the Dark Side of the Planet”) ve “E-Mania” albümüyle birlikte bu üçünde grubun vokali, kurulduğu günden bu yana aslında synthesizer sorumlusu olan Michael Zeissl idi.

seasons_grup2

EverEve müziğinin orijinalleşmesinde en büyük paya sahip olan synthesizer tonlamaları başka hiçbir gruba yakışmayacak kadar gruba özel. Bu albümlerin, grubun “cyber” takı(ntı)sını tam anlamıyla karşıladığını söylersek yanlış olmaz. Bu nedenledir ki birazdan değineceğim ilk dönemini seven pek çok insan son üç albüme kulak vermeye bile tenezzül etmemekte. Her biriyle ilgili çok uzun detaylar verebilirim ama zaten yeterince uzun olacağından emin olduğum kritiği biyografi formatına sokmak istemediğimden, bu üç albümden favorim olan şarkıların adlarını yazıp ikinci bölüme zıplıyorum. “Enetics” albümünün klip de çekilen şarkısı Her Last Summer tek kelimeyle mükemmeldir.

“Tried & Failed” albümünden A Scornful Love ve You’re Mine da bir o kadar güzel şarkılar. Hem synthesizer bölümlerini hem de vokal görevini üstlenen Michael’ın kendi içindeki tutarlılığı, yani melodilerin vokalle olan uyumu gerçekten nefis.

“E-Mania” albümündeyse ilk iki şarkı K.M. (Most Terrible God) ve Pilgrimage tüm albümü taşıyabilecek, albümün gerisini bitse de başa dönse diye bekletebilecek kadar da iyi şarkılar. Bunların yanına bir de Someday’i, (özellikle bas gitar hatırına) ekleyebilirim.

seasons_grup3

Gelelim ikinci döneme. Grubun asıl vokali Tom Sedotschenko 1 Mayıs 99’da intihar eder. Bu konuyla ilgili çeşitli dedikodular varsa da biz işin spekülasyon kısmıyla katiyen ilgilenmediğimizden (yalan) bunu atlıyoruz. Aynı sene yayınlanacak albüm “Regret” için kardeş bir Alman gotik grubundan (Thanateros) Benjamin Richter EverEve’e eşlik eder. Önceki iki albüme göre metalden uzaklaşma yolunda olan grup melodik yapısını bir yandan korumaya çalışarak endüstriyel bir kılıfa bürünmeye başlamıştır. Hem bu yapıya ait olup hem de melodik kalmakta ısrar etmek bisiklet kullanırken seks yapmak gibi bir şey. Biraz da o nedenle EverEve ne goth club’ların gözdesi oldu ne de metal dinleyicilerinin çok önemsediği bir grup. Grubun bu albümden sonra çok daha endüstriyel olduğunu, melodik yapısının oldukça zayıfladığını ve kullandığı asıl logosunun yerine daha sade bir fontla olanı tercih etmesi de bunu kanıtlar nitelikte.

seasons_grup4

Albümden Misery’s Dawn ve Dias Irae (Grave New World) çok güzel şarkılar. Ama özellikle değinmek istediğim albümde yer alan 60’lı yılların en önemli gruplarından The Animals’a ait olan House Of the Rising Sun cover’ı. Hemen aşağıda şarkının orijinal hâlini ve onun altında da EverEve yorumunu göreceksiniz. Aynı şarkının bir de Sentenced yorumu vardır ama zannımca EverEve’inkinin yanına yaklaşamaz.

Ve işte sözün başlaması gereken yerde, ilk bölümdeyiz. Tom Sedotschenko’nun intiharı öncesinde “Stormbirds” ve “Seasons” albümleri kaydedilir. “Stormbirds” albümünün özellikle kitapçığı nefistir. Kapakta ön planda siyah bir kuğu vardır. Geride ise göç etmekte olan başka kuğular görülür. Buzların içinde duran bu kuğu arka kapakta donarak ölmüştür ve yalnızdır. Albümü dinlerken koskoca bir bütüne kulak verdiğinizi düşünebilirsiniz. Bir sonraki paragrafta da değineceğim konu bu albümde biraz farklı şekilde verilmiş. Şöyle ki albümde dokuz dakikalık da, altı dakikalık da ve hatta kırk iki saniyelik de şarkı var. Nefis bir intro ile başlayan albümün bazı şarkıları kendinden önceki kısa geçiş şarkılarıyla bağlantılı. Escape ve One Lucid Wings, Dedications ve Stormbirds şarkıları çok güzel.

seasons_grup5

Seasons’a gelince grubun ilk albümü olsa da kurulduklarından iki sene sonra yayınlandı. Milyonları peşinden sürüklemese de sonrasında çıkardıkları albümlerin hiçbiri (hepsi kendi çapında hayırlı evlatlar olsalar da) Seasons kadar başarılı olamadı. Bunda muhtemelen grubun vokali Tom’un büyük payı var. Ha diyeceksiniz ki Tom’un vokal olduğu Stormbirds neden Seasons kadar iyi bir albüm değil? Bunun sebebi grubun bu muhteşem albümün sevilip sayılması, adını epeyce insana duyurmasının ardından, bu albüme ayırdığı özveriyi “Stormbirds”de gösterememesi olabilir. Aralarında neredeyse bir sene var iki albümün. Tom’un “Seasons”a nazaran ikinci albümdeki performansı da oldukça düşük. İlk albümdeki fısıltılı ve clean vokalleri neredeyse yok. Grubun bir çeşit konsept albüm yapma kaygısı, ileriki albümlerde arz-ı endam eden “deneyişleri”nin -az da olsa- etkisi, klavyenin gitarlarla birlikte melodileri sırtlamasındansa sonraları başka başka gruplarda da gördüğümüz üzere “atmosferik” bir hava yaratmaya çalışması da “Seasons”ı yüceltirken sonraki albümleri ona nazaran daha geri planda tutuyor.

seasons_grup6

Ha işin ilginç tarafı, her şeyi bir yana bırakıp da “Seasons” albümünü tek başına değerlendirdiğimizde ortaya çıkan şeyin kusursuz olması. O da kendi çapında konsept bir albüm. Az evvel bahsettiğim “Stormbirds” albümünde de uygulanan geçişlerle şarkıları birbirine bağlama hadisesinin kralını bu albümde görüyoruz; bundan iyisi ancak Boysetsfire’ın dağılmadan önce yayınladığı son albüm “The Misery Index – Notes From The Plague Years” olabilir.

seasons_grup7

“Seasons” albümünün özellikle melodik yapısı gotik metalden ziyade bambaşka diyarlara yakındır. Albümü ilk dinlediğim seneleri hatırlıyorum da Katatonia “Brave Murder Day”, Amorphis “Elegy”, Paradise Lost “Shades Of God” kasetleriyle yan yana dururdu. Ve hissettirdiği şeyler de hemen hemen aynıydı.

Her şarkının çok başarılı olduğunun altını özenle çizsem de, özellikle iki şarkının benim için önemi çok fazla: klip de çekilen çıkış şarkısı Prologue: The Bride Wears Black ve nefis gitarlarıyla, muhteşem klavye bölümleriyle metal tarihinin kesinlikle en can yakıcı şarkılarından olan A Winternight Depression. Başka herhangi bir şey, en azından benim canımı bu denli yakamaz sanırım. Ha başlıkta da dediğim gibi belki Antony and The Johnsons.

seasons_seasons

İngilizce’den sonra en çok Almanca sözler yazsalar da başka dillerde de şarkıları mevcut olan EverEve’in her dönemi dinlenesi olsa da özellikle bu albümü “hayat kaydıran” cinstendir. Eğer şimdiye dek dinlemedinizse mutlaka bir şans vermelisiniz.

Ayşe Nur

10/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.80/10, Toplam oy: 30)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1996
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Tom Sedotschenko: Vokal
Thorsten Weissenberger: Gitar
Stephan Kiefer: Gitar
Michael Zeissl: Synthesizer
Stefan Müller: Bas
Marc Werner: Davul
Şarkılar
01. Prologue: The Bride Wears Black
02. A New Winter
03. The Phoenix / Spring
04. The Dancer / Under a Summer Sky
05. Twilight
06. Autumn Leaves
07. Untergehen Und Auferstehen
08. To Learn Silent Oblivion
09. A Winternight Depression
10. Epilogue
  Yorum alanı

“EVEREVE – Seasons” yazısına 13 yorum var

  1. b says:

    çoğu heavy metal grubunun son dönemlerini takip edemediğim gibi evereve’in de son dönemlerini hiç takip edemedim ama ilk zamanları derseniz “seasons” ve “stormbirds” iki adet başyapıttır derim. bu grupta neden bilmiyorum biraz da type o’negative tadı da alıyorum. her ne kadar “stormbirds”ü biraz daha çok sevsemde bu albümün de hakkını vermek lazım. o hergün temcit pilavı gibi aynı ürünleri gözümüze sokan ve kötü bir şekilde üreyen gothic metal gruplarından değiller. zamanında iyi işler yapmışlar ve bugün de klasikler mertebesinde geziniyorlar. gothic metal nedir ve diğer türlerle sentezi nasıl olmalıdır sorusunun en temiz örneklerinden birisidir bu albüm. zamanında noktayı koymuşlar. klas albüm, iyi yazı ve 9.5 puan.:)) eee öyle ama. “stormbirds” ;))

  2. demandred says:

    kırılmaca gücenmece yok, kötü bir yazı olmuş. ha adamların en güzel albümü olabilir ama 10 üzerinden 10u haketmez bence…

  3. Ayşe Nur says:

    Kötü olan yazı mı, verdiğim not mu? Anlamadığım için soruyorum cidden. :)

  4. demandred says:

    eksik kaldığını bende hissettim. onun için ilk önce özür. bir kere incelemyi sadece albümün incelemesi için açtım ve karşıma sanki grubun biyografisi çıktı. tamam grupla ilgili bilgili verilmeli ama bu resmen hayat hikayesi gibi olmuş. kritiğin %20 sinde albümle ilgili görüşler var ve albümü açıklamaktan uzak kalmış gibisin. bence kritik bu yüzden çok zayıf.

    ayrıca grup fotoğrafların yarısında cıbıldak hatunlar var, hiç tasvip etmiyorum böyle şeyleri:P

  5. Ayşe Nur says:

    Hahahahahahaha… Çıplaklık iyidir. Ona hayatta laf dedirmem. Hayır adamlar böyle promo fotoğrafları çektirmişlerse kullanmak da hakkım yani. :)

    Diğer konuya gelince, bu albümle ilgili fikirlerimin olduğu o %20lik bölüm normal bir kritikte olması gereken kadar. En azından benim diğer yazdıklarımda olduğu kadar. Yeni bir albümü kritik yapacak olsam muhtemelen izlediğim yol da her zamanki gibi olurdu. Ama söz konusu grup yurt standartlarında bir iki mecmua (Non Serviam, Enred) tarafından geçmişte şöyle bir dokunulmuş, insanların endustriyel dendiğinde de, gotik dendiğinde ilk aklına gelmesi gereken grupken adları neredeyse hiç bilinmeyen ama çok güzel albümler yapmış olan bir grup.

    Ha şu da var ki, bir iki bilgiyi teyid etmek dışında açıp da bir biyografiye bakarak, ya da çeviri yapıp aynını yazarak oluşmadı bu yazı. 10 yıldır bildiğim, tanıdığım, takip ettiğim ve çok sevdiğim bir grubun, sonrasında yaşadığı bir ton değişimden önce, daha ilk albümünde böylesi bir, sayın B’nin de ilk yorumda dediği gibi, başyapıt yaratmış olması bence devamının da bilinmesini gerektiriyor. Hele de son albümleri takip etmeyen insanlar için, belki biraz merak uyandırabilirim çabası da var elbette.

    Umarım açıklayabilmişimdir. Ve umarım %20lik bölüm de albümle ilgili yeterince bilgi veriyordur. :)

  6. demandred says:

    ben yazından zaten grubu çok sevdiğini anlayabiliyorum. ama mesela ben in flamesi çok seviyorum diye onların geçirdiği bütün değişimleri de kritiğe yazmam. o yüzden kritiğe kötü dedim. yoksa gayet yeterli bir yazı aslında %20lik kısım. Sadece okurken “eeeh ne zaman albümle ilgili bir şey okuyacağım?” demekten kendimi alamadığım söylüyorum. Artı yazıda albümü çok çekici bulamadım. benle ilgili bir şeyhle olabilir:)
    Bunu kırıcı olarak algılama, sonuçta senin yazdığın yazı sayesinde artillery ile tanışmışlığım var:)

    Bu arada stormbirs’ün kapağı ne güzel yav?

  7. özgür says:

    oha kepçe! beni çocukluğuma götürdü resmen o foto.

  8. Ayşe Nur says:

    Kırılmış olsam çoktan çemkirmiştim. :P Teşekkür ederim eleştirin için de. Belki de çok sevdiğimden grubu ifade etme konusunda sorun yaşamışımdır. Daha önce Amorphis yazdığımda da, Tool yazdığımda da aynı şekilde çok zorlanmıştım. Ama mesela ben de In Flames’i severim, özellikle de ilk dönemlerini. Ve bugün Jester Race için kritik yazacak olsam yine böyle bir şey çıkar ortaya. Grupların geçirdikleri değişimleri bi şekilde ifade etmek lazım. Bunun için de 1-2 cümle benim için yeterli olmuyor.

    Ama bundan sonra daha fazla dikkat ederim. :)

    Bir de evet ya, Stormbirds kapağı çok güzel. :)

  9. b says:

    pek bilinmeyen ya da daha önce ünlü olmuş fakat şimdi esamesi bile okunmayan bazı grupların geçmişini, değişimlerini açıklamak yeni dinleyiciler için iyi olabiliyor en azından bir fikir sahibi olabiliyorlar. sorun bu değil de “albümün okur notu” canavarları yine iş başında :)) anlaşılan bu albümle sorunları var.

  10. demandred says:

    valla ben bu albüme sadece bir kere not verdim o da ortalama bi nottu (albümü 1-2 defa dinlemişliğim var)… ama dediğin doğru b, site genelinde bulduğu her kritiğe düşük veren insan modeli türemiş. albümleri dinlemeden puan veren nesiller türemiş. talihsizlik diyebiliyorum sadece…

  11. Veracruze says:

    Ben çok şaşırdım Evereve kritiği görünce en başta onu belirtiyim, çünkü genelde tavsiye ettiğim insanlar pek beğenmiyorlar (umrumda mı? hayır). Beğenler olduğunu görmek sevindirdi beni açıkçası, i özellikle bende Seasons albümünden A Winternight Depression ve Prologue: The Bride Wears Black’e bayılıyorum =] Seasons’u da Stormbirds’ü de ayrı severim. Hele ki Tom’un o vokalleri (fransızca, almanca ve ingilizce kullanmasını saymıyorum bile söz yazarken) bambaşkadır benim için; adam resmen en sevdiğim vokal şimdiye kadar o derece.

  12. heat says:

    ulan ne muhabbet yapmısınız be:)

  13. Elvan says:

    Türün dinleyicisi değilim ama yıllar önce tanıştığım bu albümün (Seasons) ve sonrasında gelen 2. albümün (Stormbirds) yeri hep ayrı olmuştur bende. Grup, ismi ya da dahil olmak zorunda olduğu türü nedeniyle daha dinlenmeden kimi “sıkı metalciler” tarafından ellerinin tersiyle geri itilse de ben her zaman bu ilk 2 albümü sevmeye ve arkasında durmaya devam edeceğim.

    “sonrasında çıkardıkları albümlerin hiçbiri (hepsi kendi çapında hayırlı evlatlar olsalar da) Seasons kadar başarılı olamadı. Bunda muhtemelen grubun vokali Tom’un büyük payı var.”

    Bunun sebebi, Tom’un vokallerde “hissetme”nin ötesine geçmesi, şarkıları resmen yaşaması bence. Adam acıyı haykırırken (“Did you ever scream out what you feel when you see the pain?”) haybeye haykırmadığından o kadar eminsinizdir ki şarkıyla birlikte girdiğiniz ruh hâli içinde (sonrasında intihar ettiğini de bildiğinizden biraz da) elinizi uzatıp kurtarmak bile isteyebilirsiniz kendisini.

    Albümden, yıllar sonra da dinlesem gözümde/kulağımda güzelliğinden bir şey kaybetmeyen özellikle 3 şarkının adını yazmadan edemeyeceğim:

    - The Dancer / Under a Summer Sky
    - A Winternight Depression
    - The Phoenix / Spring

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.