90’lı yılların ortalarında altın çağını yaşayan İsveç death metal sahnesi, iyisiyle kötüsüyle bu müziği icra eden zibilyon tane grup barındırıyordu. AT THE GATES, IN FLAMES, DARK TRANQUILLITY, DISSECTION gibi bilmeyenin odunla dövüldüğü grupların yanında, EUCHARIST, UNANIMATED gibi daha kıyıda köşede kalmış, kitlelere pek yayılamamış ama kaliteli gruplar da çıkmıştır. “İsveç” ve “death metal” kelimeleri yan yana geldiğinde dinlemeden duramayan biri olarak bir süre önce nette rastladığım bu ilginç isimli gruba bir kulak verdim.
Grup 1989 yılında Stockholm’da kurulmuş, 1993’de “In the Forest of the Dreaming Red” ve 1994’te “Ancient God of Evil” (AGoE) albümlerini çıkardıktan sonra 1996’da dağılmışlar. Grup üyeleri bu arada THERION, ENTOMBED, DISMEMBER gibi diğer sevdiğimiz saydığımız gruplarla çalıştılar. 2007 yılına gelindiğinde ise grup tekrar toplanma kararı almıştı ve ikinci albümlerinden 15 yıl sonra “In the Light of Darkness” adlı albümü çıkardılar.
AGoE albümünü dinledikten sonra gördüğüm ilk şey müzikteki DISMEMBER ve DISSECTION etkisiydi. Bu çok da rahatsız edici düzeyde değildi ve gerçekten güzel riflerle bezenmiş, hafiften black metale göz kırpan güzel bir melodik death metal albümüydü. ItLoD’a baktığımızda ise daha ilk saniyesinden itibaren “DISSECTION ulan!” diye bağırıyor bu albüm ve bu sefer biraz rahatsız edici bir seviyede.
Albüm şarkı sözlerinden gitar tonlarına, albümdeki şarkı sıralamasından vokallere kadar her şeyiyle küçük bir DISSECTION albümü adeta. Vokalist Micke Jansson Jon Nödtveidt’a o kadar benzer bir vokal yapıyor ki, birisine “Abi Nödtveidt ölmemiş! Al bak dinle! İsveç’in ücra bir köyünde tek başına yaşıyormuş olm, ölen de bir benzeriymiş, adam şöhreti kaldıramadığı için böyle yapmış, hatta Kurt Cobain’le takılıyorlarmış beraber, o da ölmemiş lan!” derseniz bunu yeme ihtimali… pek yüksek değil, ne Kurt Cobain’i lan! Abartmayın. Ama hakkaten Nödtveidt’la olan ses benzerliği yüksek seviyede, fakat bu beni albümün geneli gibi rahatsız etti çünkü aşırı benziyor, özgünlük yok.
Bunun sebebi sadece vokaller değil tabii, gitardaki o uğursuz melodiler, albüm başlangıcı olarak seçilen “At the Fathomless Depths”e kardeşi gibi benzeyen şarkı, bilimum iblis ve Lucifer içeren diyabolik sözler, akustik pasajlar… Albüm güzel olsa da DISSECTION etkisi artık etki olmaktan çıkıp biraz kopyaya dönüşünce benim tadımı kaçırdı açıkçası. Albümdeki o gavurun “sinister” dediği (Türkçesi şinitzel… yerseniz tabi, ben severek yiyorum şahsen) uğursuz atmosferi yaratmasına yaratmışlar işte ama DISS… evet, ben de bıktım ama dinleyin bana hak vereceksiniz.
Ama dediğim gibi, albüm kötü değil. Tıpkı adı bu yazıda 1850 kere geçmiş grup gibi İsveç usulü güzel bir melodik death/black metal eseri. Black metal etkisi daha çok tremolo rifler, ara ara giren blast beat’ler, şarkı sözleri ve tabii ki albümün şinitzel atmosferinde hissediliyor. Bunun dışında alıştığımız gitar üzerine kurulu bir melodik death metal albümü diyebiliriz.
Sonuç olarak, 15 yıl aradan sonra grubun çıkardığı bu albüm, maalesef orijinallikten yoksun olmakla kalmayıp nerdeyse bir kopya denecek kadar “o” gruba benziyor. Bu yüzden o grubu seven insanlar, eğer bu “etkilenme” olayını çok önemsemezlerse bu albümü beğenirler, tersi ise uyuz olurlar. “İsveç olsun, melodik olsun, dinlerim hacı” diyenler de bir denesin derim. Grubun yapmaya çalıştığı şeyin kusursuz bir şekilde icra edilmiş versiyonu içinse, “Storm of The Light’s Bane” der, huzurunuzdan ayrılırım.
Şarkılar 01. Ascend With The Stench Of Death
02. Retribution In Blood
03. The Endless Beyond
04. Diabolic Voices
05. In The Light Of Darkness
06. The Unconquered One
07. Enemy Of The Sun
08. Serpent's Curse
09. Death To Life
10. Strategia Luciferi
müzik güzel hakketten grupta da gayet potansiyelli duruyor ama gel gör ki dissection’ın ekmeğini yağına banarak yeme durumu var dediğin gibi. harcamışlar kendilerini.
yahu bu adamlar isveç melodik death metalinin en temel albümlerinden ikisini çıkarmış insanlar. gerçi o zaman da hafif black metal etkilenimleri vardı da bu kadar da değildi. aklım almıyor valla bu kadar sene sonra gelen şans böyle kötü kullanılır, “Ancient God of Evil” bu albümden çok daha modern(prodüksiyonu da çok sağlamdır) ve orjinal bir çalışma, Unanimated’ı o albümle anıyorum ben hala, bunu yok sayıyorum.
albümün hakkının yendiğini düşünüyorum çünkü yaptıkları iş dissection’ın ekmeğini yemeden ziyade bir anma albümü niteliğinde olmuş. bu saatten sonra çok ünlü olma gibi dertleri olamaz zaten. adamlar sevdiği müziği yapmış sadece.
AGoE’yi yayınlandıktan çok çok sonra keşfettiğimde keops’un sır odasına ekskavatörle dalmış arkeolog, taksim ethno scene’inden sıkılıp zeytinburnu fasıllarını keşfetmiş avrupalı çeşitlilik kutlayıcısı gibi sevinmiştim.
unanimated eskileri isveç’i nwosdm’in kaymak tabakasıyla tanımış olanlar için aşk nelere kadirdir 101′dir.
bu yeni iş evet ne yazık ki dissection’dan fazla nemalanmış. ama o arcane hissiyatın, incelikli saldırganlığın aynısını beklemek politika da çok kirlendi demeye benziyor.
esas bu album degil de, kritik ve yorumlarda da bahsi gecen “ancient god of evil” albümü incelenmelidir bu grubun. o albüm ki “sdm’yi yaratti” denen üclü(jester race, slaughter of the soul ve the gallery) ile birdir benim gözümde.
yani benim icin “muhtesem üclü” degil de, “isvec yöresinin dört atlisi” dir söz konusu. the gallery,slaughter of the soul,jester race ve ancient god of evil.
elbette, the somberlain diye bi hayvan da var ama o apayri bir kategoride.
müzik güzel hakketten grupta da gayet potansiyelli duruyor ama gel gör ki dissection’ın ekmeğini yağına banarak yeme durumu var dediğin gibi. harcamışlar kendilerini.
‘potansiyelli durmak’ ne sorma ama.
ben gidiyim storm of the light’s bane dinliyim yahu. evet, en iyisi bu.
yahu bu adamlar isveç melodik death metalinin en temel albümlerinden ikisini çıkarmış insanlar. gerçi o zaman da hafif black metal etkilenimleri vardı da bu kadar da değildi. aklım almıyor valla bu kadar sene sonra gelen şans böyle kötü kullanılır, “Ancient God of Evil” bu albümden çok daha modern(prodüksiyonu da çok sağlamdır) ve orjinal bir çalışma, Unanimated’ı o albümle anıyorum ben hala, bunu yok sayıyorum.
20 yaşın heyecanıyla yaratılan ile 40 yaşında bir gazla yaratılan arasındaki fark…
albümün hakkının yendiğini düşünüyorum çünkü yaptıkları iş dissection’ın ekmeğini yemeden ziyade bir anma albümü niteliğinde olmuş. bu saatten sonra çok ünlü olma gibi dertleri olamaz zaten. adamlar sevdiği müziği yapmış sadece.
yapılan iş heyecanla biraz gümbürtüye gitmiş gibi hakıkatende.Eucharist de dağılmayaydı keşke
AGoE’yi yayınlandıktan çok çok sonra keşfettiğimde keops’un sır odasına ekskavatörle dalmış arkeolog, taksim ethno scene’inden sıkılıp zeytinburnu fasıllarını keşfetmiş avrupalı çeşitlilik kutlayıcısı gibi sevinmiştim.
unanimated eskileri isveç’i nwosdm’in kaymak tabakasıyla tanımış olanlar için aşk nelere kadirdir 101′dir.
bu yeni iş evet ne yazık ki dissection’dan fazla nemalanmış. ama o arcane hissiyatın, incelikli saldırganlığın aynısını beklemek politika da çok kirlendi demeye benziyor.
bu tarz müzik sevenleri baya oyalayabilecek bi albüm. hele bugünlerde çok güzel gider.
esas bu album degil de, kritik ve yorumlarda da bahsi gecen “ancient god of evil” albümü incelenmelidir bu grubun. o albüm ki “sdm’yi yaratti” denen üclü(jester race, slaughter of the soul ve the gallery) ile birdir benim gözümde.
yani benim icin “muhtesem üclü” degil de, “isvec yöresinin dört atlisi” dir söz konusu. the gallery,slaughter of the soul,jester race ve ancient god of evil.
elbette, the somberlain diye bi hayvan da var ama o apayri bir kategoride.
“In The Light Of Darkness” efsane, “The Unconquered One” gayet yerinde…
Yazıdaki kadar dissection çakması bi durum yok bence. Gayet ağır bir dark meleodic death albümü. Benden 7.5
+ “The Endless Beyond” albümün en iyisi
Haberini girecek fırsatım olamadı, 12 yıl aradan sonra yeni albüm çalışmaları bitmek üzere.