Bundan yüz yıllar önce, üniversiteye gittiğim sırada, bir sabah oda arkadaşımı bir Bulvar gazetesi okurken buldum. İlgiyle ve merakla gazeteyi incelemekte, bir sayfadan diğerine büyük bir iştahla geçmekteydi. On senedir yıkanmayan bulaşık dağını geçip duvara yapışmış haşlanmış çubuk makarnalara baka baka tuvalete gittim ve yüzümü yıkayıp arkadaşımın yanına döndüm.
Karşımdaki bu karayağız oğlan, gazetenin iç sayfalarından birini okuyordu ve karşısındaki bendeniz de yattığım yerden esneyerek gazetenin bana dönük olan arka sayfasına bakıyordum. Arka sayfada, olanca çıplaklığıyla domalmış, poposu bize dönük bir hanım kızımız vardı ve hemen altında da kızımızın aldığı yeni evden ve bu ev için seçtiği mobilyalardan bahsediliyordu. Tüm domalmışlığıyla bize gülümseyen bu kızcağızın evine mobilya almasını konu eden bu haberin manşetiyse, “İstediği Gibi Döşettirdi” şeklindeydi.
İşte tüm bu konsepti görmem ve hayatın her şeyiyle anlamsız olduğunu kavramam da geç olmadı. Ben sınavım var, dersim var diye denyo gibi sızlanırken, şu kızla yakınlaşmaya çalışsam mı, şu gitarı almak için para biriktirsem mi diye saçma sapan konulara kafa yorarken, tam bu sırada bir yerlerde birileri, “İSTEDİĞİ GİBİ DÖŞETTİRDİ” diye manşet atıyordu. Bir şey kesindi. Ya ben, ya da onlar yanlış yapıyordu. O sırada hayatımdan çok tiksindiğime göre, büyük ihtimalle ben yanlış yapıyordum. Bu hezeyanlar içerisinde ben de her şeyi boşverip kendimi metale adamaya karar verdim.
O gün bugündür, gözüm metalden başka şey görmedi. Bir tane arkadaş edinemedim, hayatımda tek bir anım dahi olmadı, bir kere birisiyle tanıştım ama çok heyecanlanıp kustuğum için koşarak kaçtım, tüm hayatım cehennem azabı gibi geldi geçti; ama diğer yandan tüm ömrümü verdiğim metalin kitabını yazdım, bayraktarlığını yaptım ve metal konusunda kimsenin boy ölçüşemeyeceği bir konuma geldim. Bundan da hiç mi hiç pişman değilim.
Ülkemizin sosyo-kültürel yapısı gereği cinselliğe aç olan milletimizin bu yönünü sömürdüğün ve sahip olduğun Freudyen alt yapılı mizahi tarzınla sevimlileştirdiğin et teşhirin sayesinde, beni metale sıkı sıkıya sarılmaya ittiğin için sana teşekkür ederim Bulvar gazetesi.
Evet, bunu niye mi anlattım? Çünkü az sonra metalin hiç bilmediğiniz bir yönüyle tanışacaksınız; çok şaşıracak, belki ağlayacak, belki de güleceksiniz (dünyada ilk kez oluyo bu çok önemli bir şeyden bahsediyorum lütfen ilgi gösterir misiniz teşekkürler).
Sanırım hayatımda karşıma çıkan ilk tek şarkılık metal albümüydü “Crimson”. 1999 ya da 2000 yılı olması lazım; bir şekilde albümü bulmuş ve ilk saniyesinden itibaren esiri olmuştum. Sonradan da tek şarkılık albümler dinledim elbet, ancak “Crimson” gibisi olmadı.
EDGE OF SANITY’nin bodos death metalden daha çok kulağa hitap etme amacı taşıyan bir death metale geçişinin sinyalleri, az da olsa “Unorthodox”tan “The Spectral Sorrows”a geçişte, yoğun olaraksa “The Spectral Sorrows”dan “Purgatory Afterglow”a geçişte görülmüştü aslında. Dan’in NIGHTINGALE’i 1995′te kurduğu da düşünülürse, o zamana kadar death metalin bayraktarı olan bu çılgının yavaş yavaş içini kemiren yetmişler progresif rock’ını daha fazla dizginlemesi mümkün değildi gibi duruyor.
EDGE OF SANITY = Dan Swanö diye bir şeyden asla söz edemesek de, sonraki yıllarda da gördüğümüz üzere, konu müzik olduğunda son derece dominant bir adam olan Swanö’nün EDGE OF SANITY müziğinin değişimindeki ana etken olduğu su götürmez bir gerçek.
Kitapçığında Kurt Cobain’e ithaf edildiğini gördüğümüz “Purgatory Afterglow”un ardından grup tümüyle Dan’in ortaya attığı bir fikirle yapmış “Crimson”ı. Bir sabah aklına tek şarkılık bir albüm yapma fikri gelen Dan, tüm grup üyelerine mesaj atmış ve fikrini onlarla paylaşmış.
Grup da bu fikri hemen benimsemiş, zira daha önce böyle bir death metal albümü örneği yokmuş. Onlar da kendilerini sınırlamayıp ne çıkarsa şarkıya koymuşlar. Berbat bir kapağı olan “Crimson”ın çıkışından bir ay sonra yapılan bir röportajda şöyle diyor grubun gitaristi Andreas Axelsson: “EDGE OF SANITY’nin günün birinde dağılacağını hiç düşünmüyorum. O kadar iyi anlaşıyoruz ki, hiçbirimizin bu grubu dağıtmak gibi bir niyeti yok, olmaz da.”
Grup bu röportajdan yaklaşık 1 yıl sonra dağıldı. Ama dağılmadan önce ne yaptı, şahsen gördüğüm en tuhaf albümlerden biri olan “Infernal”ı çıkardı. “Infernal”ın nesi garip? Müziği, kapağı, içeriği falan değil. “Infernal”, kanımca şirket baskısıyla gelen ve aslında birbirlerinden ayrılmak isteyen iki müzisyenin ortak bir iş yapmasını zorunlu kılan bir albüm olarak öne çıkıyor.
Albümdeki bazı şarkılar Dan Swanö tarafından, bazı şarkılar ise Axelsson tarafından yazılıyor, ancak Dan kendi yazdığı şarkıların gitarlarını, baslarını da çalıyor, Axelsson ise kendi yazdığı bazı şarkılarda vokal yapıyor; diğer yandan albümde Peter Tagtgren, Mikael Akerfeldt ve Jonas Renkse gibi bir ünlüler geçidi (şirketin kurtarma çabaları diyelim) oluyor. Lakin Dan’in ve Andreas’ın yazdığı şarkılar hem birbirlerinden hemen ayrılıyor, hem de bu iki ismin birlikte yer aldığı şarkı sayısı, on bir şarkılık albümde sadece dört tane oluyor. Bu karman çormanlığın büyük ölçüde “Crimson”ın başarısından yararlanma amaçlı bir aceleden ve muhtemelen bu aceleyi körükleyen Black Mark’dan kaynaklandığını düşünüyorum. Yanılıyorsam deyin ki yanılıyorsun, yalancısın, kandırıkçısın.
Albümden fazla uzaklaşmadan (başta on sayfa anı anlatıp bunu demek de bambaşkaymış), EDGE OF SANITY’nin dağıldıktan sonra Dan’siz toplanması ve Dan’in “tamam lan ben tek hepiniz” deyip “Crimson II”yla saldırıya geçmesi kısımlarına falan sonradan geleceğimizi hatırlatıp, “Crimson”ın az biraz derinlerine inelim.
Önce kısa bir albüm hikayesi verelim ki olay nedir belli olsun.
Dünyanın çok uzak gelecekteki bir zamanı anlatılıyor şarkıda. Öyle ki, insanlar üreme yetilerini kaybetmişler ve ne kadar kassalar da çocuk sahibi olamıyorlar. Prezervatif sektörü ömrü hayatında o dönemki kadar darbe yememiş düşünün. Sonra kral ve kraliçe bir şekilde çocuk sahibi oluyorlar; krala gönderilen balın pekmezin haddi hesabı yok tabii normal. Ancak kraliçe doğum sırasında ölüyor ve kral da tüm dünyayı tek başına yönetmek ve kızını büyütmek durumunda kalıyor. Halk, kızın onlara tekrar üreme yetisi vereceğini sansa da, büyük çaplı bir babayı alma hadisesi gerçekleşiyor ve böylece prezervatif sektörü darbe üstüne darbe yiyor.
Bu sırada kral da ölüyor ve bir sürü terbiyesiz, taht mücadelesi için birbirini yemeye başlıyor. Sonunda dünyadaki tek futbol topunu ele geçiren biri, “oğlum bak valla keserim topunuzu. Kime diyorum!” diyerekten halkı tehdit ediyor ve tahta geçiyor. Halk bu yeni kralı hiç sevmiyor, sağda solda arkasından konuşuyor. Bu konuşmaları duyan genç kız da, gaza gelip bir darbe girişiminde bulunuyor. Halkın ilk andan korkup yalnız bıraktığı kız, desteği karanlık güçlerden alıyor. Üstün bir karanlık gücün himayesini kabul eden kız, sihirli güçler ediniyor ve tahttaki ibişi karpuz gibi ikiye yarıyor, dünyanın tek hakimi oluyor.
Mal halk ise hâlâ kıza ümit bağlamakta, “hah şimdi üreme becerimizi bize geri verecek, hanım sen uzan şöyle gelecem ben” diye konuşup durmaktadır. Kız ise gücü eline geçirince bambaşka biri olur, çok değişir. Önce insanların, bilgeliklerinden faydalanmak için cam kavanozlarda tuttuğu yaşlılar güruhunu öldüren kızımız, ardından da Sabah Sabah Seda Sayan’a çıkıp zehir zemberek açıklamalar yapar. Bu duruma çok içerleyen halk ise, isyan çıkarır ve önümüze gelene bin tekme tadında saraya yönelir. Kıza, Yıldız Tilbe’nin gereğinden fazla dans ettiği bir klibi izleterek kör eden asiler, onu daha önce yaşlıların bekletildiği ve içinde “crimson suyu” denen maddenin bulunduğu kavanozlardan birine kapatır ve akşamında da felekten bir gece çalarlar.
Albümün konsepti böyle arkadaşlar. EDGE OF SANITY bu konsepti yazarken, aynı zamanlarda Serdar Ortaç da “meze yapıp harca beni” konulu epik şarkısı üzerinde çalışmaktaydı.
Sonrası, “Crimson II”da anlatıldıysa da, yazının ansiklopedik boyutlara ulaşmaması adına o kısma geçmeyeceğim.
Müzikal anlamda baktığımızda, “Crimson” neredeyse her saniyesi bir başka güzel, kırk dakikalık süresi bir çırpıda geçen bir şarkı/albüm. Hikayenin gidişatına uygun beste yapısı sayesinde, olumlu anlarda (kızın doğuşu, tahttaki zalim kralı yenmesi, halkın tekrardan üreme ümidi taşıması gibi) gayet iyimser ve umut dolu melodiler, karanlık ve olumsuz anlarda ise yine aynı şekilde karanlık ve uğursuz melodiler barındıran şarkı, bu sayede sinematografik bir yan da barındırıyor, müzik ve sözlerin bu uyumu sayesinde albümü her dinlediğinizde gözünüzün önüne türlü imgeler gelmesini sağlıyor. Bunun haricinde, albümde konuk vokalist olarak yer alan ve çıktığı her anda kendini belli eden Mikael Akerfeldt’in performansı da duyulası. O “Liar!’lar, “Betrayal!”lar, “Nevermore!”lar, “War!”lar nedir öyle; hepsini geçtim, o “Gooooooooood!?” nedir? Her ne kadar arka arkaya birkaç kaydın birleşimi olsa da, “Crimson”ı derinlemesine bilen herkes, “Crimson” muhabbeti açıldığında o “Gooooooood!?”dan bir bahseder, “abi nebçim ya” falan der. Evet.
Dan’in gerek clean, gerek de brutal vokallerde kusursuz bir iş çıkardığı albümde, EDGE OF SANITY patentli sound’larıyla öne çıkan gitarlar ve Benny’nin harika yazılmış davulları sayesinde, “Crimson” çıkışından on üç yıl sonrasındaki bugün bile, arka arkaya defalarca kez dinlenebiliyor. Şarkının yumuşak ve agresif kısımlarının çok iyi dengelenmiş ve dağıtılmış oluşu da, ilginizin hep taze kalmasını sağlayarak parçanın dinamizmini bir an olsun yitirmemesine ön ayak oluyor.
Albüm tek bir şarkıdan, hem de tümüyle konsepte odaklı bir şarkıdan oluştuğu için, şarkıyı anlatmanın çok da lüzumu olduğunu sanmıyorum. Gelin, ya da gelmeyin, “Crimson” sonrasında dönen dolaplardan, ali cengiz oyunlarından bahsedelim. Dedikodu kazanı kaynıyo yine yaşasın aksiyon!
Dediğimiz gibi EDGE OF SANITY, “Crimson” sonrasındaki zorlama “Infernal”ın ardından 1997 yılında dağılmıştı. Ancak dağılmadan hemen önce, Swanö’yü kızdırma amacı taşıdığından emin olduğum “Cryptic”i çıkardı geri kalan elemanlar. Hem de “Infernal”la aynı sene, hem de Swanö gruptan ayrılır ayrılmaz. Tümü Axelsson tarafından yazılan bu albümde vokalleri üstlenen kişi ise, bugün SCAR SYMMETRY’de Christian Alvestam’in boşalttığı vokalist koltuğunun brutal vokal kısmını dolduran Roberth Karlsson’dan başkası değildi.
EDGE OF SANITY haricinde iki bin altı yüz seksen sekiz grubu daha olan Swanö, bu duruma çok içerlemiş olacak ki, grubun dağılmasından altı yıl sonra bir intikam için silah kuşandığını açıkladı sanal alemde. Bunun altı yıllık bir kin olduğunu sanmıyorum açıkçası. Muhtemelen Axelsson ya da başka birtakım kimselerin basın veya arkadaş ortamı yoluyla gelen yorumları, iddiaları, ithamları Dan’in böylesine gaza gelmesini sağlamıştır.
Sonuçta Dan, vokaller hariç her şeyi çaldığı “Crimson II”yu yaptı bildiğiniz gibi ve EDGE OF SANITY ismi de muhtemelen sonsuza dek karanlığa gömüldü (unutmadan, bu albümde vokalleri yapan da yine sayısız projesi olan genç yetenek Roger “Rogga” Johansson‘du).
Biraz kişisel, biraz geyik, biraz da bilgi verme amacı taşıyan bir yazı oldu; uzun olduğu için sıkılıp bırakanlar olmuştur, olsun. Neticede “Crimson”ı bugüne kadar duyma şansına erişememiş birkaç insanı daha bu başyapıtla tanışmaya itebilirse, bu yazı da amacına ulaşmış olur. Yazıda çok övmediysem de, “Crimson” gerek böylesi zor bir şeye kalkışma ve çıkan sonuç adına, tartışmasız, kişisel fikirlere mahal vermeyecek düzeyde bir başyapıttır, bir sanat eseridir, bir gövde gösterisidir.
oh be sonunda! böylesine bir albümün bu sitede olmaması büyük bir eksiklikti, yazı için elinize sağlık. agalloch – the mantle kritiği de eklenirse süper olur, merakla bekliyorum.
Böylesine aşmış bir albüme böyle berbat bir kapak nasıl koyulur? Dan Swanö, kör müsün evladım? Hiç mi bakmadın şu kapağa ya?
zaten albüm kapağını tasarlayan dan swano, herhalde gözü kapalı tasarladı:)
Albümün kapağı hakkında saydırmaya girerken, geç kaldığımı anladım. Kayalar bütünü şeklindeki bir albümdür, efsanevidir, seks gibidir.
bir de atakan özel.
Yazı müthiş. ilk 4 paragrafı direk Umut Sarıkaya yazısı gibi olmuş çok güldüm.
agalloch – the mantle dibs lan. 3 haftadır yazıyorum bitiremedim. mükemmeliyetçiyim evelallah.
Bu albümün/şarkının en güzel yanı da kurgusundaki bütünlük. Yani 40 dakikalık şarkı yapıcaz diye 100 tane riffi dizmemiş adamlar, kendi içinde tekrarları ile nereden geldiğini hatırlatan, bütünlüğü bozulmamış bir albüm bu, daha ziyade şarkı zira dediğim tekrarların da etkisiyle hakikaten 40 dakikalık tek bir şarkıdır bu.
Kısaca Ahmet’in yazıda anlattığı aksiyonların da ışığında, kendi tarzıyla Edge Of Sanity’nin deli-manyak/arıza halinin özeti denebilir bu albüm için, ki bu seviyede eserler için biraz da arıza olmak lazım galiba.
başyapıt.
yazi her aniyla felaket, kalpten goturecek cinsten. hikayeleriyle, gorselleriyle falan sitenin en cilgin anlarina sahiplik etmis.
yine alakasiz olarak, “ulan bu dan swano bu fotosunda birini andiriyor ama kim kim derken” sonunda buldum. dickinson’un gencligi. ac, balls to picasso’nun kapaga bak.
EoS efsanesi bu albümle geçiştirilmez umarım. Crimson öncesi (of ki of), Infernal, Crimson II…
17.12.2010
@anonim, çalışmalar sürüyor. bak aklıma getirdin bi Elegy açayım.
bu arada grubun diskografisinde görmezden gelinmesi gereken tek albüm cryptic bence. infernal her ne kadar zorlama da olsa gayet leziz bir albüm. dan nightingale’de losing myself’i coverlamıştı en son. kendi şarkını coverlamak. dan hep ilklerin adamı olmuştur ehehe.
abi o hikayeyi okudum ama okumaz olaydım ahah, ciddi ciddi hikayeyi anlatacaksınız diye gereksiz bir şekilde heyecanlanmıstım oysa.hatta okurken bir an “lan nasılsa kimse okumayacak sacmalayayım rahat rahat” şeklinde düşünülmüş gibi geldi de öyle düşündüğünüzü sanmıyorum tabi ki :)
bu sarkıyı (ya da albumu) dinlerken hep dream theaterın “A Change of Seasons” ı geliyor uzun olmasından ötürü.açıkcası ben uzun sarkılarda tekrarlardan cok apayrı yerlere gitmeyi daha cok seviyorum.ancak tabi ki bu crimson ı sevmedigim anlamına gelmemeli.
bir arkadasım sayesinde sanırım 2-3 yıl öncesinde edinmiştim albumu ama daha yeni yeni dinleme fırsatı buluyorum.bazen uyurken acıyorum gayet leziz oluyor.
ilginç olan kısmı ise albumun bulundugu klasör arşivin ortalarında bir yerlerdeydi sanırım ki o album kapagının küçük haline uzunca bir süre maruz kaldım ahah.artık bana baya güzel geliyor.bu da böyle bir anımdır.
Bu yazıyı okuduktan sonra Ahmet Saraçoğlu ile tanışmaya karar verdim.Bu albümlerin öneminin bu kadar farkında olan bir insan evladı varmış demekki şu ülkede…Başarılar.
02.03.2011
pasifagresif’te tanışmak için atılan ilk mesaj.
03.03.2011
@Ahmet Saraçoğlu, Durumu düzeltmeye çalışacağım:) Ama sanırım kullandığım tanışma kelimesi yüzünden malesef olay kontrolden çıkmış:)
02.03.2011
@Kaan, Ahmet’le tanışmak Justin Bieber’le tanışmaktan bile zor. Biz bi ihtimal tanışabilme şerefine nail olabilir miyiz diye bir ümit yazar olduk karın tokluğuna gece gündüz yazı yazıyoruz. Tek umudumuz günün birinde onunla tanışabilmek.
03.03.2011
@Aeonian_Lich, Neyse canımız sağolsun:) Düzgün bir site yazılar yorumlar çok güzel.Devamını dilerim.İyi çalışmalar.
03.03.2011
@Kaan, sağol. EoS bilen insan görmek ilginç bi şey hakkaten. bu kadar konsere gidiyoruz, belki tek bir kişide EoS tişörtü görmüş olabilirim, ondan da emin değilim. Halbuki cillop gibi grup.
03.03.2011
@Ahmet Saraçoğlu, anonimim diye sallamıyosunuz beni di mi:( mesele eos bilmekse benim ahmet’le çoktan sevişmem lazımdı
;)
03.03.2011
@anonim, seviyeli bir losing myself dinlemeye ne dersin?
03.03.2011
@Ahmet Saraçoğlu, evet derim ama bir şartla! nightingale versiyonu olmasın ;))))
03.03.2011
@anonim, daha ilk andan bu fikir ayrılığı bize bu ilişkinin yürümeyeceğini gösterdi sanırım…
elveda…
@–’—
03.03.2011
@Ahmet Saraçoğlu, Eos adamı yormuyor müzik hissettiriyor.Immolation yada incantation gibi gruplarıda çok sevmeme rağmen diskografi döndüremiyorum.3.albümden sonra beyin ısımda artış gözlemliyorum.Ama tek bir Eos diskografisiyle bir odaya 2 yıl kapansam kesinlikle hiç sıkılmam.Nedense The spectal Sorrows albümüne elim sürekli gidiyor.Garip bir çekiciliği var.Entombed in ilk 2 albümüyle gitar tonları olarak bir benzerlikmi var bas olayı yüzündenmi yakınlık kuruyorum tam çözemedim ama aklıma Left hand path ve clandestine geliyor.Fışırtılı gitar tonu yüzünden sanırım.
Aynı günün akşamı:Abi bu kritiği yazıcıdan çıkarıp büromun duvarına asıyorum Edge of sanity i de sabahtan beri tur tur döndürüyorum.
03.03.2011
@Kaan, bir de kalıplar içinde kalalım death metal olalım diye bir kasmaları yok. O yüzden de isveç death metali olmasına rağmen çok varyasyonolu bi sound’ları var. sadece melodiler falan değil, ne bileyim blues tabanlı rif de var, progresif metal grubunda duyabileceğin tarzda rif de var ama hiçbiri death metal tınısı dışına çıkmıyo. swanö’nün müzikal birikimi çok etkili tabi bu özgün sound’larında.
10′a basarken ilk defa bu kadar mutlu oldum.
Öyle anlar, öyle melodiler barındırıyor ki dinlerken dev büyüklükte seks yapmış kadar oluyorsunuz afedersiniz. Her saniyesinde haz ön planda tutulmuş. Gariban dostu bir adam şu Swanö, sahi.
Hala dinlerken ağlayasım geliyor lan.
çok iyi kritik olmuş eline sağlık, giriş kısmını kahkahalarla okudum, bu arada albümün tek parçalık hali var youtubeta sanırım kritiği yazdığın sırada bu video yoktu ortada
http://www.youtube.com/watch?v=St6lJaiHYIc
edit yapabiliyorsan bunu koysan ya ayrı ayrı videolar yerine
02.09.2013
@crowkiller, değiştirdim sağ ol.
02.09.2013
@Ahmet Saraçoğlu, rica ederim
- Crimson Sıvısı’na kırmızı rengini veren madde nedir?
- Fişnaa Suyu..
Bu albümü dinledikten sonra tekrar opeth in orcid albümünü dinleyince lan bu albüm aynı crimsona benzior, opeth araklama yapmış edge of sanity den demiştim sonra bi baktım ki bu albüm orchid ten 1 sene sonra kaydedilmiş, haa demek ki edge of sanity araklama yapmış dedim sonra biraz araştırınca gördüm ki orchid in encınırıingini, miksing ini producingini dan swanö yapmış, sound o kadar benziorki koy crimsonun sonuna oynasın, kimse farketmez
Ekşi Sözlük’te yanılmıyorsam Black Rose Immortal için girilmiş bir entry vardı: “Biraz gecikicem, sen en iyisi bir şarkı dinle, hemen geliyorum” derken aslında kastettiğiniz şarkıdır. Görüyorum ve artırıyorum.
Swanö bir yerde “and the earth was shaking” diyor ya harbiden yer sallanıyor o an
Yazıda bahsi geçen Andreas Axelsson’un eski Marduk vokalisti olduğunu, Marduk’un ilk albümünde vokalleri yaptığını ve Edge of Sanity’nin dağılmasından sonra herhangi bir grupta yer almadığını biliyor muydunuz? (Ayrıntıcı metalci bilgisi vol.12872)
25.04.2017
@Buhtunnasr, yanlış bilgi. Andreas Axelsson’un çaldığı ve vokal yaptığı bi dünya grup var. hatta en son Tompa ile birlikte The Lurking Fear diye death metal grubu kurdular. gayet aktif bi adam.
25.04.2017
@ismail vilehand, her bilenin üstünde bir bilen vardır demişler
Son 2 gündür sabahları birer kez dinliyorum. Doyulmaz bir başyapıt cidden. Çıkalı 21 sene olmuş, 17-18 yıldır dinliyorum ve bir adet şarkıdan oluşmasına rağmen hâlâ her anı farklı zamanlarda dilime dolanıyor. Eşsiz bir şey.
08.10.2017
@Ahmet Saraçoğlu, aynı övgü cümlelerini The Spectral Sorrows dinlerken kuruyorum ben de. hatta az sonra albümü açıp “Doyulmaz bir başyapıt cidden.” diyecem.
08.10.2017
@ismail vilehand, aaa evet onu yazacaktım ben. Crimson bitsin onu açayım da haftaya kritiği çıksın.
08.10.2017
@Ahmet Saraçoğlu, @ismail vilehand, yorumlar üzerine edge of sanity’nin dünyanın en süper gruplarından biri olduğunu hatırladım ve sizin yüzünüzden muhtemelen bir hafta falan edge of sanity dışında bir şey dinleyemeyeceğim
ANOTHER SKY IS YOUNG!
sabah sabah yine nereden sardım bu albüme. mahvedecek beni.
01.12.2020
@Rzeczom, CURSED TO BE WALKIN IN THE SHADOWS OF DEATH FOR A LIFETIME!!!!!
01.12.2020
@Rzeczom, @tahsin, ulan 2 cümlede tüylerimi ürperttiniz, oturup 2873483274. kez dinleyeceğim, başka çare yok.
01.12.2020
son yorumunun üzerinden 3 yıl geçtiğini görünce ”ulan, sabah kalkar kalkmaz yorumları yayınlamaya başlayınca aklına gelsin de, şu hava da başak bir şey dinleyemesin” dedim. hahaha.
Bu albüm çıkalı çeyrek asır oldu ve umarım 2046 yılında da sağlığım bu albümü dinlememe imkân verir. 65 yaşında Crimson dinlemek… Var bi hayalimiz.
Bence bu albümün kapağı kötü değil, biz yakıştıramıyoruz bu kapağı böyle yüce bir esere.
Son 3 gündür bu albümü 10 kez falan dinledim. Keza Crimson II’yu da. Doyumsuz birer başyapıt.
Cursed to be walking in the shadows of death for a lifetime be kardeşim.
Başyapıt. Bu albüm üzerine bir dini inanç kurmak ve peygamberi olmak istiyorum, Dan Swanö birdir.
29.04.2022
@Cryosleep, https://youtu.be/St6lJaiHYIc?t=896 Hele şurada giren riff nedir be? Bu nasıl manyaklık oğlum?
Gelmiş geçmiş en iyi tek şarkılık albüm.
can you hear the angel of sadness sing WITH BROKEN WINGSSSSSSS