Tek kişilik black metal projelerinin olgunlaşması ne kadar zaman alır? Bu geçen zamanla mı olur, ortaya konan ürünün niteliği ve niceliği ile mi? Cevaptan emin değilim ama Avusturyalı Woodtemple yani Aramath kişisi, tümünü şirket çatısı altında yayınlamış olduğu üç albümü sonrasında bir şeyleri henüz oturtamamış, en belirgin kusrunu farketme erdemine ulaşamamış. Hissiyatınız yatkın ise Paganizm’den dem vurmayı seçmek, tek kişilik girişimlerde en sağlıklı ve üretime en çok olanak veren yollardan biri. Bunun da belli başlı bir kaç noktanın yerine getirilmesiyle oluşacağını bilmek için müzisyen olmanın bile gerekli olduğunu sanmıyorum. Niyetlendiği atmosfere büyük ölçüde kavuşmuş olabilir, fakat bunu karşı tarafa hissettirdiğine kendini inandırıp albümün son halini bir dinlediğinde “Budur.” demiş olamaz. Ama öyle olmuş ki, RPG oyunu arayüzlerine benzeyen ama yine de hoş sayılabilecek bir albüm kapağı yaptırıp bir güzel piyasaya sürmüşler.
Albümün açılışında bir etçilin rüzgarın arasından gelen yırtıcı sesi, atmosfere bizi pat diye atıp bırakmaktan ziyade hafif bir gerginliğe kapılıp dikkat kesilmemize yol açmasıyla başarılı bir seçim. Girişin ardından, adıyla ters orantıda bir coşkuya sahip olan “Rise the Horns up to Battle”’daki akustik bölümlerin gereğinden fazla uzatılmış olduğu hissine kapılsam da, albümün duygusal adına yoğunlaşarak Agalloch tadı almaya çalışıyorum. Olmuyor da değil, ta ki vokal girene kadar… Çok acı, çok talihsiz anlar. Bundan önce sadece bir önceki albümü dinlemiş olsam da, vokal bu kadar itici, cılız ve zorlama değildi. Scream desem değil, manasız bir fısıltı ve (afedersiniz) geğirme silsilesi. Çeşitli enstrümanların tonlarını oldukça doğal bir şekilde sağlamayı başaran ve ustaca kullanılmış klavye, akıcı ve tür itibariyle doğru seçilmiş gitara abartısızca döşenmiş olan davul harika bir ruh halini yakalamamızı sağlayacak nitelikte; Aramath sustuğu sürece! Şu güzel ortamı bozuyorsun, ah o naif ve gururlu tınılar, nasıl da harcanmışlar. Gözünü seveyim ya bir şan dersi al, ya da kafa dengi hoş sesli bir arkadaş bul kendine.
Enstrüman kullanımı zorlu yollara sapılmamış olmasının verdiği rahatlığın etkisiyle kusursuza yakın. Parçalar dahilindeki black metal pasajlarına geçişlerde ani anlar yaşansa da, parçalar arasında genellikle yumuşak geçişler tercih edilmiş. Bu husus ve özellikle ziller olmak üzere davul kullanımı, Nokturnal Mortum ve Graveland’i bir hayli andırıyor.
Albümün en ilginç anı, kanaatimce hem en heyecanlı hem de orada olmaması gereken bir efektle lekelenmiş bir kaç saniyeden oluşuyor. Albümle aynı adı taşıyan parçanın 01:38 civarında, albüm boyunca sakin giden davulun atağa geçer gibi yapıp, albüm başında muhtemelen ters giden bir şeyleri haber veren şahin kardeşin ne hikmetse aynı şiddetteki çığlığıyla kesilir gibi olması (hiçbir şey tam anlamıyla olmadı dikkat ederseniz) ve tek düze ama dolgun ton ve ritmine devam edişi.
Her ağzını açışında beni hülyalardan uyandıran zalim Aramath olmasaydı bu albüm olmayacaktı, orası öyle. Black metal (hem de NS olanından) dinlerken vokali duymazlıktan gelmeyi kabul ediyorsanız sizi böyle alalım. Ya bir de… Kuş ölüyor orda galiba. *üzülen surat*