New Yorklu death metalciler, kendi adlarını taşıyan geri dönüş albümlerinden yaklaşık üç yıl sonra “Blood Oath”u çıkardırlar. Albümü ilk birkaç dinleyişimden sonra kritiğini yazmak için can atıyor, yolda gördüğüm herkese tavsiye ediyor, bazılarından “deli mi ne ayol!” şeklinde tepkiler bile alıyordum ancak aldırmıyordum. Beş dinledim, on dinledim, yirmi dinledim, baktım ki birkaç nakarat ve solonun dışında aklımda hiçbir şey kalmamış ama hala da albümü dinlemek istiyorum. İş böyle olunca kritik yazma işini de erteledikçe erteledim ama büyük gün geldi çattı…
Kafadan giren çift krosların üstünde ağır ağır ilerleyen rif, Mullen’ın patentli vokalleri, rahatça duyulan slap baslar ve ardından giren “acayip” solo birleşince ortaya insana “o-ha” dedirten bir giriş çıkıyor. Önceki albümle kıyaslayınca gitarların o “kapalı” tonu biraz daha açılmış, davul seti -özellikle kroslar- mükemmel tonlanmış; Mullen ise aynı Mullen tabii ki, ama gelgelelim o baslar nedir arkadaş? Daha önce Dying Fetus, Decrepit Birth, Vital Remains gibi gruplardan tanıdığımız Derek Boyer, cayır cayır tonlanmış basın tellerini klavyenin perdesine çarptıra çarptıra çalıyor ve deathmetaldebasseverlerin (Iwrestledabearonce’a selam olsun) gönüllerini fethediyor.
Albümü değerlendirmek için Suffocation’ın müzikal vizyonunu biraz incelemek gerek. Çağdaşı olan death metal gruplarının çoğundan ayrı olarak her albümde müziğine biraz daha farklılık getirmeye çalışan bir grup Suffocation. Özellikle Pierced From Within albümünden uzun bir süre sonra çıkardıkları Souls To Deny’daki rif ve şarkı yapılarının teknik death metale göz kırpması bunu bize göstermişti. Ardından gelen Suffocation albümünde de yine değişen şarkı yapısı göze çarpıyordu. Dinlerken kulağa aşırı teknik gelmese de çalmaya çalışırken jetonu düşürten, yani teknik ama old school havasını da bir yandan koruyan şarkı yazımı Suffocation’ın Effigy Of The Forgotten defterini kapattığını ve yerinde saymaya niyetli olmadığını kanıtlıyordu.
“Blood Oath” albümünde de aynı değişim devam ediyor ama her değişimin beraberinde gelişimi doğurmadığını da göstererek… Şarkıları rahatça taşıyan kaliteli prodüksiyon, Mike Smith’in hastası olduğum, dinlerken zevk veren davulculuğu, Mullen’ın mükemmel vokalleri, Derek Boyer’ın akıllara zarar basçılığı, Terrance Hobbs ve Guy Marchais’in “acayip” rifleri (iyi bir şey dedim) birleşip mükemmel bir brutalite ortaya koyuyorlar ve bu da dinleyicide sürekli olarak albümü dinleme isteği uyandırıyor. Ancak kendimden örnek verirsem, albümü fazlaca dinledikten sonra şarkılara az çok aşina olmaya başlayınca şöyle bir durum ortaya çıkmaya başladı: Tam bir rifin havasına girmişken bambaşka tempoda, bambaşka yapıda bir rif giriyor, onu algılamaya başlamışken dur kalklar, sürekli araya giren ataklar derken bakıyorum şarkı bitmiş ve aklımda birkaç düz bölümden başka bir şey kalmamış. Bu olay, önceki albümde de yer yer olsa da başarılı nakaratlar ve groove bölümler daha ağır basıyordu. Redemption, Bind Torture Kill ve Entrails Of You gibi parçaları hala açıp dinlememi sağlayan da bu olsa gerek.
Acayip rifler ve acayip sololar -belki de gitar tonunun da etkisiyle- açıklaması zor, karanlık bir atmosfer yaratıyor (Lovecraft cümlesi). Morbid Angel desem değil, Immolation desem değil ama onlarda da var olan kendine has atmosfer olayı Suffocation’da da ilk albümden bu yana artarak devam ediyor. “Blood Oath”un başındaki solo ve Dismal Dream’de gitarların melodisine aynen eşlik eden Mullen’ın vokalleri bu konuda aklımda kalan örneklerden ikisi. Önceki albümlerde kullanılan uğursuz clean arpejler bu albümde de az da olsa mevcut.
Kritiklerde çoğunlukla albümün iyi yanlarından bahsederim ama Suffocation, tarihi boyunca “kötü” denebilecek bir iş yapmadığı için albümün kalitesinden ve iyi yanlarından bahsetmeye çok da gerek görmedim. Onları zaten bilen biliyor ve saydığım eksilerle onların artılarını doğru şekilde toplayıp tam sonuca, bilemedin bir yaklaşığa ulaşmak çok da zor olmasa gerek.
Sonuç olarak tepkileri beklentilere göre farklılaştıran, akılda kalıcılığı dert etmeyip dinlendiğinde “kaliteli brutalite” sunan bir albüm “Blood Oath”. Suffocation, death metalde deneyselliğin tehlikeli sularında yüzmeye cesaret ettiği ve ortaya her zaman kaliteli işler çıkardığı için hala favori death metal gruplarım arasında. Umuyorum ki bu albüm değişim açısından bir geçiş albümü olur ve bundan sonraki albüm beraberinde gelişimi de getirir. Yedi puanı sayın Suffocation’a veriyoruz.
@İlker, Ben de katılmıyorum. Aradan 9 sene geçmiş haha. Daha önce de yazmıştım, Blood oath ile Mental Hemorrhage arası çok iyi, geri kalan vasat. Marital Decimation yeniden kayıdı yapılanlardan en iyisi.
@Ahmet Saraçoğlu, vay suffo’yu canlı görmek büyük bir şans. gerçi bütün new yorker gruplar canlı performans olarak çok üstünler nedense. cryptopsy’i de en iyi kadrosuyla görmüşsün.
4 Tane kusursuz ve görkemli Death Metal şarkısını barandıran (Blood Oath-Dismal Dream-Cataclysmic Purification-Come Hell or High Priest ) bu albüm gereğinden fazla göz ardı edilmiş.Albümün geri kalanı orta karar ama o 4 şarkı resmen gövde gösterisi olmuş.
Teknoloji çok ilerledi Güntekin.Adamlar 3 dakika 55 saniyelik bir şarkıda ( Mental Hemorrhage ) hem kendi kariyerlerinin hem de Death Metal’in özetini çıkarabiliyorlar.
Effigy of the forgotten’den sonra en çok başa sarıp dinlediğim Suffocation albümü, kapağından prodiksyonuna özellikle bass gitarın tonuna hastayım. Albümdeki favori parçam Cataclysmic Purification ilk dinlediğimde 3:13′te giren riff ile kafama balta yemiş gibi olmuştum.
suffocation’un pierce from within yapmaya çalışırken death magnetic yaptığı bir albüm.
01.06.2020
@Exorsexist, Çok katılmıyorum ama harika yorummuş ahahah
02.06.2020
@İlker, Ben de katılmıyorum. Aradan 9 sene geçmiş haha. Daha önce de yazmıştım, Blood oath ile Mental Hemorrhage arası çok iyi, geri kalan vasat. Marital Decimation yeniden kayıdı yapılanlardan en iyisi.
şunu buldum. tey tey.
http://www.metal-pit.com/konser/200601/su-cry-di-ab.html
24.06.2011
@Ahmet Saraçoğlu, vay suffo’yu canlı görmek büyük bir şans. gerçi bütün new yorker gruplar canlı performans olarak çok üstünler nedense. cryptopsy’i de en iyi kadrosuyla görmüşsün.
24.06.2011
@Ahmet Saraçoğlu, yaklaşık 1 ay içinde izlediği gruplar ise şöyle…
18 Ekim 2005 SUFFOCATION / CRYPTOPSY / DESPISED ICON / ABORTED Vancouver Konseri
16 Kasım 2005 VADER / DECAPITATED / DEW-SCENTED Vancouver Konseri
22 Kasım 2005 CHILDREN OF BODOM / TRIVIUM / AMON AMARTH Vancouver Konseri
ilk taşı atan mı en masumdu ?
ilk birkaç dinlemede beğenmeyip, sonradan baya baya sevdiğim bir albümdür. Come Hell or High Priest albümdeki favorim. 8 puanı var her türlü.
4 Tane kusursuz ve görkemli Death Metal şarkısını barandıran (Blood Oath-Dismal Dream-Cataclysmic Purification-Come Hell or High Priest ) bu albüm gereğinden fazla göz ardı edilmiş.Albümün geri kalanı orta karar ama o 4 şarkı resmen gövde gösterisi olmuş.
Teknoloji çok ilerledi Güntekin.Adamlar 3 dakika 55 saniyelik bir şarkıda ( Mental Hemorrhage ) hem kendi kariyerlerinin hem de Death Metal’in özetini çıkarabiliyorlar.
Effigy of the forgotten’den sonra en çok başa sarıp dinlediğim Suffocation albümü, kapağından prodiksyonuna özellikle bass gitarın tonuna hastayım. Albümdeki favori parçam Cataclysmic Purification ilk dinlediğimde 3:13′te giren riff ile kafama balta yemiş gibi olmuştum.
Bu albümün puanı değiştirilmeli ya da yeniden bir kritik yazılmalı. Suffocation’ın millenyumdan sonra çıkardığı en başarılı albüm.