Fransa’nın metal müzik sahnesinde etkili bir ülke olmadığı gerçeğine alışmışken bir Gojira’dır, ne bileyim, bir Alcest’tir bizi şaşırtmıştı. Fakat 2008 yılında (çıkan albümler açısından hala hayal ettikçe bile insanı tebessüm ettiren bir yıl olduğunu kim inkar edebilir ki?) Nicholas Chapel adlı bir genç, en azından biz progresif metal dinleyicilerine Fransa’dan daha ne inciler çıkacağını müjdeledi ve adeta “Nereloleyor??” dedirtti. Belki tek kişilik projelere black metalden alışkın olabiliriz fakat böylesine yoğun, etkileyici ve yaratıcı bir progresif metal albümünün tek bir kişinin elinden çıkmış olması şaşırtıcı.
Evet, Nicholas Chapel beste, söz yazımı, kayıt ve aranjman süreçlerinin altından tamamen tek başına kalkmış. Son derece alçak gönüllü ve hevesli bir kişinin ortaya koyduğu bir debut albümünün böylesine bir başarıya ulaşmasında tabii ki Steven Wilson’ın övgü dolu sözlerinin büyük bir katkısı olduğu yadsınamaz (Steven Wilson’ın sözlerini çevireyim dedim, fakat bir insan bu kadar mı Türkçe’ye uyumsuz sıfatlar kullanır arkadaş). Nicholas Chapel’in dediğine göre, hiçbir tarz/ticari kaygı, sınır veya beklenti olmadan, sadece içinden ne gelirse, elinden ne çıkarsa o şekilde ortaya konulmuş bir albüm olmasına rağmen, içinden iyi gelmiş olacak ki şimdiden PRS, Dunlop, Line 6, Zildjian, Fender gibi isimlerle anlaşmayı imzalamış. Albümün bütününde bulunan, sound veya yapısal değil de, duygusal çeşitlilik ise Nicholas’ın sözlerini kanıtlarcasına el sallıyor.
Steven Wilson demişken, Porcupine Tree veya Blackfield ile bir benzerlik olduğu yanılgısına düşmeyin, Demians İngiliz akranlarından oldukça farklı. İlk bakışta sade ve basit bir müzik olduğu izlenimine düşebilirsiniz. Yine de bu durum, sırf bu yüzden hor göreceğiniz anlamına gelmiyor zira müziğin “yüzey”inden aldıklarınız dahi bu müziğin meraklılarının ilgisini çekmeye yetecektir. Amma velakin müziğin derinliklerini araştırmaya başladığınızda ne kadar yoğun olduğunu fark edeceksinizdir.
Albüme hafif bir giriş sayılabilecek “The Perfect Symmetry” tempo yükseltme işini başka bir şarkıya bırakmadan düzenli bir şekilde ritmini yükseltiyor, heyecanlı bir dizinin merak içinde bırakan sonunun yaşattığı sabırsızlık ve coşku hissini ideal bir şekilde veriyor. Tekrarlayan gitar ritminin ve vokal melodisinin arka planında keman desteğiyle yükselen coşku dinleyiciyi bir kere bile parmaklarının arasından kaçırmıyor. Ardından akustik bir melodiyle giren “Shine” ise benzer fakat daha sade bir yapıyla heyecanı sürdürüyor. “Sapphire” ise daha çok iniş çıkışlarıyla göze çarpan bir şarkı olma özelliğine sahip.
Bu ana kadar huzur ve coşkunun yoğun olduğu albüm “Naive” ile adeta neşelenip, “Unspoken”ın ağır ve derinden melodileriyle melankoli doluyor. Bu noktada birbirine bağlı iki şarkı olan “Temple” ve “Empire” biraz daha içli bir havaya bürüyor albümü. Kesinlikle vokal melodisiyle akılda kalıcılığı üst noktada olan bu iki şarkıyı göz ardı edemeyeceksiniz. Zira ben bu şarkıyı dinlerken, kapı pervazına yaslanmış “uzaklara” bakarken buldum kendimi. Albümün son ve en uzun şarkısı olan Sand’de ise aniden sertleşen gitarlara Nicholas diğer şarkılara kıyasla çok daha sert bir vokalle eşlik ediyor. Film sahneleri olur ya hani, yağmur altında dizlerine çökmüş, gömleğini yırtarken gökyüzüne bağıran bir adam, hayır öyle bir adamı anlatmıyor, fakat şarkının göz önüne getirdiği görüntü bu yönde. Son şarkı demiştim ya, hah! Bir de bonus track var “Earth” diye ama madem bonus, o da sürpriz olsun.
Evet, belki de sadece yarattığı duygulara yönelik bir yorumlama olmuş olabilir fakat bence bu albüm kesinlikle bu şekilde incelenmesi, dinlenmesi, takdir edilmesi gereken bir eser. Kesinlike “Progresif metalde duygu yoktur” diyenlerin kulağına bir fiske atan, progresif sıfatını teknik yeti ya da kompleks yapısıdan değil, 21. yüzyılın müziğine gerçek anlamda bir yenilik getirmiş olmasından dolayı hak eden bir albüm.
FAKAT! (Evet bir fakat var.) Bir kişinin dahi Demians için “AYH EVET HAYATIMIN GRUBU!!!” demesi olasılığı düşük. Ayrıca şarkıların akılda kalıcılığı bir iki detay dışında fazla yok (şarkıların hepsi birbirinin aynısı anlamında değil), dolayısıyla ayırt etmekte, en azından shuffle modunda çaldığınız vakit bakmadan “anam şu şarkı çalıyor” şeklinde bir ayrıma varmakta zorlanabilirsiniz. Tabii ki bu gibi eksiler müzikten alacağınız keyfi baltalamadığından çok da önemli sayılmaz.
Neyse ki Demians tam bir kadro oluşturdu ve yeni albümü müjdeledi. Umalım ki bunun gibi eksiler ikinci albümlerinde giderilmiş olsun ki daha da bir sevelim, öpelim, okşayalım.
kim demiş progressive metal’de duygu yoktur diye. bu diyenlere shadow gallery’i dinletmek lazım.:)
demians çok yeni bir oluşum ama önümüzde gayet iyi bir albüm var. porupine tree’nin daha fazla duyulması ve popüler olması sonucunda yeni yeni gruplarda birbiri ardına kuruluyor.(sakın bu grubun porcupine tree’ye benzediğini düşünmeyin genel olarak yazıyorum.) zaten hep böyle olmuştur. 90′ların başında dream theater’ın çıkması sonucunda zibil gibi topluluklar ardı ardına kurulmuştu. bu durum da ona benziyor. demians’ın bu kadar grup arasında modernite kokan müzikleri elbette bir yerlere gelecek ama şöyle titreten bir albüm yapmaları lazım. bu ilk çalışma o güçte değil fakat yine de çok çok iyi bir kayıt. progresif metal sevenler bir bakabilir. kritikte güzel olmuş, eline sağlık.;)
* tek kişilik proje deyince aklıma geldi. vangough diye bir proje var ama bunlar iki kişiler. bu iki kişiden esas olanı her şeyin başı. bütün besteler onun elinden çıkma. gitarı, klavyeyi, bası ve vokalleri kendisi yapmış, diğer isim ise sadece davullarda yer alıyor. albümün ismi “manikin parade”. yoğun olarak dream theater ve pain of salvation soslu ama gayet keyifli bir albüm tavsiye ederim.:)
kim demiş progressive metal’de duygu yoktur diye. bu diyenlere shadow gallery’i dinletmek lazım.:)
demians çok yeni bir oluşum ama önümüzde gayet iyi bir albüm var. porupine tree’nin daha fazla duyulması ve popüler olması sonucunda yeni yeni gruplarda birbiri ardına kuruluyor.(sakın bu grubun porcupine tree’ye benzediğini düşünmeyin genel olarak yazıyorum.) zaten hep böyle olmuştur. 90′ların başında dream theater’ın çıkması sonucunda zibil gibi topluluklar ardı ardına kurulmuştu. bu durum da ona benziyor. demians’ın bu kadar grup arasında modernite kokan müzikleri elbette bir yerlere gelecek ama şöyle titreten bir albüm yapmaları lazım. bu ilk çalışma o güçte değil fakat yine de çok çok iyi bir kayıt. progresif metal sevenler bir bakabilir. kritikte güzel olmuş, eline sağlık.;)
* tek kişilik proje deyince aklıma geldi. vangough diye bir proje var ama bunlar iki kişiler. bu iki kişiden esas olanı her şeyin başı. bütün besteler onun elinden çıkma. gitarı, klavyeyi, bası ve vokalleri kendisi yapmış, diğer isim ise sadece davullarda yer alıyor. albümün ismi “manikin parade”. yoğun olarak dream theater ve pain of salvation soslu ama gayet keyifli bir albüm tavsiye ederim.:)
işte vangough tam bir dt klonudur benim gözümde.
Şu myspace vidyosundaki şarkıda çok güzel arpejler klavye ve vokalin altında ezilmiş, yazık olmuş. Albümü de dinlemek lazım tabii.
(Ayrıca naçizane, yorumlarda da “de” ve “da”ların yazımlarına dikkat edelim, dünya daha yaşanır bir yer haline gelsin.)
tek bir yerde de’yi yanlış yazmış arkadaş, olur o kadar.
ama tabi ki http://www.dahianlamindakideayriyazilir.com