2005’te çıkardıkları “The Beautiful New World”le tanıdığım ve bu albümdeki kimi şarkılar sebebiyle nedense bir çeşit sempatimin oluştuğu ARISE, o albümden dört yıl sonra yeni bir grup logosu, yeni bir albüm ve on beş yıldır duyduğumuz Göteborg usulü thrash soslu death metalle karşımızda.
İlk olarak, albümü sevmeye çalışma çabalarımda bana olanca azmiyle engel olan ve -gerçekten düşünüyorum daha kötüsünü gördüm mü diye ama aklıma gelmiyor- her bakışımda bu kadar çok anlamsız ve gereksiz detay, bu kadar mı kötü icraate dökülür dediğim, berbat, rezil, korkunç albüm kapağını bir türlü görmezden gelemiyorum. Bir bakın şuna. O koç kafaları neden orada, arkadaki simetrik alevler ve iskeletler niye? Kadının photoshop’ta yapılan boynuzları, tepedeki hare ve kafadan çıkan ışıklar, hiçbir karakter taşımayan sallama grup logosu… Cidden. Çok. Ama. Çok. Kötü.
Bunu aştıktan sonra, karşımıza grubun alışık olduğumuz müziği çıkıyor. “The Beautiful New World”de nefis bir vokal performansı sunan Erik Ljungqvist’in gidişi gruba hiç yaramamış. Patsy adlı yeni vokal, her ne kadar albümün artılarından olsa da, karşımızdaki tek şey azimle ve hırsla söylenmiş bir death metal vokali. Kötü yanıysa, daha önce aynısını altı yüz milyon kere duymuş olmamız. Halbuki “TBNW”deki vokaller çok daha kişilikliydi, yırtıcı ve akılda kalıcıydı. Bir “How Long Can You Pretend?”deki vokal çeşitliliğinin yarısı, şu albümün tümünde yok.
Grup üyeleri ne iş yapar ne eder bilmiyorum. Ancak dört yıl bekleyip bu albümü yapıyorlarsa, ya bu işi sadece hobi olarak görüyorlar ve kafalarına esince albüm yapıyorlar, ya da kapasiteleri bu kadar. Büyük ihtimalle ilk dediğim şey geçerli, çünkü grubun turlamak gibi dertleri de yok, sevdikleri müziği yaparak üç dört yılda bir takılıyorlar.
“The Reckoning”de karşımıza AT THE GATES’in on beş yıl önce yaptığı müziğin çok daha kötüsü ve biraz daha serti çıkıyor. Kötü derken, ARISE kötü bir grup olduğundan değil; yapmaya çalıştıkları şey bundan on beş yıl önce bir daha geçilemeyecek kusursuzlukta yapıldığı için.
Kısacası… (işte bu tarz olsa da olur olmasa da olur türü albümlere yazılan yazılardaki en sevdiğim kelime… hatta bir daha) Kısacası, “The Reckoning” en fazla iki-üç kere dinlenecek, size ve metal konusundaki birikiminize hiçbir şey katmayacak, en fazla “bu rif fena değilmiş” diyebileceğiniz birkaç bölüm bulabileceğiniz ve seneye dahi kimse tarafından hatırlanmayacak bir albüm.