ANAAL NATHRAKH’ın farklı bir grup olduğunu anlamak için fazla kafa yormaya gerek yok aslında. Son on küsür yıldır BENEDICTION vokalisti olan Dave Hunt (ANAAL NATHRAKH’taki adıyla V.I.T.R.I.O.L.) ile çeşitli ufak gruplarda her tür enstrümanı çalan Irrumator’ın (Mick Kenney) birlikteliği olan grup, en kısa ifadeyle “olayı çözmüş” gözükmesiyle, grubun takipçileri tarafından farklı bir konumda algılanıyor. Elemanların stereotip metalci görünümünde olmamaları, promo fotolarındaki “cool” tavırları ve “işin mutfağını çözdük biz” halleri, onları kanımca aynı konseptleri imaj yardımıyla işleyen gruplardan daha tehditkâr kılıyor. Filmlerde falan en psikopat, en ne yapacağı önceden kestirilemeyen, en dengesiz katiller hep en sıradan görünüşlü, suretiyle bir kötülük yansıtmayan tipler olur ya, ANAAL NATHRAKH’ın grup üyeleri bazında verdiği mesaj da buna benziyor. V.I.T.R.I.O.L.’ü geçtim; o zaten gerek kazınmış saçları ve sakalıyla, gerek yuvarlak çerçeveli gözlükleriyle, buzdolabından aile çıksa şaşırtmayacak bir ruh hastası izlenimi veriyor; Irrumator ise RADIOHEAD, MUNICIPAL WASTE veya KING DAIMOND gibi alâkasız tişörtleriyle olsun, elinde sigaralı pozları ve piç gülüşüyle olsun, “Snatch” veya “Lock, Stock and Two Smocking Barrels”dan fırlamış bir karaktere benziyor. Mick Kenney’le ilgili diğer bir ayrıntı da, tüm ANAAL NATHRAKH kapaklarından ve NAPALM DEATH’in “Order of the Leech” ve “Time Waits for No Slave“, “Noise for Music’s Sake“, “The Code Is Red… Long Live the Code” ve “Smear Campaign” albümlerinin kapaklarından da kendisinin sorumlu olması.
Elemanları irdeledikten sonra, bu iki sapıktan çıkan müziğe geçelim bir zahmet. ANAAL NATHRAKH, pek çok yazıda karşılaştığım üzere, yaptıkları müziğin ekstremliği gereği saçma sapan sıfat ve tanımlarla ifade edilmeye çalışılan bir grup. Tür babında söylemiyorum; grup black metal-grindcore kırması bir müzik yapıyor orası tamam da, müziğin delişmenliği nedeniyle insanlar bunu tasvir etmekte zorlanıyor olmalılar ki, ANAAL NATHRAKH ortaya çıktığından beri,“sonik cezalandırma”, “aural işkence”, “işitsel yıkım” gibi sese ilişkin türlü güç ve ekstremite izahatları yaratılageliyor. Grubu şöyle bir dinleyince, böyle bir çabanın elzem olduğunu da anlıyorsunuz aslında. Zira grup sadece hızı ve enstrüman tonlarıyla değil, (yayımlanmayan) şarkı sözlerinden, müziğin bir türlü insafa gelmemesine dek, gerçek anlamda zorlayıcı ve uğraştırıcı bir dinleti sunuyor. Bildiğimiz, sert ve ekstrem addettiğimiz, hatta alışık olmayan kulaklara tümüyle gürültüden ibaret gibi gelecek türde pek çok grubu, aslında çok da sert değilmiş gibi algılamanıza sebep olacak düzeyde merhametsiz ve dur durak bilmeyen bir müzik yaratan bu iki adam, sadece tavırları ve dışavurdukları güçle dahi saygı duyulası bir portre çiziyorlar.
“In the Constellation of the Black Widow” grubun beşinci stüdyo albümü. Özellikle iki önceki “Eschaton” ile adını daha fazla insana duyuran ANAAL NATHRAKH, sahip olduğu çizgiyi bu albümde de devam ettiriyor diyerek albümün müzikal kısmına dalış yapalım.
Öncelikle “In the Constellation of the Black Widow” yarım saatlik süresi boyunca, ciddi bir meşguliyet yaratıyor. “Fonda çalsın” şeklinde düşünen çoğu kişi için en fazla birkaç şarkılık ömrü olan albüm, ciddi kulak kabartılmadığı sürece bir ses kaosundan hallice olarak özetlenebilir. Her ne kadar gitarlar ve clean vokaller son derece melodik olsalar da, bu sürat ve agresyon, dikkat kesilinmediği sürece gürültüye dönüşmesi gayet müsait bir tavır barındırıyor.
Grubun en sevdiğim şarkısı olan başyapıt “When the Lion Devours Both Dragon and Child”daki vokalleri anımsatan “In the Constellation of the Black Widow”la açılan albüm, V.I.T.R.I.O.L.’ün saykotik vokalleri ve Irrumator’ın tahrip gücü yüksek gitar kullanımıyla, bilmeyen birine daha ilk andan “bi dakka bu adamlar ciddi galiba” dedirtiyor.
İnsani sınırları aşan drum machine kullanımı ile alışık olmayan bünyeyi paralize edebilecek düzeydeki “I am the Wrath of Gods and the Desolation of the Earth” ve ardından gelen ilk single “More of Fire than Blood”la, zaten albümün üçte biri (on dakika) çoktan bitmiş oluyor ve siz, eğer kendinizi ciddi anlamda müziğe vermişseniz, bir nevi cezalandırmaya maruz kaldığınıza dair hisler beslemeye başlıyorsunuz. İyi yapılmadığında komediye dahi dönüşebilecek bu tarz ekstrem olma çabaları, bu adamlar kadar profesyonel ve bilinçli yapıldığında ciddi anlamda tehditkâr ve oturaklı olabiliyor.
Albümü dinledikçe ve şarkıların karakterlerini çözümledikçe, grubun dışavurduğu o yıkım hissini de iliklerinize kadar hissediyorsunuz. ANAAL NATHRAKH kırıp dökmüyor, yakıp yıkmıyor; onlar tam anlamıyla yok ediyorlar. Sanki var olana zarar vermeyi değil, onu tümüyle yok etmeyi, hayattan silmeyi istiyor gibiler. Tüm bu kaosun içindeki o melodik clean vokaller bile, arkalarındaki müziğin kudretiyle nasıl devleşiyor, ihtişamlı hale geliyor, duymadan, içten içe hissetmeden tasavvur etmek pek de mümkün değil.
ANAAL NATHRAKH’ın konseptlerinde yansıttığı ve tasvir etmeye çalıştığı yıkım, yok oluş, kıyamet türü duygular, normalde hiç kolay bir şey olmasa da, yaratılan bu dev müzik sayesinde tam anlamıyla verilebiliyor. Hani bu tarz albümlerin yazıları “kıyametin müziği bu olsa gerek” türü geyik latifelerle bitirilir ya, ne olursa olsun ANAAL NATHRAKH bu tarz bir yorumu en çok hak eden müziklerden birinin sorumlusu ve onların yarattığı bu yıkıcı ses duvarı başka birileri tarafından aşılabilir mi, açıkçası bilmiyorum.
Hayata dair bildiğiniz tüm güzelliklerin yok oluşunun müziğiyle henüz tanışmadıysanız, o imkân işte burada. Sonuçtan hoşnut kalacağınız konusunda tereddütleriniz varsa, biz uyarımızı yaptık.
Şarkılar 01. In The Constellation Of The Black Widow
02. I Am The Wrath Of Gods And The Desolation Of The Earth
03. More Of Fire Than Blood
04. The Unbearable Filth Of The Soul
05. Terror In The Mind Of God
06. So Be It
07. The Lucifer Effect
08. Oil Upon The Sores Of Lepers
09. Satanarchist
10. Blood Eagles Carved On The Backs Of Innocent
Grubun ününü çok duydum ama şimdiye kadar hiç dinlememiştim, tesadüfen bu albümden So Be It’i dinledim, çataçuta beklerken sanki göteborg’dan fırlamış gibi gayet melodik, clean nakaratlı bir şarkı duyunca baya şaşırdım. Direkt hastası oldum tabi şarkının ama albüme referans değildir heralde, gene de bakıcam son 2 albümlerine merak ettim.
Bu albümü henüz dinlemedim, ama Eschaton albümleri hakikaten bildiğin hayvanlık. Bu albüm de onun kadar kaotik mi görcez. Dave Hunt zaten tam bir psikopata benziyor. Bu arada hasta ruh Irrumator nam-ı diğer Mick Kenney’nin yan projesine rastladım öyle gezinirken. Fukpig adında ve bu sene “Spewings From a Selfish Nation” diye albüm çıkarmışlar. Tarzları yine black/grindcore imiş.
“lan o ısınamadığım albümün kapağı kırmızımsı bişeydi, burda niye renk değiştirmiş, re-issue falan mı, yok lan 2009 albümünün re-issuesu mu olur, dur bi bakayım…”
gerisini anlamışsınızdır, bu albümü dinlememişim bile.
@anonim, my god!, my god ! why have you forsaken me demektir ibranice, Hz.Isa’nın çarmıhtaki yakarışlarıdır, uzun zaman nick olarak kullanmışlığım vardır
hell is empty çok daha iyi bir albümdü bence. daha oturaklıydı sanki. dave hunt deli vokal yapmış ama biraz boş yere yırtmış kendini
bir röportajlarında “hell is empty..”nin biraz uysal olduğunu söylüyorlardı. Belki ondan sapıttılar bu albümde.
özellikle clean vokallerin hastası oldum.Şarkılara acayip bi hava katıyolar. Epik diyebiliriz… evet epik.
Grubun ününü çok duydum ama şimdiye kadar hiç dinlememiştim, tesadüfen bu albümden So Be It’i dinledim, çataçuta beklerken sanki göteborg’dan fırlamış gibi gayet melodik, clean nakaratlı bir şarkı duyunca baya şaşırdım. Direkt hastası oldum tabi şarkının ama albüme referans değildir heralde, gene de bakıcam son 2 albümlerine merak ettim.
Bu albümü henüz dinlemedim, ama Eschaton albümleri hakikaten bildiğin hayvanlık. Bu albüm de onun kadar kaotik mi görcez. Dave Hunt zaten tam bir psikopata benziyor. Bu arada hasta ruh Irrumator nam-ı diğer Mick Kenney’nin yan projesine rastladım öyle gezinirken. Fukpig adında ve bu sene “Spewings From a Selfish Nation” diye albüm çıkarmışlar. Tarzları yine black/grindcore imiş.
Eschaton kadar hayvan bulmuyorum ben, onu söyleyeyim dfg.
Yukarıdaki posta katılmıyorum.
Eli, Eli, lama sabachthaniiiiiiiiii!!!1
anlamını öğrenince daha gaz oluyo söylemesi:))
hell is empty dehşet bir albüm. buna pek ısınamadım
27.11.2010
@anonim, ya öküzlüğün de bu kadarı ama.
“lan o ısınamadığım albümün kapağı kırmızımsı bişeydi, burda niye renk değiştirmiş, re-issue falan mı, yok lan 2009 albümünün re-issuesu mu olur, dur bi bakayım…”
gerisini anlamışsınızdır, bu albümü dinlememişim bile.
23.02.2014
@anonim, my god!, my god ! why have you forsaken me demektir ibranice, Hz.Isa’nın çarmıhtaki yakarışlarıdır, uzun zaman nick olarak kullanmışlığım vardır
More Of Fire Than Blood nefis bi şarkı ya.
Böyle grupları dinlediğimize inanamıyorum :)
bu adamların live’ları ciddi anlamda inanılmaz, iddia ediyorum ki sahne soundları albümden daha iyi
Vanitas’tan sonra çok ilgimi cekmemeye başladı.
Hell is empty… veya başka bir AN kritiği gelmez mi şu sıralar?!