Albümde genel olarak o sludge gruplarına özgü boğucu atmosfer hakim ancak melodik death metal yönü ağır basan şarkılarda bu atmosfer çok arka planda kalmış.
2004 yılında İtalya’da kurulan The End of Six Thousand Years, 2008′de çıkardıkları debut albümleri “Isolation” ile karşımızda. İsminin uzunluğundan da tahmin edebileceğiniz gibi esasen bir sludge/post-metal grubu The End of Six Thousand Years (nedense bu tarz grupların böyle bir huyu var) ancak müziklerinde yoğun olarak melodik death metal unsurlarını da kullanıyorlar (yer yer black metal etkilerine de rastlamak mümkün hatta albümde).
Sludge ve melodik death metalin aynı potada eritilmeye çalışıldığı, 35 dakikalık bu kısa albüm aslında dinleyiciye çok da yeni (veya farklı) bir şey sunmuyor. Bunun en önemli sebebi olarak da sludge ve melodik death metali çok iyi harmanlayamamış olmaları gösterilebilir. Albümde genel olarak o sludge gruplarına özgü boğucu atmosfer hakim ancak melodik death metal yönü ağır basan şarkılarda bu atmosfer çok arka planda kalmış (hatta birkaç şarkıda hiç yok) ve bu durum o şarkıları sıradan melodik death metal şarkıları olmaktan pek de kurtaramamış. Yalnız buradan şarkıların kötü olduğu sonucuna varılmasın aksine At The Gates’i andıran rifleriyle bu şarkılar benim baya hoşuma gittiler.
Albüm, Isolation isimli şarkıyla açılıyor. Gayet güzel melodiler barındıran, hüzünlü, depresif, boğucu, özetle bir sludge parçasında olması gereken her şeye sahip, başarılı bir enstrumantal bu şarkı. Ardından gelen The Sun Abyss ile ama ibre, birkaç saniyeliğine de olsa, resmen black metal’e dönüyor. Norveçli üstadlarıyla kısa bir kapışmaya girdikten sonra grup, melodik death metal ile yola devam etmeyi uygun görüyor. Scratch Arcadia Mirors ve Beyond Arhythmic Collopse ile de bu tutum devam ediyor.
Bu şarkıların sonrasında, albümün en iyisi olarak gördüğüm, In Sleepless Silence başlıyor. İçerisinde post-metal, sludge ve death metal’e özgü birçok şey barındıran (bu yüzden biraz da Isis’i anımsatmadı değil hani) baya güzel bir şarkı In Sleepless Silence. Grubun yapmaya çalıştığı sentezi de yer yer bu şarkıda başardığını görüyoruz.
In Sleepless Silence’ın ardından geçiş şarkısı olan Override var. Deneysel tadlar aldığımız bu kısa şarkı sonrasında ibre tekrar melodik death metal’e dönüyor ve artık albümün de son düzlüğüne geliyoruz.
The Marriage of Heaven and Hell, Waking The Great Keeper ve A Burial grubun melodik yönünün oldukça ağır bastığı ve bana fazlasıyla At The Gates’i anımsatan şarkılar olarak aklımda yer ettiler (bunu olumlu manada söylüyorum bu arada). Özellikle The Marriage of Heaven and Hell’i baya beğendiğimi de belirtmeliyim. Birçok İsveçli grubu kıskandıracak güzellikte melodilere sahip bu şarkı.
Bu 3 şarkının ardından Desolation isimli outro başlıyor ve albüm bu şekilde sona eriyor.
Sonuç olarak başarılı bir albüm “Isolation”. Orijinallik açısından biraz sınıfta kalsa da, iyi fikirler ve güzel şarkılar barındırıyor olmasıyla benim gözüme girmeyi başardı.
Şarkılar 1. Isolation
2. The Sun Abyss
3. Scratch Arcadia Mirrors
4. Beyond Arhythmic Collapse
5. In Sleepless Silence
6. Override
7. The Marriage Of Heaven And Hell
8. Waking The Great Keeper
9. A Burial
10. Desolation
Doğru söylüyorsun o açıdan aslında ama grubun ismini görünce Lair Of The Minotaur, Mouth Of The Architect, Today Is The Day, Another Kind Of Death gibi gruplar aklıma gelince öyle demiş bulundum.
aslında post/sludge metal gruplarının uzun isim koyma gibi bir alışkanlıkları yok ki. bakınız, isis, neurosis, pelican, rosetta.
Doğru söylüyorsun o açıdan aslında ama grubun ismini görünce Lair Of The Minotaur, Mouth Of The Architect, Today Is The Day, Another Kind Of Death gibi gruplar aklıma gelince öyle demiş bulundum.