Bomba gibi albümlerin birbiri ardına çıktığı, kimin elinin kimin cebinde gezdiğinin belli olmadığı, piyasanın kurtlar sofrasına döndüğü şu günlerde çıkıp da arada kaynamaması gereken albümlerden biri de İsveçli Sanctification’ın “Black Reign”i…
Grup, piyasaya ilk albümleri olan Misanthropic Salvation ile kötü denemeyecek ancak geniş kitlelerin de ilgisini yeterince toplayamayan bir giriş yapmıştı. Buna rağmen İsveç death metal piyasası denetleme kurulu müfettişlerinin grubu “takip edilecekler” listesine eklemesine yetecek kadar da umut vadeden bir albüm olmuştu.
Yirmi yılı aşan bir death metal ekolünün -Bloodbath’in de yadsınamaz ateşlemesiyle- 90’ların başından sonra ikinci baharını yaşadığını söyleyebiliriz. Hem Entombed, Dismember, Grave, Vomitory gibi köklü grupların son dönemde çıkardıkları albümler, hem de Aeon, Vicious Art, God Among Insects, Torture Division, Insision, Face Breaker, Coldworker gibi nispeten daha yeni grupların klasik old school İsveç death metalini modernleştirerek(!) ortaya koydukları işler, arşivlerimize yıllar sonra bile aynı gazla dinleyebileceğimiz şarkılar katıyor ve piyasayı hareketlendiriyor. Sanctification da “Black Reign”le “bu âlemde biz de varız” demiş.
Peter Tägtgren’in stüdyosu Abyss’te kaydedilen ve “mastering”i Dan Swanö tarafından yapılan albümde prodüksiyondan bahsetmekle çok değerli zamanımı harcamayıp enstrümanlara geçeceğim.
Gitar tonlarının sert ve soğuk havası albümün genelinin aynı havada olmasını sağlamış. Riflerde tekniğe hiç bulaşılmadan bol taramalı (Dead Forever parçasının girişindeki taramanın Morbid Angel – Dawn Of The Angry ile benzerliği kulaklarımdan kaçmadı) ve power akorlar aracılığıyla direkt brutalite salgılanırken davul da hiç hız kesmeden derileri parçalıyor (özellikle de kros derilerini). Death metalde plastik davul tonunu pek sevmediğim için “trigger”lı kroslar biraz tadımı kaçırsa da -Aeon’da da severek dinlediğimiz- Nils’in davulculuğuna lafım yok. “Sıkı” çalış tarzı ve özenle kurduğu davul setiyle bu grubun da ihtiyacını tam anlamıyla karşılıyor. Özellikle kros hâkimiyetiyle gitar riflerine birebir eşlik ettiği bölümlerde hem riflerin öne çıkmasını sağlıyor, hem de belediye otobüsünde albümü dinleyen benim gibi “air drum” hastalarına zor anlar yaşatıyor. Bu arada albümün davullarının Tony Laureano tarafından kaydedileceği söylenmişti ancak kendisi yoğun iş temposundan zaman bulamayınca grubun imdadına yine Nils koşmuş.
Kritiğin başında “kimin eli kimin cebinde belli değil” dedim. İmecenin death metal camiasında yaygınlaştığı son dönemde geleneği bozmayarak Sanctification’a Black Reign ve Eternal parçalarında Peter Tägtgren ve Storm ile yine Black Reign şarkılarında -Dark Funeral ve God Among Insects’ten tanıdığımız- Emperor Magus Caligula kod adlı Masse Broberg eşlik etmiş. Albüm çıkmadan hemen önce de kendisinin grubun tam zamanlı vokalisti olarak Kristoffer Hell’in yerini aldığını da belirteyim (gözün doysun Caligula). Kristoffer’in vokalleri İsveç standartlarına uygun olarak derinden gürlüyor ve özellikle “groove” bölümlerde kendine eşlik ettirerek yine belediye otobüsündeki metalcileri zor durumda bırakıyor. Daha bu sabah Hear This parçasının ikinci nakaratında otobüsün camlarına kafa atarak “hear thissss!” diye gürleyesim geldi.
Albümün eksilerini de sayıp nerelerden puan kırdığımı açık edeyim: Öncelikle, bas gitarın varlığıyla yokluğu bir. Kayıtta basları çaldığını iddia eden gitarist Tomas Eloffson’la az önce yaptığım görüşmede “albümde bas var, sen duymuyosun, git yeni aparlö al” cevabını aldım (ciddiyim, merak eden olursa bana mail atsın). Death metalde öne çıkan basın (bkz. Blood Red Throne – Souls Of Damnation) hastası olduğum için sadece gitarların altını dolduran bu kayıttan bir puan kırarım arkadaş. Davul tonunun -özellikle krosların- plastik tonu da albümün puanını götüren hususlardan biri… Rif yapılarında çeşitlilik olmaması kimi şarkılarda davulcuyu da tekdüzeliğe iterek monotonlaşmaya mahal vermiş. Daha “katmanlı” besteler olabileceği için buradan da puan kırıyorum. Bir sonraki albümlerde bu konularda da iyileşme sağlanacağı ümidiyle yarınlara umutla bakıyorum.
Bu arada grup albüm kayıtlarından bölümler içeren dört videoyu YouTube’dan paylaşarak ve forumlarında da dinleyicileriyle fikir alışverişinde bulunarak samimiyetini ve mütevazılığını kanıtlıyor.
VTR’lerimizi de izledikten sonra yeni çıkan Blood Red Throne ve Vomitory albümlerinin yanına üçüncü olarak bu albümü de koymanızı tavsiye ediyorum. Yeni kuzeyli albümlerle yine sizlerle olacağım. Yarınlar bizim!