# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
QUO VADIS, Decaying Purity, Andarkan, Kemancı (03.04.2009)
| 07.06.2009

Duyulamayan notalar, kaybolup giden şarkılar ve Chuck’ın kapattırdığı gözler

Quo Vadis, hayatta en sevdiğim gruplardan biridir. Tüm diskografileri imzalı olarak odamda durmaktadır ve bizzat grubun kurucusu Bart tarafından yollanan bir “Day into Night” tişörtü de dolabımda beklemektedir. Şarkılarını her notasına kadar ezbere bildiğim, ölümüne sevdiğim, adeta kafamdaki müziği yapan gruplardan biridir Quo Vadis.

Bu ciddi girişin ardından, pamuk şeker kıvamındaki konser yorumumuza girelim. Bir yıldan fazla Kanada’da yaşamış olmama rağmen grubu evinde izleyememiş, o gün bu gündür bunun ezikliğiyle yaşamış, tıpkı bir izbe gibi insanlardan kaçar olmuştum. Bu nedenledir ki, ilk kez sözlükte gördüğüm Quo Vadis İstanbul konseri başlığıyla kendimi şaşırmış, seksenlerde Bon Jovi’yi gören liseli bir kız gibi çığlıklar atmıştım.

Konserin ön grupları, “Phases of Dimensional Torture” albümüyle beğenimi kazanan Decaying Purity ile haklarında hiçbir fikrimin olmadığı, bilet üzerindeki adlarını bile okumakta güçlük çektiğim Andarkan’dı. Bilet üzerinde konser saati için “Kapı açılışı 19.00″ yazdığından, ben de normalde o saatlerde işten çıkıyor olduğumdan, Andarkan işten erken çıkmama değecek bir grup mu bilemedim. Bu sebeple de grubun myspce sayfasını bulup bir göz atmaya karar verdim (hiç akla gelmeyecek dahiyane bir çözüm).

Fazla uzatmayalım. Andarkan, doğal olarak, iki kız tarafından kurulmuş olmasıyla ilgi çekecek bir grup. Burcu ve Tuğçe adlı iki arkadaş tarafından kurulan grup, gayet güzel Dismember, Death ve Carcass cover’larıyla ilgimi çekerken, kendi besteledikleri “Ülgen” adlı parçanın başarısıyla da bir anda nazarımda artı puan aldı. Tam bir sonraki günkü konserde grubu izlemeye karar vermişken, Burcu’nun youtube’a koyduğu “The River Dragon Has Come” solosunu görmek de canıma can kattı diyebilirim. Zira tam sitelerine göz atmaktayken, ben de bir yandan gitarda aynı şeyi çalmaktaydım (kişisel not: Loomis is god). Oha tesadüfe bak falan diye mal mal tavana bakarken, birden kendimi ertesi akşam Kemancı’nın önünde buluverdim.

Kardeşimle birlikte mekana girip, sahnede hazırlık yapan Andarkan’ı beklemeye başladık. Birkaç denemenin ardından konsere Carcass – Blackstar’la giren grup, sevdikleri bir şarkı çalınıyor olsa bile çalan grup Türk olduğu için kendilerini eğlenceye fazlaca kaptırmayacak kadar cool olan elleri cebindeki seyircinin, odunsu ve ifadesiz ilgisiyle karşılandı. Bizim seyircimiz kendini olaya kaptırmaz ve muhtemelen eleştirecek yan ararken, yanımda duran Quo Vadis basçısı ve gitaristi (Bart olmayan), grubu ilgiyle izlemekte ve hayretle gülümsemekteydiler. Tuğçe’nin seyirciyi önlere çağırması sonrasında çaldıkları yine son derece başarılı Slayer – God Hates Us All cover’ı da grupla ilgili kafamdaki pozitif düşünceleri perçinledi. Ardından, bence çok sağlam bölümleri olan “Ülgen”i çaldılar. Death etkisinin yoğunca hissedildiği ve özellikle girişten sonra gelen verse bölümünün çok güzel olduğu bir parça. Kesinlikle gruptaki ışığı yansıtıyor. Iron Maiden’dan “Aces High” (tabii brutal vokalle… rööööööö!) ve Death’ten “Spirit Crusher”ı da mükemmele yakın çalan grup, yine kendilerine ait bir beste olan “Breath of the Ancestors” ile sahneden indi. Bu son parçada bazı beste sorunları olduğunu, ama grubun tecrübelendikçe bu tip sorunları gidereceğini düşünüyorum. Gitaristler dışında, basçı ve davulcu da çok iyiydi ve onlar farkında mıydı bilmem ama her enstruman tek tek çok iyi duyuluyordu. Gecenin açık ara en temiz sound’u, açılış grubu olmasına rağmen Andarkan’daydı.

Bu noktada kendimi grupla ilgili kısa bir yorum yapmak zorunda hissediyorum. Hayır, “kız grubu” oldukları ve bu ilgi çekiciliğin onlar hakkında yorum yapma dürtüsünü arttırdığından değil. Andarkan, çok sık görmediğimiz düzeyde başarılı iki kız müzisyen adayı tarafından kurulduğu için, gruba dair yapılacak yorumlar da illa ki bu çerçevede dönecek ve olumlu olsun olmasın, seksist bir skalada gelişecektir. “Kız grubu ama iyi çalıyolar”, “bi kız için hiç de fena değil”, “abi adamlar kız ama gayet iyiler” türü pek çok denyo yorumun yanı sıra, en ufak bir olumsuz eleştiri arayışında da, dahice yapılacak bir “kız tabii, bi yere kadar” yorumu, eleştiren kişilerin imdadına koşacaktır. Şahsen bu müzik konusunda şu kadarcık tecrübem varsa, bu grupta bir ışık olduğunu, şu birkaç şarkılık performanslarından bile, gördüğüm sayısız Türk grubundan iyi ve bilinçli işler yapabilecek potansiyelde olduklarını söyleyebilirim. Hem bu denli iyi çalıp söylüyorlar, hem kasıntı değiller, hem de sololu mololu gitar çalıp brutal vokal yapan kızlar olgusunun enteresanlığı sanki hiç yokmuşçasına rahat ve işi bilir bir havadalar. Ayrıntılar benim için önemlidir; Burcu adlı arkadaşın “Spirit Crusher”ın solosu sırasında, aldığı hazdan dolayı istemsiz olarak gözlerini kapatması bile, bir insanın bu müziği ne kadar çok sevdiği ve yaptığı işten ne denli zevk aldığının kanıtıdır. Açıkçası sırf o an bile, tanık olduğum en “metal” anlardan biriydi. Sadece o an bile, benim grubu benimsemem açısından yetti.

Neyse, kendimize gelelim ve sıradaki grubumuza, Kadıköy sahnesinin önemli isimlerinden Decaying Purity’ye geçelim. Albümlerini gayet sevdiğim ve ara ara dinlediğim grubun, kötü ses sisteminden dolayı neredeyse hiçbir şarkısını anlayamadım. Sadece benim durduğum yerde mi öyleydi bilmem, ama son 2 şarkıya kadar, neredeyse sadece vokal ve davul dinledim diyebilirim (aynı şikayeti başka yerlerde de okudum). Gitarları hiç ama hiç duyamayınca, davulun en ufak zamanlama hataları bile çok bariz belli oldu ve açıkçası merakla beklediğim Decaying Purity performansı benim için kabusa dönüştü. Bu sebeple de gruba dair olumlu ya da olumsuz bir yorum yapamıyorum. Tek diyebileceğim, hiçbir şey anlamadım.

Sonra sıra, delicesine bir merakla beklediğim Quo Vadis’e geldi. Yazının ilk paragrafında gruba dair düşüncelerini söylemiş biri olarak, “Silent Calls the Storm”un sonunda “lan noliy?”, bir sonraki “Absolution”ın sonunda “eyvah”, üçüncü şarkının başlamasıyla da “çıksam mı ki?” şeklinde düşünceler oluşmuştu kafamda. Sorun neydi tam olarak bilmiyorum, belki sesin gereğinden çok fazla açılması ya da başka bir şey, ciddi anlamda binlerce kez dinlediğim şarkıları anlamakta güçlük çekiyordum. “Ulan karşımda Quo Vadis var ve ben ne çaldıklarını anlayamıyorum” diye mekanın her bir köşesine gittiysem de, ses her yerde aynıydı.

Moralim, enerjim, heyecanım, gazım, her şey bir anda sıfırlandı. Daha melodik olan “Day into Night” şarkılarını takip edebiliyordum, ama daha kaotik yapıdaki “Defiant Imagination” şarkılarında bir kaçırdım mı neresi nakarat neresi köprü asla yakalayamıyordum. Davul sadece az duyulan kroslar ve altolardan ibaretken, bas gitar namına da en ufak bir şey yoktu. Dahası, vokal yokken anlaşılıra yakın düzeyde duyulan gitarlar, vokal olduğu sırada tamamen kayboluyorlardı. Sanki vokal ve iki gitar tek bir kanaldan geliyor ve vokal diğer ikisini örtüyor gibiydi.

Cidden çok ama çok büyük bir hayal kırıklığı olduğu için, fazla uzatamayacağım. En sevdiğim gruplardan biri, mekanın ve ses sisteminin kötülüğü sayesinde hayatımın en kötü konserini yaşatmıştı bana. Decaying Purity de dediğim gibi olunca, geceden tek hatırlamak istediğim Andarkan’ın içten performansı oldu. Kendilerine teşekkür ediyor, başarılar diliyor ve içimde, ilerde çok şaşırtıcı işler yapabileceklerine dair bir ümit taşıdığımı da ekliyorum.

Quo Vadis’in setlist’i (tam sırası bu olmayabilir):

Silence Calls the Storm
Absolution
Hunter/Killer
On the Shores of Ithaka
In Contempt
Break the Cycle
To the Bitter End
Fate’s Descent
Tunnel Effect
Dead Man’s Diary
Mute Requiem
Legions of the Betrayed
Silence Calls the Storm

  Yorum alanı

“QUO VADIS, Decaying Purity, Andarkan, Kemancı (03.04.2009)” yazısına 1 yorum var

  1. Gençay Aytekin says:

    Yahu şu konseri Kemancı dışında yapacak yer yok muydu ki?
    Rezil oldu güzelim grup.
    1 hafta öncesinde The Haunted konseri vardı. Bronx’un ses sistemine bok atıyordum o konser sonrası ama keşke Quo Vadis’i de orada yapsalardı yahu.
    İyi kötü hangi şarkıyı dinlediğimizi anlardık en azından.

    ps: Konserin üzerinden tabii 2 ay geçti ama aklıma geldikçe tepem de atıyor. İçimde kalmış resmen.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.