# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
OPETH, Neoma, Küçükçiftlik Park (19 Nisan 2009)
| 08.06.2009

Hayatta en çok sevdiği şarkıyı canlı dinlerken zaman kavramını yitiren insanın çileli yaşam öyküsü

OPETH garip bir grup. “Severim”, “fena değiller”, “hoş şarkıları var”, “pek iyi değiller” türünden ortalama yorumlardan ziyade, daha uçlarda hisler yaşatan bir oluşum. Sevilmiyorsa “nefret ederim”, “hiç dinlemem”; seviliyorsa “hayatımın grubu”, “ölürüm, biterim” türünde ekstremlere hitap eden ender gruplardan biri. Şahsen OPETH’i çok seven bir kişiyim. Grubu ilk kez duyduğum 1998’de sorsaydınız, muhtemelen “müzikten öte”, “dünyanın en iyi grubu” gibi şeyler söylerdim. Her ne kadar zamanla başka gruplar, müzikler duyma sonucu artan tecrübe nedeniyle şu an böyle düşünmüyor olsam da, OPETH hala hayatta en çok sevdiğim gruplardan biri. Dünyanın en iyi ve en önemli metal gruplarından biri oldukları da zaten herkesçe bilinen bir şey.

Gruba ve müziğine karşı genel tavrımı açıkladıktan sonra, bir anda bir zaman mekan girdabına girelim ve reklamlardaki gibi uzaydan dünyaya hızlı çekimde gelelim, daha da ilerleyelim, kıtalar falan gözüksün, gittikçe hızlanalım, Türkiye’ye doğru yönelelim, oradan İstanbul’a, oradan binalar falan seçilmeye başlansın, daha da inelim Beşiktaş’a doğru gelelim, İnönü Stadı’nın oralara inelim ve tam da kırmızı ışıkta durmakta olan benim dibimde duralım. Kameraman soluklanadursun (uzaydan geldi oğlan), biz de aynı gün orada oynanacak olan Beşiktaş-Bursaspor maçının izdihamı arasından Küçükçiftlik Park’a doğru yürümeye başlayalım.

Bundan sonrası çok sıkıcı olduğu için, aradaki bir saati atalım ve ön grup Neoma’nın sahne alışının biraz öncesine gidelim. İlk kez gittiğim Küçükçiflik Park, ön kısımlar için nasıldı bilmem ama orta-arka kısımlarda yer alan benim için gayet güzel bir mekan olarak aklımda yer etti. Tüm gece boyunca ses kusursuza yakındı ve eğimli yer sayesinde sahne de cillop gibi görülüyordu. Tabii bu benim bulunduğum yer itibariyle böyleydi. Konserde olup da vokali, gitarı, davulu duyamayanlar vardıysa, bilemeyeceğim.

Daha önce hiç duymadığım bir grup olan Neoma ile gece açıldı. Konsere iyi hazırlandıkları belli olan Neoma, progresif metal yapıyor ve yetenekli oldukları belli olan elemanlardan oluşuyor. Yanlış hatırlamıyorsam kendilerine ait iki şarkı ve iki de cover çalan grup, cover seçimlerinden dolayı izleyicinin desteğini kazanmayı bildi. İyi bir Dream Theater – Fatal Tragedy cover’ı ile seyircinin ilgisini çeken grup, ardından çaldığı ve böyle bir konser için ne kadar iyi bir karar olduğu tartışmalı 9 dakikalık bir Metallica medley’i ile performansını sonlandırdı.

Neoma, cover’ları ve mükemmel ses sayesinde her notası tek tek duyulan kendi bestelerinin iyi anlaşılabilmesi vesilesiyle, en azından hiç sıkmayan, havasında olanı gayet gaza getirebilecek bir performans ortaya koydu.

Kısa bir aranın ardından OPETH, çığlıklar ve böğürtüler eşliğinde sahnede yerini aldı. Turnenin çoktan belli olan playlist’ini harfiyen uygularcasına, “Watershed“in de açılışını yapan “Heir Apparent”la konsere girdi.

İşte o giriş!

Mike’ın ilk şarkıda biraz az gelen sesi, “Ghost of Perdition”la birlikte açıldı ve “ghost of mother, lingering death” dizeleriyle birlikte nerede ne yapıyor olduğumuzun farkına vardık, hayata karşı duruşumuzu, tavrımızı ortaya koyduk. Yeni katılan Fredrik Akesson’ın fazla öne çıkmaması, artık grubun demirbaşlarından olan Per Wiberg’in arka planda kafa sallaması ve Axenrot’un hala yeni çocuk olarak görülüyor olmasından olacak, OPETH sahnede Mikael ve saz arkadaşları şeklinde algılanıyordu. Martin Mendez’in tekrardan uzayan saçları ve her zamanki yere basan tavrı sayesinde, en azından sahnenin bize göre sağ tarafında bir hareketlilik, bir izlemeye değerlik vücut buluyordu.

Kanımca metal dünyasının en iyi death metal davulcularından biri olan Martin Axenrot, her ne kadar hala Lopez özlemindekiler tarafından benimsenememiş olsa da, bence gayet olması gerektiği gibi çalıyordu. BLOODBATH’te yaptıklarını bilenler eminim “yav bi coşsa, bi dellense” diye düşünmeden edemiyorlardı, ancak OPETH müziği onun yeteneklerinin sadece bir kısmını sergileyebilmesine olanak veriyor elbet.

“Credence”a kadar olan kısım tüm seyircinin kudurduğu, eşlik ettiği, hayatın tadını aldığı bölümken, “Credence” ve sonrasındaki “Hessian Peel” atmosferin bir nebze olsun düştüğü, çoğunluğun sadece dinlemekle yetindiği dakikalardı.

Ardından gelen ve atmosferik saykodelik arayışlar içerisinde uzadıkça uzayan ve şahsımı bayan “Closure” ile devam eden duraklama devri, “Closure”un bitimiyle yerini, en azından benim için bambaşka bir heyecana bıraktı.

Dediğim gibi setlist’i biliyordum ve sıradaki parçanın şu ahir ömrümde en çok sevdiğim, benim için müzikten öte anlamlar taşıyan iki parçadan biri, hatta birincisi olduğunun farkındaydım. Zaten diğerini hiçbir zaman canlı duyamayacağım (“…from rivers of sorrow to oceans deep with hope… I have travelled them”).

Her neyse, başkalarını ilgilendirmeyen içsel hezeyanlarla birlikte, “The Night and the Silent Water” başladı. Şu an yazıya dökmemin imkansız olduğu duygular eşliğinde, yarı dinlemek yarı uçmak arasında bir yerlerde gezinirken, tuhaf bir şey oldu ve kendimi şarkının duyulan son notası sonrasında alkışlarken buldum. Nasıl olduysa şarkı bitmişti ve ben bu 11 dakikalık şarkının son 10 dakikasını neredeyse hiç ama hiç hatırlamıyordum. Bir yandan, acaba şarkının zevkini çıkaramadığım için üzülmeli miyim diye düşünürken, diğer yandan o 10 dakika boyunca yaşadığım zihinsel hazdan dolayı tebessüm ediyordum. Gördüğünüz üzere duygulara kapılınan o sevgi tomurcuğu anlarından birini yaşamıştım ama buna değmişti. Cidden çok güzel ve kişisel bir deneyimdi (canısı…).

Sonrasında beklediğimiz gibi harika bir performans eşliğinde “The Lotus Eater” ve “Deliverance” ile benim açımdan gaaaayet güzel geçen gece son buldu. “The Lotus Eater” performansını ve öncesindeki diyalog kısmını şuradan izlemeniz mümkün.

“Deliverance”ın son notaları eşliğinde konserin bitişi için de sizi aşağıya alalım.

OPETH iyi bir konser grubu. Müziklerindeki derinlik ve çok katmanlılık düşünüldüğünde, insanların böyle düşünmesini sağlamak kolay bir şey değilse de, yılların verdiği büyük tecrübe, Mike’ın sahnedeki yarı bilge yarı mizahi personası ve elemanların da çok iyi müzisyenler olmasından dolayı, OPETH konserleri, sanırım çoğunluk için hep iyi geçiyor. Sıkılanlar olduysa, bir dahaki sefere diyelim.

Belki kolay bir şey değildir, ama gruplar böyle uzun soluklu turnelerde setlist’lerini bu derece sabitlemeseler ve 1-2 parçalık rotasyonlar olsa, eminim çok daha iyi olacak. Bir konsere gitmek ve bir albüm dinlermişçesine sırada çalınacak şarkının ne olduğunu bilmek, dünyanın en güzel şeyi değil. Bu negatif anektod dışında, benim açımdan konsere dair söyleyebileceğim en ufak bir olumsuzluk yok.

Gelsinler bir daha gidelim. Zaten daha bir sürü kez geleceklerdir, biz de hepsine gideceğiz. Ama bir dahaki konserlerden önce internete konan setlist’leri okumayacağım, orası kesin.

Opeth’in setlist’i aynen şöyleydi:

Heir Apparent
Ghost of Perdition
Godhead’s Lament
The Leper Affinity
Credence
Hessian Peel
Closure
The Night and the Silent Water
The Lotus Eater
—————
Deliverance

  Yorum alanı

“OPETH, Neoma, Küçükçiftlik Park (19 Nisan 2009)” yazısına 2 yorum var

  1. nepenthe says:

    Opeth’i ben de 1998′de tanımıştım Morningrise albümü ile ve hemen ardından hayatımın albümlerinden biri olan My Arms Your Hearse çıkmıştı… O zamandan beri takip ederim fakat Deliverance’tan beri hatta Blackwater Park da diyebiliriz eski albümlerdeki tadı alamıyorum. Sadece Yeni Melek’te izleyebildim şimdiye kadar ve onda da WHEN’i dinleyemeyip Under the Weeping Moon ve The Amen Corner ile idare ettik… Umarım ben de bir gün WHEN’i canlı dinleyebilirim (bildiğim kadarıyla Türkiye’deki hiçbir konserlerinde çalmadılar).

  2. baldur says:

    aga opeth’in bu konserinde de çalan, opeth konserlerinin açılış şarkıları olan şarkılar neydi ya? google’da bir türlü bulamadım. 1 ya da 2 tane şarkıydı, enstrümentaldiler yanlış hatırlamıyorsam?

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.