Katatonia ve Opeth ile karşılaştırılmaktan kurtulmalarını yeterince sağlayacak bir ürün ortaya koymamış olmalarına rağmen, albümün kesinlikle daha karakteristik bir Novembre havası taşıdığını söylemek yerinde bir ifade olacaktır.
90’larda müzik piyasasına girmiş Kuzey Avrupalı doom metal gruplarından pek de bir eksiği olmamasına rağmen hakettiği ilgiyi göremeyen bir grup Novembre. 1999’da çıkarmış olduğu “Classica” gibi muhteşem bir albüm sonrasında çıtayı onun seviyesinde tutmak için bir hayli uğraşmış olsalar da, sanırım çoğu kişi için “Classica” o kadar kültleşmiş bir albüm ki, insan ister istemez her albümden bir Nostalgiaplatz bekliyor. Bu beklenti belki de çoğu albümden tat alamayışımızın sebebi. “The Blue”nun Kasım ayında piyasaya sürülmesi yerinde bir seçim olmuş. Ay isimlerine takmış olan gruplar kervanının öncüsü Novembre’dan melankolik bir hareket daha.
Doom metal söz konusu olduğunda önem verilmesi gereken hususlar kişiye göre değişiklik göstermekte. Kanımca, duygunun müzisyenliğin önüne geçmesine en fazla olanak veren tür doom metal ve Novembre da bu konuda dikkat çeken grupların başında geliyor. İtalyan grup yedinci albümü “The Blue” ile ilk resmi video klibine (albümün açılış parçası “Anaemia”) kavuştu ki bu da daha geniş kitlelere ulaşmaları açısından büyük rol oynayan bir durum olacaktır. “Materia” albümünden itibaren Peaceville ile çalışmaya başlamış olmalarının, değinecek olduğum ayrıntılarda büyük rol oynadığına inanıyorum. Katatonia, My Dying Bride gibi efsanevi doom metal gruplarına ev sahipliği yapan şirketin, gruba sihirli bir değnek misali dokunmuş olduğu albümün her halinden belli. Tabii ki bu dönüşümün ne kadar olumlu olduğu, zevkler ve renkler gibi tartışılabilir.
Novembre takipçileri, söz yazımı konusunda grubun ne kadar profesyonel olduğunun farkında olsa gerek. Bu albüm bu konuda zirve yapıyor. Nitekim aynı şeyi vokal kullanımı için söylemek ne yazık ki mümkün değil. Yer yer rahatsız edici bir hal alan brutal vokal, genellikle brutal olarak söylenmesi gereksiz olan bölümlerde scream karışımı garip bir hal alıyor ve bu da çok daha vurucu olabilecek parçalara gölge düşürüyor.
Evet bir ilerleme var, hissetmemek mümkün değil ama Carmelo’nun ses tellerine müdahale edemeyeceğimiz de bir gerçek. Oysa ki clean vokalle söylenen bölümlerde pes ve tiz iki ayrı vokalin üstüste kullanılması müthiş bir ambiyans yaratmış. Novembre’ın daha progresif bir tutumla icra ettiği gitarlar ve abartısız fakat büyük ölçüde double bass ile desteklenmiş davullar albümün en olumlu özellikleri. Hüzünlü bir çarpıntı yaratan davul tonları ve albümde nadir de olsa yürek parçalayıcı nitelikte olan brutal vokalin girişiyle ellerim buz kesiyor adeta. (Bunu alan bunu da aldı: October Tide. Ay mı demiştik, var bir hikmet.) Virtüöz sıfatına erişme çabasıyla girişilmiş fakat gereksiz oluşuyla kalan bir takım gitar sololarını göz ardı edersek; harika pasajlar, akustik bölümler ve yeterli miktarda kullanılmış efektler içeren albüm, Novembre’ın klasik çizgisinden farklı fakat iyiye doğru bir değişimin habercisi. Klavye ve hatta flüt bile duyabileceğimiz bölümler de hoş ayrıntılar. Gitgide gotikleştiğini farkettiğimiz grup, bayan vokal katkısıyla farklı zevklere de hitap etmiş. Yerden yere vurmuş gibi olsa da, “yanında bir paket de kağıt mendil yollasalardı keşke” dedirten bir albüm benim için.
Tüm bu ayrıntılar göz önünde bulundurulduğunda, Katatonia ve Opeth ile karşılaştırılmaktan kurtulmalarını yeterince sağlayacak bir ürün ortaya koymamış olmalarına rağmen, albümün kesinlikle daha karakteristik bir Novembre havası taşıdığını söylemek yerinde bir ifade olacaktır.
Olumsuz ayrıntıların şu aşamada hayati bir önem taşıdığına inanmamakla beraber (kanaat notu veriyorum sanki), doom metal dinleyicisinin beklentileri kusursuz bir şekilde karşılanamamış. Yine de çoğu parçasının Novembre’ın önceki albümlerindeki parçalarından her anlamda daha yüksek kalitede oluşu dikkat çeken “The Blue”, grup için geç kalınmış bir dönüm noktası olabilir. Değişken ruh halleri için harika bir soundtrack…
Classica albümlerini baya baya seviyorum, en çok dinlediğim odur. Bu albümü bir iki kez ve pek dikkatli dinlemedim açıkçası, ama ilk dikkate çarpan vokalistin clean vokalini geliştirdiği, bence. Çünkü Classica’da kanımca çok zayıftı, iş böğürmeye gelince dana gibi böğürüyordu maşallah, ama clean vokalli kısımlarda mıy mıy sölüyordu zor duyuluyordu. Materia ve bu albümde daha sesine güvenerek adam gibi söylemiş.
Novembrine Waltz’ı seviyorum ben de, diğer albümleri hep “dinlenecek albümler” listesinde duruyor ama maşallah ben dinleyemeden adamlar patır patır albüm çıkarıyorlar.
kendimi parçalama isteği uyandıran grup..kesinlikle yukarıdaki şarkıyı dinleyin özellikle sonlarını ayrıca onirica east, jules , triesteitaliana ve will bunları da dinlemeden geçmeyin..
cobalt of march’ın hastasıyım, hatta bi yerinde vokal “türkiyem” diyo dikkatlice dinlerseniz :) bu arada bi önceki manyak albümleri materia’nın kritiğini de yazmak istiyorum kısmetse.
Hayatimin albumu. Gercek anlamda binden fazla kez dinlemisimdir. Sanat eserinden ziyade muzik otesi bir calisma bu. Tanimlayamiyorum. Anaemia 10 yildan fazladir en sevdigim sarkilarin basinda geliyor.
Bu albümü hala dinleyemedim, ama söylemek isterim ki Materia’dan “Aquamarine” hayatımda duyduğum en güzel şarkılardan biri.
Classica albümlerini baya baya seviyorum, en çok dinlediğim odur. Bu albümü bir iki kez ve pek dikkatli dinlemedim açıkçası, ama ilk dikkate çarpan vokalistin clean vokalini geliştirdiği, bence. Çünkü Classica’da kanımca çok zayıftı, iş böğürmeye gelince dana gibi böğürüyordu maşallah, ama clean vokalli kısımlarda mıy mıy sölüyordu zor duyuluyordu. Materia ve bu albümde daha sesine güvenerek adam gibi söylemiş.
Novembrine Waltz’ı seviyorum ben de, diğer albümleri hep “dinlenecek albümler” listesinde duruyor ama maşallah ben dinleyemeden adamlar patır patır albüm çıkarıyorlar.
kendimi parçalama isteği uyandıran grup..kesinlikle yukarıdaki şarkıyı dinleyin özellikle sonlarını ayrıca onirica east, jules , triesteitaliana ve will bunları da dinlemeden geçmeyin..
mükemmel bir grup,italyanların böyle deli sarsıcı grupları var.novembre benim için çok özel bir grup.doom’u death ile şahane harmanlıyorlar.
cobalt of march’ın hastasıyım, hatta bi yerinde vokal “türkiyem” diyo dikkatlice dinlerseniz :) bu arada bi önceki manyak albümleri materia’nın kritiğini de yazmak istiyorum kısmetse.
Hayatimin albumu. Gercek anlamda binden fazla kez dinlemisimdir. Sanat eserinden ziyade muzik otesi bir calisma bu. Tanimlayamiyorum. Anaemia 10 yildan fazladir en sevdigim sarkilarin basinda geliyor.