Bir grup, o güne kadarki en çok satan albümünü çıkartıyor ve hemen ardından da bir kişi hariç herkes grubu terk ediyorsa, bir durup düşünmek lazım. “Serpent Smiles and Killer Eyes” adlı en kötü ama en çok satan albümlerinin hemen ardından, Hansen hariç gruptaki herkes HATESPHERE’dan ayrıldı. Bazısı 4, bazısı 10 yıldır gruptaydı. Hansen röportajlarında bunun sebebini açıklamasa da, gerçekleri ortaya çıkarmanın vakti gelmişti.
Ben de atladım sıcak hava balonuma, soluğu Danimarka’nın incisi Aarhus’ta aldım. Aarhus güzel memleket. Şeyleri olsun, işte böyle bir sürü şeyler falan bayağı güzel yani. Tam kalacak yer için sağa sola bakınırken, bir de ne göreyim. HATESPHERE’in kurucusu Peter Hansen otobüs durağında dikiliyor. Hemen gittim olayı açıklığı kavuşturmaya çalıştım. Dedim Hansen büyük günaha girdin yazık bunca istihdam vardı grupta, onca insan ekmek yiyordu, çok ayıp ettin çocuklara. Elimle de alttan karın boşluğuna doğru itme hareketi yaptım ki uyuz olsun. Hansen “abi 130A geçecek şimdi gelir araba Margrethepladsen’e gidicem” falan diye heyecan yaratsa da, zorladım oğlanı ve işin aslının bildiğimiz gibi olmadığını anladım. Meğer grup elemanları farklı sebeplerden ötürü ayrılmadan 4 ay önce Hansen’e haber vermişler. Demişler dört ayda tüm grubu topladın topladın. Toplayamazsan kariyerine İstiklal’de “Godfather”ın müziğini kuşlu düdükle çalarak devam edeceksin. Bunu duyan Hansen de zaman geçirmeden dört yeni eleman bulmuş ve HATESPHERE bir nevi tekrardan kurulmuş.
Metal dünyasının en kötü albüm kapaklarından bazılarına sahip olan HATESPHERE bu albümde de kaideyi bozmamış diyerek albümün ilk eksisinden başlayalım. Böylesi gümbür bir müziğe bu kadar mı sönük, tatsız ve çekicilikten uzak bir kapak yapılır sorarım size. “Serpent Smiles and Killer Eyes” kadar olmasa da, kapak büyük bir eksi puan.
Müziğe bakarsak (sesleri görebiliyorum da ben), ilk dört albümünde yırtıcı bir modern thrash sunan (gerçi ilk zamanlar için alengirli melodik death metal durumları da yok değil), ancak “Serpent Smiles and Killer Eyes” ile yavaşlayan grubun bu albümde tekrar hızlandığını görüyoruz. Buna rağmen eskiye oranla biraz olsun groove thrash denen türe kayan ve önceki en büyük ilham kaynağı THE HAUNTED’ın yanına, ilham olmasa da benzeşme babında KONKHRA ve CHIMAIRA gibi grupları da katan (kısa saçlı önü bükük şapkalı sert abi metal) HATESPHERE, artık hızlı ve yırtıcı bir leopardan ziyade, gümbür ve bodos bir aslanı andırıyor. Her ne olursa olsun, HATESPHERE’in death metal elementlerini de müziğine katan modern tınılı bir thrash metal grubu olduğu ortada. “The Sickness Within” sonrası gelen bu değişim tadımı epey kaçırsa da, “To the Nines”ın en azından “SSaKE”dan daha iyi oluşuyla hayata daha umut dolu gözlerle bakabiliyorum.
Youtube’da yaş sınırı engelini onaylamanızı gerektirecek düzeyde kanlı klibiyle höst dedirten “To the Nines”la açılan albümde ilk dinlemede öne çıkan bölüm ve şarkıların sayısı çok da fazla değil. Bunda Hansen’in bir yandan albümü yazarken, bir yandan da sıfırdan bir grup kurmaya çalışması mı rol oynadı bilemem, ancak albümdeki hit parça azlığı tıpkı besili ve gürbüz bir kabak gibi ortada.
Klip parçası olarak seçilen “To the Nines”da dahi, birtakım nefis riflerin yanı sıra gayet sıradan rifler bulmak olası. Şu güzelim klibi daha güçlü bir parçaya çekselerdi, çok daha büyük olay olurdu, ancak bu albümde daha güçlü bir parça var mı ondan da emin değilim.
Aşağıda, “To the Nines” klibinin trailer’ı yer alıyor, sansürsüz hali için Youtube’da hesabınızın olması ve şifreyle girip yaşınızı onaylamanız gerekiyor. Hesabınız varsa, “asian teen oil massag..” yok o başka şeydi. “hatesphere to the nines uncencored” diye aratıp görmenizi tavsiye etmekle yetiniyorum.
Gruba dönersek, yeni katılan elemanlardan 20 yaşındaki vokalist Jonathan Albrechtsen ve davulcu Dennis Buhl, yeniler arasında en çok öne çıkanlar. Grubun temellerinin 1993’te atıldığı düşünülürse, en iyi ihtimalle 1975 civarında doğmuş olması olası olan Peter Hansen’in, neden kendinden 15 yaş küçük bir vokalisti gruba aldığını anlamak, Albrechtsen’i duyunca çok da zor olmuyor zira eleman cidden çok sağlam söylüyor. 10 yıllık deneyimi var dense, kimse yadırgamaz (yine de bir Jacob Bredahl olması mümkün değil elbet).
Yavaştan kapayalım. HATESPHERE’i diğer gruplardan ayıran ve duyulduğunda onlar olduğunu anlamanızı sağlayan birtakım şeyler var. Nota dizilimlerine, oktavlara, perde sayılarına falan girmek istemiyorum ama çoğu nakaratta veya iki gitarın da aynı anda çaldığı pek çok yerde, onlara özgü o gergin ama bir yandan da acı veren atmosferi duyabilirsiniz. Ancak bu olay, son iki albümdür asgariye inmiş durumda ve ben bundan rahatsızım. Bir “The Sickness Within”de baştan sona bayıldığım ve arka arkaya sayısız kez dinleyebileceğim parçalar varken, bir önceki ve bu albümde her anı güzel olan bir şarkıya rastlayamadım maalesef.
Bu gerekçelere dayanarak ve sıfırdan bir grup kurulmuş olmasının mazeretini de biraz olsun önemseyerek, gruptan bir sonraki işinde biraz daha odaklanmasını, duyar duymaz HATESPHERE dedirtecek şarkılardan daha çok yazmasını rica ediyorum. HATESPHERE iyi bir grup ancak son zamanlarda biraz tehlikeli sularda dolaşıyorlar, aman diyeyim.
Şarkılar 01. To The Nines
02. Backstabber
03. Cloaked In Shit
04. Clarity
05. Even If It Kills Me
06. Commencing A Campaign
07. The Writings On The Wall
08. In The Trenches
09. Aurora
10. Oceans Of Blood
2007′te Kopenhag’da Megadeth için açarlarken sahneyi izlemiştim canlı bu adamları. Epey sağlamdı ama artık “bu adamları” demek bile garip olacak sanırım bu grup için :)
Ben de bu gençleri Dismember için açarken izlemiştim. Küçük bir mekandaydı ve hakkaten çok gazdı, vokalist sürekli seyirciden hareket bekliyordu ama Avusturya seyircisi hiç oralı olmadı. Düşündüm Türkiye’de olsa çoktan kan gölünde yüzen insanlar görülebilirdi. :)
“To the nines” İngilizcede “mükemmel şekilde”, “ en üst düzeyde” gibi anlamları olan bir deyim. Çok şık giyinmeye falan “dressed to the nines” derler. Böylesi vasat bir albüme bu ismi koymuş olmaları, bilemedim.
2007′te Kopenhag’da Megadeth için açarlarken sahneyi izlemiştim canlı bu adamları. Epey sağlamdı ama artık “bu adamları” demek bile garip olacak sanırım bu grup için :)
Ben de bu gençleri Dismember için açarken izlemiştim. Küçük bir mekandaydı ve hakkaten çok gazdı, vokalist sürekli seyirciden hareket bekliyordu ama Avusturya seyircisi hiç oralı olmadı. Düşündüm Türkiye’de olsa çoktan kan gölünde yüzen insanlar görülebilirdi. :)
Grubun önceki hali için her yerde konserlerde mükemmeller deniyordu. Şimdi nasıl bilmiyorum tabii.
Hatesphere 6-7-8 Kasım 2009 TÜrkiye Turnesinde,
grup sırasıyla Istanbul – Ankara ve İzmir’de 3 konser verecek.
Hatesphere’e turnede almanya’dan One Bullet Left eşlik ediyor !
http://www.facebook.com/event.php?eid=126877123511&ref=mf
Adamlar spam atma olayını falan geçmişler artık, resimli reklam yapıyolar.
30.11.2017
@Osman Gümüş, harbiden. Sağ ol sildim.
“To the nines” İngilizcede “mükemmel şekilde”, “ en üst düzeyde” gibi anlamları olan bir deyim. Çok şık giyinmeye falan “dressed to the nines” derler. Böylesi vasat bir albüme bu ismi koymuş olmaları, bilemedim.