Grubun piyasada olduğu 13 yıl boyunca kesinlikle ve kesinlikle kendine özgü bir sound yaratamamış oluşu, duyulduğu anda GOD FORBID denecek bir müzikal havayı oluşturamaması, onları her zaman bir ön grup olarak kalmaya mahkum edecektir.
GOD FORBID’le ilk karşılaşmam “Gone Forever”la olmuştu. Alemleri yaratan Jeff Loomis‘in konuk müzisyen olduğu bir şarkının varlığını öğrenmiş (“Soul Engraved”), “Nerde?! Nerde?!” diye kan ter içinde albümü arayıp bulmuş ve bu vesileyle grubu tanımıştım. Çok heyecan verici bir tanışma olmamıştı. Grup metalcore/thrash(core?) arası melodik gibi değil gibi, agresif ama çok da tehditkar olmayan bir müzik yapıyordu ve bilimsel literatüre “eh” diye geçen kategoride yer alıyordu. Grubu fazla önemsemedim, hayatıma devam ettim.
Yıllar sonra “IV: Constitution of Treason“ın çıkışıyla grup tekrar gündeme geldi. Basında çokça yer alsalar da, modern thrash ile metalcore arasında gidip gelen bu mutant müzik hala ilgimi çekmiyordu. Grup, her tarafta övüldüğü üzere riften rife geçen varyasyonlu bir müzik yapıyordu, lakin ben bu riflerin içinin boş olduğunu düşünüyordum. Grubu canlı olarak gördüğümde de, “iyi bir performans” dışında pek de aklıma kazıdıkları bir şey olmadı. Ben de grubu “yeni albümü çıktığında bakılacak, ortalamanın üstüyse şaşırılacak, şimdiki gibiyse bir daha üzerinde durulmayacak” gruplar listeme yazdım (işte SHADOWS FALL, BENEATH THE MASSACRE, CHIMAIRA, UNEARTH gibi vasat grupların yanına).
2009′a vardığımızda grup özellikle kimi internet siteleri ve forumlar sayesinde adını daha çok duyurmuş, gitarist kardeşlerden Dallas Coyle’un bitmek bilmez açıklamaları sayesinde metal sitelerinde kendine fazlaca yer bulur olmuştu (son 1 yıl içerisinde sadece blabbermouth’ta Dallas Coyle konulu 63 tane haber çıkmış). Albüm hazırlıkları süresince planlı ve devamlı gelen bu “kaşıyıcı” açıklamaların ardından, her zaman olduğu gibi “en iyi albümümüz”, “daha iyisi olamazdı” bağırışları içerisinde, “Earthsblood” çıktı (neden bilinmez o kadar bık bık eden Dallas da gruptan ayrıldı).
Daha çıkar çıkmaz metal basınından yüksek puanlar da akmaya başladı. “Sanki bir progresif metal albümü”, “melodik progresif thrash’in modern zamanlardaki en iyi albümlerinden”, “grup bu albümle metalcore’dan sıyrılıp yeni denizlere yelken açıyor” türünde laflar, her iki yorumdan birinde göze çarpıyordu (üstelik de aynen böyle Türkçe yazıyorlar nasıl oluyorsa). “Hmm..” diye düşünüp albümü adam akıllı dinleyeceğim zamanları beklemeye başladım. Bu sefer o büyük patlamalarını yaptılar mı acaba dedim. İsterseniz o ana gidelim ve buna bire bir tanık olalım.
Ahmet: “Bu sefer o büyük patlamalarını yaptılar mı acaba…”
Evet devam edelim. Şu anda albümü defalarca dinlemiş biri olarak (defalar: 5 ve üzeri), olayın anafikrini söyleyebilirim. Aha da açıklama geliyo hazır olun.
GOD FORBID, müzisyenlik anlamında yetenekli ancak iyi şarkı yazamayan elemanlardan kurulu, hiçbir zaman ulaşmak istedikleri yere gelemeyecek bir gruptur.
Şimdi de bunun altını dolduralım.
“Earthsblood”ı ilk dinlemenizde, grubun önceki işlerini de aklınızın bir köşesinde tutarsanız, GOD FORBID’in en azından bir şekilde daha zengin, katmanlı ve olgun bir müzik yaptığını görebiliyorsunuz. Grubun açıkladığı “yeni albümde OPETH ve GOJIRA etkilenmeleri bir hayli fazla” yorumunu az çok destekleyen şeyler fark edebiliyorsunuz. Zira ilk dinleme olması dolayısıyla duyar duymaz bir hükme varmayı zorlaştıran, en basit ifadeyle “sürekli bir şeylerin olduğu” bir müzik var ortada. Bu durum, ilk dinlemede mutlaka olumlu bir hava yaratıyor. Grup önceki metalcore/thrashcore karması yapısının üstüne, duyar duymaz farkına varıldığı üzere yeni elementler kattığından, bu durum başlarda bir hoşa gidiyor, yer yer “vay be”, “aferin lan” tarzı yavşaklıklara girmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Ancak dinlemeler arttıkça fark edildiği üzere, grup iyi icra edilen, ancak özünde pek de bir şey ihtiva etmeyen bir müzik yapmayı sürdürüyor. Elbet yer yer farklı atraksiyonlar, vokal olsun, gitar olsun değişik denemeler var ve bunlar güzel de şeyler. Ancak her şey idrak edildiğinde karşınıza çıkan şey, grup elemanlarının “cool” olduğunu düşündüğü pek çok rifin, melodinin, aranjmanın birleştirilmesinden oluşan, ancak hiçbir şekilde bir karakter barındırmayan, çoğunlukla kişiliksiz şarkılar. Yapılan şeyin adı metalcore’sa, denenen ve başarılan çok güzel şeyler var. Ancak grubun piyasada olduğu 13 yıl boyunca kesinlikle ve kesinlikle kendine özgü bir sound yaratamamış oluşu, duyulduğu anda GOD FORBID denecek bir müzikal havayı oluşturamaması, onları her zaman bir ön grup olarak kalmaya mahkum edecektir. Örneğin AS I LAY DYING, ALL THAT REMAINS gibi gruplar, sevin ya da sevmeyin, türleri içerisinde kendi sound’larına sahip gruplar. Keza metalcore kalıbı altında başlayan ancak sonradan başka mecralara giden TRIVIUM’un bugün geldiği yer ortada.
Tüm bu gerekçelere dayanarak, ve her yerde tekrarlanan “”Earthsblood” grubun bugüne kadarki en iyi albümü” yorumuna da katılarak, albüm hakkındaki düşüncelerimi yavaşça sonlandırıyorum. Yapılan müzik metalcore’sa, bunun çok çok daha iyilerini biliyoruz. Bir nevi modern thrash’se, böylesi karman çormanlık içinde o da havada kalıyor.
İyi rifler, melodiler yazılabilir; enstrumanınızda çok iyi de olabilirsiniz; ama iyi beste yapamadıktan sonra hiçbir anlamı kalmıyor ve görüldüğü gibi 13 senedir piyasada olsanız bile kendinizden 10 yaş küçük çocukların ön grubu olmaktan öteye gidemiyorsunuz.
Şarkılar 01. The Discovery
02. The Rain
03. Empire Of The Gun
04. War Of Attrition
05. The New Clear
06. Shallow
07. Walk Alone
08. Bat The Angels
09. Earthsblood
10. Gaia (The Vultures)
mükemmel bir kritik. kulaklara aşina sıkıcı riflerine rağmen piyasada olmaları, pohpohlanmaları nedeniyle nefret ettiğim bir gruptur. bütün metal sitelerinde çoğunlukla yüksek puan alıyor bu grubun albümleri. bu kritik evet evet dememi sağladı. trendler yerine müzik bilgisine ve altyapısına dayandığı için pasifagresif vazgeçilmez bir tercih. bu söylediklerimin grubun metalcore eğilimiyle uzaktan yakından alakası yok. gene bir kavga başlamasın.
benimde en sevmediğim gruplardan biridir God Forbid. yüzeysel bakıldığında güzel gibi görünüp, oturup adam gibi dinlendiğinde ise insanı dinlediğine pişman eden bir müzikleri var.
mükemmel bir kritik. kulaklara aşina sıkıcı riflerine rağmen piyasada olmaları, pohpohlanmaları nedeniyle nefret ettiğim bir gruptur. bütün metal sitelerinde çoğunlukla yüksek puan alıyor bu grubun albümleri. bu kritik evet evet dememi sağladı. trendler yerine müzik bilgisine ve altyapısına dayandığı için pasifagresif vazgeçilmez bir tercih. bu söylediklerimin grubun metalcore eğilimiyle uzaktan yakından alakası yok. gene bir kavga başlamasın.
benimde en sevmediğim gruplardan biridir God Forbid. yüzeysel bakıldığında güzel gibi görünüp, oturup adam gibi dinlendiğinde ise insanı dinlediğine pişman eden bir müzikleri var.