Folk metal melodilerine aşık olanlar için keşfedilmeyi bekleyen cevherlerden Equilibrium, Nuclear Blast’ın da ilgisini çekmiş olmalı ki, oldukça iyi bir prodüksiyonla karşımızda. Tadından yenmeyen ezgiler, iddialı rifleri boğmadan tam kıvamında olacak şekilde parçalara yedirilmiş. Fakat o ezgilerin çoğunlukla klavye yardımıyla verilmiş olması, ister istemez bir power metal tadı almamıza sebep oluyor. Neyse ki bu rahatsız edici nitelikte bir durum değil. Tempo ve epik hissiyatın ön planda olduğu parçalar, Korpiklaani ve Finntroll gibi grupların yarattığı neşeli, oynak bir havadan ziyade, daha destansı ve bir hayli de Ensiferum’u anımsatan, zafer duygusu odaklı bir ruh haline büründürüyor dinleyeni. Neşe ve coşku da yok değil, fakat anmış olduğum ilk iki türdeşinden bu konuda belirgin şekilde ayrılıyor.
“Turis Fratyr” albümü ile kısıtlı da olsa edinmiş olduğu kitleden oldukça yüksek notlar almış olan Alman grup, İskandinav mitolojisi merkezli bir konsept edinmiş. Bunu da çoğu grubun düştüğü bir hata olan manasız gaz hezeyanına kapılmış gitarlar ile kontrolsüz ve abartılı çığlıklardan ziyade, black metal için de oldukça ideal olan bir vokal kullanımı ve enstrüman çeşitliliğinde makul ölçüde bir ağırlık dağılımıyla başarmış. Yaratmış oldukları atmosferde, Yüzüklerin Efendisi soundtrack’inde dikkatleri çekmiş olan panflüt üstadı Ulrich Herkenhoff’un etkisi yadsınamaz. Ruh okşayıcı tonların akıcılığı, türü sevenlerin tam da aradığı şey.
Acıdır ki davullar bu tür parçalarda gayet hoş işlere girebilecekken fazla sönük kalmış, hatta trampetten başka bir şey neredeyse duyamıyorum ki ekolayzırla olmadık şeyler denemek zorunda kaldım. Yine de baş döndürücü hızdan taviz verilmemiş, hızla atan kalbim affetmek konusunda kararsız olsa da göğsümü zorlamaya devam ediyor.
Sözlerden anlayabildiğim kadarıyla savaş hikayeleri ve kalpsiz krallardan öteye geçilememiş, neyse ki İngilizce değil de Almanca, kaçarak uzaklaşacağımız kabak tadından kurtuluyoruz. Fakat bu hikayeler yeterince anlatıldı, bu sıkıcı gerçeği akıldan çıkarmak kolay değil. Artık daha soyut ya da daha yaratıcı bir şeylerden bahsetmenin zamanı hem black metal için, hem de onun zıpır ama korkusuz çocuğu folk metal ve benzerleri için çoktan geldi… Peki bunu seksen dakika boyunca yapmak? Bilemiyorum, zaman zaman samimi bir hareket gibi geliyor, ya da folkçuya yaranılmıyor belki de, bir iki parçadan oluşan bir saatlik albümler de var sonuçta (hiç gelemiyorum), nice lüzumsuz introlar da… Evet, böylesi daha olgun bir girişim sanırım.
Bu albüm için kelimeler kifayetsiz değil, yer yerinden oynamayacak ama önemli bir boşluğu bir nebze dolduruyor “Sagas”. Folk metal gibi akıp çağlayabilecek bir türün bile (türün sadece temel gruplarına kulak kabartmış olmak bile kafi) bayık bir döngüye girme eşiğinde olduğu şu dönemde, kusursuz bir albüm arayışı baki kalacak.
Şarkılar 1. Prolog auf Erden
2. Wurzelbert
3. Blut im Auge
4. Unbesiegt
5. Verrat
6. Snüffel
7. Heimwärts
8. Heiderauche
9. Die Weide und der Fluß
10. Des Sängers Fluch
11. Ruf in den Wind
12. Dämmerung
13. Mana
kesinlikle çok kaliteli. açıkçası favori 5 albümümden biri bütün folk / black yapan grupları es geçtim bu albümden sonra. hele bir mana var 16 dakikalık epik mi epik. öyle böyle değil, herkes dinlemeli. benim için 10/10′dur.
Ben bu albümü çok sevmiştim, baya eğlenceli bir albüm. Ama “fazla” geliyor bi yerden sonra.
“Blut Im Auge” klibini işi bilen biri yapmış, kim ki diyodum, grubun vokalisti yapmış meğer. Görsel efektçiymiş arkadaş.
başarılı bir albüm olacağını zaten düşünüyordum da beklentilerimin baya bir üstünde çıktı ya. melodiler fazlasıyla epik.
kesinlikle çok kaliteli. açıkçası favori 5 albümümden biri bütün folk / black yapan grupları es geçtim bu albümden sonra. hele bir mana var 16 dakikalık epik mi epik. öyle böyle değil, herkes dinlemeli. benim için 10/10′dur.
araştırıp bakınca zaten neredeyse hiç düşük puan aldığını görmüyoruz bu albümün.
11.07.2010
@duraganyolcu, çok güzel cümle oldu kutluyorum kendimi. neredeyse hiç düşük puan almadığını görüyoruz diyecektim.