Galiba BLOOD RED THRONE, black metaliyle meşhur Norveç’in en tanınan death metal grubu. Yine eski black metalciler olan Død ve Tchort tarafından Satyricon’da birlikte çaldıkları yıllarda kurulan grup, vokalist ve davulcu değişiklerine rağmen her albümde daha da coşarak on yılı devirirken beşinci albümleri “Souls Of Damnation”ı yayımladı.
BLOOD RED THRONE, bana etkilenimleri açısından 80’ler sonu-90’lar başı İsveç death metalini hatırlatıyor. O zamanlar Amerikan death metalini Avrupalı mayasıyla yoğuran gruplar ortaya efsane niteliğinde işler çıkarmışlardı. Tabii günümüzde teknoloji ile küreselleşmenin etkileri sanatta da hissedilirken ve türler arasındaki sınırlar belirsizleşirken az önce bahsettiğim yöntemi kullanarak “efsane”ler yaratmak hayli zor (aklınızı alırım!). BLOOD RED THRONE da bu dönemde Amerikan death metalinden etkilenirken tecrübenin de getirisi olarak, bir şekilde kendi imzasını taşıyan mütevazı müziğini yapıyor. Death metalde de tevazu bir yere kadar tabii ki. Bu albüm de önceki albümler gibi komple brutal ve direkt death metal…
Amerikan death metal enstitüsünden patentli taramalı rifler, “cıncın”lı rifler, hem taramalı, hem “cıncın”lı rifler albümün iskeletini oluşturuyor. Yer yer klişeye kaçan ama pervane yaptıran bölümler, yer yer komşu İsveç’e göz kırpan gaz bölümlerle önceki albümlere göre -çok az da olsa- çeşitliliğin daha fazla olduğu albümde dokuz tam, iki talebe olmak üzere on bir şarkı var.
Garajımdaki laboratuarımda yaptığım bilgisayar destekli analizler sonucunda BLOOD RED THRONE’un Amerikan kökenli rifler kullanmasına rağmen bunu pek çaktırmamasındaki en büyük etkenin gitar tonu olduğu sonucuna ulaştığımı bilim camiasıyla paylaşmaktan mutluluk duyarım. Özellikle son iki albümde kendini bulan gitar tonları BLOOD RED THRONE’a kendine ait bir hava katıyor. Albümün bonus şarkılarından olan Affiliated With The Suffering, bu gelişimi görmemiz açısından eşi benzeri bulunmaz bir kaynak niteliğinde. Grubun 2003 çıkışlı albümüyle aynı adı taşıyan parça, son albümde tekrar kaydedilmiş. Aradaki farkları bulmayı ev ödevi olarak dinleyiciye bırakıp Erlend Caspersen’e uzanıyorum.
Bu ismi duymayanlar için kısaca “death metalin Steve DiGiorgio’su” diyebilirim. Kendisinin geçtiğimiz aylarda SPAWN OF POSSESSION’a girdiğini söylesem yeterli olur sanırım. Olmadı mı? O zaman DEEDS OF FLESH diyorum, VILE diyorum, DECREPITH BIRTH diyorum. Abi, dayı, ağa diyorum. Albümdeki bas tonu yine beni tavlayacak derecede “löngür” ve yüksek diyorum. Burada iki gitarın yanında üçüncü bir gitar gibi fakat onları birebir taklit etmeden, türlü teknik oyunlara girerek insanın bas gitar çalma dürtülerini harekete geçiren bir müzisyenlikten söz ediyorum baylar (…ve bayanlar? – AS). Özellikle “Your Cold Flesh” şarkısındaki basları dikkatinize sunarım. Umarım Caspersen’i temelli kaptırıp sonraki albümlerde beni bu baslardan mahrum bırakmazlar.
Davullarıysa sona bıraktım çünkü Anders Haave’ye laflar hazırladım. Besteler acayip teknik davullara uygun değil tabii ki ama kendisi bu albümde CANNIBAL CORPSE’tan tanıdığımız Paul Mazurkiewicz’i örnek alırcasına, yazabildiği en “düz” davulları yazıp sınırlarını zorlamış. Özellikle bu muazzam bas performansına aynı ayarda bir davul performansının eşlik etmesini beklerdi gönül.
Albümün bir diğer eksisi de şarkılarda tempo değişiklerinin yetersiz olmasına bağlı olarak bazı parçaların zaman zaman monotonlaşması. Yaptığım bilgisayar destekli analizler ne yazık ki bu konuda net bir sonuç vermedi ancak ben suçu Anders Haave’ye atıp kaçıyorum. (Kapağı da kesin o tasarlamıştır.)
BLOOD RED THRONE’un bu albümü, benim nazarımda 2009’un en çok dinlenen death metal albümleri listesine rahatça girecek gibi duruyor. Hem Amerikan, hem de Avrupa death metali sevenlerin edinmesi gereken bir çalışma derken kritiğimi Demir Bükey’in bir sözüyle bitiriyorum: “Bana sorarsanız gönül rahatlığıyla taktırın.”
Şarkılar 1. The Light, The Hate
2. Harme
3. Your Cold Flesh
4. Human Fraud
5. Demand
6. Throne Of Damnation
7. Prove Yourself Dead
8. Not Turgenjev, But Close
9. Ten Steps Of Purgatory
10. Manifest Of Lies
11. Affiliated With The Suffering
bence yılın en iyi death metal albümü olmaya aday bir albüm. monotonlaştığı yerler var, ama genel olarak dopdolu ve kafa koparan bir albüm. blood red throne’u ilk kez bu albümle dinledim ve iyiki de dinlemişim.
ayrıca inanıyorum ki Erlend Caspersen de adını sıkça duyurmaya başlayacak ilerleyen zamanlarda.
spawn of possession, deeds of flesh ve the allseeing i gruplarında aktif olarak çalıyor. incinerate’nin (brutal teknik death metal) son albümündeki bassları da o üstlendi ve yine inanılmaz bir iş çıkarmış. löngür löngür bass delileri bir baksınlar derim.
Katır bokundan sert müzik yapmışlar. Bu nedir yahu?! Son zamanlarda dinleyip keyif aldığım nadir gruplardan. CC severlerin tapnacağ bi grup kesinlikle.
Genel olarak sevdiğim, tarzını kendime yakın bulduğum bir grup B.R.T. Tüm albümleri içinde Cannibal Corpse etkileşiminin en fazla bağırdığı albüm bu olabilir. Bazı noktalarda nerdeyse oha bu şu şarkıya benziyor, bunu şuradan almışlar noktasına gidebiliyor ama C.C. sever biri olarak keyifle dinliyorum tabii.
bence yılın en iyi death metal albümü olmaya aday bir albüm. monotonlaştığı yerler var, ama genel olarak dopdolu ve kafa koparan bir albüm. blood red throne’u ilk kez bu albümle dinledim ve iyiki de dinlemişim.
ayrıca inanıyorum ki Erlend Caspersen de adını sıkça duyurmaya başlayacak ilerleyen zamanlarda.
spawn of possession, deeds of flesh ve the allseeing i gruplarında aktif olarak çalıyor. incinerate’nin (brutal teknik death metal) son albümündeki bassları da o üstlendi ve yine inanılmaz bir iş çıkarmış. löngür löngür bass delileri bir baksınlar derim.
BUNUN SMİTE DİYE Bİ ŞARKISI VAR CANNİBAL CORPSE DUYSA AĞZI AÇIK KALIR
Katır bokundan sert müzik yapmışlar. Bu nedir yahu?! Son zamanlarda dinleyip keyif aldığım nadir gruplardan. CC severlerin tapnacağ bi grup kesinlikle.
Genel olarak sevdiğim, tarzını kendime yakın bulduğum bir grup B.R.T. Tüm albümleri içinde Cannibal Corpse etkileşiminin en fazla bağırdığı albüm bu olabilir. Bazı noktalarda nerdeyse oha bu şu şarkıya benziyor, bunu şuradan almışlar noktasına gidebiliyor ama C.C. sever biri olarak keyifle dinliyorum tabii.