Amerikalı bir death metal grubu The Dying Light. Willowtip’ten çıkan bu ikinci albümleriyle özellikle underground dergi ve sitelerden oldukça iyi yorumlar aldıkları için, ben de bir kulak vereyim dedim. İyi de etmişim. Grup tam olarak Amerikan death metali denemeyecek, yer yer Avrupa death’inin At The Gates ve Opeth-vari melodik yanını yansıtan, ama çoğu zaman bildiğimiz teknik geçişlerle bezeli Amerikan tarzı death metali yansıtan bir müzik yapıyor.
Prodüksiyonu Hate Eternal, Morbid Angel ve Ripping Corpse gibi isimlerden tanıdığımız üstün şahsiyet Erik Rutan tarafından yapılan “The Killing Plan”de, gayet yaratıcı bir müzik söz konusu. Ani dur kalklar, beklenmedik hızlanmalar, death metalin o ürkütücü sırıtışını anımsatan harmonik gitarlar, yer yer çıkılan blast beat’ler ve on saniyeden fazla aynı şeyi çalmamaya and içmiş gitarlar, The Dying Light’ı dinlemesi oldukça keyifli bir grup haline getiriyor. Her ne kadar kayıt kalitesi 2005 yılındaki bir albüm için öngörülen canlılığa ulaşamasa da, bu haliyle de istenen etkiyi gayet güzel yaratıyor ve temiz ama suni bir kaydın aksine, az daha geri planda ama soğuk bir atmosfer sunuyor. Cattlepress, Ripping Corpse, Dim Mak ve Hemlock gruplarının elemanlarının buluştuğu The Dying Light, her ne kadar adı itibariyle bir doom ya da gothic grubunu hatırlatsa da, ortada bir death metal severi fazlasıyla tatmin edecek bir müzik olduğu kesin. Vokalistin hırçın ve dediği her şeyin anlaşıldığı düzeydeki vokali, kimi zaman Angela Gossow’un “Wages Of Sin”deki vokal tarzına benzese de, ona oranla daha yırtıcı ve agresif olduğu da açık.
Albümde ses duvarı şeklinde surata çarpan düz bir sound yok ve bu sayede gitarların riff çeşitliliğine oturttukları müzik gayet rahat anlaşılabiliyor. Davulun da varyasyonlu oluşu ve sürekli tempo değiştirmesi, müziği oldukça dinamik kılmış. Her ne kadar grup çeşitlilik dolu bir death metal icra ediyor olsa da, buna teknik death metal demek, türün asıl gruplarına haksızlık olur. Yani icrası zor olmayan, ancak çok sık değişen riff’ler var karşımızda. Yer yer Morbid Angel, yer yer Death, yer yer de daha klasik Amerikan death metal grupları ayarında devam eden müzik, örneğin “Freezing The Spirit”te olduğu gibi yüzde yüz Opeth’e dönüşerek sürprizler de yapabiliyor. Bu şarkının başındaki akustik bölüm, adeta “Morningrise”, “My Arms, Your Hearse” veya “Still Life”tan fırlamış gibi. Zaten şarkının kalan kısmı da yazının başlarında bahsettiğim o enfes At The Gates tadlarını sunarak şarkıyı albümün en farklı şarkısı yapıyor. Bu Avrupai şarkıdaki At The Gates-In Flames-Eucharist tadları bile, 1995 civarlarındaki İsveç death metalinin ne güzel, ne yüce bir şey olduğunu hatırlamamıza yetiyor. Çift gitar kavramı böyle soğuk kullanıldı mı, gerçekten de tadından yenmez bir hal alıyor.
Akustiğe yakın çiğ davul sound’u da albümde hoşuma giden diğer bir konu. Bu sayede hiç farkında olmadan “Death – Human” dönemlerine gitmiş gibi hissediyorsunuz.
Albümün en iyi parçaları, öncelikle baştan sona bir ziyafet olan “The Bodiless”, arkasından da az önce bahsettiğim “Freezing The Spirit”. Özellikle “The Bodiless”ta bir death metal şarkısında olması gereken her şey var. Agresiflik, melodi, teknik, varyasyon, yaratıcılık, duygu, ve daha çok duygu.
Başta “Death” sevenler olmak üzere; bir “Necrophagist”, “Theory In Practice” gibi psikopatlık sınırlarında olmamak kaydıyla teknik ve progresif olan bu albümü death metal seviyorum diyen herkese öneririm. Gayet içten, ne yaptığının farkında ve işini iyi yapan bir grup ve kaliteli bir müzik. E daha ne?