Bir grup samimiyetini dinleyicisine nasıl yansıtır sorusunun cevaplarından biridir Testament. Yirmi iki yıldır ortalardalar ve şahsi fikrimce, “The Ritual” ve “Demonic” dışında tek bir kötü işe imza atmadılar. Aslında grubu tanıdığım albümün yalnızca bir önceki albüm olan “The Gathering” olduğu düşünüldüğünde, Testament’in yeni bir dinleyicisi olduğum sanılabilir. Ancak o günden bu zamana tam on yıl geçtiği göz önünde bulundurulursa, gruba dair her şeyi son damlasına kadar hatmetmek için yeterli zaman olduğu da anlaşılabilir. Tabii bu durum sadece bana özgü değil; grubu aynı şekilde tanıyan, “The Gathering”in hayvanlığına kapılıp tüm geçmişini silip süpüren ve on yıldır da yeni bir ürün gelmesini bekleyen sayısız insan var. “The Gathering”den bu yana, grubun farklı şirketlerden üç adet best of, bir adet konser albümü/DVD’si, bir adet eski şarkıların düzenlendiği toplama albüm ve tam 10 adet de resmi bootleg konseri/DVD’si piyasaya sürmüş olması, Testament’ın bir değişim/dönüşüm fazı içinde olduğunun kanıtıydı. Grup dağılmıyordu, ancak yıllar geçmesine rağmen tek bir yeni materyal de ortaya çıkmıyordu. Sebeplerinin sonradan anlaşıldığı bu durum, Chuck Billy’nin ciddi sağlık sorunları ve birtakım başka etkenlerin ardından, neyse ki sona erdi.
Testament’ın, seksenlerin büyük gruplarının orijinal kadrolarını toplama furyasının öncülerinden olduğunu söyleyebiliriz aslında. Günümüzde az, ya da çok az kişinin tanıdığı pek çok seksenler grubu, eski kadroyu bir araya getirip yeniden işe koyuladursun, bu toplaşmaların en büyüklerinden birini, ilk yapan büyük gruplardan biriydi Testament. Aslında doksanlar süresince, daha doğrusu Skolnick ayrıldığından beri, bir türlü kemik bir kadro tutturamayan grup, metal aleminin gördüğü en yetenekli müzisyenleri ağırladığı kadrosunu, sonunda “özüne dönerek” sağlamlaştırdı. Tek eksik, kimi kişisel nedenlerle artık davul çalmak istemeyen Louie Clemente’ydi.
Gelelim “The Formation of Damnation”a (TFoD). Bir önceki “The Gathering”de, metal tarihinin gördüğü en efsanevi kadrolardan biriyle, kimine (çoğuna) göre harikalar yaratan, kimine göreyse (bu kesim daha çok grubun thrash metalden ziyade death metale kaymasından rahatsız olan dinleyicilerdi) eskiyi aratan Testament, on yıl aradan sonra tekrar thrash unsurlarının çok daha baskın olduğu bir çalışmayla çıktı sevenlerinin karşısına. Metallica gibi, Testament gibi, konser vermeye devam eden, yani aktif olan ama albüm çıkarmaya on ve üzeri yıl ara verip bir anda ortalığa çıkan grupların işi zor oluyor aslında (Biri Guns N’ Roses mı dedi?). Geçen zaman o kadar uzun ki, çıkan iş beklendiği kadar iyi olmadığı anda, eleştirilerin dozu kaçabiliyor. Ancak yazının ilk cümlesinde bahsettiğim nedenden dolayı, grubun sadık dinleyicileri hep ümitle, heyecanla beklediler Testament’ın geri dönüşünü. Testament da bu beklentiyi boşa çıkarmadı ve neredeyse on yıl albüm çıkarmamış bir grup olarak yapabileceğinin en iyisini yaptı.
Şahsen Testament’ı, sırf bu içtenliğinden dolayı Megadeth’ten de, Slayer’dan da daha fazla seven biri olarak (müzikaliteden ziyade tavır olarak), tam istediğim türde, her anıyla beni büyüleyen bir albümle karşılaştığımı söyleyemem. Aslında spesifik bir beklentim de yoktu, zira aradan geçen süre düşünüldüğünde, grup elemanları müzikal etkilenim ve kişisel tercihler açısından herhangi bir yöne gitmiş olabilirlerdi. Skolnick unsuru nedeniyle grubun death metale kayan bir albüm yapmayacağından emin olan bendenizin tek korkusu, grubun “The Ritual” tarzı, daha kolay dinlenen, hard rock/metal kırması yapay bir iş ortaya koymasıydı.
Tüm bu şüpheler, grubun günün birinde myspace sayfasına koyduğu “More Than Meets the Eye” ile yerini nefis bir rahatlamaya bıraktı. Konusunu, ilginç bir şekilde Paris Hilton’ın hapse girmesinden alan parça, Testament’ı Testament yapan her tür elementin yanı sıra, 1992’den beri duymaya hasret kaldığımız Skolnick sololu Testament parçası açlığımızı da gidermiş oldu (o ne solodur hafız.
Albüm çıktığında, basının büyük kısmı albümü beğendi ve yüksek, çoğunlukla da tam puanlar verdi. Hayranların büyük kısmı için de aynı durum geçerliydi. “TFoD”, “The Gathering”I sevmeyen kesim için grubun doksanların başından beri yaptığı en iyi iki albümden biri olarak bile nitelendirildi (“Low” ile birlikte). Şahsi fikrim, albümün iyi olduğu ama mükemmel olmadığı yönünde. İçinde tek bir kötü şarkı dahi olmasa da, “TFoD” bundan on yıl sonra, “Apocalyptic City”lerle, “Alone in the Dark”larla, “Low”larla, “Burnt Offerings”lerle birlikte anılacak bir klasik barındırmıyor. Çok nefis rifler, sololar, nakaratlar içerseler de, bütüne bakıldığında, her biri güzel olan bu şarkıların hiçbiri için “bir Testament klasiği” diyemiyorum. Halbuki “The Gathering”de bu şekilde anabileceğim şarkılar var. Buna rağmen, albümün thrash metal adına günümüzde ortaya konabilecek en yaratıcı ve sağlam işlerden biri olduğu da ortada.
Özet: Hastası olmadım, ama beğendim. Objektif olarak bakıldığında bayağı iyi bir thrash metal albümü. Alın, aldırın, çilın, children.
More than Meets the Eye favorim.. :)
cayır cayır riffler, dinleyeni çok çabuk yakalayan güçlü besteler, ve hastası olduğum chuck billy vokali, eski thrasherlardan gelen en iyi 2000′ler albümünden biri
ama onun dışında laaaaaan alex skolnick saçlarını kestirmiş, tabi ya adam jazz’cı oldu artık
The Gathering’in tek sefere mahsus efsanevi bir albüm olduğunu düşünerek onla kıyaslamam ama Low ve Demonic ile kıyaslayınca da baya zayıf kalıyor bu albüm.
Bu kritiğin yazıldığı tarihte hiç kimse yorum yazmamış, çok acayip. Neyse… For the Glory of aşırı derecede Pentagram şarkısı gibi. Özellikle 40′ıncı saniyeden sonra Hakan Utangaç ve Demir Demirkan beraber armoni yapıyorlar bildiğin..