Son zamanlarda duyduğum en kendini sevdirici, en dinleyicinin kanını kaynatan kayıtlardan birine sahip olan albüm, sırf bu yönüyle bile CD’yi müzik setinize koyduğunuzda birkaç kez dönmeden çıkarmamanızı sağlıyor.
Nightrage melodik death metali yakından takip edenlerin mutlaka bildiği, ilk iki albümünde kadrosunda Tomas Lindberg gibi bir efsaneyi barındırmış, yarı İsveçli yarı Yunan bir oluşum. Birkaç sene sonra kırk yaşına basacak emektar metalci Marios’un önderliğindeki grup, türü en klasik hali ve minimum macera arayışıyla icra ediyor. Ama emin olun çok da iyi yapıyor. Grup artık hakikaten duymadığımız bir şeyin kalmadığı bir tarz içinde, her biri birbirinden farklı mükemmel besteler ve heyecan verici şarkılar yapabilmesiyle bile takdiri hak ediyor.
Bu albümle ilgili en büyük soru işareti ve merak konusu, elbette ki Tompa’nın gidişiyle grubun ne hale geleceğiydi. Marios’un kan kardeşim dediği ve Yunanistan’ın en hızlı gitaristi olarak gösterilen Gus G. (Dream Evil, Firewind) de gruptan ayrılınca, pek çokları Nightrage’in bir orijinalitesinin kalmadığını ve sıradan bir albüm yapıp ortalarda öylece dolanan herhangi bir grup olacağını düşünmüş olmalı. Bense ilginç bir şekilde Tompa’nın ayrılmasının grup için iyi olabileceğini düşünüyordum (yanlış anlaşılmasın, Tompa EN sevdiğim brutal vokal yapan insandır). Bunun sebebi de yıllardır bu işin içinde olan ve beste yapmayı iyi bilen Marios’un, az önce bahsettiğim şekilde düşünenleri haklı çıkarmamak adına gaza geleceğine inanmamdı. Albümü bu yazıyı yazmam öncesinde 50 kereden fazla dinledim ve hiç düşünmeden söyleyebilirim ki A New Disease Is Born (ANDIB) Nightrage’ın açık ara en iyi albümü.
Promoyu daha ilk dinlememle birlikte “bunun orijinalini almalıyım” hissiyatını uyandıracak kadar sıcak bir atmosferi olan ve “şeker gibi” kaydıyla insanın dinledikçe dinleyesini getiren ANDIB, neredeyse tümü klip potansiyeli taşıyan hit parçalardan oluşuyor. Rif azmanı Spiral’dan akustik gitar ve clean vokalleriyle tüyleri ürperten olağanüstü güzellikteki Reconcile’a, In Flames yapsaydı milletin kuduracağı Scars of the Past’ten besteleme dersleri içeren Scatching’e, albüm gerçekten de “her şarkısı bir başka dinleyicinin en sevdiği şarkı olma potansiyeli taşıyan” albümlerden biri olarak çıkıyor karşımıza. Onu geçtim, Drone’un 1.20’de, Surge of Pity’nin 1.57’de giren melodilerine, Spiral’ın 1.36’da giren nakaratına, Reconcile’ın clean brutal vokal atışmalarına hangi melodik death metal sever ayılıp bayılmaz ki? Lokum gibi lokum! (anam adam coştu kaçın.)
Müziğe bakacak olursak, melodilerin yanı sıra riflere de çok önem verildiğini ve bu sayede de şarkıların belli bölümleriyle değil, bir bütün olarak hatırlandıklarını görüyoruz. Tam bodoslama giren yaratıcılık dolu bir rif, ardından cayır cayır, seksenlerin klasik heavy metali kokan bir solo, ardından da daha ilk dinleyişten oha oha diye bağırtan bir melodi… Bestelerin hepsi de öylesine özenli ve düşünülerek yapılmış ki.
Son zamanlarda duyduğum en kendini sevdirici, en dinleyicinin kanını kaynatan kayıtlardan birine sahip olan albüm (Hansen Studios’da kaydedilmiş –son Mercenary, Fear My Thoughts, Hatesphere albümleri de buradandı), sırf bu yönüyle bile, CD’yi müzik setinize koyduğunuzda birkaç kez dönmeden çıkarmamanızı sağlıyor.
Buna Marios’un ilk kez tek başına kotardığı üstün gitar kullanımı (bu yazı yazıldığı sıralarda grup Constantine adlı 19 yaşındaki Yunan gitar virtüözünü de saflarına kattı) ve geleceğin önemli ekstrem vokalistleri arasında gösterilen Jimmie Strimell’in, Tompa’nın ayrılığının verdiği burukluğu asgariye indiren çok başarılı performansı da eklenince, bana da böyle her satırda övgü sıfatlarıyla dolu bir yazı yazmak düştü.
Kaliteli, yaratıcı, coşan, coşturan melodik death metal nedir? İşte budur. Ve evet, hem de bu devirde.
Şarkılar 01. Spiral
02. Reconcile
03. Death-Like Silence
04. A Condemned Club
05. Scars Of The Past
06. De-Fame
07. Scathing
08. Surge Of Pity
09. Encircle
10. Drone
11. Spiritual Impulse
12. A New Disease Is Born
bu albümde çalmadı ama yazıda da bahsi geçen constantine denen eleman “shredcore” diye bir albüm çıkarmış. adı enteresan geldiğinden baktım ama fena değil gibi, böyle gitar virtüözü muhabbeti dahilinde enteresan bir albüm olmuş, enstrumental melodik death metal gibi bir şey.
Sweet Vengeance kritiği var mıydı sitede diye baktım bu çıktı. Bu albüm de güzel ama Sweet Vengeance çok daha iyi bence.Hatta yazayım ben Sweet Vengeance’ı. Albümü dinlerken kendi kendimi gaza getirdim. In My Heart nasıl müthiş bir şarkıdır ya.
Gece vakti Tompa gibi bağıracam derken zaten şişik olan boğazın iyice süveyş kanalına dönüşmesi…
descent into chaos bence koyar abi bu albüme, tompa çok ayrı bi adam ya, vokallerde o kadar ileri götürüyo ki ne yaparsa yapsın eski ayarda olmaz. yani melodik death metal olarak belki daha sağlamdır birşey diyemem, ahmet abi kadar tecrübeli değilim ama, tompanın çığlıkları çok ayrı bi yere taşıyor arkadaş ya. bi de sweet vengeance var da tam hakim değilim ona fırsat olmadı bi türlü dinlemek.
Ben sahsen Ahmet’ten en kisa zamanda bir Descent Into Chaos ve Sweet Vengeance, ve yeni cikan albumleri olan Insidious’in incelemelerini bekliyorum.
Bu albumde biraz produksiyona isinmam vakit almisti, 2000′lerin sonlarina dogru cikan melodeath albumlerinde en iyilerin arasina girebilecek seviyede bir album, ammavelakin produksiyon hafiften yeni nesil -core islerini andiriyor gibime geldi. Tompa’nin vokallerde olmamasindan da kaynaklaniyor olabilir tabii, yoksa her yonuyle cok basarili bir album.
@Ahmet Saraçoğlu, albümü pek sevmem ama Jimmie Strimell hayatımda dinlediğim en iyi metal vokalistlerden biridir. aklını kullanıp kapağı adam gibi bir gruba atsaydı, şu camiada çok rahat bir Mark Hunter, Randy Blythe veya bir Phil Anselmo muadili olabilirdi. ama o zamanını dünyanın en kötü grubu olan Dead by April ile harcayarak kariyerini paramparça etti.
bu adam thrash metal, melodik death metal veya metalcore gibi türlerde fenomen olacak bir sese sahipken, Dead by April gibi insanlığın işitmiş olduğu en kötü müziklerden birini yapan grupta söyleyerek kendini çöp etti. tanrı vergisi yeteneğine inanılmaz yazık etti bence. çok üzülüyorum.
2011 çıkışlı Death Destruction albümündeki performansı olağanüstüydü mesela. onun da devamlığını getirmedi gruptan ayrıldı. bence bu adam çok net kafayı yemiş. bir yetenek göz göre göre bu kadar harcanmaz.
Ulan 13 yıl oldu, bu kadar “kulak dostu/ear candy/ohrwurm” bir melodeath albümü olamaz cidden. Hem bu kadar şeker gibi hem de çatır çatır olmasına bayılıyorum.
@Alondate, 2,5 ay dayandı anca, isimsiz Yunan bir vokalist katıldı gruba. Bu Jimmy belli ki sıkıntılı bir arkadaş. Marios sen de akıllı ol düzgün adam al şu gruba. 23 yılda stüdyosundan konser kadrosuna 40′a yakın adam girip çıktı.
tompa ve gus-g ‘den sonra biter denen bu gruptan gelmiş çok sağlam bir tokattır bu albüm… güzel bir kritik bu arada ahmet abi… gizli takipçinim:)
bu albümde çalmadı ama yazıda da bahsi geçen constantine denen eleman “shredcore” diye bir albüm çıkarmış. adı enteresan geldiğinden baktım ama fena değil gibi, böyle gitar virtüözü muhabbeti dahilinde enteresan bir albüm olmuş, enstrumental melodik death metal gibi bir şey.
Sweet Vengeance kritiği var mıydı sitede diye baktım bu çıktı. Bu albüm de güzel ama Sweet Vengeance çok daha iyi bence.Hatta yazayım ben Sweet Vengeance’ı. Albümü dinlerken kendi kendimi gaza getirdim. In My Heart nasıl müthiş bir şarkıdır ya.
Gece vakti Tompa gibi bağıracam derken zaten şişik olan boğazın iyice süveyş kanalına dönüşmesi…
descent into chaos bence koyar abi bu albüme, tompa çok ayrı bi adam ya, vokallerde o kadar ileri götürüyo ki ne yaparsa yapsın eski ayarda olmaz. yani melodik death metal olarak belki daha sağlamdır birşey diyemem, ahmet abi kadar tecrübeli değilim ama, tompanın çığlıkları çok ayrı bi yere taşıyor arkadaş ya. bi de sweet vengeance var da tam hakim değilim ona fırsat olmadı bi türlü dinlemek.
Ben sahsen Ahmet’ten en kisa zamanda bir Descent Into Chaos ve Sweet Vengeance, ve yeni cikan albumleri olan Insidious’in incelemelerini bekliyorum.
Bu albumde biraz produksiyona isinmam vakit almisti, 2000′lerin sonlarina dogru cikan melodeath albumlerinde en iyilerin arasina girebilecek seviyede bir album, ammavelakin produksiyon hafiften yeni nesil -core islerini andiriyor gibime geldi. Tompa’nin vokallerde olmamasindan da kaynaklaniyor olabilir tabii, yoksa her yonuyle cok basarili bir album.
Hayatta en sevdiğim albümlerden biri ya, net. Aşırı seviyorum tüm albümü.
27.05.2015
@Ahmet Saraçoğlu, albümü pek sevmem ama Jimmie Strimell hayatımda dinlediğim en iyi metal vokalistlerden biridir. aklını kullanıp kapağı adam gibi bir gruba atsaydı, şu camiada çok rahat bir Mark Hunter, Randy Blythe veya bir Phil Anselmo muadili olabilirdi. ama o zamanını dünyanın en kötü grubu olan Dead by April ile harcayarak kariyerini paramparça etti.
bu adam thrash metal, melodik death metal veya metalcore gibi türlerde fenomen olacak bir sese sahipken, Dead by April gibi insanlığın işitmiş olduğu en kötü müziklerden birini yapan grupta söyleyerek kendini çöp etti. tanrı vergisi yeteneğine inanılmaz yazık etti bence. çok üzülüyorum.
2011 çıkışlı Death Destruction albümündeki performansı olağanüstüydü mesela. onun da devamlığını getirmedi gruptan ayrıldı. bence bu adam çok net kafayı yemiş. bir yetenek göz göre göre bu kadar harcanmaz.
Ulan 13 yıl oldu, bu kadar “kulak dostu/ear candy/ohrwurm” bir melodeath albümü olamaz cidden. Hem bu kadar şeker gibi hem de çatır çatır olmasına bayılıyorum.
Ohrwurm demişken:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kulak_Kurdu
De-Fame’nin ana melodisine hastayım
Cildiriyorum Jimmie Strimell gruba geri donmus
https://twitter.com/nightrage/status/1675827867056238592?t=R9JV_iyHRqApkJN3llX93w&s=19
16.07.2023
@Alondate, of süper.
12.10.2023
@Alondate, 2,5 ay dayandı anca, isimsiz Yunan bir vokalist katıldı gruba. Bu Jimmy belli ki sıkıntılı bir arkadaş. Marios sen de akıllı ol düzgün adam al şu gruba. 23 yılda stüdyosundan konser kadrosuna 40′a yakın adam girip çıktı.