Yasal Uyarı: Bu yazı, albüm kritiği yazan kimselerin arada bir aşırı hislenip yazdığı sevgi pıtırcığı tadındaki kritiklerden biridir. Yazıyı yazan kişi aslında bildiğimiz öküz metal hastası bir insandır.
İşte o yazı!
Hakkında yorum yazacağı bir albümü dinlerken, insan düşünür. Hmmm.. şu konuda önceki albüme göre kendilerini geliştirmişler… gitarist sololarına daha bir özen göstermiş… vokaller eskiden daha bir içten miydi ne… bak bu şarkıya da cidden hiç gerek yokmuş… albüm kapağı bu müziğe hiç uymuyor yahu… bunların konserleri çok deli geçiyordur, belli… vay be, davulun atağı neydi öyle…
Bu sorgulama süreci, nihayetinde varacağı albüm kritiğine doğru yol alırken, albümün iyi ya da kötü olmaya ne derece yakın olduğuna göre kafada şekillenir. Albüm iyiyse, “bu sorular yoruma en iyi şekilde nasıl yansıtılır da okuyucu albümün iyi olduğunu kolayca kavrar” düşüncesi hakimdir kritik yazan kişide. Her müzikte olduğu gibi bu müziği seven insanlar da, iyi bir şey bulduklarında, bu müziği seven diğer kişilerin de duydukları bu şeyden haberdar olmalarını isterler.
Bir de bazı albümler vardır. Dinlersiniz… Albüme yorum yazacaksınızdır. Hem bir dinleyici, hem de bir eleştirmen kulağıyla dinlersiniz. Daha en başından içinizde bir şeyler kıpırdar. Bir şeyler geliyor, bellidir; büyük bir şeyler. Albüm başta kendini bir sunar, açılışını yapar. Grup adeta kulağınıza fısıldar… Tekrar merhaba.. Seni önündeki bir saat içinde neler bekliyor, merak ediyorsun değil mi? Biz, son buluşmamızdan bu yana çok çalıştık, müziğimize karşı farklı bakış açıları, farklı ilhamlar bulduk, geliştik. Bugüne kadar yarattığımız en güzel müziği yaptık ve işte sana sunuyoruz. Kendini ona göre hazırlasan iyi edersin.
Between the Buried and Me, “Alaska” albümüne kadar kimliğini aramış, “Alaska”yla ayağını yere vurmuş, “bakın ben yakında önemli şeyler yapacağım, beni aklınızın bir köşesine yazın” diyen bir gruptu. “Alaska”, kusursuz olmasa da, içinde barındırdığı bazı şarkılarla “şu an böyle müzik yapan başka bir grup daha yok” diye düşündürtmeyi başarıyordu. Bir “Selkies: The Endless Obsession”ı, bir “All Bodies”i dinlerken, insan o gücü, o görkemi, o meydan okumayı içinde hissediyordu.
Yıl 2007 olduğunda, Between the Buried and Me yeni albümü “Colors”ı bizlere sundu. Uzatmayayım. “Colors” kapağından şarkı sözlerine, davulun en ufak bir tuşesinden vokalin en arkada kalan bir vurgusuna kadar, her şeyi, ama her şeyi doğru yapan, sınırları zorlamayı bırakın, sınırı alıp bambaşka yerlere taşıyan bir çalışma.
Bu noktada, yazının ilk kısımlarındaki o albüm harici “dış gözlem” vıdıvıdılarına neden başvurdum, ona geleyim. “Colors”, ilk dinlememden itibaren nefesimi kesen, ihtişamıyla beni tek kelimyle ezen, albümün tamamını ara vermeden dinleyebilmek için yolumu uzatıp gideceğim yere geç varmama neden olmuş, bu müziği dinlediğim bunca yıl sonra beni aptallaştırmış, yaratıcılık konusunda bir kez daha düşünmeye itmiş bir albüm. 2007’nin en iyisi olmayı falan bir kenara bırakın, hayatımda dinlediğim en iyi birkaç albümden biri diyebildiğim, gerçek değerini düşürmemek adına bu albüm için bir yorum yazmasam mı diye düşündürtmüş bir yaratım.
Teknik death metal, hardcore, metalcore, progresif metal, adını ne koyarsanız koyun, “Colors”, anormal denebilecek düzeyde yetenekli müzisyenlerden çıkmış, hakkında yorum yazan insanların, “zaten sayısız yorumcu bu albüme tam puan verecek ve ne kadar olağanüstü olduğundan bahsedecek, ben nasıl daha yaratıcı ve farklı övgü sıfatları kullanırım da okuyucunun ilgisini çekerim” diye kendilerini yemesine ve bu uğurda saçma sapan isim tamlamalarına başvurmasına neden olan, dinleyeni de, yorum yapanı da mal gibi ortada bırakan, kısacası “eşi benzeri olmayan” bir albüm.
Şu an itibariyle yeryüzünde Between the Buried and Me’den daha yaratıcı bir grup olmadığını düşünüyorum (bakın yazının manşetini de verdim). “Colors”ı da bir başyapıt, yıllar sonra bile geçilmeye çalışılan bir kilometre taşı olarak görüyorum. Tek kaygım, Between the Buried and Me’nin sonraki işlerinde “Colors”ı aşıp aşamayacağı. Çünkü eğer aşarlarsa (hafif bir ürperti), bu gruba tapan ve sayıları katlanarak artan kitle bunu kaldırabilir mi, insan bünyesi “Colors”dan daha güçlü bir yüklemeye dayanabilir mi, olur da grup “Colors”dan daha iyi bir albüm yaparsa, “Colors” için kendini yiyip bitiren bu kitle akıl sağlığına mukayet olabilir mi, henüz bilmiyorum.
Albümün şu anda bulamadığım yabancı bir kritiğinde de dendiği üzere; “Bayanlar baylar, karşımızda duran şey, yeryüzünün belki de en üstün, en komple gruplarından birinden, çağımızın Bohemian Rhapsody’si.”
Onlar daha da gelişmeye karar vermedikçe, ötesi yok.
Şarkılar 1. Foam Born: (a) The Backtrack
2. (b) The Decade of Statues
3. Informal Gluttony
4. Sun of Nothing
5. Ants of the Sky
6. Prequel to the Sequel
7. Viridian
8. White Walls
Hah, dün başlığı görünce yazacaktım unuttum. Hem bu albümün hem de Alaska’nın 2020′de Remix & Remaster versiyonları çıkmıştı ki albümlere +100 kaplan gücü daha eklendi diye düşünüyorum.
@Opethsevenbiri, Her çeşit insan var. Kendi adıma konuşursam metal konusunda Power dışında dinlemediğim tür yok. BTBAM, Ahab, Saxon, Bethlehem, Despised Icon. Bu beş grubu art arda dinleyebilirim. Bilmiyorum dengesizlik midir, ruhun tatmin olmamasıdır, sen karar ver artık.
Baştan sona zaten acayip bir albüm de, yıllardır white walls’un sonundaki malum kısım devam ederken 13:59′da giren melodiye alışamadım, yok olmuyor. Oturtamıyorum yani. Duygusal bir melodi devam ederken çok ani coşkuluya geçiliyor, melodi de sovyet milli marşının “soyuz nevroşimiy…” diye başlayan kısmını anımsatıyor. Kötü değil(sovyet marşı da candır) ama alakasız bir yerde kanımca.
Bence solo o ilk şekliyle benzer bir gamdan devam edip fade out ve piyanoya geçseydi çok daha haşmetli bir şey olurdu.
Alaska’yı mı daha çok seviyorum yoksa Colors’u mı emin olamıyorum. Bence ikisi de başyapıt.
04.08.2020
@chuck, bunu belirleyen şey benim için viridian+white walls.
04.08.2020
@chuck, Ants of the Sky olmasa ben de kararsız kalırdım.
Durduk yere yine aklıma Ants of the Sky geldi.
Hah, dün başlığı görünce yazacaktım unuttum. Hem bu albümün hem de Alaska’nın 2020′de Remix & Remaster versiyonları çıkmıştı ki albümlere +100 kaplan gücü daha eklendi diye düşünüyorum.
Bu albüm için bu kadar yorum atılması ve oy kullanılması şaşırttı baya.
25.06.2021
@Opethsevenbiri, neden ki?
25.06.2021
@Yiğit, Pek Türk metal dinleyicisine hitap eden bir albüm gibi gelmemiştir bana. Fazla hiperaktif fazla heyecanlı. Ben çok seviyorum o ayrı.
25.06.2021
@Opethsevenbiri, Her çeşit insan var. Kendi adıma konuşursam metal konusunda Power dışında dinlemediğim tür yok. BTBAM, Ahab, Saxon, Bethlehem, Despised Icon. Bu beş grubu art arda dinleyebilirim. Bilmiyorum dengesizlik midir, ruhun tatmin olmamasıdır, sen karar ver artık.
Bu albümün devamı geliyor…İnanılmaz bir haber.
Şu an dinliyorum, moralim ne kadar bozuk olursa olsun mutlu oluyorum. Her anı her saniyesi muhteşemlikler ve kusursuzlukla dolu bir başyapıt.
Colors II’den yayınlanan ilk single kesinlikle bu albüm ayarinda ve memnun kalacağıma emin gibiyim.
Hadi bırak bombayı elimize Btbam, seni başkan yapalım bu sene. <3
Baştan sona zaten acayip bir albüm de, yıllardır white walls’un sonundaki malum kısım devam ederken 13:59′da giren melodiye alışamadım, yok olmuyor. Oturtamıyorum yani. Duygusal bir melodi devam ederken çok ani coşkuluya geçiliyor, melodi de sovyet milli marşının “soyuz nevroşimiy…” diye başlayan kısmını anımsatıyor. Kötü değil(sovyet marşı da candır) ama alakasız bir yerde kanımca.
Bence solo o ilk şekliyle benzer bir gamdan devam edip fade out ve piyanoya geçseydi çok daha haşmetli bir şey olurdu.
Sadece White Walls’un 12.42-12.47′si için bile 10 veririm
WHITEEEEE WAAAAAALL!
WHITEEEEE WAAAAAALL!
WHITEEEEE WAAAAAALL!
WHITEEEEE WAAAAAALL!
Bu ve Alaska her daim dinlenecek. Müziğin güzelliği bir kenara garip bir ruh hali var bu iki albümün özellikle de Colors’ın.
Her şeyden midemin bulandığı, fazla duygu kaldıramadığım şu dönemde iyi gitti.
”Pure joy” dedikleri şey, inanılmaz, olacak iş değil. Bir de bunun tamamını patara-kütere canlı çalıyosun, gerçekten akıl işi değil.