Kişisel not: Bu yazı 1999-2000 yılları civarında yazılmış olup, şahsen hayatımda yazdığım ilk albüm yazısıdır. “Slaughter of the Soul”, kendimi metal konusunda bir şeyler yazmak zorunda hissettiren yegane albümdür.
Bazı gruplar vardır ki, dağılmaları insana ayrı bir üzüntü verir. Yarattıklarının benzersiz ve çığır açıcı olması bunun başlıca sebebidir. Metal, özellikle de death metal söz konusu olduğunda akla gelen en önemli gruplardan biri de İsveç’ten çıkan ve binlerce grubu etkileyen AT THE GATES’tir.
Yıllar boyu geçirdikleri müzikal değişim sonucu, melodinin ön planda olduğu bir müzikle başladıkları kariyerlerini zamanla daha çok rife dayalı bir hale getiren grup, on binlerce insanı üzen bir dağılmanın öncesinde, adlarını metal tarihine yazdırmalarını sağlayan bir albüme imza attı: “Slaughter Of The Soul”.
İsveç’in Entombed’la birlikte en ilham verici death metal grubu olan AT THE GATES’in “swan song” niteliğindeki bu dördüncü ve son çalışması, 1995 sonlarında piyasaya çıkan ve ortalığı tam anlamıyla dağıtan bir albümdür. 1995 Mayıs ve Temmuz’u arasında Studio Fredman’da Fredrik Nordström ile kaydedilen bu çalışma, Tomas Lindberg’in eşsiz vokali ve Bjorler ikizlerinin benzersiz ritmleriyle süslü, tüm death metal tarihini etkilemiş, olağanüstü bir albümdür.
“Slaughter of the Soul”daki parçaların değerini tam anlamıyla yansıtamayacağım için, parçaları teker teker açıklamaya gerek görmiyorum. Girişteki unutulmaz klasik “Blinded By Fear”’dan, sondaki enstrumantal “The Flames Of The End”’e, albümün her rifi, her notası, her saniyesi kusursuzdur. Neredeyse öne çıkan bir parça dahi yoktur. Tüm parçalar bir bütün halinde dinleyiciyi adeta büyüler, bu yüzden de “Slaughter of the Soul” bir bütün olarak düşünülmelidir. Bu albümden çekilecek tek bir parça bile, albümün bütünlüğünü bozar.
Albüm şarkı sözü anlamında da son derece başarılıdır. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi death metal vokalistlerinden biri olan Tomes Lindberg, şarkı sözü yazımında da çok başarılıdır. Dinleyicilerin hayal dünyasına hitap eden ve aklın derinliklerindeki pek çok bastırılmış duyguya seslenen bu sözler, müziğe tam anlamıyla oturmaktadır.
Parçaların kimi yerlerindeki pek çok orijinal fikir de, bu albümde karşılaşılabilecek güzelliklerdendir. Örneğin “Unto Others”da akustik gitar arkasındaki muazzam brutal vokal bölümü, her dinleyişte tüyleri diken diken eden harika bir bölümdür ve albüm bu tür pek çok akıllıca fikirle doludur.
Albümün çıkışı, tüm dünyada şok yaratması ve sonrasında da grubun turlamasının ardından, hepimizin bildiği gibi grup çok acı bir karar verdi ve kariyerlerini noktaladı. Bu başyapıtın hemen arkasından dağılmalarının nedeni “zirvede bırakmak” olarak tanımlandı. Dahi gitarist Anders Björler yaptığı bir açıklamada: “Bu albümü çıkardıktan ve turladıktan sonra, yeni albümü yazmak için oturdum ve gördüm ki, yeni albümde “Slaughter Of The Soul”u aşamayacaktım. Bu durumda müzik yapmak ve grubun adının değerini düşürmek istemedim ve Tomas’a gruptan ayrılacağımı söyledim. Hepsi şok olmuştu ama o zaman doğru olan buydu” diyordu.
Tomas Lindberg de sonradan: “Anders’in yerini doldurmamız mümkün değildi. Grubun müziğini yazan oydu. Biz de başkasını aramadık ve grubu bitirdik” diyordu.
Her ne kadar acı bir karar olsa da, grup bu albümü yaratarak binlerce gruba örnek oldu, onlara yıllar boyu üzerinde yürüyebilecekleri bir yol çizdi. Metal dünyası içindeki en saygı duyulan gruplardan biri oldu.
Sonuç olarak “Slaughter of the Soul”, yüzlerce kez dinlense de sıkmayan, agresifliğin tanımını yapan ve bir tür yaratıp binlerce grubun kariyerini besleyen, tüm metal müzik tarihinin gelmiş geçmiş en önemli albümlerinden biridir.
Eğer heyecanlanmak, sarsılmak, şaşırmak, enerji patlaması yaşamak ve gaza gelmek istiyorsanız dinlemeniz gereken ilk albüm budur. Bu albümü bugüne dek dinlemediyseniz, bu türle ilgilenmiyorsunuz demektir. Çünkü death metalden hoşlanan herkes bu albümü bilir, sever ve saygı duyar.
Bu albüm metal müzik adına çok önemli bir derstir. Ama çok zevkli ve heyecanlı bir ders.
Şarkılar 01. Blinded By Fear
02. Slaughter Of The Soul
03. Cold
04. Under A Serpent Sun
05. Into The Dead Sky
06. Suicide Nation
07. World Of Lies
08. Unto Others
09. Nausea
10. Need
11. The Flames Of The End
evet aynen. kim veriyosa çıksın. özel süt banyosu imkanı sağlayacağız o arkadaşa. kiminle birlikte bu şerefe nail olacağını söylemem ama ‘yananı görür allaah’ diye bir şarkı vardı, işte o bir ipucu verebilir.
Sallandıracaksın böyle art niyetlileri Taksim Meydanı’nda. bak bakim bi daha yapıyorlar mı :) bence buraya yorum bile girilmemeliydi. böylece saf bi şekilde kalmalıydı 10/10 şeklinde. içimden çok pis sövüyorum şu anda.
ard niyet değil, eğlence anlayışımız farklı…sadece senin ve sizin için değil, tüm metal alemi için efsane bir albümdür. ama çabanız bana komik geliyor ve sizinle eğleniyorum.
@havitetty, ouh shit damn fuck dağılsın bu grup yok olsun içimde muhafaza ettiğim az da olsa in flames sevgisi var eski albümlerden dolayı o da yok olacak ondan korkuyorum
@Ahmet Saraçoğlu, abi içime su serptin bi an tarihlere dikkat edemedim bak o denli şoka girmişim offsss başımdan aşağı kaynar sular indi vay baabayn kemüüne
SotS benim gözümde vasat bir albüm. at the gates’in TSD öncesi dönemini herhangi bir elitizmle ilişkin olmadan daha fazla seviyorum. çığır açması falan da bana göre pek çığır açıcı değil, goteborg metalinin bütün o kısa menzilli melodileriyle genel olarak metal müziğe büyük bir şey kattığı konusunda da hemfikir değilim. melodik olup death metalde çığır açmak bağlamında Death dışında başka bir isim yoktur benim için. bu albüm daha ziyade, müziğini daha çabuk dinlemeyi seven insanlara hitap ediyor. o melodik olmayan geçiş pasajları da korkutucu ölçüde alışıldık ve sıkıcı, zamanından önce defalarca kez denenmiş şeyler bu albümden önce. ama metal müziğe bu gibi gruplarla giren kişiler için ilk kez sulandırılmış death metal dinlemenin verdiği başdöndürücülükten ve yanıltıcı otantik izleniminden olsa gerek, sevenleri olmasını da anlarım ve benim için herhangi bir kötü anlam taşımaz, kendimi üstün hissetmemi falan sağlamaz.
@Ahmet Saraçoğlu, bu başlık altında korkunç bir suskunluk, geri çekilme, kendini ifade etme sıkıntısı olduğuna inanıyorum. ecnebi memleketlerinde milyonlarca yıl önce bu albüm hakkında o kadar çok mantıklı ve güçlü karşı görüş belirtildi ki şu yukarıda yazılanlara kıyasla, ben de o karşı görüşün bir parçası olma dileğiyle de yazdım bunları. albüm notuna ve oy verenlerin sayısına rağmen bu albümü hiç sevmeyen sayısız insan da var, belki seveni kadar nefret edeni de var, her iki kesimde de kendince haklılık payı var diye düşünüyorum.
@Ertuna Yavuz, sadece fikrini söylediğini biliyorum tabi. Yanlışsın haksızsın da demiyorum, ama dış basında da son dönemde sıkça görülen bu tarz yorumlar bana biraz zorlama geliyor. Elbette matematiksel kesinliği olan bir şeyden bahsetmiyoruz, sevilir sevilmez, ama SotS’u ya da atıyorum Gorguts’ı yerden yere vuran ve bunu “Bu ne lan asdasd” şeklinde basitçe değil de, müzikal birtakım sebeplere dayandırıp sayfalarca açıklamaya çalışan yorumlar görünce, ortada bir kasma olduğunu hissediyorum.
Aynı şekilde atıyorum Enslaved’in son 3 albümünü, gerçekten bilen biri edasıyla, sayfalarca yorumlayarak aslında neden kötü olduğunu kanıtlamaya çalışan yazılar da aynı şekilde komik oluyor.
Senin yorumun bunlarla aynı kategoride değil, ama yine de 1995 yılında Göteborg’da yaşıyor olsaydın ve 6 gün içinde eline Slaughter of the Soul ve Storm of the Lights Bane geçseydi, sanmıyorum ki “Tamam anlık bir hevesle çok sevdiniz ama aslında o kadar da iyi olmadığını yakında görürsünüz” türünde şeyler söylerdin. :)
@Ahmet Saraçoğlu, son dönemde derken? reunion üzerine mi tekrar öyle tartışmalar döndü? benim pek haberim yok çünkü bunlardan.
insanlar herkesin baştacı ettiği bir müziği eleştiriyorlarsa bence uzun sayfalar boyunca tartışmaları o müziği dinleyip seven insanlara yönelik bir saygıdır benim için, ayrıca o kadar ilgi gören bir müziği başarısız kılan şeyi açıklamak adına yapmaları gereken bir şeydir de, uzun sürmesi normaldir, bunu herhangi bir egoizmle söylemiyorum ama günde ortalama 200-300 sayfa metin okuyan bir insanım, açıkçası üç dört sayfalık bir yazı bana hiç uzun ya da kasış gelmiyor, hatta kısa olduğunu bile rahatlıkla söyleyebilirim. bunun dışında başka bir kasıştan bahsediyorsan tam anlamadım ne demek istediğini ama sen sanırım daha death metal elitizminden gelen yorumlar görmüşsün. ama aynı şekilde albümü sayfalarca öven yazılar çıkınca da sanki köyün imamı uzun bir konuşma yapmış gibi alkışlama olarak görmüyorum ben bunu, insanlar yine sevdikleri müziğin hakkını vermek istiyor diye düşünüyorum. ayrıca en önemlisi bilmeyenleri aydınlatmak adına albümlerin ortaya çıkardıkları iyi yönlerini terimlerle ve uzun sayfalarla açıklayınca belki senin gibi müzik yazan, müzikten iyi anlayan biri için olmasa da müziği dinleyen ve müzikten pek anlamayan o geride kalan büyük kitle için çok ders verici, eğitici, zihinde kanal açan, kategorize etmeyi sağlayan, ufuk genişleten bir malzeme çıkıyor ortaya. ama kasıntılı, ihtimamlı, abartılı, histerikli olduğunu sandığın bir şey görmek aslında başkalarından ziyade kendini açıklar daha çok, kendinden yönelimli bir şekilde ben zaten bu müzikte analiz edilen her şeyi biliyorum niye bunları anlatıyorsun bana mantığından değil de başkalarının işine yarar mı diye düşünmek de lazım.
@Ahmet Saraçoğlu, son paragrafına karşılık vermeyi unuttum pardon. ben açıkçası melo death değil de nu metal ortaya çıktığında lisedeydim ve millet bangır gümbür linkin park dinlerken şok geçirdiğimi hatırlamıyorum pek. zaman olarak olmasa da mekan olarak bir fark yaratabilir tabii belki bilmiyorum. olayın merkezinde yaşamak başka olabilir.
@Blakkheim, burayı ben biraz daha avrupai bir mekan olarak görüyorum. ülkücülük, ümmetçilik mantığının aksine gayet güzel birbirimizle tartışabiliyoruz. onun için laflarını beklerken herhangi bir rahatsızlık duymuyorum. yalnız death metal elitizmiyle karışmasın söylediklerim. pop müzik dinleyebilen biri olarak kesinlikle öyle bir mentaliteden gelmiyorum.
@Ertuna Yavuz, Slaughter Of The Soul’un vasat bir albüm olması dışındaki tüm söylediklerinin altına imzamı atarım. bende Terminal Spirit Disease öncesi dönemini daha çok seviyorum. ancak Slaughter Of The Soul türü açısından düşünüldüğünde çıktığı döneme göre çok çok üstün bir albümdür. misal aynı yılda çıkmış diğer melodik death metal albümlerinden Dark Tranquillity – The Gallery yada Ceremonial Oath – Carpet ile Slaughter Of The Soul’u peşpeşe dinleyip kıyaslamaya kalk, ortadaki allahsal fark o zaman daha çok çarpıyor insanın yüzüne.
Gothenburg metalinin metal müziğe büyük birşey katmadığı konusunda tamamiyle haklısın bende öyle düşünüyorum. Gothenburg metalinden ilham alıp müzik yapan grupların büyük çoğunluğu baya kötü. birbirlerinin kopyası olan bu grupların, At The Gates’in 16 sene önce yaptığından fazla birşey yapamadıkları halde tutuluyor olmaları ise melodik metalin kolay dinlenebilirliğinden ötürü. tabi bu dönemden etkilenip iyi ve orjinal müzik yapan gruplarda yok değil ancak onların sayısıda bir elin parmaklarını geçmez.
@ismail vilehand, 2000ler sonrası dönemi metal müziğini etkileyen iki baskın tür, genel olarak baktığımızda Pantera sonrası groove metal’i ve İsveç usulü melodic death metal, bu konuda hemfikiriz sanırım. Bu tarzların klasik döneminden sonra onlardan etkilenerek ortaya çıkmış grupların boktan olması/olmaması, bu türlerin metal müzik ortamını etkilemiş olması gerçeğini değiştirir mi? Bence değiştirmez. Ki bu da, gayet göreceli bir şekilde olumlu/olumsuz da olsa bir katkıdır bana kalırsa. 2000 sonrası ortaya çıkan 90lar etkilenimli metalin içinde de azımsanamayacak kadar çok sayıda kaliteli albüm ortaya çıkmıştır bana göre. İşin öznel boyutunu bir yana bırakırsak da, herhangi bir sanatçının/grubun illa “yapılmayanı yapmak” gibi bir misyonu olması gerektiğini de düşünmüyorum.
@masteroforion, sanırım yanlış anladın. bende aynı şeyi söylüyorum zaten. evet Gothenburg metalinden etkilenmiş tonlarca grup var, bu etkiyi kimse gözarda edemez. ancak bu gruplarında çoğu vasatın altında müzik yapıyor. ki bunun böyle olduğunu sadece ben düşünmüyorum. günümüzde bu akımdan etkilenip melodik death metal/metalcore tarzı müzik yapan gruplar kötü sayılabilecek albümler yapıp metal basınındaki kritiklerden düşük puanlarda alsalar bile, deli gibi albüm satıp, konserlerde full çekiyorlar. 25 – 30 senedir müzik yapan bir grup gerçekten kötü bir albüm yapıp yinede çok satsa yada konserleri dolsa taşsa anlarım, zamanında yaptıkları iyi işlerden ötürü sadık fan kitleleri vardır vesaire ama ortalama 5 – 10 senedir müzik yapıp 4 albümünden 3ü vasatın altında olan grupların ilgi görmesi tamamen yaptıkları müziğin kolay dinlenebilir olduğundandır. bu kolay dinlenebilirliğinde kökeni In Flames, Dark Tranquillity ve At The Gates gibi Gothenburg ekolünden gelen gruplara dayanıyor. bunun böyle olmasına bir isyanım yada tepkim yok herkesin kendi tercihi sonuçta. ama böyle bir gerçek var. ve bende onu belirtmek istedim.
2000 sonrasında kaliteli işlerede lafım yok. oda yanlış anlaşıldı sanırım ben sadece ve sadece Gothenburg melodik death metali bazlı gruplardan bahsettim. Pantera ekolünden gelen gruplar arasında da iyi yada kötü olanlar var. ama bu iki akım kıyaslanamaz bile. Gothenburg ekolünden gelen grupların sayısı belkide Pantera ekolünden gelenlerin 50 – 100 katıdır. bunu başarı oranınada vurduğumuzda ortaya büyük bir uçurum çıkar. Pantera’dan etkilenipte müzikal anlamda taklaya gelen gruplar çok çok azdır. ve hatta çok önemli bir fark daha şudur ki; Pantera ile aynı dönemin grupları bile Pantera’dan etkilenip müziklerini o yönde değişimlere uğratmışlardır.
orjinallik konusunda da aynı fikirdeyim. illa herkes yapılmamışı yapacak diye bir kaide yok. taklit olan bir çok grubuda zevkle dinlerim. aslında benim orda demek istediğim bu grupların At The Gates’e benzemelerinden öte kendi aralarında birbirlerine benzemeleri. yoksa büyük bir gruba benzer müzik yapmak ve bunu gerçekten iyi yapmak kesinlikle kötü birşey değil. ancak aynı dönemin gruplarının birbirlerine benziyor olmaları için aynı şeyi söyleyemem.
@Ertuna Yavuz, çığır açtı dediğin grup kendini death metal kulvarında görmediğini açıklamış bi grupsa burda söylediklerin daha o cümlede çürüyo ne yazık ki!
bir ara bu albümü ortalama bulduğumu söylediğimde birilerini küçümsediğim, ezmek istediğim falan zannedilmişti. böyle de alıngan hayranlara sahip bir albüm işte. notum 6.
eskiden boktan atarilerde icinde 3000 oyunlu kasetler vardi, her oyun ayni oyundu marioydu ama renkleri farkliydi, birinde kirmizi mario oburunde yesil mario vardı ama kalan her sey ayniydi. bu album de onun gibi ayni.
Evet sonunda bu albüme de bir yazı yazmanın zamanı geldi. Bazı albümler vardır, beğenmeyince hain ilan edilirsiniz, onun en bariz örneklerinden. (evet kendimden biliyorum :D)
Bir At the Gates hayranını karşınıza alıp bu albümü eleştirmek, onun sülalesine küfür etmekten daha olumsuz tepkiler alacak bir davranıştır. ‘İyi albüm ama…’ dediğiniz anda bile lafınızı bitirip saldırmayı bekler, bir müzik dinleyicisinin bu kadar dar görüşlü olması üzücü.
Albüm güzel bir parçayla açılıyor. Melodic Death Metalde sürekli kendini tekrar eden scream vokal, tempolu davullar, melodik riffler var ve bu yapıyı hiç sevmem ama bu sefer farklı. Vokaller bu sefer dinlenmeye değer, başarılı, gitar rifi ise basit ama etkileyici, gayet iyi. Albümün kötü yanı şarkıların içine çok daha fazla fikir sığdırılabileceği halde daha az sayıda fikrin tekrar edilmesiyle idare edilmesi. Öyle ki bir şarkının yarısını dinleyip gerisini tahmin edebiliyorsunuz ve bu çok can sıkıcı bir durum.
Albümle aynı ismi alan şarkının yapısı Blinded By Fear’la tıpatıp aynı ama iyi. Cold favorim parçam. Bu sefer vokaller hakikaten çok değişik ve güzel. Worl of Lies da öne çıkanlardan.
Ne yazık ki albümde bu saydığım parçalar hariç ilgimi çeken bir parça bulunmuyor. Melodic Death Metalden nefret eden beni bile ilgiyle dinlettirdiği için başarılı bir albüm.
6/10
bu albümle ilgili yapabileceğim tek eleştiri albümdeki rifflerin birbirine biraz fazla benziyo olması. albümün çıkış tarihi düşünülünce bu normal belki ama bezen tekdüzeleştiği oluyor. onun haricinde şarkılarının ve vokalinin hastasıyım. bu arada riffler benzer olmasına rağmen genelde çok iyiler bu yüzden pek sorun olmuyor. mesela suicide nation ın ana rifi veya unto others ın giriş rifi ya da blinded by fear ın efsanevi rifi.
Baya bi yorumdur yazılmamış, ben seriyi bozayım.
Melodik muzigin gelismesinde bana göre, EoS-Crimson ile birlikte yapılmış en death metal, çiğ ve tabii ki muhteşem üçlüye ait albümdür. Kritiğe kelimesi kelimesine katılıyorum, gerçekten hissettirebilen klasik bir albüm. 10/10 demeye gerek yok.
Karşı düşünce olayınaysa saygım tabii ki sonsuz, herkesin sevdiği bir albüm henüz yapılamadı, yapılamaz da. Ancak eğer seven de sevmeyen de bu müziğin içindeyse ve bugün dahi çıkan birçok türdaş grup, bir ilham kaynağı olarak sots’u gosteriyorsa; en önemlisi de birçok metal insanının müziğe bakışını değiştirip, onlara yollarında ışık tuttuysa, en azından, albüm bu popülerliğini ve saygınlığını hakkederek kazanmıştır denmeli diye düşünüyorum.
95′te dinleseydim “müthiş” diyebilirdim belki. “Kusursuz” denip durmuş, sadece yukarıdaki yorumlarda değil, hemen hemen her yerde. Neye göre “kusursuz” onu çözemedim. “Çıktığı yıl nedeniyle bir çığır açtı ve bu yüzden kusursuz görüyorum” gibi bir şey mi?
Bence standart bir death metal albümü. Bu albümü dinlemeden önce yığınla death metal albümü dinlemiş olmanın ve muadil birçok grubun bu albümün izinden gitmesinden kaynaklı oluşan aşinalığın bu düşüncemde etkisi vardır elbette. Ama işte bir yaratımın “başyapıt” statüsünde görünebilmesi için bu düşüncenin pek geçerli olmaması lazım gibi.
2012′de, ilk kez dinlenecek bir albüm değilmiş. Bazı şeyler zamanında çok güzel.
bu albüm bana melodic death metali değil de death metali anımsatıyor. yani, tamam riffler gaz, i feel myself go cold gibi muhteşem gaz yerler var ama zannımca bir the gallery değildir. ayrıca, ”önce the gallery dinle sonra sots dinle de bu albümdeki kaliteyi gör” gibi bir yorum yapılmış yukarıda. bu yoruma sadece gülüp geçiyorum. the gallery, iddia ediyorum, bu türün en ama en en sanatsal albümüdür. bakın en iyi mi, orası tartışılır, en iyi demiyorum (bence en iyi ama neyse artık) ama en sanatsal albümüdür. the jester race bence biraz yumuşak kalıyor bu muhteşem üçlü içinde. sots ise üçlüdeki en sert albüm olmasına karşın, gerek riff geçişleri gerekse de melodi zenginliği bakımından the galleryye nazaran daha bir sönük kalıyor benim gözümde. jester race yumuşaktır, sots ise çok serttir, en ideali ise the gallerydir. sotsun overrated olduğunu da düşünmüyor değilim. bu demek değil ki, ben bu albümü sevmiyorum,ben b albümü çok seviyorum, hastasıyım da diyebilirim. bir cold, bir blinded by fear, bir need, bir under a serpent sun bir daha kolay kolay gelmez dünyaya, ama türün en has albümü değildir bence. türün ilk örneğidir ama en başarılı örneği değildir. vokal bakımından, bana göre mikael stannenin the gallery harici bir daha yapmadığı o sceam vokali ve tompa lindbergin bu albümde yaptığı scream vokaller bence death metalde yapılmış en sanatsal vokallerdir. tompanın uzaklardan geliyor hissi veren o gitar tonlarının arkasından fısıldıyor gibi yaptığı vokaller olağanüstü ötesi, tıpkı mikaelin always and never youre the nail demesi gibi. bu albüme benden bi 9 çıkar. 10′u ise sadece the gallery hakediyor benim gözümde. ama bu albüme ”vasat, vasat altı” diyenler halt etmiştir, ayıp etmiştir, bu da böyle biline.
@tranquillist, death metali anımsattığı konusunda %100 katılıyorum. O yüzden jester race ve the gallery ile karşılaştırma gereği duymuyorum. Albüm vasat değil ama biraz tekdüzelik problemi var. Şarkılar klasik bi şablonda ilerliyor, dinleyiciyi şaşırtmıyor. Benden de ne yazık ki 7 çıktı.
bugün bu albümün yorumlarına bir daha baktım da, ne çok şikayetçi varmış. yok ”vasat bir albüm”, yok ”başarısız bir akımın öncüsü olmuş”muş, yok şöyle yok böyle falan filan. gereksiz gereksiz albüme laf atma yarışına girilmiş resmen. okurken hem kızdım hem de üzüldüm. marjinal mi olmaya çalışılıyor anlamadım ki.
SLAUGHTER OF THE SOUL bu türün, isveç metalinin, iskandinav metalinin, hatta 90lardaki avrupa metalinin genelini ele aldığımızda rahatlıkla ilk 10′a girer. bu durumu da kimsenin albüme bok atması değiştiremez.
Bu kadar zıt görüşlerin birleştiği albümleri nadir buluyorum.Bi kesim albüme çok mükemmel,10/10 derken,bi kesim de sıradan,vasat vb. şeyler demiş.Derseniz sen hangi kesim,3 numara saç kesim. (Tamam gören olursa taş atmasın içimden geldi. :D) Ben bu albümü çok iyi bulanlardanım.Albümün çok harika bir atmosferi var bence.En sevdiğim albümlerden birisi diyebilirim.Benden de 10/10 çıkar.Beğenmeyene saygım sonsuz tabii,ama yine de saygıyı hakeden bir albüm olarak düşünüyorum.
Albümün parçalarını tek tek değil de albümü bütün olarak dinliyorum, 34 dakika 15 saniyelik müzik şöleni yaşıyorum. Kimi zaman gece yatakta dinlerken uyuya kalıyorum. Death metal sert bir müzik ve insanları rahatsız etmeden uygun rifleri bulmak ve melodilerle süslemek gerekir. Bu albüm türü içinde bir baş yapıttır.
Bu albümü dinleyenlere In Flames’in iç mücadeleyi anlatan, karamsar-karanlık albümü Clayman’i tavsiye ederim.
Ve yine tavsiyelerim arasında yine At the Gates’in Terminal Spirite Disase albümü de yer almaktadır. Hele bir de Burning Darkness adlı bir parçası vardır ki sormayın…
Pek melodeath dinleyen biri değilim hatta hiç dinlemem ama bu albüm gercekten başka ya. Öyle boyle anlatılacak bir olay değil bu! Bana kalirsa Melodik death veya goteborg akimi vs. Şeklinde kısıtlandirilmamali. Her metal grubunun nasiplenegi bir nokta var bu albümde. Çıktığı döneme göre inanılmaz bir albüm.
Thomas’in vokalleri öyle içten ve duygulu ki, resmen sözleri yaşayarak okumuş. Bjorler’e edilecek bir laf zaten yok. Yaratıcılık anlaminda dinlediğim sayılı albumlerden. Ve bir albüme 10 verilecekse, böyle verilmeli.
Bu albume vasat diyen arkadaslar bana album onerebilir mi. Yirmi yildir metal muzik dinliyorum.
Saymadim ama kesinlikle binden fazla belki birkac bin album dinlemisimdir.
Ben hep yanlis seyler mi dinledim ve bu albumu mukkemmel (kesinlikle ilk onuma girer) buluyorum acaba.
Ben bu albümü dinlerim hep.çalma listemde sırası gelince geçmem mesela kıyamam yani.çok samimi bir albümdür bence.ve akıp gider,sıkılmam.ama şöyle bir durum var şarkı trafikleri çok benziyor şarkıların,bu bir bütünlük sağlıyor olabilir ama birbirine o kadar benzemeyen şarkılar yapıp bir bütünlük yakalayan albümler de var bkz.the gallery.bir de vokaller çok iyi olsa da ne bileyim varyasyonu yok.
Sana puanım 8 dost.
Tek ve çok büyük bir problemi var, o da kısa sürmesi. Her bittiğinde tekrar başa sarıp dinleme isteği uyandırıyor.
Kısa olması bütünlüğe katkı sağlasa da (zaten ayrı ayrı dinlenecek şarkıları yok bence) keşke daha uzun olaymış. Reign in blood daha kısa olsa da daha çok doyuruyor, tekrar dinleme isteği uyandırmıyor bende. Yıllardır albüme gelen eleştirilerin de temelinde bu yatıyor bence. Şarkılara ayrı ayrı bakınca tekdüze ama 34 dakikalık bir müzik olarak ele alınca harika bir deneyim.
İki uçta da değilmişim gibi gözüktüm ama büyük faşistiyim. Laf ettirmem. En sevdiğim iki metal albümünün de aynı haftada çıkmış olması ise çok garip cidden
yıllar geçtikçe bu albümü daha çok içselleştirdiğimi fark ettim. At the Gates geri döndü 2 albüm daha yaptı, samimiyetlerine sonuna kadar güveniyorum bu adamların ama bu albümdeki adanmışlık bambaşka be kardeşim. Müzik dinlerken bazen karşıma çıkan at the Gates lan bu hissi beni direk bunu dinlemeye yönlendiriyor. Adamlar ortaya öyle bir karakter koymuş ki ne kadar benzeri,taklidi çıkarsa çıksın bu albümü aşmaya yetemiyor çünkü buradaki ruh teknikle rifflerle falan açıklanabilmenin ötesinde. Olayın death metal tarafına çok daha fazla odaklandığı için diğer 2 başyapıt melodeath albümüyle kıyaslayamıyorum. Heartwork’ten daha iyi olduğunu düşünüyorum ama.
albümün notunda düşme görüyorum kim veriyo lan 10′dan düşük puanları?
evet aynen. kim veriyosa çıksın. özel süt banyosu imkanı sağlayacağız o arkadaşa. kiminle birlikte bu şerefe nail olacağını söylemem ama ‘yananı görür allaah’ diye bir şarkı vardı, işte o bir ipucu verebilir.
Sallandıracaksın böyle art niyetlileri Taksim Meydanı’nda. bak bakim bi daha yapıyorlar mı :) bence buraya yorum bile girilmemeliydi. böylece saf bi şekilde kalmalıydı 10/10 şeklinde. içimden çok pis sövüyorum şu anda.
ard niyet değil, eğlence anlayışımız farklı…sadece senin ve sizin için değil, tüm metal alemi için efsane bir albümdür. ama çabanız bana komik geliyor ve sizinle eğleniyorum.
işi iyice inada bindirmişler.toplu olarak düşük oy vermişler. yazık etmişler canım albüme. yapmayın böyle.
bu albüme düşük veren arkadaşların bu albümde neleri sevmediğini söylemesini bekliyorum… biz de bilelim yav… müzik zevkinizi öğrenelim…
at the gates tarzı severiz biz ehuee
onu bunu bilmem de blinded by fear’de boyun kasını zedelemeyenler şüphesiz diğer dünyada cezalandırılacaktırlar.
ne boktan album la bu ıyıkı bırakmıslar:)
Hayatımın sonuna kadar dinlesem bıkmayacağım bir albüm , bu bir başyapıt o melodileri duyarken ağlıyorum artık !
death metalin doruk noktası.bu albümü dinlemeyip çildrın of badım falan dinleyen arkadaşları özel olarak tenhada kıstırıyoruz…
Bu albüme düşük not veren sümbüldür, vatan hainidir.
bu gruptan dunyaya bı tane daha gelecegını sanmıyorum…
ne istiyolar bu albümden anlamıyorum.
http://www.globaldomination.se/reviews/at-the-gates-slaughter-of-the-soul
400 oyu ilk gören albüm bu olacakmış demek. hey gidinin.
400. oyu da ben verdim. beheeeyt!!!!
10
tartışmasız…
toplasam 10 verdiğim 10 tane albümüm yoktur
500′e dayandı lan. Bu albüm 10.000 kez oylandığında siteyi kapıyoruz tamam lan. Böyle bi deadline koyalım kendimize.
31.05.2011
@Ahmet Saraçoğlu, az kaldı :D
31.05.2011
@youngling, yok yahu daha var. :)
05.03.2014
@Ahmet Saraçoğlu, zirvede bırakmak… :p
http://www.youtube.com/watch?v=oSCfu8L4lDo
şimdi de benzerliğe dikkat edin.
http://www.youtube.com/watch?v=g5npXtcTv_M
05.10.2010
@Burak Gür, haha cidden ha
05.10.2010
@Burak Gür, cahil herifler, güleryüz eski at the gates gitaristi.
05.10.2010
@Burak Gür, Ayna’nın ilk Swedish Death aparması bu değil yalnız. Bilenler vardır mutlaka:
http://www.youtube.com/watch?v=xGPaZuOfBFs — Ayna – Aşık Oldum Anne
http://www.youtube.com/watch?v=jJP5MqniJZo — In Flames – Cloud Connected
20.12.2010
@havitetty, ohannesbur ciddi mi bu yaa feyktir feyk olsun feyk
20.12.2010
@swedish, Hahah maalesef gerçek.
20.12.2010
@havitetty, ouh shit damn fuck dağılsın bu grup yok olsun içimde muhafaza ettiğim az da olsa in flames sevgisi var eski albümlerden dolayı o da yok olacak ondan korkuyorum
20.12.2010
@swedish, in flames’in ne suçu var? ayna’nınki sonra çıkan.
20.12.2010
@Ahmet Saraçoğlu, abi içime su serptin bi an tarihlere dikkat edemedim bak o denli şoka girmişim offsss başımdan aşağı kaynar sular indi vay baabayn kemüüne
20.12.2010
@havitetty, o ayna klibinin altına “ayna’nın suçu yok onlar yönetmen kurbanı!!!!1!” yazan ayna’cıların dramı da atlanmaması gereken bi detay.
526 oy ile bu ortalama, vay anasını (aslında sırf bu resim olayı çalışacak mı diye yorum yapıyorum. yoksa sırf benim bu albüme 10 oyum var zaten.)
05.10.2010
@Blakkheim, becerememişim sanırım :/
cookie silme kuntizliğine başvuran bir insan değilim ama format attıktan sonra tekrar oy vermeden edemedim.
LÜTFEN ÖLDÜRMEYİN BENİ!
SotS benim gözümde vasat bir albüm. at the gates’in TSD öncesi dönemini herhangi bir elitizmle ilişkin olmadan daha fazla seviyorum. çığır açması falan da bana göre pek çığır açıcı değil, goteborg metalinin bütün o kısa menzilli melodileriyle genel olarak metal müziğe büyük bir şey kattığı konusunda da hemfikir değilim. melodik olup death metalde çığır açmak bağlamında Death dışında başka bir isim yoktur benim için. bu albüm daha ziyade, müziğini daha çabuk dinlemeyi seven insanlara hitap ediyor. o melodik olmayan geçiş pasajları da korkutucu ölçüde alışıldık ve sıkıcı, zamanından önce defalarca kez denenmiş şeyler bu albümden önce. ama metal müziğe bu gibi gruplarla giren kişiler için ilk kez sulandırılmış death metal dinlemenin verdiği başdöndürücülükten ve yanıltıcı otantik izleniminden olsa gerek, sevenleri olmasını da anlarım ve benim için herhangi bir kötü anlam taşımaz, kendimi üstün hissetmemi falan sağlamaz.
06.01.2011
@Ertuna Yavuz, tahmin edersin ki baya baya katılmıyorum bu yoruma.
06.01.2011
@Ahmet Saraçoğlu, bu başlık altında korkunç bir suskunluk, geri çekilme, kendini ifade etme sıkıntısı olduğuna inanıyorum. ecnebi memleketlerinde milyonlarca yıl önce bu albüm hakkında o kadar çok mantıklı ve güçlü karşı görüş belirtildi ki şu yukarıda yazılanlara kıyasla, ben de o karşı görüşün bir parçası olma dileğiyle de yazdım bunları. albüm notuna ve oy verenlerin sayısına rağmen bu albümü hiç sevmeyen sayısız insan da var, belki seveni kadar nefret edeni de var, her iki kesimde de kendince haklılık payı var diye düşünüyorum.
06.01.2011
@Ertuna Yavuz, sadece fikrini söylediğini biliyorum tabi. Yanlışsın haksızsın da demiyorum, ama dış basında da son dönemde sıkça görülen bu tarz yorumlar bana biraz zorlama geliyor. Elbette matematiksel kesinliği olan bir şeyden bahsetmiyoruz, sevilir sevilmez, ama SotS’u ya da atıyorum Gorguts’ı yerden yere vuran ve bunu “Bu ne lan asdasd” şeklinde basitçe değil de, müzikal birtakım sebeplere dayandırıp sayfalarca açıklamaya çalışan yorumlar görünce, ortada bir kasma olduğunu hissediyorum.
Aynı şekilde atıyorum Enslaved’in son 3 albümünü, gerçekten bilen biri edasıyla, sayfalarca yorumlayarak aslında neden kötü olduğunu kanıtlamaya çalışan yazılar da aynı şekilde komik oluyor.
Senin yorumun bunlarla aynı kategoride değil, ama yine de 1995 yılında Göteborg’da yaşıyor olsaydın ve 6 gün içinde eline Slaughter of the Soul ve Storm of the Lights Bane geçseydi, sanmıyorum ki “Tamam anlık bir hevesle çok sevdiniz ama aslında o kadar da iyi olmadığını yakında görürsünüz” türünde şeyler söylerdin. :)
06.01.2011
@Ahmet Saraçoğlu, son dönemde derken? reunion üzerine mi tekrar öyle tartışmalar döndü? benim pek haberim yok çünkü bunlardan.
insanlar herkesin baştacı ettiği bir müziği eleştiriyorlarsa bence uzun sayfalar boyunca tartışmaları o müziği dinleyip seven insanlara yönelik bir saygıdır benim için, ayrıca o kadar ilgi gören bir müziği başarısız kılan şeyi açıklamak adına yapmaları gereken bir şeydir de, uzun sürmesi normaldir, bunu herhangi bir egoizmle söylemiyorum ama günde ortalama 200-300 sayfa metin okuyan bir insanım, açıkçası üç dört sayfalık bir yazı bana hiç uzun ya da kasış gelmiyor, hatta kısa olduğunu bile rahatlıkla söyleyebilirim. bunun dışında başka bir kasıştan bahsediyorsan tam anlamadım ne demek istediğini ama sen sanırım daha death metal elitizminden gelen yorumlar görmüşsün. ama aynı şekilde albümü sayfalarca öven yazılar çıkınca da sanki köyün imamı uzun bir konuşma yapmış gibi alkışlama olarak görmüyorum ben bunu, insanlar yine sevdikleri müziğin hakkını vermek istiyor diye düşünüyorum. ayrıca en önemlisi bilmeyenleri aydınlatmak adına albümlerin ortaya çıkardıkları iyi yönlerini terimlerle ve uzun sayfalarla açıklayınca belki senin gibi müzik yazan, müzikten iyi anlayan biri için olmasa da müziği dinleyen ve müzikten pek anlamayan o geride kalan büyük kitle için çok ders verici, eğitici, zihinde kanal açan, kategorize etmeyi sağlayan, ufuk genişleten bir malzeme çıkıyor ortaya. ama kasıntılı, ihtimamlı, abartılı, histerikli olduğunu sandığın bir şey görmek aslında başkalarından ziyade kendini açıklar daha çok, kendinden yönelimli bir şekilde ben zaten bu müzikte analiz edilen her şeyi biliyorum niye bunları anlatıyorsun bana mantığından değil de başkalarının işine yarar mı diye düşünmek de lazım.
06.01.2011
@Ahmet Saraçoğlu, son paragrafına karşılık vermeyi unuttum pardon. ben açıkçası melo death değil de nu metal ortaya çıktığında lisedeydim ve millet bangır gümbür linkin park dinlerken şok geçirdiğimi hatırlamıyorum pek. zaman olarak olmasa da mekan olarak bir fark yaratabilir tabii belki bilmiyorum. olayın merkezinde yaşamak başka olabilir.
06.01.2011
@Ertuna Yavuz, Sana katılmıyorum ve sana laflar hazırladım Ertuna. Allahtan funeral doomcu insansın ordan bi sempatikliğimi kazandıydın yoksa vallahi yırtıyordum mektuplarını.
06.01.2011
@Blakkheim, burayı ben biraz daha avrupai bir mekan olarak görüyorum. ülkücülük, ümmetçilik mantığının aksine gayet güzel birbirimizle tartışabiliyoruz. onun için laflarını beklerken herhangi bir rahatsızlık duymuyorum. yalnız death metal elitizmiyle karışmasın söylediklerim. pop müzik dinleyebilen biri olarak kesinlikle öyle bir mentaliteden gelmiyorum.
16.01.2011
@Ertuna Yavuz, Slaughter Of The Soul’un vasat bir albüm olması dışındaki tüm söylediklerinin altına imzamı atarım. bende Terminal Spirit Disease öncesi dönemini daha çok seviyorum. ancak Slaughter Of The Soul türü açısından düşünüldüğünde çıktığı döneme göre çok çok üstün bir albümdür. misal aynı yılda çıkmış diğer melodik death metal albümlerinden Dark Tranquillity – The Gallery yada Ceremonial Oath – Carpet ile Slaughter Of The Soul’u peşpeşe dinleyip kıyaslamaya kalk, ortadaki allahsal fark o zaman daha çok çarpıyor insanın yüzüne.
Gothenburg metalinin metal müziğe büyük birşey katmadığı konusunda tamamiyle haklısın bende öyle düşünüyorum. Gothenburg metalinden ilham alıp müzik yapan grupların büyük çoğunluğu baya kötü. birbirlerinin kopyası olan bu grupların, At The Gates’in 16 sene önce yaptığından fazla birşey yapamadıkları halde tutuluyor olmaları ise melodik metalin kolay dinlenebilirliğinden ötürü. tabi bu dönemden etkilenip iyi ve orjinal müzik yapan gruplarda yok değil ancak onların sayısıda bir elin parmaklarını geçmez.
16.01.2011
@ismail vilehand, 2000ler sonrası dönemi metal müziğini etkileyen iki baskın tür, genel olarak baktığımızda Pantera sonrası groove metal’i ve İsveç usulü melodic death metal, bu konuda hemfikiriz sanırım. Bu tarzların klasik döneminden sonra onlardan etkilenerek ortaya çıkmış grupların boktan olması/olmaması, bu türlerin metal müzik ortamını etkilemiş olması gerçeğini değiştirir mi? Bence değiştirmez. Ki bu da, gayet göreceli bir şekilde olumlu/olumsuz da olsa bir katkıdır bana kalırsa. 2000 sonrası ortaya çıkan 90lar etkilenimli metalin içinde de azımsanamayacak kadar çok sayıda kaliteli albüm ortaya çıkmıştır bana göre. İşin öznel boyutunu bir yana bırakırsak da, herhangi bir sanatçının/grubun illa “yapılmayanı yapmak” gibi bir misyonu olması gerektiğini de düşünmüyorum.
16.01.2011
@masteroforion, sanırım yanlış anladın. bende aynı şeyi söylüyorum zaten. evet Gothenburg metalinden etkilenmiş tonlarca grup var, bu etkiyi kimse gözarda edemez. ancak bu gruplarında çoğu vasatın altında müzik yapıyor. ki bunun böyle olduğunu sadece ben düşünmüyorum. günümüzde bu akımdan etkilenip melodik death metal/metalcore tarzı müzik yapan gruplar kötü sayılabilecek albümler yapıp metal basınındaki kritiklerden düşük puanlarda alsalar bile, deli gibi albüm satıp, konserlerde full çekiyorlar. 25 – 30 senedir müzik yapan bir grup gerçekten kötü bir albüm yapıp yinede çok satsa yada konserleri dolsa taşsa anlarım, zamanında yaptıkları iyi işlerden ötürü sadık fan kitleleri vardır vesaire ama ortalama 5 – 10 senedir müzik yapıp 4 albümünden 3ü vasatın altında olan grupların ilgi görmesi tamamen yaptıkları müziğin kolay dinlenebilir olduğundandır. bu kolay dinlenebilirliğinde kökeni In Flames, Dark Tranquillity ve At The Gates gibi Gothenburg ekolünden gelen gruplara dayanıyor. bunun böyle olmasına bir isyanım yada tepkim yok herkesin kendi tercihi sonuçta. ama böyle bir gerçek var. ve bende onu belirtmek istedim.
2000 sonrasında kaliteli işlerede lafım yok. oda yanlış anlaşıldı sanırım ben sadece ve sadece Gothenburg melodik death metali bazlı gruplardan bahsettim. Pantera ekolünden gelen gruplar arasında da iyi yada kötü olanlar var. ama bu iki akım kıyaslanamaz bile. Gothenburg ekolünden gelen grupların sayısı belkide Pantera ekolünden gelenlerin 50 – 100 katıdır. bunu başarı oranınada vurduğumuzda ortaya büyük bir uçurum çıkar. Pantera’dan etkilenipte müzikal anlamda taklaya gelen gruplar çok çok azdır. ve hatta çok önemli bir fark daha şudur ki; Pantera ile aynı dönemin grupları bile Pantera’dan etkilenip müziklerini o yönde değişimlere uğratmışlardır.
orjinallik konusunda da aynı fikirdeyim. illa herkes yapılmamışı yapacak diye bir kaide yok. taklit olan bir çok grubuda zevkle dinlerim. aslında benim orda demek istediğim bu grupların At The Gates’e benzemelerinden öte kendi aralarında birbirlerine benzemeleri. yoksa büyük bir gruba benzer müzik yapmak ve bunu gerçekten iyi yapmak kesinlikle kötü birşey değil. ancak aynı dönemin gruplarının birbirlerine benziyor olmaları için aynı şeyi söyleyemem.
29.08.2015
@ismail vilehand, The gallery ile Slaughter of the soul arasında kesinlikle ama kesinlikle allahsal bir fark yok olmadı ve olamaz
08.02.2011
@Ertuna Yavuz, çığır açtı dediğin grup kendini death metal kulvarında görmediğini açıklamış bi grupsa burda söylediklerin daha o cümlede çürüyo ne yazık ki!
08.02.2011
@Ertuna Yavuz, SOTS albümünü sevmemenin tam olarak nedenini anlamadım :)
09.02.2011
@Berker İlhan, o yukarıdaki oy sayısına bakınca sıkıcı bir tartışma çıkacağa benziyor bunlardan:P
09.02.2011
@Ertuna Yavuz, :)
10.03.2011
@Ertuna Yavuz, Bence de çıkabilir. Çıkış noktası için de o kadar oyu kaç kişinin verdiğine dair tahminler yürütmek kullanılabilir mesela.
Saygı duyuyorum bu albüme ama en iyi melodic death olayı değil tabi ki de, koskoca endamıyla the gallery dururken…
666. oy da bana kısmet oldu valla hayırlısı artık ne diyelim.
bir ara bu albümü ortalama bulduğumu söylediğimde birilerini küçümsediğim, ezmek istediğim falan zannedilmişti. böyle de alıngan hayranlara sahip bir albüm işte. notum 6.
21.05.2011
@in the court of the crimson king, aynısı bana da oldu.
21.05.2011
@illuminati, oha aynısı bana da oldu lan.
eskiden boktan atarilerde icinde 3000 oyunlu kasetler vardi, her oyun ayni oyundu marioydu ama renkleri farkliydi, birinde kirmizi mario oburunde yesil mario vardı ama kalan her sey ayniydi. bu album de onun gibi ayni.
Evet sonunda bu albüme de bir yazı yazmanın zamanı geldi. Bazı albümler vardır, beğenmeyince hain ilan edilirsiniz, onun en bariz örneklerinden. (evet kendimden biliyorum :D)
Bir At the Gates hayranını karşınıza alıp bu albümü eleştirmek, onun sülalesine küfür etmekten daha olumsuz tepkiler alacak bir davranıştır. ‘İyi albüm ama…’ dediğiniz anda bile lafınızı bitirip saldırmayı bekler, bir müzik dinleyicisinin bu kadar dar görüşlü olması üzücü.
Albüm güzel bir parçayla açılıyor. Melodic Death Metalde sürekli kendini tekrar eden scream vokal, tempolu davullar, melodik riffler var ve bu yapıyı hiç sevmem ama bu sefer farklı. Vokaller bu sefer dinlenmeye değer, başarılı, gitar rifi ise basit ama etkileyici, gayet iyi. Albümün kötü yanı şarkıların içine çok daha fazla fikir sığdırılabileceği halde daha az sayıda fikrin tekrar edilmesiyle idare edilmesi. Öyle ki bir şarkının yarısını dinleyip gerisini tahmin edebiliyorsunuz ve bu çok can sıkıcı bir durum.
Albümle aynı ismi alan şarkının yapısı Blinded By Fear’la tıpatıp aynı ama iyi. Cold favorim parçam. Bu sefer vokaller hakikaten çok değişik ve güzel. Worl of Lies da öne çıkanlardan.
Ne yazık ki albümde bu saydığım parçalar hariç ilgimi çeken bir parça bulunmuyor. Melodic Death Metalden nefret eden beni bile ilgiyle dinlettirdiği için başarılı bir albüm.
6/10
Şu GO! olayına sinir olan bi tek ben mi varım acaba?
18.10.2013
@V.Kaan, evet
bana göre çoooook overrated bir albümdür. bariz kötü bir akımın da öncüsü olmuştur.
bu albümle ilgili yapabileceğim tek eleştiri albümdeki rifflerin birbirine biraz fazla benziyo olması. albümün çıkış tarihi düşünülünce bu normal belki ama bezen tekdüzeleştiği oluyor. onun haricinde şarkılarının ve vokalinin hastasıyım. bu arada riffler benzer olmasına rağmen genelde çok iyiler bu yüzden pek sorun olmuyor. mesela suicide nation ın ana rifi veya unto others ın giriş rifi ya da blinded by fear ın efsanevi rifi.
Baya bi yorumdur yazılmamış, ben seriyi bozayım.
Melodik muzigin gelismesinde bana göre, EoS-Crimson ile birlikte yapılmış en death metal, çiğ ve tabii ki muhteşem üçlüye ait albümdür. Kritiğe kelimesi kelimesine katılıyorum, gerçekten hissettirebilen klasik bir albüm. 10/10 demeye gerek yok.
Karşı düşünce olayınaysa saygım tabii ki sonsuz, herkesin sevdiği bir albüm henüz yapılamadı, yapılamaz da. Ancak eğer seven de sevmeyen de bu müziğin içindeyse ve bugün dahi çıkan birçok türdaş grup, bir ilham kaynağı olarak sots’u gosteriyorsa; en önemlisi de birçok metal insanının müziğe bakışını değiştirip, onlara yollarında ışık tuttuysa, en azından, albüm bu popülerliğini ve saygınlığını hakkederek kazanmıştır denmeli diye düşünüyorum.
Suicide Nation’ın girişini ilk duyduğumda (1 yıl oluyor belki de) hayatımda duyduğum en iyi riff demiştim, hala da öyle.
95′te dinleseydim “müthiş” diyebilirdim belki. “Kusursuz” denip durmuş, sadece yukarıdaki yorumlarda değil, hemen hemen her yerde. Neye göre “kusursuz” onu çözemedim. “Çıktığı yıl nedeniyle bir çığır açtı ve bu yüzden kusursuz görüyorum” gibi bir şey mi?
Bence standart bir death metal albümü. Bu albümü dinlemeden önce yığınla death metal albümü dinlemiş olmanın ve muadil birçok grubun bu albümün izinden gitmesinden kaynaklı oluşan aşinalığın bu düşüncemde etkisi vardır elbette. Ama işte bir yaratımın “başyapıt” statüsünde görünebilmesi için bu düşüncenin pek geçerli olmaması lazım gibi.
2012′de, ilk kez dinlenecek bir albüm değilmiş. Bazı şeyler zamanında çok güzel.
29.03.2013
@noise, +1 kesinlikle katılıyorum
bu albüm bana melodic death metali değil de death metali anımsatıyor. yani, tamam riffler gaz, i feel myself go cold gibi muhteşem gaz yerler var ama zannımca bir the gallery değildir. ayrıca, ”önce the gallery dinle sonra sots dinle de bu albümdeki kaliteyi gör” gibi bir yorum yapılmış yukarıda. bu yoruma sadece gülüp geçiyorum. the gallery, iddia ediyorum, bu türün en ama en en sanatsal albümüdür. bakın en iyi mi, orası tartışılır, en iyi demiyorum (bence en iyi ama neyse artık) ama en sanatsal albümüdür. the jester race bence biraz yumuşak kalıyor bu muhteşem üçlü içinde. sots ise üçlüdeki en sert albüm olmasına karşın, gerek riff geçişleri gerekse de melodi zenginliği bakımından the galleryye nazaran daha bir sönük kalıyor benim gözümde. jester race yumuşaktır, sots ise çok serttir, en ideali ise the gallerydir. sotsun overrated olduğunu da düşünmüyor değilim. bu demek değil ki, ben bu albümü sevmiyorum,ben b albümü çok seviyorum, hastasıyım da diyebilirim. bir cold, bir blinded by fear, bir need, bir under a serpent sun bir daha kolay kolay gelmez dünyaya, ama türün en has albümü değildir bence. türün ilk örneğidir ama en başarılı örneği değildir. vokal bakımından, bana göre mikael stannenin the gallery harici bir daha yapmadığı o sceam vokali ve tompa lindbergin bu albümde yaptığı scream vokaller bence death metalde yapılmış en sanatsal vokallerdir. tompanın uzaklardan geliyor hissi veren o gitar tonlarının arkasından fısıldıyor gibi yaptığı vokaller olağanüstü ötesi, tıpkı mikaelin always and never youre the nail demesi gibi. bu albüme benden bi 9 çıkar. 10′u ise sadece the gallery hakediyor benim gözümde. ama bu albüme ”vasat, vasat altı” diyenler halt etmiştir, ayıp etmiştir, bu da böyle biline.
14.03.2013
@tranquillist, death metali anımsattığı konusunda %100 katılıyorum. O yüzden jester race ve the gallery ile karşılaştırma gereği duymuyorum. Albüm vasat değil ama biraz tekdüzelik problemi var. Şarkılar klasik bi şablonda ilerliyor, dinleyiciyi şaşırtmıyor. Benden de ne yazık ki 7 çıktı.
bugün bu albümün yorumlarına bir daha baktım da, ne çok şikayetçi varmış. yok ”vasat bir albüm”, yok ”başarısız bir akımın öncüsü olmuş”muş, yok şöyle yok böyle falan filan. gereksiz gereksiz albüme laf atma yarışına girilmiş resmen. okurken hem kızdım hem de üzüldüm. marjinal mi olmaya çalışılıyor anlamadım ki.
SLAUGHTER OF THE SOUL bu türün, isveç metalinin, iskandinav metalinin, hatta 90lardaki avrupa metalinin genelini ele aldığımızda rahatlıkla ilk 10′a girer. bu durumu da kimsenin albüme bok atması değiştiremez.
29.03.2013
@tranquillist, aynı durum bir çok harika, kendinden sonraki müziğe yön veren albüm için geçerli. aklıma ilk gelen vulgar display of power mesela.
Hiç sevmiyorum bu albümü. Bende bir sorun var büyük ihtimal.
Bu kadar zıt görüşlerin birleştiği albümleri nadir buluyorum.Bi kesim albüme çok mükemmel,10/10 derken,bi kesim de sıradan,vasat vb. şeyler demiş.Derseniz sen hangi kesim,3 numara saç kesim. (Tamam gören olursa taş atmasın içimden geldi. :D) Ben bu albümü çok iyi bulanlardanım.Albümün çok harika bir atmosferi var bence.En sevdiğim albümlerden birisi diyebilirim.Benden de 10/10 çıkar.Beğenmeyene saygım sonsuz tabii,ama yine de saygıyı hakeden bir albüm olarak düşünüyorum.
en sevdiğim albümler arasında ilk 5 e girer
metal archives de 68 aldığını gördükten sonra o siteye güvenim kalmadı :)
Albümün parçalarını tek tek değil de albümü bütün olarak dinliyorum, 34 dakika 15 saniyelik müzik şöleni yaşıyorum. Kimi zaman gece yatakta dinlerken uyuya kalıyorum. Death metal sert bir müzik ve insanları rahatsız etmeden uygun rifleri bulmak ve melodilerle süslemek gerekir. Bu albüm türü içinde bir baş yapıttır.
Bu albümü dinleyenlere In Flames’in iç mücadeleyi anlatan, karamsar-karanlık albümü Clayman’i tavsiye ederim.
Ve yine tavsiyelerim arasında yine At the Gates’in Terminal Spirite Disase albümü de yer almaktadır. Hele bir de Burning Darkness adlı bir parçası vardır ki sormayın…
Pek melodeath dinleyen biri değilim hatta hiç dinlemem ama bu albüm gercekten başka ya. Öyle boyle anlatılacak bir olay değil bu! Bana kalirsa Melodik death veya goteborg akimi vs. Şeklinde kısıtlandirilmamali. Her metal grubunun nasiplenegi bir nokta var bu albümde. Çıktığı döneme göre inanılmaz bir albüm.
Thomas’in vokalleri öyle içten ve duygulu ki, resmen sözleri yaşayarak okumuş. Bjorler’e edilecek bir laf zaten yok. Yaratıcılık anlaminda dinlediğim sayılı albumlerden. Ve bir albüme 10 verilecekse, böyle verilmeli.
Bu albume vasat diyen arkadaslar bana album onerebilir mi. Yirmi yildir metal muzik dinliyorum.
Saymadim ama kesinlikle binden fazla belki birkac bin album dinlemisimdir.
Ben hep yanlis seyler mi dinledim ve bu albumu mukkemmel (kesinlikle ilk onuma girer) buluyorum acaba.
Ben bu albümü dinlerim hep.çalma listemde sırası gelince geçmem mesela kıyamam yani.çok samimi bir albümdür bence.ve akıp gider,sıkılmam.ama şöyle bir durum var şarkı trafikleri çok benziyor şarkıların,bu bir bütünlük sağlıyor olabilir ama birbirine o kadar benzemeyen şarkılar yapıp bir bütünlük yakalayan albümler de var bkz.the gallery.bir de vokaller çok iyi olsa da ne bileyim varyasyonu yok.
Sana puanım 8 dost.
6. saniyede giren Tomas’in GO diye bagirmasiyla mosh pit’e girip kafa goz dagitma istegini otururken icimde bastirmak kadar zor bir sey yok.
1995te mühimmat yüklü bir kamyonun frenleri patladı ve yokuş çok dikti.
kimse bahsetmemiş, bari ben yazayım: ayrıca bu albümün içerisinde çok ama çok iyi bir SLAYER cover’ı (captor of sin) bulunur.
https://www.youtube.com/watch?v=O_yqBbkwyk0
Tek ve çok büyük bir problemi var, o da kısa sürmesi. Her bittiğinde tekrar başa sarıp dinleme isteği uyandırıyor.
Kısa olması bütünlüğe katkı sağlasa da (zaten ayrı ayrı dinlenecek şarkıları yok bence) keşke daha uzun olaymış. Reign in blood daha kısa olsa da daha çok doyuruyor, tekrar dinleme isteği uyandırmıyor bende. Yıllardır albüme gelen eleştirilerin de temelinde bu yatıyor bence. Şarkılara ayrı ayrı bakınca tekdüze ama 34 dakikalık bir müzik olarak ele alınca harika bir deneyim.
İki uçta da değilmişim gibi gözüktüm ama büyük faşistiyim. Laf ettirmem. En sevdiğim iki metal albümünün de aynı haftada çıkmış olması ise çok garip cidden
Oh sweet nauuseeaaaa!!!!!! Datdidatdidat datdidatdidat datdidatdidat dadididididadidaaa!!!!
yıllar geçtikçe bu albümü daha çok içselleştirdiğimi fark ettim. At the Gates geri döndü 2 albüm daha yaptı, samimiyetlerine sonuna kadar güveniyorum bu adamların ama bu albümdeki adanmışlık bambaşka be kardeşim. Müzik dinlerken bazen karşıma çıkan at the Gates lan bu hissi beni direk bunu dinlemeye yönlendiriyor. Adamlar ortaya öyle bir karakter koymuş ki ne kadar benzeri,taklidi çıkarsa çıksın bu albümü aşmaya yetemiyor çünkü buradaki ruh teknikle rifflerle falan açıklanabilmenin ötesinde. Olayın death metal tarafına çok daha fazla odaklandığı için diğer 2 başyapıt melodeath albümüyle kıyaslayamıyorum. Heartwork’ten daha iyi olduğunu düşünüyorum ama.
”Final psychotic eclipse… A world drenched in blood of the innocent”
Unto others.