Yağmurlu, karanlık bir Kadıköy akşamında, Akmar Pasajı’nda, yerde, karton kutuda çekme kaset satan birisinden almıştım “Stigmata”yı. Açıkçası tek amacım para bozdurmaktı ve birkaç yüz bin liralık bu kaset de gayet iyi bir para bozdurma aracıydı. O zamanlar Carcass – “Heartwork”ten başka çok az şey dinleyen bünyem, elinde tuttuğu ve adını ilk kez duyduğu bu grubun aslında nasıl bir dev olduğundan/olacağından habersizdi. Uzun lafın kısası, ben Arch Enemy’yle olabilecek en iyi zamanında tanıştım. “Stigmata” yeni çıkmıştı, bir önceki “Black Earth” keşfedilmeye hazırdı ve bir sene sonra da yeni bir dehşet albüm, “Burning Bridges” çıkacaktı. Arch Enemy kelimenin tam anlamıyla taze bir soluktu.
Yüzeysel müzik yorumcularının “profesyoneller arasındaki acemi” olarak nitelediği Liiva’nın herkese bayram ettiren ama benim gerçekten de canımı sıkan kovuluşu ve metal dünyamızın yeni poster kızı Angela’nın gelişi, arkası kesilmez “oha bu vokali yapan bir kız mı?” geyikleri,
Arch Enemy’nin giderek daha cilalı bir müziğe yelken açması, büyümesi, 2000 yılında bir açılış grubuyken birkaç senede headliner’lığa yükselmesi, falan filan. Seksenlerin herhangi bir diliminde doğan ve günümüzde ciddi ve etkin bir biçimde metal dinleyen çoğu insan için, sıradanlaşmasına, heyecanını kaybetmesine, bozulmasına bire bir tanıklık edilen sayılı büyük gruptan biridir Arch Enemy. Tıpkı artık (benim adıma “Follow the Reaper” sonrası) çoğumuzun bööööö diye yaklaştığı Children of Bodom gibi.
Son iki albümde baydıkça bayan, müzikal olarak sıradanlaşırken, basında yer etme konusunda rakip tanımayan ve o taze zamanındaki tüm dinamiklerini kaybeden Arch Enemy, tüm bunların karşılığında elbette ki çok sevilen ve takip edilen bir grup olmuştu. Şu an okumakta olduğunuz ama benim hala konuya girmemekte direndiğim DVD ise, grubun bu popülerleşme ve kurallara göre oynama süreci düşünüldüğünde, aslında çok gecikmiş bir çalışma. Normalde Arch Enemy’nin şimdiye iki konser albümü, iki de DVD çıkarmış olması gerekirdi. Zira grupta brutal vokal yapan sarışın bir hatun vardı (oha ya çok acayip!) ve satma garantisi ortadaydı.
Daha fazla insanı kızdırmadan DVD’ye geçelim diyorum. Çift CD’lik bu çalışmanın ilk kısmı 2004 Aralık ayında Londra’da verilen ve oldukça coşkulu geçen bir konserden oluşuyor. İlk üç albümden dokuz, sonraki üç albümden ise on bir parçanın çalındığı setlist, bu açıdan başarılı seçimlerden oluşuyor. DVD çıkmadan önce parça seçimi hakkında bir tahmin yap deseler, son iki albümden en az on, on iki şarkı koyarlar derdim (halbuki şu an bu iki albümden yedi parça var). Yirmi bir parçalık setlist’te, fazladan bir de oldukça vasat ve elektroniklerle destekli bir davul solosu var (bu sırada davul solosunda pogo yapan cingöz seyirciler de görmüş oluyoruz). Son üç parçanın ise 2005 Aralık’ındaki Manchester konserinden alındığını da belirtelim, ki bunların üçü de son albümden.
Çekim ve kayıt açısından son derece parlak olan çalışmada, yönetmenin özellikle konserin baş kısımlarındaki abartılmış sahne değişim sayısı biraz can sıkıyor, zira grup elemanlarını ve seyircileri saliselerle ifade edilen sürelerde sürekli değişim halinde görmek çok da eğlenceli değil. Angela sahnede kendini parçalarken kim sürekli değişen seyirci ve sahne sekansları görmek ister ki? Ama sonuç olarak çekimler ve ses kaydı cillop gibi. Bir de Angela demişken belirtmek lazım gelen bir şey var. Sevgili Angela… Her ne kadar sarı saçlarından sen suçlusun dedirtecek kadar ergen metalci rüyası biri olsan da, sanki gruba henüz kabul edilmemişsin ya da grubun severlerince benimsenmemişsin gibi şarkı aralarındaki seyirci diyaloglarını brutal vokalle yapmak neden? Neden bebişim? Ne gerek var bunca acıya?
Onun dışında konser, grubun coşkulu müziği de düşünüldüğünde oldukça doyurucu ve şu an gruba olan yaklaşımı benimki gibi –içi elvermese de- olumsuz yöne kayanlara dahi hoş vakit geçirtecek, gaza getirecek cinsten. Sonuçta boru değil, Amott kardeşler sahnede; onlar gitar çalarken bile sıkılabiliyorsanız, zaten ya gruba gıcığınız vardır ya da müzisyenlik izlemekten hoşlanmıyorsunuzdur.
Konser kısmını geçince, bir DVD’yi asıl değerli kılan bonus materyallere geliyoruz. Neyse ki grup bu konuyu es geçmemiş ve bize bir şeyler hazırlamış. İngiltere turnesini ve yolda geçen hoş zamanları (otobüste Hate Eternal’la geyik çevirmek falan) içeren iki film oldukça hoş. Angela’nın özünde ne cici bir kız olduğunu, Mike’ın neşeli tavırlarını, Chris’in gruptan ayrılacağını sanki o zamandan hissettiren durgun hallerini bu filmlerde görmek mümkün. “My Apocalypse” klibinin çekim aşaması röportajları, dört adet video klip, fotoğraf galerisi ile Mike ve Daniel’ın ekipmanlarıyla ilgili bilgi verdikleri bölüm de keyifle izlenen şeyler. Özellikle sessiz sakin bir insan olan davulcu Daniel’ın davul setini anlatırken giydiği Gojira – “From Mars To Sirius” tişörtü, artı puanlar topladı gözümde. Son olarak da konserden kimi parçaların sadece Angela’yı çeken Angela kamerasından, Daniel kamerasından veya gitarist kameralarından ayrı ayrı izlenebildiği bölüm de güzel olmuş. Böylece iki saate yakın doyurucu bir ekstra DVD’ye sahip oluyoruz. Konseri de ekleyince üç saat on küsür dakika süren “Live Apocalypse”, her ne kadar yazının başında gruba karşı uyuz bir tavır takındıysam ve ukalaca eleştirdiysem de, geçmişi karşısında (Wages… ve ondan önceki her şey) hala saygıyla eğildiğim bu grubun başarılı bir işe imza atmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Evet “Anthems…” ve “Doomsday…” bence hakikaten sıradan albümler ve korkarım bir sonraki de bundan farklı olmayacak. Ama “Live Apocalypse” ile grubun aslında hiç de küçümsenemeyecek bir güç olduğunu ve günümüz metal dünyasının önemli yapı taşlarından biri haline geldiğini tam anlamıyla görüyoruz, ya da bir kez daha hatırlıyoruz.
Grubu sevenler, tek DVD fiyatına satılan bu çifte DVD’yi mutlaka almalılar. Grubun sadece eski halini sevenler ise, Liiva’sız da olsa ilk üç albümden çalınan dokuz parça ve sıkıcı olmayan bonus materyal adına almayı düşünebilirler; kendi seçimleri.